• “siz sevemezsiniz adaşım, siz şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz,
    birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler… siz sevemezsiniz. sevmeyi yalnız bizler biliriz… bizler: batı rüzgârı kadar serbest dolaşan ve kendimizden başka allah tanımayan biz çingeneler.”
    değirmen hikayesi-sabahattin ali
  • osman cemal kaygılı'nın, 1909-1925 yılları arasında istanbul yaşamış çingeneleri anlattığı güzel kitap. çingenelerin istanbul'daki dağılımları, düğünleri, eğlenceleri, müzikleri toplamında da kültürleri akıcı şekilde işleniyor. 1900'lerin ortalarında haliç civarı, topçular, bayrampaşa, aksaray gibi çingenelerin olduğu bölgelere dair anlatılar da var. ayrıca sait faik'in çok beğendiği kitaplardan birisidir.
  • yüzlerine çingeneler demenin küfür etkisi yarattığı bir halktır, öncelikle bunu belirtmek gerekir.

    romanların en çok dışlanan ve haklarında en fazla rivayetin döndüğü etnik grup olduğunu düşünüyorum, genel olarak istanbul için konuşursak roman dendiğinde akla torbacılık, hırsızlık ve fuhuş yapan kişiler geliyor. bu önyargının da bir dereceye kadar kendi içinde haklılık payı var. tarlabaşı, hacıhüsrev, dolapdere, çeliktepe roman yerleşiminin yoğun olduğu yerler ve imajları da pek parlak değil.

    türkçeleri düzgündür, 6-7 yaşlarındaki çocuklar bile rahatça konuşur, eğitimleriyle bu aralar şahsen ilgilendiğim için oradan biliyorum. sadece çingene ağzından kaynaklı biraz sözcükleri yaya yaya konuşanlar olabilir, bir de h harfiyle problemleri var. hocam yerine ''oocaaam'' gibi.

    birisinin adına aydar diyorlarsa o muhtemelen haydar'dır yani.

    küçükleri çok tatlı ve hayat doludur, son derece hazır cevap olduklarını görürsünüz bu da erken yaşta hayatın sert tarafıyla karşılaşmaktan dolayıdır. on iki yaşında sigaraya, hapa başlayan roman çocuklarının sayısı azımsanmayacak miktarda. onları bu ortamdan uzak tutacak etkili bir ebeveyn figürü de olmayınca kendilerini yasadışı işlerin içinde sonunda da hapishanede buluyorlar. bunlar olmasa bile bu zararlı hayatın etkileri yetişkinliklerinde ciddi sağlık sorunları olarak kendini gösteriyor.

    kavgaya bayılıyorlar, hem gırgıriye hem de ağır roman bir bakıma gerçek.

    ayrıca roman kadınları son derece eli maşalıdır. çoğu sigara içer. bir çok erkekten daha iyi kolluyorlar kendilerini, içlerinde büyüdükleri atmosferi düşündükçe bu bir zorunluluk. sizi kollayacak kimse yok başınızın çaresine bakmayı öğrenmek zorundasınız.

    gözümün önünde gerçekleşen bir olay:

    takılıp düşen bir roman kızı yere sertçe dizini çarpıyor. normalde hemen arkasındaki annesinin gelip kaldırmasını bekliyorsunuz onun tepkisi:

    - ''kalk kalk kalk, bir şey yok! yere tükür para bulursun.''

    şeklinde oluyor.

    giyim tarzları orta sınıfa biraz marjinal gelecektir fakat zevkli giyinenler olduğunu da görüyorum, fötr şapka, küpe, beyaz gömlek ve esmer ten şeklinde dolaşan şık romanlar da görmek mümkün.

    yemek kültürleri kürtler kadar gelişkin değildir ama bizim mahalledekiler güzel sigara böreği yapıyor, bizle de paylaşıyorlar eksik olmasınlar.

    balık ayhan'ın bir röportajını okumuştum, kendisi hacıhüsrev'de büyümüş. mahallesi için mutlaka tanımalısınız dünyanın en iyi insanlarıdır diyordu. dünyanın en iyi insanları olmayabilirler ama anlatılan hikayelerin çoğunlukla abartı olduğunu biliyorum. varoş görür ve onlardan tiksinirseniz onlar da size aynı tepkiyi hatta kat kat fazlasını gösterecektir. çünkü inanın hissederler, insan sarrafı olmuşlar bu koşullarda. kendilerine nasıl davranırsanız öyle reaksiyon alacaksınız, çünkü canavar değil sadece insanlar, hepimiz gibi.
  • tanım: ortak bir etnik kimliği sahip olup, ortak bir ulusal bilinci olmayan, çeşitli ülkelere dağılmış halk.

    bugün istanbul'un orta yerinde e-5 kenarında bir yeşillik alanda yayılmışlardı... metrobüsten baktım, dedim özgür hayat bu mu acaba? böylesi daha güzel belki. hoş, geçmişten kalan bir gelenek onların ki. belki kuşaklarca hiç yerleşik olmadılar... hindistan'dan çıktıklarından beri... yerleşik olanları da var tabii, hem de çoğunluk. benim lafım halen göçebeliği devam ettirenlere. aslında eski zamanlarda sınır, ufuk, deniz tanımadan ordan oraya at arabalarıyla dağ bayır, köy kasaba demeden serbestçe başına buyruk... içimden geçmedi değil, sırf göçebe olanlar için birleşmiş milletlerden karar çıkarıp, belirlenip, herhangi bir belge ile belli ülkelerin belli sınırlarına mahkum edilmeden özgürce dolaşabilmeleri sağlanamaz mı?

    çok mu hayalperest oldu? koy bi tarafına reelpolitiğin...
  • manisa selendi'den 2010-2011 arası ırkçı bir kalkışmayla sürülen, istanbul sulukule'de ev hakları gasp edilen ve bir süre sonra da istanbul kuştepe'de ev hakları gasp edilecek mazlum halk.
  • osman cemal kaygılı'nın bir kitabı aynı zamanda.
  • çok yaygın bir kanıya göre, hindistan kuşatması ardından dünyaya yayılmışlardır.

    benim çingenelerde enteresan bulduğum, kışın üşümemeleri ve yazın terlememeleridir. inanılmaz sağlıksız koşullarda beslenmelerine rağmen son derece sağlıklı görünmeleridir. ben bugüne kadar hiçbir çingenenin cildinde sivilce görmedim. hiçbirisi çıtkırıldım değildi. çok kolay mutlu olabilen, kapitalizmi ciddiye bile almayan üstelik verici bir tarafları vardır. günlük olarak kazanır, yarını düşünmeden başkalarına ikramda bulunurlar.

    şimdi yüce ırk(!) diye medyanın dayattığı bir ırk var biliyorsunuz. inanılmaz sağlıklı beslenmelerine rağmen, benizleri soluktur, çıtkırıldım olurlar ve kendilerine dayatılan kapitalizm sisteminin de ayrıca kölesi olurlar. sorgulama yetenekleri yoktur. yemeği biraz fazla yese hemen kilo alırlar ve ciltleri olabildiğince hassastır. sırf medya dayattı diye her türlü şaklabanlığa soyunur. sırf medya büyük kalçayı övdü diye düşünmeden squatla nicki minaj'a dönebilir. sırf medya dayattı diye gözünün üstüne kaş ektirebilir, sırf medya dayattı diye kredi çekip araba borcuna girebilir. böyle bir kıyaslama ile çingene ırkının diğerine nazaran daha yüce bir ırk olabileceği aklıma takılmıyor değil!
  • osman cemal kaygılı'nın yazdığı muhteşem roman. edebiyatımızın en kıymetli romanlarından. anday'ın aylaklar'ı, esendal'ın ayaşlı ile kiracıları romanları gibi muhakkak okunması gerekenlerden.
  • deyimler bakımından bir hazine olan osman cemal kaygılı romanı. bana en ilginç gelenler şunlar:

    -hayale turp sıkmak
    -ada tavşanına dönmek
    -damdan düşen sapsız balta gibi (yapmak, olmak, söylemek vs)
    -kelin perçeminden tutmak

    bir de “bozacının şahidi şıracı” benzeri güzel bir atasözü var, duymamıştım daha önce: meyhaneciye şahit sormuşlar, bozacıyı göstermiş.

    kitabı daha bitirmedim. ilerleyen sayfalarda başka güzel deyim ve atasözleriyle karşılaşırsam eklerim buraya.
  • gelişim ve modernleşmenin önüne bu kadar çok set kurmalarına anlam veremediğim topluluk. yaşadıkları ortam ve o ortamın çevresi yaşanılabilir olmaktan uzaklaşıyor maalesef. sürekli olarak ötekileştirilme ve ayrım yapılmasından dert yanıp, buldukları her fırsatta yaşadıkları bölgenin tehlikeli olmasıyla övünmeleri de garip. arkadaş sizin ötekileştirilmenize sebebiyet veren şey tam da bu. içinizde çok fazla tehlikeli insan bulunması. tehlikeli insanları dışladığınız an kimse size karşı ayrım yapmaz zaten. tehlikeli olmak övünülecek bir şey değil ki.
hesabın var mı? giriş yap