• accayip keyifli bir film. ayhan ışık sanatının doruğunda oynamış demek yanlış olmaz sanırım. şu son dönem uyarlama sinema furyasında, ben eğer yapımcı ya da yönetmen olsa idim kesinlikle bu film üzerine eğilirdim. cingöz recai rolünü kimin oynayacağını da buldum*.
  • 8 yıl önce yazılan #17492368 no'lu entrynin sahibi, eğer film yeniden çekilirse cingöz recai rolünü kimin oynaması gerektiğini söylemiş.
    vay anasını.
  • un var, yağ var, şeker var. helvayı yapamamışlar. kadroya yazık olmuş.
  • bir türk filmi. öncelikle belirtmek isterim ki, olmamış. bir film için ihtiyacınız olan ilk şey iyi bir fikirdir. burada buna ihtiyacınız yok, çünkü zaten başarılı olmuş bir edebi eser'in yine başarılı olmuş iyi bir filmin yolundan gidiyorsunuz. senaryo, kurgu, efektlere kadar her alanı çiğ olmuş. sadece iyi oyuncularla, reklamla, boğaz köprüsü üzerine her karede istanbul yazısı koymakla iyi bir film olmuyor.

    filmin konusuna girerek izlemek isteyenleri etkilemek istemem ancak şunu söylemeliyim kısaca. cingöz recai aslında bu filmin yapımcısı olan limon yapım ve soydukları da güzel ülkemin halkıdır. bu kadar çiğ bir filme para kaptırmayınız. aile filmi yapmak istiyorsanız eğer biraz yeşilçam izlemeniz yeterli! bilmiyorsanız öğrenmeye çalışın, ayıp değil. ancak para kazanmak istiyorsanız bunu yapmayın, limon satın! bence filmin haluk bilginer ve kenan imirzalıoğlu'nun kariyerinde hatırlanacak bir yeri olmayacaktır.

    şahsen uzun zamandır türk sinemasına para verirken dikkatli olmak gibi bir huyum vardı. bunu uzun süre sonra haluk bilginer hatırına esnettim ve malesef yine bir absürd film çıktı karşıma. size bu filmin acziyet seviyesini şöyle anlatayım, film ekibinin elindeki imkanlar geçmişte (bkz: dünyayı kurtaran adam)'ı yapanların elinde olsaydı bugün o filmle dalga geçemezdiniz. onların imkanı, öyle bir film yapmak için parası yoktu onun için olmadı. bugün elinde teknik imkan ve para olanların yaptığı bu film, dünyayı kurtaran adamdan bile daha kötüdür!

    belirtmeden geçemeyeceğim meryem uzerli ülkemizde aksanı ve güzel gözleriyle dikkat çekici olsa da birinci kadın'ı oynayacak kadar alımlı ve yetenekli değildir.
  • insanda büyük bir beklenti oluşturup hiçbirini karşılamayan film. baya kötü bir film.

    bakıyorsun; kenan imirzalıoğlu, onur ünlü, haluk bilginer, serkan keskin. yan rollerde bile çok iyi oyuncular var. fakat senaryo kimse kusura bakmasın tam bir rezalet. bomboş bir senaryo. sahneleri her biri saçmalık kaynıyor. olay örgüsü zaten birbiriyle alakasız. kameraman ise senaryodan bile kötü. en klas en cool sahnede kameranın, izleyicinin dikkatini dağıtacak şekilde sağa sola oynaması nedir abi? arka sokaklar mısın sen?

    --- spoiler ---

    ilk sahnenin filmin geri kalanıyla ilgisi nedir? o kadın oraya nasıl geldi, neden geldi. yok. iddia ediyorum, finaldeki rusya sahneleri az geldi ve böyle bir sahne de serpiştirmek istediler. keza bu saçmalık başka türlü ortaya çıkamaz.

    kenan imirzalıoğlu gayet cool bir hırsız olmuş fakat karaktere dair hiçbir şey yok. sadece "o cingöz ama" gibi habire karakterlerin ağzından laflar işitiyoruz. zenginden alıp fakire dağıtıyormuş falan filan. ona dair 1 tane bile sahne yok. filmin başındaki saçmalığı çekeceğinize cingöz recai'nin namını anlatan eski hırsızlıklarından birini çekin ve biz de anlayalım "aaa evet hakikaten çok akıllı ve yakalanamayan bir hırsızmış bu cingöz".

    senaryo kötü demiştim. babasının intikamını almak hakikaten kötü bir fikir. bir de ülkenin sırları falan offf. sevgilisinin evinde kokteyl mi parti mi ne varken meryem uzerli'nin spor yapmaya çalışması, evde bir ton insan varken boksa tutuşmaları mı desem neyse işte. yazdıkça aklıma saçmalıklar geliyor.

    hakikaten ben sanırım büyük bir beklentiyle gittim. en büyük hayal kırıklığım da fragmanda "kılıktan kılığa giriyor" diye bas bas bağırıp ona dair tek sahnenin spor hocası kılığına girmiş olması. onda da kılık değiştirmek yok zaten. hakikaten o sakal bıyık fragmandaki kadarmış. harika keklenmişim.
    --- spoiler ---
  • bir türk filmine gitmeden önce gala röportajlarını izleyin arkadaşlar. biz filmi çekerken çok eğlendik sözünü duyuyorsanız o filme kesinlikle gitmeyin.

    tanım; ayhan ışık'ın hatırlanmasına vesile olmuş filmdir.
  • birkaç yıl önce çalıştığım iş yerinden istifa ettim (birazdan ayrıntılarını hatırlarım ama paylaşmam muhtemelen) ve o günden beri evden çalışıyorum.

    mahallede yaptığım kısa yürüyüşler ve yandaki mekanda takılan anne kızı ziyaret etmek dışında evden pek çıkmıyorum. genellikle sabaha kadar oturup öğleye kadar uyuyorum. işim varsa bahanem oluyor sabahlamak. işim yoksa depresyonda gibi görünüyorum. (hiçbir şey ne olduğumuzla ilgili değil, nasıl olduğumuzla ilgili.)

    bazı sabahlar tam uyuyacakken kızıma yakalanıyorum. panikleyip -nedense- elimdeki su bardağını düşürecek gibi oluyorum ama genellikle son anda tutuyorum ve suçlu olduğunu bilen insanların iki yüzlü gülüşüyle "günaydın" diyorum.

    "ne güzel bir gün değil mi?"

    uykudan yeni uyanmış birinin suratsızlığıyla "bir de bana sor" diyor kızım. sonra birlikte saniyeleri sayıyoruz, servisin aceleyle gelişini izliyoruz ve birbirimize el sallıyoruz.

    geç kalan servis yine de servistir. (onu okula bırakma fikri korkunç geliyor bana çünkü. araba kullanmaktan nefret ediyorum. üstelik okulunun nerede olduğu konusunda en küçük bir fikrim yok. her sabah okula gitmesi gerekenin o olduğunu bildiğim için kendimi hiç hazırlamadım bu duruma.)

    alkolle sorunlu bir ilişkim var. muhtemelen çok içiyorum. aslında neredeyse her gün içiyorum ama itiraf etmem gerekirse alkolden pek hoşlanmıyorum.

    akşamcıları tam da bu yüzden severim. bütün gün bir yerlerde onlara biçilen rolleri oynarlar ama yine de pes etmeyip akşamı beklerler. üzerlerinden geçen bütün saçmalıklara rağmen "akşamın" tadını çıkarırlar ve güzel bir uyku çekmek için evlerine giderler. ertesi sabah başlayan mesai yeni bir umuttur onlar için. üstelik bu umut için çok fazla beklemeleri de gerekmez. (akşam olması yeterlidir her zaman.)

    ben onlar gibi değilim. "onlar" gibi olmamanın işleri biraz daha zorlaştırdığını biliyorsunuzdur muhtemelen.

    "yine mi içtin?" "boyun devrilsin." "çoluk çocuğun rızkını içkiye vermeye utanmıyor musun" "ben affetsem allah affetmez." sözlerinden mahrum kalıyorum.

    benim durumumdaki insanlara genellikle daha yapıcı yaklaşıyor insanlar: "dışarı çık" "nefes al" "yürü" "sinemaya git" "kalabalığa karış."

    karım elimden tutup mağramdan ("a" düştü) çıkardı beni dün akşam. böyle durumlarda her zaman yapıldığı gibi sinemaya gittik.

    yıllar sonra gördüğüm perdenin gözüme çok büyük göründüğünü itiraf etmeliyim. çocuklara özgü bir şaşkınlıkla (iyimserlik de barındırıyordu içinde) izlemeye başladım filmi.

    daha ilk dakikalarda sıkıldım. sonra hayal kırıklığı daha ağır bastı.

    kandırılmıştım!

    sevdiğim oyunculardan, kariyerinin başlangıcında beni fazlasıyla heyecanlandıran bir yönetmenden böyle bir film için hayatımı değiştirmelerini beklemiyordum elbette.

    beklediğim tek şey "seyirlik" bir film izlemekti ve sinemadan "aylak adam" duygusuna yakın bir ruh haliyle ayrılmaktı.

    emekçileri dışında bu işte payı olan herkesin "sahtekar" olduğunu düşünüyorum.

    yönetmeninden oyuncusuna kadar bu filmin baş aktörlerinin ne kadar boktan bir işe imza attıklarını bildiklerine eminim. birçoğu sadece kazanacakları para için bu "saçmalığın" bir parçası oldular. bir yerde oyuncuları da anlayabiliyorum, onlara biçilen rollere bürünüyorlar sonuçta.

    ama onur ünlü'yü hiçbir zaman affetmeyeceğim. beni kandırdı çünkü. bu saçmalığı bilerek isteyerek kabul etti ve bilerek isteyerek yarattı. bu lanet, hayatı boyunca takip edecek kendisini. *
  • eger ayhan isik'in canlandirdigi cingozden bahsediyorsak; diyebilirim ki arsene lupin bu adamla asik atamaz. hatta cingoz onu ayak ustu soyar da haberi bile olmaz. ayhan isik efsane bir oyunculuk sergilemistir bu filmde. son derece rahat, kendini begenmis, askin zekali ama romantik bir adamdir cingoz recai. komiser mehmet riza ile aralarinda tatli bir rekabet vardir. mehmet riza demisken; usta seslendirmen abdurrahman palay aslinda ne kadar iyi bir oyuncu olabilecegini kanitlamistir bu filmle. mehmet riza karakteri son derece durust, zeki ve isine sadik bir adamdir, cingozun sadece zenginleri soyan, fakirlere yardim eden biri oldugunu bildigi icin saygi duyar, hatta filmin bir yerinde "senin adam oldurecegini beklemezdim" der. yine de isini yapmaktan vazgecmez. cingoz de mehmet riza'ya saygi duyar, onun ne kadar iyi biri oldugundan bahseder ama o da isini yapmaktan vazgecmez. en cok seyrettigim filmlerden biri olup kesinlikle basucu eseridir diyebilirim. yine da asiri seyredince icinde bol bol mantiksizliklar ve komik detaylar bulmak mumkun oluyor, biraz bahsedeyim;

    --- spoiler ---

    - cingoz'un evine mehmet riza baskin verir, yakalar. ama o anda akil mantik sinirlarinda bir olay olur, odanin ortasinda bir mekanizma vardir ve dugmeye basilinca odayi demir bir levhayla ikiye ayirip kacis imkani verir. boyle bir mekani yapabilmekten gectim, bunu eve girince anlasilamayacak sekilde yapmak ne kadar mumkundur siz karar verin.

    - trende islenen cinayet sonrasi katili kovalayan cingoz yetisemez, daha dogrusu biz oyle saniriz cunku katil bir taksiye biner kacar, ama yetisemedigini sandigimiz cingoz taksinin soforu olarak ortaya cikar. sen nasil ne ara gittin de senden once taksiye binen adamla ayni takside bulundun?

    - trende cinayet isleyen katilin evine gizlice giren cingoz katili karsilar. ne olursa bir anda yemek yemeye karar verirler, asil komedi buradadir cunku iki dusman bir anda evde samdanli mumlu resmen pavyon masasi gibi bir masa hazirlar ve karsilikli yemek yerler. tehditler birbirini izlese de ulan romantik aksam yemegi gibi ortam ne kardesim demekten kendimi alamam.

    - cingozun soydugu fabrikator selim bey ve hazinenin pesindeki katil, cingoz yuzunden birbirine girer, bu arbede de selim bey vurulur, ama katil kafasina silahla vurmaya calisirken silah bir kez daha yanlislikla ates alir, bu sahne aynen filmde yer almistir, komik bir detaydir.

    - filmin sonlarina dogru basroldeki kadinla hazinenin sifresini kesfeden cingoz onlarca yillik sifrede gecen elma agacini bildigimiz birkac yasinda incecik bir fidan olarak gosterir. kardesim o agacin yasi tas catlasa 2 olur daha fazla degil.

    - yine ayni bolumde dort tane tasin birinin altinda hazinenin oldugunu soyler cingoz, toprak dumduzdur, ama daha ilk kazdigi tasin altinda hazinenin cikmasinin mantiksizligina varilmis olacak ki "daha onceden sifreyi cozup gelip hazineyi bulmustum. bana inan diye seni getirdim" der dis ses olarak. e toprak dumduz kardesim sen nasil kazdin ve doldurdun ki uzerinde cim bile bitti?

    - filmin baslarinda basroldeki uvey kiziyla yemek yiyen selim bey "anneni oldurdum, o hazinenin elime gecmesine kimse engel olamaz, sira sana da gelecek!" diye elindeki meyve bicagiyla tehdit ederken basroldeki kadin "sus be!" der. o kadar gulduren bir tepkidir ki bu, selim bey bile sasirir kalir.

    --- spoiler ---

    tabii bunlar cok fazla seyredince goze takilip gulunen detaylar, yoksa filmin genel kalitesini tartismam bile, o kadar guzeldir yani. yalniz basroldeki kadin acayip iticidir, sinir stres yapar insanda. yine bu filmde abdurrahman palay ayhan isik'a seslendirme yaptigi icin kendisini baska biri seslendirmistir. eger seyretmediyseniz cok sey kacirmissiniz demektir.
  • adamlar aylarca montaj kitliyormuş da, senaryo defalarca revize ediliyormuş da, ondan eleştiremezmişiz. bre çok bilmiş, dünya üzerinde aylarca montajının yapılmadığı ya da defalarca senaryosunun revize edilmediği film mi var? sektörün hangi sapına tutunmuşsun bilmiyorum da, hayatında hiç first draft senaryonun çekildiğini duydun mu?

    o zaman hiçbir filmi eleştirmeyelim. recep ivedik'te falan da aylarca montaj kitleniyor, senaryo kaç draft yazılıyor. şahan'dan iyi mi bileceeniz amk?
  • --- spoiler ---

    o değil de meryem uzerli'nin oynadığı karakterin küçükken daha iyi türkçe konuşuyormuşu bizi gösteren mantık hatalı bir film. küçük bir ayrıntı olsa da batıyor göze. madem uğraşıyorsunuz o kadar, böyle hataları yapmak çok aptalca, biraz daha kafa yormanız gerek.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap