• öncelikle esnaf dükkanlarına aileler birer okul gözüyle bakarlar ki bu benim içinde böyledir. çırak olarak çalıştığım o yaz günlerinde, bana hayatı kısmende olsa öğreten çok olay ve olaylarla karşılaştım.

    o bahsettiğim dededen toruna kalan uzun süreli esnaf dükkanları, hakikaten birer okul kadar değerlidir.

    tabiki günümüzde, periscope yayınlarının yapıldığı her türlü ahlaksızlığın sergilendiği, bereket ve komşuluktan uzak esnaf dükanları da mevcuttur.

    ama eski zamandan kalma geleneklerin yaşatıldığı, komşusuyla hür muhabbetler edilebildiği, yeri geldiği zaman emanetçi yeri geldiği zaman bir soluklanma mekanı vede yeri geldiği zaman danışma mercii olabildiği güvenilir esnaf ve emektar işletmeler de çoktur.

    oldu mu suserler? siz her ne kadar genelleme yaparak esnaf düşmanı adı altında da birleşseniz de hal böyledir.

    gelelim ustam tarafından aldığım ilginç cezaya;

    2. örnekte bahsettiğim bir yılların emektarı ustam bir kuruyemiş ve kuru kahveci, bende küçükken tatilimden arta kalan zamanda çıraklık yapıyorum.

    günlerden bir gün doldurduğum kahve tenekesini elimden kayıp düşürünce ceza kaçınılmaz oldu ve akabinde de ustam seslendi uzaktan;

    usta; amdan. cocum. sana ne ceza vereyim.

    amdan; ustanın kestiği kol acımaz ne ceza verirsen ver usta

    usta; tamam bakalım git şuradan 2 tane kova al birini ağzına kadar su doldur diğerini boş olarak yanıma getir.

    amdan; tamm usta.

    usta; aferim evlat. şimdi git çay ocağından bir çay kaşığı iste ve getir.

    amdan; tamamdır usta

    usta; şimdi dolu olan kovayı çay kaşığıyla boş kovaya aktar.

    amdan; usta zikseydin daha iyiydi.

    evet akşama kadar çay kaşığıyla dolu kovayı boş kovaya aktardım ve yıllar geçtikten sonra anladım ki;

    meğerse bana öğretilmek istenen şaşula kullanımım daha pratik hale gelmesiymiş.
  • kendi ustamdan değil de yan komşumuz olan oto tamircisi muharrem ustadan yediğim bir ceza var.

    mavi sakal'ın iki yol'u yeni çıkmış. hastasıyım bu şarkının gece gündüz bunu dinliyorum. ustam yokken biraz da yüksek sesle dinliyor ve dinletiyormuşum ki bir gün dükkanın kapısında muharrem usta'yı gördüm. hemen teybin sesini kıstım. çünkü muharrem usta insana korku salan bir tipti. çok rahat bir 185-190 cm falan vardı boyu bir de konuştu aslan kükremesi gibi bir sesi vardı. etrafta deli muharrem derlerdi ona. tabi arkasından sadece, yüzüne demek göt isterdi çünkü. yalnız allah var iyi tamirciydi, arabadan anlardı. dükkanı hiç boş kalmazdı. yani allahtan kalmıyordu yoksa bize sarıyordu muharrem abi.

    - ustan yok mu
    + bir yere kadar gitti abi gelir birazdan, ne istemiştin abi
    - ne dinliyon lan sen sabahtan beri
    + mavi sakal
    - moviii sagal movvii sagal sen niye diğerleri gibi müslüm, ibo , ferdi dinlemiyorsun hee
    (aslında sana ne lan ne istersem onu dinlerim demek isterdim ama deli muharrem işte diyemiyorsun.)
    + dinliyorum abi , ben müslüm de dinlerim , bütün şarkılarını biliyorum. itirazım var , küskünüm, unuturum diye yorma, tanrı istemezse , bir bilebilsen, senden vazgeçmem, esrarlı gözler... (artık nasıl korktuysam adamın diskografiyi dökeceğim nerdeyse)
    - taam leen , al bunu , kapat o deli zırvalarını bütün gün bunu dinleyeceksin yandan duyacağım sesini.

    bütün gün müslüm dinlemişliğim var sayesinde.
  • genellikle çıraklara emir kipiyle muamele ederler ki bu insanların üslupları sertleştikçe cinnet geçiriyorum. yaşına başına bakmadan hemen uyarıp, uyarım işe yaramazsa tartışmaya giriyorum. çıraklar için defalarca tartıştığım oldu.

    çıraklara karşı nazik ve tatlı yaklaşıp güven ortamı oluşturup öyle muamele etmeyi seviyorum, zira çırakları da seviyor ve kıyamıyorum.

    yaz tatilinde babası tarafından (sanırım çalışmak nedir öğrensin diye) şirkete gönderilen bir çırağımız var.

    şimdiye kadar gelenlerin en ilginç olanı. hem güldürüyor hem gıcık ediyor.

    sabah "günaydın ablacım nasılsın?" diyorum öyle bakıyor. "nasılsın tatlım?" arkasını dönüyor.
    başka bir iş için soru soruyorum cevap yok. "bebeğim niye cevap vermiyorsun?" diyorum "ya senle mi uğraşcam" der gibi elini sallayıp gidiyor. "kuzum buraya gelir misin" diyorum duymamazlıktan geliyor, sadece işi düştüğünde geliyor ve bir sürü örnek...
    güzellikler tamamen bu çırakta başarısız.

    aynı hareketi hemen peşinden başka bir çırağa yaptım deneyim dedim. sevindi, gülümseyerek "iyiyim ablacım sen nasılsın?" gibi şeyler söyledi. normal zamanda yanımdan geçerken "benim ablaaamm" falan diyor.

    biri askerde mesela "ablacım en çok seni özledim senin kıymetini anlamamışım" diye mesaj gönderiyor.

    hal böyleyken bu yeni çırakla güzel güzel niye iletişim kuramıyorum diye düşünmeye başladım. düşündüm düşündüm ve gittim yanına "rauf, tatlım sen bana niye cevap vermiyorsun? beni sallamıyor musun yoksa utanıyor musun? sallamıyorsan bu hoş değil ama utanıyorsan anlarım" dedim.
    utanıyormuş. çok şükür sorunu çözdük.

    neyse, dün geldi yanıma bir makine bıçağı 3 e bölünmüş almış getirmiş gösterirken atacağını anlamamla heyecanla "öyle atılmaaazzz, atmaaaa" diye seslenirken pat diye çöpe atmasın mı? çöpte çöp hani...

    bak dedim bu çöpü biz attıktan sonra karıştıran insanlar olacak kağıtları alacak vs. hayvanlar da olabilir. yani insan ya da hayvanların canını yakabilir. şimdi çöpten geri al onları, güzelce saralım sonra atalım.

    mırın kırın etti... hadi dedim... birini buldu diğerleri yok bi'de beni kandırmaya çalışıyor buldum diye.
    fark edince "ama bulamam ki çöpe bak kim bilir nereye girdi?" dedi.

    o halde çöpü yere boşaltacaksın öyle arayacaksın dedim. yağğ... aamaaa... diyecek oldu baktı geri dönmüyorum boşalttı çöpü.

    baktım doğru yolda o halde yanında olmam lazım. kalktım gittim yanına ben de sana yardım edeyim diyerek, biri daha geldi aradık bulduk.
    çöpü geri toplamak için bir çırak daha çağırdım "ama ben ellerimi yıkadım" diyor. "biz de yıkadık, bir daha yıkarız hadi gel" dedim geldi, topladık. bıcakları sarıp bantlayıp geri attık.

    şimdi ben bu çocuğa "aman neyse bu seferlik atalım" desem ben olmadığımda kim bilir neler yapar. ben yine aynı şeyi desem ve bizden sonra biri bir yerini kesse can yakmış oluruz.

    çöpü boşaltıp geri toplamak ceza gibi olsa da...
    ceza her zaman ceza değil, uygun yol ve üslupla eğitime dönüşebilir.

    umarım bu çocuklar ilerki yaşamlarında başkalarının da canını düşünen bireyler olurlar.

    akşama doğru gittim yanına "ablacım bu işler temizlenmiş mi?" diyorum. "yoo uğraşan yok ki hiç" deyip işçileri beğenmiyor. hala gülüyorum.

    verdiğim cezalar hataları düzeltmek adına oluyor. bi de üstüne laf yiyorum. yine laf ederek yaptıktan sonra "bak işte bu kadar" diyorum. " eveeet işte bu kadarmııış zor değil kiii yaptım kiii" diyor.

    bir gün lavaboya gittim baktım bu temizlik yapıyor bitti mi dedim. saf saf "bitmedi abla acil mi?" diyor. allah canını almasın acil değil, bitince haber ver dedim gülerek uzaklaştım.

    tadımız tuzumuz aslında bu çocuklar, iyi olsunlar.
  • 6000 adet bezelye tanesinin kabuğunu soymuştum.
hesabın var mı? giriş yap