• bir erkek çocuğum var ve ne yalan söyleyeyim, ileride böyle bir itirafla gelirse üzülürüm, üzülürüm ama yine de oğlumdur, bağrıma basarım.

    ama büyüyünce kul hakkı yiyen, başkalarının namusuna yan gözle bakan, üç kuruş için eğilip bükülen bir tip olursa, esas o zaman benim için biter.

    çocuklarımızla ilgili, "eşcinsel olursa ne yaparım" kaygısından çok "ya iyi bir insan olmazsa" kaygısı gütsek keşke.
  • ben bu meselenin bir baba için trajik bir sonuç doğuracağından haberim yoktu...
    ta ki böyle bir olay yaşayıncaya kadar...

    yaşadığım şehirde kendi çapında iyi bir ses sanatçısı arkadaşım vardı...
    elbette yerel olarak bir şöhreti vardı…
    sevdiği kızla evlenmişti...
    hoş bir birliktelikleri oldu...
    o ara ben de evlendim...
    bekarlıktaki o serseri-aylak görüşmelerimizin yerini "aile" ce görüşmeler yer aldı...
    o arada çocukları oldu.
    eşimle ben çocuğun cinsel kimliğindeki gelişimindeki sapmayı farkettik...
    elbette başkaları da farketmiştir..
    eşimle bu konuyu aramızda konuştuk, çocuklarındaki özel gelişimin arkadaşımla eşinin farkına varmış olduklarını, bizim gündeme getirmemize gerek olmadığına karar verdik...
    keşke konuşsaymışız...

    sonra ben işim gereği başka bir şehre göç etmek zorunda kaldım...
    aradan zaman geçti, çocuk ergenlik çağına geldi...
    bir gün telefonum çaldı...
    arayan eşiydi...
    kocasının durumu kabullenemediğini çocuğu zorla boks, futbol maçlarına götürdüğünü, zaman zaman hırpaladığını ağlayarak anlattı...
    ona acil psikolojik yardım alması gerektiğini söyledim...
    psikolog çocukta sorun olmadığını, babanın gelmesi gerektiğini söylemiş ama baba bunu reddetmiş...

    derken bir gün kapımız çalındı...
    baktım bunlar...
    çocuklarının bilkent konservatuarına kabul edildiğini sevinçle söylediler...
    düşünün bilkent ortaokul düzeyinde bir çocuğu özel olarak kabul ediyor...
    işte çocuğun tek kurtuluş yolu buydu...
    sevinç içindeydik...
    arkadaşım eşiyle birlikte o gece misafirim oldular ve gittiler...

    aradan çok fazla zaman geçmedi, çocuk okuldan kaçtı...
    baba daha çok dellendi...
    eşi telefonda ağlayarak çocuğuyla babası arasındaki çatışmalardan bıktığını, artık dayanamayacağını intihar edeceğini söyledi...
    onu yatıştırmaya çalıştım, zaman içinde her şeyin yoluna gireceğini söyledim, biraz sabret dedim...
    anne kendisini apartman boşluğundan atarak intihar etti.
    çocuk evden kaçtı...
    baba telefonlarıma çıkmaz oldu...

    aradan yıllar geçti...
    çocuk artık delikanlı olmuştu...
    bir magazin dergisinde onun ünlü biriyle "dost" hayatı yaşadığını okudum...
    baba bu arada yeni bir evlilik yaptı...
    ardından çocuğunun "fahişeliğe" başladığı haberleri geldi...

    baba bulunduğum şehirde trt' de kadrosunda görev aldı...
    buluşmalarımızda eski arkadaşlık sıcaklığımızı, yakınlığımızı bulamıyorduk artık...
    bana yeni evliliğinden doğan çocuklarının başarılarından söz ediyordu ama diğerinin konusu aramızda hiç geçmiyordu...
    sonunda bir gün baba kalp krizinden bu dünyadan göçtü gitti...
    o çocuk ne alemdedir, ne durumdadır bilmiyorum...
    bildiğim hala istanbul' da fahişe olarak yaşadığıdır...
  • dün listag röportajlarından birini izledim. trans bir genç kadın ile annesi süreci kabul ediş şekillerini anlatıyordu.

    anne züleyha hanım diyor ki “bir oğlum vardı ve sonra o öldü. haliyle yas tuttum ama bir kızım oldu. zamanla kız çocuğu anneliğini öğrendim”
    çocuğunun cinsiyet değişimi sürecinde 1.5 yıl görüşmemişler. o zamanı kaybettiği için çok üzgün ama şimdi çok güzel bir ilişki inşaa etmişler.
    gerçekten insan hikayesi anlamında izlemesi çok yararlı bir röportaj. benim etkilendiğim kısım ise şuydu. kızı ile annesi beraber alış verişe gidiyor, sokaklarda kol kola geziyor, kimsenin ne düşündüğünü umursamıyor. annesi kızının yanında fiziksel olarak minicik kalıyor. kızı diyor ki “benim arkadaşımla, komşumla kol kola gezmem başka annemle başka. yanımda annem olduğunda insanlar bakmıyor, laf atmıyor, bu bana inanılmaz bir güven veriyor.”
    o minicik kadın anne sıfatıyla, kızına zarar verecek insanların önüne resmen dağ oluyor. tek yaptığı onu kabullenmek ve hala çocuğu olan insanı sevmek, her ebeveyn gibi onun üzülmesine engel olmaya çalışmak.

    çevreye verdiği mesaj anlamında da çok önemli. ailesinin koruması altında olan birine kolay kolay bulaşmaz kimse.
    çoçuğunun eşcinsel olduğunu öğrenen baba, ilk şokunu yaşasın tamam. ama kendi çocuğunu reddederken geri kalan dünyadan bir kabullenme görmesinin de çok zorlaşacağını bilsin.
    hala aynı çocuk o. cinsel kimliği ile ailedeki yeri değişmedi. babanın vereceği olumlu veya olumsuz tepkilerin aynısının bin mislini çevre de o çocuğa gösterecek. tavrına göre çocuğunu ya ateşe atacak ya ona güvenli bir ortam yaratacak.
    tek bir karar bir ömrün kaderini belirleyecek. ebeveyn olmak bir dolu zorlu kararı vermeyi yanında getirir. ve gerçek babalar zorlukların üstesinden gelir.
  • 1967’lerin türkiyesi’nde 19 yaşındaki modacı cemil ipekçi, babasına eşcinsel olduğunu açıkladığında aldığı cevabı hâlâ unutamadığını ve hayatının en önemli cümlesi olduğunu söyler.

    "babama eşcinsel olduğumu söylediğimde, '`dört duvar arasında ne yaptığın değil, hayatta ne yaptığın beni ilgilendiriyor`' diye cevap verdi.
  • tek sorun ettiği; birilerinin oğlunu sikiyor olması.
    hadi sikilmeye indirgediniz bunu madem, kızını birilerinin sikiyor olması sorun değil yani. ya da oğlunun başka bir erkeği sikiyor olması da sorun değil.

    yeter ki kızı olsun, siksinler ya da oğlu olsun, birini bir şeyi siksin.
    bu kadar sizin hasta, çağ dışı bakış açınız.
  • babam bazen gay olduğumu unutup, iyi giyindiğimde "yazık kızlara, akılları sende kalacak" tarzı espriler yapar. sonra fark edip özür dilercesine suratıma bakar ve konuyu değiştirir. bakın “unutup” diyorum. çünkü babam sürekli kimlerle sikiştiğimi düşünen, hayattaki tek başarısı oğlunun "erkek gibi erkek" olması olan bir barzo değil.

    ha tabi ki hemen cümleyi düzeltip "pardon, oğlanlar demek istemiştim" demiyor, atıyorum laf arasında erkek arkadaşım olup olmadığını sormuyor. çok konuşmuyoruz bu konuda. belki ilk açıldığımda 5-10 gün bunu düşünmüş, annemle üzerine kafa yormuşlardır. nitekim öyle olacak ki beni karşılarına alıp yurt dışına eğitime gidecek imkanımız olduğunu, istersem bunu yapabileceğimi söylediler.

    annemle iletişimimiz daha farklı, o sevgilim olup olmadığını rahatça soruyor, bu konularda konuşabiliyoruz. tabi bunu konuşurken sıradan bir konuya göre daha gergin oluyor, bunu hissediyorum. hem annem, hem babam için de hassas bir konu bu. sonuçta gay olmam, türkiye'de doğmuş biri olarak hayatımın içine sıçan bir detay. elbette ben belki de yuzde beşlik (belki de daha az olan) bir kesime dahilim, aileme rahatça açılabildim, onlar da beni kabul edip desteklediler, dolayısıyla şikayet etmeye hiç hakkım yok. aksine her gün buna şükrediyorum. sadece ekşi sözlük gibi sözde açık görüşlü ve özgürlüğü savunan insanların olduğu bir ortamda*, çocuğunun gelecekte kanser olma ihtimalini düşünmeden sırf sözlükteki eşcinseller üzülsün diye kanseri eşcinsellikle kıyaslayan insanları gördükçe, türkiye'de çocuğunu kabullenen insanlar olduğunu hatırlatıp, belki kalbi tamamen kararmamış olan benzer görüşteki insanları oturup düşünmeye sevk ederim de nefretlerinin ne kadar boş ve gereksiz olduğunu anlarlar diye anlattım bunları. zira türkiye'deki eşcinsellerin çoğunluğu sizin gibi insanlar yüzünden bok gibi hayatlar yaşıyor. kimi ömrünü hiçbir zaman insan içinde doğal davranamadan geçiriyor, kimi annesi babası tarafından dayak yiyor, kimi baskıya dayanamayıp kendisini öldürüyor. buna katkı sağlamamak için tek yapmanız gereken ise, size hiçbir zararı olmayan insanlara orda burda laf etmeden kendi işinize bakmak.
  • başlıkta “oğlu” değil “çocuğu” dendiği halde ceviz kadar beyninde doğrudan erkek eşcinselliğinin belirmesi; cinsiyetçilik. homofobik yorumlar; gırla zaten. gerizekalının biri de kanserden sonra olabilecek en kötü şey demiş. insanın çocuğunun senin gibi cahilin pisliğin teki olmasını ne yapacağız peki? anana babana sorsana bir.

    kusura bakmayın da bu kadar leş kişilikli olup bu kadar kötülüğü bünyenizde barındırıp palu ailesi’ni falan eleştirmeniz sadece sefilliğinizi daha da belirgin hâle getiriyor.
  • boyle durumlarda, haliyle empati yapiyorsunuz. ben annesiyim, babasi soyle yapar boyle yapar gibi dusuncelere gark oluyorsunuz. malum bu gibi durumlarda akla gelen ilk sey cocugun cinsel hayati oluyor muhtemelen baba icin. neticede escinsellik sadece kimin kiminle seks yaptigi uzerine sekillendirilen bir algi uzerinden yorumlandigindandir.
    evet, seks dogamizda var. evet cocuklarimiz belli yaslara geldikten sonra bu dongunun icinde, kendilerine bir yer bulacaklar. ama gerek toplum, gerek ogretiler yuzunden ve erkekligin ya da kadinligin uzerine yuklenen ve basiniza gelmeden ne yapacaginizi bilmediginiz bir konu hakkinda, fikir sahibi oluyorsunuz.

    asarim, keserimler havada ucusuyor. ki evet kiminle seks yaptigi bizi neden bu kadar ilgilendiriyor.
    yani bu birine, neden mercimek corbasi iciyorsun? diye sormak kadar abes.
    kendi dogru ve yanlislarimizi secme ozgurlugumuz kadar, kimle sevistigimiz de sadece bizi ilgilendirir.

    ama butun hayatimizi, birilerine kendi dogrularimizi dayatmakla geciyor ve galiba bu duruma en cok cocuklarimiz maruz kaliyor.

    velhasil; cocuklarimiz kendi hayatlarini diledikleri ve hatta hissettikleri gibi yasamak hakkina sahip olmalilar. biz anne ve babalar ise bu haklarin arkasinda durarak gercekten dogurdugumuz/ dogurttugumuz cocuklarin gercekten anne ve babasi olabiliriz.

    nacizane...
  • çocuğuna unutamayacağı bir travma yaşatmaması gereken babadır.

    çocuk, hayatı boyunca o anı hatırlayacağı için en ufak bir olumsuzlukta yıllarca içinden çıkamayacağı bir psikolojik savaşa girip, özgüvenini ve kişiliğini kaybedecektir.
  • eşcinsel bir kızkardeşim var, ona bir gün "niye böyle bir tercihte bulundun?" diye sorduğumda "ben herhangi bir tercihte bulunmadım abi, kendimi bildim bileli hep böyleydim ben" demişti ve o daha zaman, bunun doğuştan gelen bir eğilim olduğuna kanaat getirmiştim, dolayısıyla da kendisini yadırgamamıştım.

    ancak, türk aile yapısındaki "aile", bu toplumun çekirdeğidir. demem o ki tüm aileler "devamlılık" üzerine inşa edilir; anne ve baba oğul veya kız yapar, o oğul veya kız da torunlar yapar, onlar da ailenin varlığını, soyun devamlılığını sürdürür.

    ben dağınık bir ailede büyüdüm. annemle babam hayatımın kayda değer bir bölümünde ayrı yaşadılar ve birini 20 yıldan fazla görmedim. dolayısıyla "düzenli bir aile" hasretimi, bir ideal olarak kendi yaratacağım ailem ile inşa etmek hyaalindeyim.

    peki ben tüm bu özlemler ve idealler içerisinde tek oğlumun gidip de kızkardeşim gibi eşcinsel olduğunu öğrendiğimde yıkılır mıyım? evet, yıkılırım. oğlumu reddetmem ama içimden çok üzülür, yıkılırım. hayalimdeki o "aile"yi kuramayacağımı bildiğim için; dede, oğul, torun üçlemesini yaşayamayacağım için.

    hayata bir kere geliyorum. bunun üzüntüsünü ve kızgınlığını yaşayan babaları gayet anlayabiliyorum, kızamıyorum. gelgelelim bazı şeyler, kızkardeşim örneğinde olduğu gibi yaratılıştan geliyor, önüne geçemiyorsun.

    kader.
hesabın var mı? giriş yap