• kahrolası bi istikrar grafisinin derilerimizi kalınlaştırması gerçeği.

    öncesinde, suyun altında nefes alamama denemeleriyle boğularak ölme empatisini yüreğinde hissetmenin simülasyonunu yaparak vicdani eziyeti katmerlerken,
    şimdilerde "ege'de tekne batmış, yarısından fazlası çocukmuş"u bi çırpıda söyleyebiliyoruz.

    "bunu öldürüp direğin altına gömmüşler, beriki açlıktan ölmüş" diyoruz, "bunun balonunu patlatmışlar, beriki şekerini parkta düşürmüş" kadar rahat. "tecavüz yokmuş"tan vicdani rahatlama payı çıkarıyoruz, iğrençce e bari diyerek.

    azgın bi sürücünün arabasının altına alıp metrelerce sürüklediği 6 yaş çocuğunun bi daha çıkamayacağı hastaneye götürülürken "anne ağlama, benim bi şeyim yok" dediğini okuyoruz kuru bi vah ile.

    yakın tarihte, yurtlandırma şartları kendinden menkûl binalara istiflenip diri diri yanarak ölen çocuk ölümlerini duyduğumuzda zıplıyoruz ama bugün buraya yazarken hangi yurttu kaç çocuktu onu bile hatırlamıyoruz.

    dünyanın başka bi köşesinde hırsları şeytanî boyutlardaki büyüklerin bombalarının altında ölmüş sıra sıra çocuklarından en küçüğünün başını düzeltmeye çalışan babanın hazin çabasının videosuna bakıyoruz,bakabiliyoruz.

    bi diğer videoda kafası kesilecek tavuğunu babasının elinden kurtarabilmek için kendini yerden yere atan,kurtarınca da uzağa götürüp ecelinden kış kışlayarak uzaklaştırmaya çalışan o çocukta gezegenin kurtuluşunu görüyoruz ama o çocuğu koruyamıyoruz. aynı şekilde köpeği boğulmaktan kurtarmaya çalışırken kendi boğulan o çocuğu koruyamadığımız gibi.

    insanlığa giriş dersinde bütünlemeye kalmak ne kadar da naif bi yazıymış meğer. o zamanki hissettiklerim beni öldürür zannederken kendimden iğreneceğim bu yazıyı da yazmak varmış sırada.

    çivisi çıktığı gibi yuvası da deforme artık, tutmaz!
hesabın var mı? giriş yap