• migren sebebim
  • evimizin arka tarafında, renkli çiçekler ve ilginç bir iki ağacın yer aldığı, yeşil bahçeli bir ev var. bu renk çeşitliliğinden olsa gerek, gün boyunca minik ve harika sesler çıkartan kuşlar da bu bahçeden eksik olmuyor. bazen onları iki evin sınırını belirleyen duvarın üzerinde sohbet ederlerken görüyorum. bazen de ev sahibinin depo olarak kullandığı konteynerin üzerinde, yağmurdan kalma su birikintilerinde yıkanırlarken izliyorum. yeşil bahçeli evin sahipleri henüz karar kılamadığım sayıda çocuğa sahip. bazen sarı kafalı bir ufaklık tek başına yalın ayak çimlerde takılırken, bazen bu sayı 4 sarı kafalı oluyor. bahçe duvarının bitişiğinde bir çok çocuğun hayallerini süsleyen kocaman bir trambolin var. sabahları erken saatlerde (ki bu genelde uyuduğumuz zamana denk geliyor ) hoplayıp zıpılayıp, bir yandan da çığlıklar atıyorlar. pencereden baktığımda havada uçuşan bir sürü sarı kafa görüyorum. bir yandan beni uyandırdıkları için sinir oluyorum ama bir yandan da o mutlu çığlıkları hoşuma gidiyor. trambolinin boyu biraz yüksek. içlerinden kısa boylu olanlar üzerine çıkmayı başaramıyorlar. onlardan bir karış uzun olup da tramboline çıkmış olan diğer sarı kafalıların insafına kalmaları çok komik bir görüntü oluyor. o yaştaki bir çocuğun kendinden bir karış kısa olana eziyet çektirerek eğlenmesi, insan geninde olan bir şeyle açıklanabilir belki. tramboline çıkamayanın ağlamasının yarattığı o tarif edilemez sesi bir kenara bırakırsak, diğerlerinin eğlenirken çıkardığı heyacanlı ve enerjik sesler bazen bana da enerji veriyor. işte o zaman, bir zamanlar çocuk olduğumu hatırlıyorum. elimde bir çiviyle karıncaların peşinden onları ameliyat etmek için koşturduğumu ( genelde hemen ezilip, otopsilik duruma geçiyorlardı)( ve hayır büyüyünce doktor falan olmadım) , iki bölümlü kırmızı plastik seleden dublex ev yaptığımızı, çarşafları sandalyelerin üzerine örtüp çadırlar kurduğumuzu, geceleri göz yaşımız akana kadar esneme yarışı yaptığımızı, bakkaldan leblebi tozu alıp boğulurcasına içimize çektiğimizi, renkli istopta bok rengini söyleyene uyuz olduğumu... daha neler neler...çocuk sesi insanın hayatta olduğunu yüzüne vuran acımasız ve bir o kadar da rahatlatıcı bir şey. içimizdeki çocuk diye bir klişe laf var. içimizde gizli saklı bir yerlerde değil o. bizler bir karış büyümüş, o tramboline çıkamayan diğerleriyle alay eden çocuklarız.
  • çocuktan çıktıgında sıkıntı degil de koca koca genç kızlarımız/kadınlarımız yapıyor ya o agızlarına kürekle vurasım geliyor.
  • küçükken mahallemizde ihtiyar bir amca vardı. ne zaman maç yapsak bizi azarlar, oyunumuzu bozar ve söylene söylene evine giderdi. yurtdışından torunları gelince onların maç oynamasını keyifle seyreder ve çıkan gürültüye tek kelime etmezdi. o zamanlarda bu amcaya karşı bizi koruyan "laz dede" vardı. beni çok severdi. hatırlıyorum da eşiyle birlikte pazardan geldikleri zaman koşa koşa yanlarına gider, ellerindeki poşetleri alır ve yukarı çıkarmalarına yardımcı olurdum. hemen aldıkları meyvelerden birkaçını yıkayıp avucama koyuverirlerdi. ben meyve için yardım etmedim ki derdim. hemen başımı okşardı. başımı okşadığı an çok mutlu olurdum. içimden keşke öz dedem o olsaydı derdim. normalde herkes tarafından aksi olduğu iddia edilirdi. zaten laz lakabını aksi bir adam olması ve karadenizli olmasından dolayı vermişler. fakat ben hiç aksiliğini görmedim. her zaman bizi korudu ve bizi sevdiğini hissettirdi.

    unutamadığım başka bir kişi daha var. onu da burada hayırla yad etmezsem olmaz. yine küçükken delicesine futbol oynamışız ve dilimiz damağımız kurumuş vaziyette dinleniyoruz. su içmek için eve gitsek, ailelerimiz tekrar dışarı çıkmamıza izin vermeyeceği için sussuzluktan dili sarkan köpekler gibi bekliyoruz. bizi balkonda seyreden ve susadığımızı anlayan 40 yaşlarında bir amca yanına çağırdı. antalya'nın sıcağında buz gibi suyu teker teker hepimize ikram etti. sesleriniz çok güzel geliyor. keşke ben de sizin yaşlarınızda olsaydım, birlikte maç yapsaydık dedi. sonra eşinin dilimlediği karpuzu getirdi ve ellerimizin kirli olup olmamasına aldırmadan yedik. bu davranışı o kadar hoşuma gitmişti ki büyüyünce bu amcanın çocuklara davrandığı gibi davranacağım derdim. bir zaman sonra maçlardan sonra o amcayı göremez olduk. sonra bir haber yayıldı. kara haber tez yayılır derler ya bu öyle olmadı. vefat ettiği haberini bir ay sonra öğrendik. çocuklar tarafından çok sevildiği için ve çocukların psikolojisi bozulmasın diye ölüm haberini bizden gizlemişler. hatırlıyorum da o sahada maç yapmaya gittiğim her zaman bize karpuz ikram ettiği balkona bakıp dua ederdim. canı gönülden diyorum inşallah cennettesindir. ismini bilsem okuduğum hatimlerin ardından dua edeceğim ama bilmiyorum. sadece balkonda su ve karpuz ikram eden amca olarak kaldın.

    hani geçen gün demiştiniz ya senin kız çocuğun olmalı, ben de benden kız babası olmaz demiştim. bugün arkadaşım da aynı şeyi söyledi. senin kız çocuğunun olması çocuğa zulüm olur dedi. senin çocuğun olursa büyük ihtimalle erkek olur dedi. ben de öyle düşünüyorum. etrafıma baktığım zaman görüyorum ki ne kadar mülayim insan varsa hep kız çocukları olmuş. kız çocuğum olsun çok isterim. hatta ismi bile hazır diyebilirim. niye bilmiyorum ama bir kız çocuğu babası olmaya kendimi layık göremiyorum.

    bugün komşumuzun çocuğunun doğum günü partisi için piknik yapmaya karar verdik. piknikte yaşları 1-8 arası değişen 7 çocuk vardı. yaşı büyük olanlar neşe içinde oyunlar oynadılar. 1 yaşındaki bahar'ın annesi çocukla ilgilenmesi için babasına vermek istedi. babası burada ağlar dedi ama ben bana vermesi istedim. sonra kucağıma aldım. yaklaşık bir saat kucağımda oturdu. normalde kimseye gitmediğini söyledi. piknikte bulunan bir abi gülerek daha fatih'i sevmeyen çocuk görmedim dedi. mutlu oldum. büyüyünce bu amcanın çocuklara davrandığı gibi davranacağım dediğim sözüm aklıma geldi. çocukların beni sevme sebebini sanırım buldum. çünkü ben de onları çok seviyorum. sesleri beni mutlu etmeye yetiyor. minnacık elleriyle kuş parmağımı(serçe parmağına kuş parmağı demeyi daha çok seviyorum) tutuyorlar ya o kadar hoşuma gidiyor ki anlatamam. çocuklarda bunun farkındalar sanırım.

    öyle işte bugün duyduğum çocuk sesleri vefat etmiş çok güzel iki insanı hatırlattı. bu yazıyı çocuk kalbimde iz bırakmış bu güzel iki insanı hayırla yad etmek için yazdım. inşallah ben de çocukların kalbinde güzel izler bırakabilirim. masumca ettikleri dualarda yer bulabilirim.
  • gülen, oynayan, koşturan çocuklar bağırsınlar çığırsınlar vallahi rahatsız olmuyorum hatta hoşuma gidiyor.
    ama bazı şımarık pancar kafalılar var ya hani, onların istedikleri olana kadar çıkardıkları "aanneeöö" sesi ruhumu sıkıştırıyor, aile kurmaya dair tüm isteğimi yok ediyor. haftasonları avm ye gidemiyorım bunlar yüzünden amk.
  • doğada o kadar yırtıcı hayvan var, ama hiçbirinin sesi, bağıran çocuk sesi kadar kötü değil. çocuk görmek beni bazen mizantropist yapıyor.
  • cumhuriyet döneminde çıkarılan ilk çocuk dergisi
  • bence çocukların ses desibelleri yaşları yada boyları kadar olmalı . o ne öyle 70 cm çocuktan 1.80 cm lik ses çıkıyor.
    (bkz: çocuk sesi)
  • uzaktan duyulan çocuk sesi kadar, insana gençliğinden bugüne çok çok uzun zaman geçtiğini hatırlatan şey yoktur.
  • ağlamalı zırlamalıysa evet, irrite eder.
hesabın var mı? giriş yap