• avukatlık stajımı yaptığım zaman, sınıfın yaş ortalamasının bir 4-5 yaş üstündeydim. geç mezun olmuştum onlara kıyasla. ne dersiydi hatırlamıyorum, idam üzerine konuşuluyordu. islam hukuku, suç ile cezanın orantılı olması gerekliliği, insani değerler, diğer bıdı bıdılar..

    kızımı anneme bırakıp gidiyorum staja. ev, barodan 40 km. ötede, dersler akşam saati ve trafikte eve dönmem iki saat sürüyor, kızım anne diye ortalığı yıkıyor. sinmişim sınıfın en arka köşesine, kitap okuyorum, dersi dinlediğim ettiğim yok. dakika sayıyorum bitse de imzamı atıp gitsem eve diye.

    kopuk kopuk cümleler geliyor kulağıma sonra.. çocuk istismarı örneğinden hareket ediyorlar, idam, recm, bu minvalde tartışıyorlar bir şeyler. sınıf elli kişi kadar. hepsi birer sevgi kelebeği.. tamamına yakını bir pedofilin dahi, karşı şiddete uğramasına, idama karşı. elini kaldıran söz istiyor, fikrini söylüyor, karşı fikri olan dahil oluyor, öyle bir tartışma ortamı. kapadım kitabı dinlemeye başladım.

    kızın biri "neticede idam çok insanlık dışı bir şey. ne gibi bir ıslah mekanizması var ki, hukuk bu olmamalı, sonuçta adam ölse de çocuğun yaşadığı taciz yok sayılmıyor ki" gibi bir şey dedi. beynimin içinde sinirden bir şeylerin klik diye attığını hissediyorum bazen. o an da öyle bir ipin kayışı koptu beynimde.

    elimi kaldırdım, söz istedim.
    hoca bilmem kaç gündür domuz gibi ifademle sağ arka köşede sinip kitap okuyor oluşuma alışmış olacak ki el kaldırınca şaşırdı, "oo bitti mi kitap" ifadesiyle, "buyrun?" dedi..

    çok sinirlenince titremek gibi iğrenç bir huyum var. konuşucam ama elim kolum ayrı oynuyor, sesim desen sabit tonda devam edemiyorum..

    anne olduğumu, konuştuğumuz şeylerle kızımın yan yana gelme ihtimalini bir salise bile düşünecek olsam, idamın feriştahını, farklı usullerle, çıplak ellerimi kullanarak söz konusu insan(!) üzerinde gerçekleştirmekten çekinmeyeceğimi, kızın bu hümanist, laylay bakış açısının belki büyüyünce, belki de anne olunca değişeceğini, o koltukta şu an kendisi değil annesi oturuyor olsa, söylediklerine "hadi leyn" diyeceğini, onun saçının teline zarar verecek adamın kafasını kopartmakta tereddüt etmeyeceğini, titreyen iğrenç ses tonumla anlatıp duruyorum.

    utanmasam kalkıp çakıcam kıza iki tane, öyle sinirlenmişim, "hukuk bu olmamalı yeaa" sını yediresim var. çocuk tacizi, tecavüzü konuşuyorsun. ne adaleti, ne suçlunun hayata geri kazandırılması? bunlara ölçülü ceza falan da gerekmiyor hatta. neden seviniyoruz hapishaneye düşen seri katillerin/tecavüzcülerin/çocuk istismarcılarının şişlenmesine? çünkü bazen yetmiyor türk hukuk sistemi bize. aldıkları ceza, üç vakte kadar çıkma ihtimalleri, döngünün tekrarlama ihtimali hepimizin gözünü korkutuyor. damat koğuşuna almalar, şişeye oturtmalar o yüzden içimizin yağlarını eritiyor.

    çocuk tacizi de böyle bir mevzu. ne hukuku, ne adaleti, ne mekanizması ya?

    sınıfta üç dört saniyelik bir sessizlik oluyor. "abla doğru söylüyor yaa" diye giriyor bir oğlan lafa. bir süre de benim söylediklerim üzerinden konuşuyorlar.

    uzun zamandır gelmemişti aklıma o gün.

    düne dek. dün çarşıya çıktık, ayakkabı almaya götürdüm kızımı.

    6.5 yaşındaki kızımı..
    süt dişleri yeni sallanan, saçları iki yandan örgülü, 112 cm. boyundaki kızımı..

    bir ayakkabı beğendi, deneyelim dedik.
    eğildi çıkarttı ayakkabısını, yenisini denemeye koyuldu..

    anne olmak, sürekli tetikte olmayı gerektiriyor bu ülkede. yavrusunu koruyan aslan gibi, çocuğun çevresini tarıyorsun sürekli. menzilime 30larının sonunda, muhtemelen önümüzdeki üç beş ay, nefes aldığım sıklıkta benden küfür yiyecek bir puşt takıldı.

    kızıma bakıyor. ama hani... değişik..
    eğilmiş, ayakkabı deneyen, süt dişleri sallanan, 6.5 yaşındaki kızıma bakıyor.

    tetikte olmak fesat olmakla yan yana yürüyor çoğu zaman. gene götümden mi anladım acaba diyorum, yer değiştirip kızımın arkasını kapatacak şekilde yer değiştiriyorum.. ve o puşt, o şerefsiz oğlu şerefsiz, o oksijen israfı yer değiştirip çocuğumu görebileceği farklı bir açıya(!) geçiyor.

    zaman duruyor o an. hani aksiyon filmlerinin dövüş sahnelerini yavaşlatıyorlar, böylece biz adamın her yaptığı şeyi salise kaçırmadan izleyebiliyoruz ya, öyle bir moda giriyorum ayakkabıcıda.

    yanlış anlıyor olmalıyım, bakmıyordur, bizim yanımızdaki bir şeye bakıyordur diye düşünmeye zorluyorum kendimi. ama bakıyor allah'ın belası!! kızımın bacaklarına, kalçalarına bakıyor, süzüyor ve benim beynim birazdan adamı öldürüp hapise gireceğim zaman, kızımın velayeti kime geçecek acaba diye düşünmeye başlıyor.

    3-4 dakika, şuradaki boruyu söküp üstüne mi yürüsem, direkt polis mi çağırsam, gelişine üstüne mi atlasam diye düşünüyorum.. bir yanım da döner gider diye umuyor ama gitmiyor pislik. gitmiyor.

    çocuğuna ayakkabı deneten bir kadının yanına gidiyorum, temiz yüzlü birine benziyor, kızımı oturtuyorum yanına. beş dakika sizinle kalsın, buradayım, lütfen diyorum. yüzümde nasıl bir ifade varsa, korkuyor olmalı kadın. peki diyor.

    "dila" diyorum, "kımıldama, şu tarafa bak, gelicem.."

    göz ucuyla hala kızıma bakıyor şerefsiz, bana baksa, beynime fışkıran kanın etkisini görecek yüzümde, başka yöne bakacak. görmüyor. otuz yaşımı geçmişim, çekmiyor benim yaş grubum ilgisini demek. bakmıyor.

    reyonların arasından geçip yanına gidiyorum, iki düğmesi açık iğrenç çizgili sarı gömleğinin üstünden göğsünü itiyorum, "neye bakıyorsun ulan sen?" diyorum.

    soğukkanlı biriyim ve yaşadıklarımı saniye saniye geri sarabilirim birine anlatırken genelde. ama o beş dakika yok. kopuk. sesim tek tük geliyor kulağıma. sapık diyorum, öldürürüm seni diyorum, bildiğim tüm küfürleri ediyorum. ayağa kalkıyor mağaza.

    yakın zamanda ameliyat olmuş, orası burası sargılı şekilde dolaşan altmış kiloluk bir kadınım ve o an dört yetişkin erkek zor zaptediyor beni, zor alıyor o adamı benim elimden. mağaza müdürü geliyor, alışveriş merkezinin güvenliği geliyor, kızımı emanet ettiğim kadın polis çağırıyor.

    avaz avaz ağlıyor kızım. "anne ne oldu, anne ne oluyor, anne bir şey söyle, anne bana bak" diyor. benden korkuyor çocuğum o an. onu korumaya çalışırken bir de korkmasına sebep oluyorum.

    o mağazada, bir allah'ın kulu destek olmuyor bana. bir allah'ın kulu bir şey demiyor adama. delirmemin sebebi gün gibi ortadayken, çalışanlardan biri "abi ne oldu sen anlat ya" diyor.. abisi "ben bir şey yapmadım, üstüme saldırdı" deyince, "mübarek günde oluyor mu abla böyle yeaa" diyor oğlan.

    adam sakallı. "oruçluyum, kötü oldum, oturtun beni" diyor, beni zaptedenlerin arkadaşları onun ellerine kolonya dökmeye gidiyorlar.

    benimse kısa eteğim, dövmelerim ve şort giymiş 6.5 yaşında bir kız çocuğum var.. benim oruçlu olma ihtimalim, onun sapık olma ihtimalinden düşük görünüyor belli ki.

    o hengamede kaçıyor adam.
    hızlı adımlarla sıyrılıyor kapıdan ve ne güvenlik, ne yoldaki polis, ne orda çalışan güçlü kuvvetli onca genç çalışan ne de üç beş müşteri engel oluyor..

    "durduk yere diğer müşteriye saldırıp huzur bozan cazgır müşteri" muamelesi görerek çıkıyorum oradan.

    hukuk yok bu memlekette.
    hak aranacak merci, güven duyulacak makam yok.
    olsa, bir avukat olarak ben, "bu işin peşi bırakılmaz" diyebilirdim.
    diyemiyorum.

    çünkü adalet yok. yok işte yok.

    20 sene sistematik olarak bir okul dolusu çocuğa tecavüz eden müdürlerin, amcasından hamile kalan 12 yaşındaki masumların, vakıflarda tacizlere gark olan öğrencilerin, kuran kursunda odaya çocuk kitleyip ilim öğreten imamların ülkesi burası artık..

    ayakkabı denerken bir çocuğun bacağına, kalçasına baktı diye birini şikayet etmek, temmuz sıcağında kar yağmasını beklemek gibi artık. öyle beyhude.

    seneler öncesinin o stajyer avukatını karşıma oturtup şunları okutmak isterdim bu sabah. "bu adamın önce çükünü kesmeli, sonra da asmalı diyorum, sen ne dersin?" diye sormak isterdim. yine "suç-ceza orantısı"ndan bahsederse de, onu kızımla tanıştırmak isterdim.

    6.5 yaşında, süt dişleri sallanan, saçları örgülü kızımla..

    ölende mi, öldürende mi diyorlar ya bazen; suçun göbeğinde çocuk varsa, bu laf cuk oturuyor. bir çocuktan haz duymak, bunu bakışla ya da sözle ya da fiilen harekete dökmek korkunç bir şey.. dürtüsünü, arzusunu, şehvetini anlamak normal bir insan zihninin yapabileceği bir şey değil. o yüzden anlamaya çalışmak, analiz etmek, masaya yatırıp yargılamaya çalışmak falan müthiş manasız geliyor bana. en ilkel dürtülerimle, çocuğun anasına babasına bırakmalı bu adamları diyorum. bırakmalı ve dönüp gitmeli.

    o puştun lehine işleyeceğinden adım kadar emin olduğum sistemin ucunun bana da dokunacağını, beni de pışpışlayacağını bilebilsem, yemin ederim katil olurdum o mağazada ben dün.

    ama öyle olmuyor.
    çocuğunu korumaya çalışan anneler, oruç tutup çocukların kıçına başına bakan şerefsizler kadar önem arz etmiyor.

    bu ülkeden, bu adamlardan, görüp müdahale etmeyen, "aman öte tarafa bakalım, bize bulaşmasın" diyenlerden, milleti bu hale getiren tüm hukuksuzlukları meşrulaştıran her bir pislikten topyekün nefret ediyorum.
  • yeryüzünde insandan daha iğrenç bir yaratık olamayabileğinin kanıtı olandır. bir ufacık yavrunun hayatını ömür boyu karartan asla onarılmayacak fiziki ve ruhsal yaralar açan bir eylemdir.
    ve ben belki birini tamamen tesadüf eseri engelleyerek ne kadar vahim bir hadise olduğunu daha iyi anladım ve dünden beri gözüme uyku girmiyor. neredeyse 25 yıldır bulunduğum ve asla bu tip vakaların olmadığı mahallede akşam işten geldiğimde arabayı park edip evime geçerken duydum yardım edin sesini. ufak bir kız sesi. apartmanın hemen karşısında bulunan ilköğretim okulunun spor salonunun yanından geliyordu ses. saat akşam 7 suları. noluyor laan diye bağırdım önce istemsiz. sonra bir koşma sesi. arkasından bizim yan apartmanın apartman görevlisinin daha ilkokula giden kızını üstü başı dağınık elinde bir poşet, poşetin içinde portakallar. abi yardım et diye ağlayarak geliyor karlar içinden. ne oldu canım dedim. biri ağzımdan tuttu beni oraya sürükledi elini ısırdım. boğacak sandım. sen bağırınca kaçtı dedi. polisi aradım o sırada arabadan levyeyi çıkarıp okulun arkasına koştum. sadece ayak izleri vardı. polis sonraları geldi ama ne çare. ve kız hala portakallarının bir kısmının oraya döküldüğünü söylüyordu. alması için yardım etmemi istiyordu korkuyorum ben oraya gitmeye diyordu.
    ben kızın o halini gördüğümden beri allak bullak oldum. ya gelmeseydim dedim. ya kız bağıramasaydı yardım edin diye. ya o ufacık kızın hayatını zehir edecek şerefsiz emeline ulaşsaydı. ya o kız benim yiğenim olsaydı yada benim kızım...
    dediğim gibi ben dünden beri gelemedim kendime. ya o kız? ya başına bu iş gelmiş yavrular...
  • bunu, çok afedersiniz eşek siken saf ve temiz anadolu insanı farkında olmadan, eyleminin taciz olduğunun bilincine varmadan da gerçekleştirir.

    insan ve çocuk haklarını eriştiği "insanlık" düzeyinin sarsılmaz zemini olarak gören topluluklarda ağır cezai yaptırıma tabi olacak bu nevi yetişkin davranışı, türkiye'de sevgi gösterisinin bir türevi olarak bilinir.

    bilhassa erkek çocuğu bu tacizin ağır mağduru olur. ben penisine dokunulmasına sinirlenen erkek çocuğunun (ifadenin kendisi bile sapık jargonundan devşirilmiş gibi) ailesi tarafından azarlandığını bilirim : "şımarma be"
    bilen bilir; 5 ila 10 (+/-) yaşlarındaki çocuk, sülalenin, etrafın yetişkin erkeklerinin el yordamıyla "şakasına" penisine dokunulmasına maruz kalarak tacize uğrar. bu eylemin realitedeki tam karşılığı sübyancılık bildiğiniz üzere; teknik ifadesi çocuğun cinsel istismarı.

    şahit olduğum anda gözümün kararmasına yol açmış yakın tarihli bir vaka:

    hastanede, röntgen sırasındayım...ayaktayım. dibimde bir hastane bankı ve bankı tüm fertleriyle kaplamış "saf ve temiz anadolu" insanları var. baba olduğunu varsaydığım bir adam da ayakta, anne/teyze/hala mı olduğunu anlayamadığım bir kadın ve yanında duran bir erkek çocuğu ise oturuyor. çocuk bahsettiğim yaş aralığında.
    kadın, (bilemiyorum ne aktif hale getirdi libidosunu) aniden sırıtarak oturan çocuğun testislerini tutmaya çalışıyor parmaklarıyla ve şu cümleyi kuruyor:

    "bana ceviz versene" (aklımdan geçen: n'oluyo lan!?)

    çocuk, her çocuk gibi, bir "yaaaa" çekerek elini itiyor sapık ve güleç suretli karının. yabanıl karı ısrar ediyor ve eli hala çocuğun testislerinde (babanın umrunda değil olan biten):

    "ceviz ver bana"

    çocuk akıllı, babasını işaret ederek, "onunkini al" diyor.

    kadın binlerce yıllık hoşgörü, letafet, nezaket, bilgelik kültüründen kendisine tevarüs eden birikimini cevap olarak çocuğa aktarıyor:

    "ben taze ceviz isterim. o yaşlı!" (ben o sırada erdim. ermişlere erenlere karıştım)

    ben bu sapıklığa dur diyebileceğim bir ortamda değildim. taş kesildim. kalakaldım. ne baba, ne taşak sevdalısı iğrenç kadın durumun bir taciz vakası olduğunun bilincindeydi zaten. uyarsam, ihtimal, "oğlumuzun siki, sana ne?" cevabını alabilirdim. hep beraber, gülüşerek oradan ayrıldılar.

    ***
    son üç dört yılda tanığı olduğunuz, mağduru çocuk olan tecavüz suçlarının faillerinin salıverilmesini anlayabilmek için evvela bakmak gereken yer burası. az önce gerçek bir temsilini aktardığım bu kültür. erkek çocuklarına yönelik cinsel tacizin "kültürel bir meşruiyet"le olağanlaştırılabilme göreneği.
    mağdur edildiğinin dahi farkında olamayan o (ve öteki) çocukların cinsel olgunluğa ulaştıktan sonraki fikirleri de bu "tecrübelerini" referans alacak. en mahrem uzuvlarına fütursuzca temas edebilen insanların yetiştirdiği bir insan olarak "mini etek giydiği için" bir kadını taciz edebilmenin doğallığına inanacak. zira sadece kendisinin üzerinde karar verebilme hakkının olduğu bedeni, kendisini hiçbir surette savunamadığı bir yaşta ailesinin ve çevresindekilerin müsaadesi ve baskısıyla bir başkasının rahatlıkla üzerinden kendini tatmin edebileceği bir araca dönüştürülmüş. en doğal hakkı (bedenini savunma) edepsiz bir tavır olarak işaretlenerek zihnine nakşolunmuş.
    bu kafanın yarattığı adalet sistemi de mağduru değil mütecavizi kollamaya meyletmekte bir sakınca göremeyecek (görmüyor, diyelim)
  • yaşlı insanların yaklaşımlarında sınırı nerede koyacaklarını bilmediklerinden, zaman zaman anlaşılamayan durum.

    geçtiğimiz hafta sonu hastanedeydim. randevu saatini beklerken annesi ve babasıyla gelmiş 3 yaşlarında bir velet neşeli neşeli oralarda dolanıyor, bıcır bıcır konuşuyor. çok sevimliydi sıpa, bir anda insanları gülümsetti, mutlu etti. annesi hasta, koltukta oturuyor sürekli; ufaklıkla baba ilgileniyor.

    neyse, doktor çağırdı, girdim, görüşmemi yaptım çıktım. baktım, bizim minik adam biraz uzakta dolanıyor. yaşlı bir adam yaklaştı yanına, ben de çıkış kapısına yöneldim, yanlarından geçiyorum. "seni alıp bergama'ya götüreyim mi?" diye soruyor ihtiyar. (ihtiyar dediğime de bakmayın, 55-60 arası biri). ısrarla bunu sordu, anan kim baban kim faslına geçti, çok güzel çocukmuşun hadi sen benim oğlum ol filan dedi. döndüm, oturanların arasında anasını babasını arandım çocuğun. en başta acaba dedesi filan mı demiştim ama değil, yabancı biri. çocuk da güzel güzel, yarım yamalak bir konuşmayla yanıtlıyor "dedesinin" sorularını. babayı fark ettim, o da dikkatle izlemeye başlamıştı.

    gidip "bu adam böyle şeyler söylüyor, haberiniz olsun." diyeyim derken babası kalkıp çocuğu almaya gitti. ben de (neden bilmiyorum, söylemediğime sonrasında pişman oldum) yürüdüm yoluma devam ettim bunun üzerine.

    teyzelerin, amcaların, dedelerin, ninelerin, ablaların, ağbilerin (yabancı kişiler için en çok bu sıfatlar kullanılır) sevgi gösterileri biraz abartılı olabiliyor, evet. zamanında burada bir tartışma patlamıştı, otobüste küçük bir kucak çocuğuna öpücük yolladı diye linç edilen bir yazar vardı. o zamanlar düşünmüştüm, bu taciz dediğimiz şey nerede başlıyor, sevgi göstermek nerede bitiyor diye. tutup da o adamın "gel seni bergama'ya götüreyim." demesi, ne olursa olsun kötüydü. kötü bir niyeti olmayabilir ama olabilir de.

    çevremde böyle olur olmadık sevgi gösterisinde bulunanlar yok, yeğenimi görünce, arkadaşlarımın çocuklarını görünce sevenler de böyle tuhaf şeyler yapmıyor, söylemiyor. ama keşke dönüp o ihtiyarı uyarsaydım. bundan sonra daha dikkatli olmak gerekiyor ve maalesef iyi niyetli bile olsalar, onların zamanlarındaki ülkede yaşamıyoruz.
  • http://www.youtube.com/…m5s&feature=player_embedded

    çocuğun dünyasının kararmaması, yitik bir ruh olmaması için, çocuk tacize uğradığını söylediğinde ya da ima ettiğinde, ona suçsuz olduğunu anlatın. tekrar ve tekrar bu olayda kendisinin bir sorumluluğu olmadığını belirtin. tacizciyi şikayet etmekten korkmayın.
  • şimdiye kadar yapılmış en etkileyici reklamlardan birine sahip konu.

    http://gizmodo.com/…_facebook&utm_medium=socialflow

    --- spoiler ---

    the secret behind the ad's wizardry is a lenticular top layer, which shows different images at varying angles. so when an adult—or anyone taller than four feet, five inches—looks at it they only see the image of a sad child and the message: "sometimes, child abuse is only visible to the child suffering it." but when a child looks at the ad, they see bruises on the boy's face and a different message: "if somebody hurts you, phone us and we’ll help you" alongside the foundation's phone number.

    the ad is designed to empower kids, particularly if their abuser happens to be standing right next to them.
    --- spoiler ---
  • kelimelerinin anlamlarından kaynaklanan bir manası var ise de şiddetle karşı olduğum bir tanımlama. bu iki kelime asla yanyana gelmemeli. getirene bile ceza verilmeli. cocuk tacizi, insana idam cezasının kaldırılmasının yanlışlığını, suçluların sokaklarda sallandırılması, ve hatta ağaç gibi budanması tarzı yargı şekillerinin aslında çok da vahşice olmadığını düşündüren, daha derine inildiğinde insanı insanlığından utandıran birşeydir. anlamı ise lütfen bilinmesin ve öğrenilmesin ki çocuklara uzanan o uzuvların sahibi hasta yaratıklar havayı kirletmekten başka bişey yaptıklarını düşünmesinler. (çok bilgilendirici bir açıklama olamadı ne yazıkki ama yazar kendini tutamadı - yuh ama ya!)
  • dünya'nın en iğrenç hareketidir. yapanlar hakkında bırakın müsamaha göstermeyi; onları görmek, haberlerini duymak, yaşadıklarından da haberdar olmak istemiyorum. küçücük çocuklara hayatı boyunca unutamayacağı, hadi unutsa bile, kendini dahi savunamayacağı bir olayın içine çekmek insanlık işi olamaz.

    bir de hastalık bu, isteyerek yapmıyorlar, onlar da kurtulmak isterler diyenler de onlar kadar hayvandır. evet öyle.

    cezaları ne mi peki? elimden gelse tükürüklerimle boğarım. türkiye'de ise elbette kimse yeterince ilgilenmiyor bile. ve yapanlar bile cezalandırmıyor. biz de sinirden kendimizi sikiyoruz işte.
  • bu konuda atladığımız görmezden geldiğimiz bir konu var arkadaşlar. çocuk tacizinin muhtemelen en yaygın türü bu üstelik.

    o da çocuğun çocuğa tacizi.

    en tehlikeli sapık türü ergenlerden çıkıyor çünkü onlar da çocuk olduğundan beklemiyoruz, yakıştıramıyoruz, ummuyoruz. okulların acilen bu konuda önlem alması ailelerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. beyinleri hormon çorbası olan ahlak kavramları daha oturmamış bu gürühu ben en büyük tehlike olarak görüyorum. çünkü onlar annelerinin bebekleri, melekleri aileler onları sapıklardan koruma telaşı içinde iken onların da sapıkça şeyler yapabileceğini düşünmüyor.
hesabın var mı? giriş yap