• ilk hatırladığım bir sürü ayak, anlam veremediğim hınca hınç bir kalabalığın içinde küçük boyumla hiçbir şey göremiyordum. bazen duruyorduk annem bir şeylere bakıyor, biriyle bir şeyler konuşuyordu ve tüüüüm pazarı geziyorduk. çok yorucuydu. ama asıl unutamadığım anım bayram alışverişinde olmuştu. annem bize bayramlık alırken işportacının önünde durup bana da bir gömlek almak istemişti. gömleği incelerken adam bir anda hızla tezgahı toplamaya başladı. telaşla abla alacak mısın? diyor. annem hiç oralı değil, kaça olur falan diye pazarlık yapma peşinde. adamın telaşından, etraftaki koşuşturmadan ve bize doğru gelen polis şapkalı amcalardan, kanunsuz bir şey yaptığımızı anlamıştım. bir kanun kaçağından alışveriş yapıyorduk resmen! tanrım! 8 yılımı şu dünyada onurlu yaşadım bu hallere düşecek adam mıydım?! modundayım. mahpusta günler nasıl geçer falan diye düşünüyorum bir yandan. neyse annem gömleği aldı eve geldik. ama ben asla giymeyi kabul etmiyorum. biz bu gömleği alarak suç işledik yoksa polis niye kovalasın diyorum kendi kendime. o zamanlar zabıta falan bilmiyorum tabi benim için hepsi polis. hadi oradan bir şekilde kaçtık, gömleği giyersem polisler fark eder ve suçlu olduğumuzu anlarlar diye düşünüyorum. bizi hapse atmasınlar diye gömleği giymiyorum resmen. arada raskolnikov gibi kendimle muhasebe yapıyorum. yakalasınlar ne olacaksa olsun, bu ızdırapla yaşanmıyor diye düşünüyorum. resmen kanunu çiğnemiş bir suçluydum. annemler nasıl bu kadar rahat anlam veremiyordum. abim, babam korkuyor musun diye dalga geçince erkekliğe laf sürdürmemek için gömleğimi sadece bayramın ilk günü giydim. sonra hayatımda bir daha asla giyinmedim. gömleği hiç sevmemiştim zaten. pembe ve beyaz çizgili bir şeydi. ben ise esmer kara kuru bi çocuktum. annem bayram alışverişi buna da bir şey almış olalım diye o bayram beni sallamış resmen, şimdi şimdi anlıyorum. arada niye giyinmiyorsun dediklerinde gömleği beğenmediğimi söylerdim hep ama aileme bile polisten ve hapisten korktuğumu söyleyemezdim. bir yıl boyunca hiç giyinmeyince artık ümidi kesmiş olacaklar ki dayımın oğluna vermişlerdi. bir süre daha dayımın 6 yaşındaki oğlu hapse girer mi diye korkarak yaşadıktan sonra bu gömlek meselesinin peşini bıraktım. çocukken bildiğin malmışım.

    yani benim için anneyle pazara gitmek, bir sürü ayak, uzun yorucu yürüyüşler, beyaz çizgili pembe gömlek, suç işlemek ve kanun kaçağı olmak demekti.

    edit: imla
  • bir meyvede gözün kaldıysa ve annen de alamadıysa, pazarcının gözünden kaçmaz ve yandan bir tane uzatıverir. elinle hızlıca silip ağzına atarsın. işte o meyvenin tadı hiç bir yerde bulunmaz.
  • bir keresinde yoğurdun tadına bakmak için eğilen kadını itekleyip, kafasını yoğurdun içine soktuktan sonra kaçmıştım. annem de yazık korkudan, “benim çocuğum” diyememişti. sonrasında kayboldum ve zabıtaya gidip kaybolduğumu söyledim anons yaptılar annem geldi. sonrasında sarılıp gülüşmeler...
  • süper çocukluk olayı. ne güzeldi be, nerde o eski pazarlar.
  • hep giderdim ben. arabayı da ben sürerdim. hele dönüşte yokuş yukarı çıkarması hayatı erken yaşta sorgulamama sebep olmuştur.
  • taş patlasın 1-2 kere gitmişimdir. hiç sevmem
  • sürekli kaybolup adrenalini tavan seviyede yaşardım. civcivlerin ve mandalların olduğu tezgahlar favorimdir.
  • istediğim olmayınca çok kolay kaçıp gidebiliyormuşum.yine bir keresinde annem istediğim neyi almadıysa saçma bi şekilde aradan sıvışıp kaçmışım.gezmişim gezmişim sonra sivil bi polisle denk gelmişim kucağına oturmuşum.annem perişan tabi bulana kadar.
  • pazar boyunca poşetten yediğim meyveleri özledim
  • ben hep giderdim ama en çok da anneannemle gittiğimde mutlu olurdum. o, işi aceleye getirmez, aheste aheste, baştan aşağı gezerdi pazarı. listesi de olmazdı, satılan malın mevsimi ve kalitesine göre alışverişini yapardı. her sebzenin ve meyvenin ayrı bir “manavcı amca”sı vardı. aralarından en çok enginarı temizleyen tombiş amcayı severdim. enginarları temizlerken elindeki bıçak ve kaşıkla türlü numaralar yapardı. o kadar hızlı çalışırdı ki enginarın beyaz tüylerinin aynı kar taneleri gibi havada uçuştuğu hatırlıyorum. domatesin mutlaka tadına bakar, yeşil erik, amasya elması ve çavuş üzümü kovalardık. olur da yapılan pazarlık uzarsa, bunu fırsat bilip, bir başıma sağa sola gitmeye çalışır ama her seferinde biraz sert, biraz da endişeli bir sesle çağrıldığımı duyup, kös kös geri dönerdim. ve her pazar maceramız, tekerleklerine güvenilmez pazar arabamızı ite-çeke eve getirmemizle son bulurdu.
hesabın var mı? giriş yap