• zannımca en tehlikeli terörizm türü.. vicik viciklar, viyak viyaklar ve her yerdeler..
  • dünyada sadece kendi çocukları varmış, çevrelerinde başka hiç kimse yokmuş gibi davranan ailelerin, bütün hayatlarını çocuklarının üzerine kuran ve başka hiçbir hayatları olmayan ailelerin yarattığı terördür efendim.

    çocuklarının (ve dolayısıyla kendilerinin) her şeye haklarının olduğunu düşünürler ve sizden de bu şekilde düşünmenizi beklerler.

    karşılıklı saygı mı dediniz, efendim? onlar bunu çoktan unutmuştur, hep çocuklarına ve çocuklu aile oldukları için kendilerine saygı gösterilmesini isterler. onlar için siz tamamen önemsizsinizdir, yoksunuzdur, saygı gösterilecek bir varlık değilsinizdir, çünkü onlar çocuklu ailedirler ve her şey onların hakkıdır.
  • insanın içindeki canavarı zaptetmesini zorlaştıran terör.

    bu haftasonundan iki örnek:

    dün gürpınar sahildeki, görece düzgün bir mekanda kahvaltı yapıyoruz. yanımızdaki boş masaya 6-7 yaşlarında bir piç kurusu geldi. elinde telefon, sesi sonuna kadar açık vaziyette oyun oynuyor (veya video izliyor, bilemedim).

    ailesi vermiş eline telefonu, kendisini rahatsız etmesin diye dehlemiş uzağa. atmış başımıza. senin yapacağın ebeveynliğin mına koyayım.

    bugünden bi örnek. güneşli metro market. kuzey isminde bir piç kurusu boş bir reyon bulmuş, çıkmış üstüne zıplıyor.

    raf metal. çok gürültü oluyor ve bu piç kurusu bunu sırf gürültü olsun diye yapıyor.

    hemen yan taraftaki dalyarak babadaki tek tepki “kuzeeeeyyy” diye bağırıp daha çok gürültü yapmak.

    ulan bu çocuklar büyüse ne olacak amk. oksijen israfı.
  • bir pazar kahvaltısının boş ama keyifli anlarından birinde, ısınmış bir sohbetin tam ortasında, sandalyemi küçük bir çocuk tuttu. arkamızdaki bizden de kalabalık masadaki çiftlerden birine aitti bu piç. yanımıza gelip salak salak bakınca, haliyle masadaki herkes sohbeti kesip onunla ilgilenmeye başladı. “ah canım… ne kadar da tatlı… “falan filan şeklinde klasik bir sahibi birkaç adım ötede olan çocukla karşılaşma ritüeli yaşanıyordu. ben sadece bir an baktım ve yanımdan uzaklaşsın diye sandalyemi biraz geri çekerek arkamı döndüm.

    annesi ağır ağır yerinden doğruldu, masamıza yaklaştı ve çocuğu elinden tuttu. sadece tutmakla kaldı ama, kontrol yine çocuktaydı, duruyorsa duruyorlar, birkaç adım atıyorsa birkaç adım atım sandalyemden uzaklaşıyorlar, sonra yine geri geliyorlardı. bu sırada aynı gerzek bakışlardan babası olduğu kolaylıkla anlaşılan adam da kasılarak, masadakilere, “çocuk yetiştirmek o kadar zor ki… bir fidan gibi büyüteceksin, özen istiyor, öyle ince şeyler var ki… ama temelini sağlam atarsan..” türünde öğütler veriyordu.

    “ya bunun gözleri mavi mi yeşil mi tam anlayamadım.”

    belki kibarlıktan belki samimi düşünceleri, bilemiyorum, bizimkiler çocuğa karşı hala sevgi gösterisinde bulunuyordu. üstelik bize rahatsızlık verdiği düşüncesiyle annenin duyabileceği huzursuzluğu giderecek, onu da sohbete davet edebilecek sıcak temaslardı bunlar. arkadaşlarımın çok iyi niyetli olduklarını söyleyebilirim, anne kaltağın tekiydi, hiç konuşmadı.

    küçük çocukları yabancılarla temasa geçen anneler ikiye ayrılır; birinci gruptakiler, gülen yüzleri, cana yakın halleriyle olaya dahil olup “kusura bakmayın size de rahatsızlık verdik” ile başlayıp devamında çocuklarını hem elle hem sözle mıncıklamayıp över ve sizin de bu sevgi ayinine katılmanızı bekler. ne kadar da tatlı bir çocuktur o, buna kayıtsız kalınmaz ki…

    ikinci gruptakiler ise soğuk, mesafeli, “bu muazzam çocuğun muazzam annesi” havasında teşrif ederler yanınıza. çocuğun bizi tercih etmesi, muhatap olması bile bizim için büyük bir onur olmalıdır. “evet evet bunu ben yaptım, benden çıktı bu, ben anneyim, anne olmak çok ağır bir sorumluluk.” ama iki grubun da odak noktası çocuk değil, onun üzerinden diğer insanlara karşı kurdukları “saygınlık” tır. kadınlar da erkekler de kendilerini en zayıf hissettikleri dönemlerde çocuk yapmak ister, ki bu da iki cinsin ender olan ortak noktalarından biridir.

    ben çocukları sevmem; benim olmadığı sürece. ve insanların da hiç tanımadığı birinin çocuğuna durduk yerde ilgi göstermesine anlam veremem. samimi gelmez bana. çocuk denilen cins, bildiğimiz insanın boyut olarak daha küçük ve salak haliyken, bu denli kendini kaybetme halleri neden? yeni bir şey değil ki. açıkçası yetişkin bir insanın hiç tanımadığı bir kadını ya da erkeği tatlı bulup sokakta durdurarak yanağını okşamasının, ilgi göstermesinin, onu öpmesinin bile bir oluru var; insan aniden birini çok çekici bulup ondan etkilenebilir; peki çocuk ne alaka? ne gibi bir etkileşim olabilir aramızda?

    masama küçük bir çocuk dadandığı zaman, tıpkı iki üç metre ötemde gezip sürekli beni huzursuz eden kedilerde olduğu gibi, onu bir tekmeyle fırlatmak istiyorum. nasıl ki kedinin masanın altına girme düşüncesi beni huylandırıyorsa, bu çocukların da yanıma gelip salak salak bakması sinirimi bozuyor. ama daha da rahatsız edici olan, bu çocuk sahiplerinin, sanki çocuk yapabilmek çok önemli bir vasıfmış da yalnızca onlar bunu başarabilmiş halleri, sırf bu yüzden değerli görülme arzuları.

    “benim çocuğum oldu. ben artık babayım. anne olmak çok güzel bir duygu.”
    her insanın becerebildiği, bitirici işlemi 30-35 saniye bir eylemin sonucuyla bu kadar övünmek neden? kimlerin çocukları var bir düşünseniz….

    "amerikan rüyası" yaşadığına inanan çiftler sarmış her yanımızı. bu insanlar, nerede ne zaman olursa olsun, sanki herkesin her an onları izlediğini, çocuklarıyla kurdukları mutlu yuvaya gıpta ettiklerini düşünüyor. başkalarının gözünden baktıkları hayata o kadar kaptırmışlar ki kendilerini, bir cafe’de hesap isteme biçimlerinden tutun her şeylerini “başkaları” yönlendiriyor. halbuki insan dilediği zaman hayatına birçok sorumluluk yükleyebilir. bunu biliyor olmaları gerek. peki o zaman neden;

    “evet, biz çok güzel bir aileyiz. çocuğumuz da çok güzel. herkes bize özeniyor.”

    aileye sevgiliye bile yabancılaşılan bir zamanda, insanlar tarafından bu kadar değer atfedildiğini düşünmek, çok yeni bir hastalık belirtisi değil herhalde.

    evlenen çiftler, eşlerinin dostlarının herkesin onları konuştuğunu, onları yaşadığını, tüm gündemin bu mutluluk masalı üzerinde döndüğünü düşünür. aslında kimsenin umurumda değildir gelinlikleri, pastaları, kimin kimin ayağına bastığı; düğünler herkes için sadece bir angaryadır. ama bu durum kabul edilebilecek bir şey; insanların evlenirken dünyanın kendilerinin etrafında döndüğünü düşünmesi yani; kısa bir dönemdir çünkü bu, makuldür yaşananlar. ama çocuk yapanların bu ruh halini tüm hayatlarına yayması, çok mide bulandırıcı.

    geçen gün gerçekten sevdiğim bir arkadaşımla konuşurken, artık onu eskisi kadar sevemeyeceğimi fark ettim. bayıyordu çünkü beni; üstelik anlattıklarına anlam vermek, onun gibi hissetmek için çok çabaladım ama olmadı. iki lafının birini çocuğuna getirmesini anlayışıyla karşılayabilirim, ama sürekli “bak kayser öyle akıllı ki… şimdi annesi evden çıkarken dedi ya… bir gün otururken şey demiştik, o geldi aklına… gidip aldı tv kumandasını masaya vuruyor, oradan onu çıkarmış yaaa. bak bak olaya bak… çok hisli…” falan filan şeklindeki sıradan mevzuları önemli şeyler, kendi yaptığı eserin üstün yetenekleri gibi anlatmasına tahammül edemem. çünkü çok salak bir diyalog yaşanıyor aramızda. ben onun karşısına geçerek heyecanlı heyecanlı “ eve geldim, televizyonu açtım, biraz kanepede uzandım, sonra duşa girdim” desem ve anlattıklarıma sürekli “aaa.. hadi bee..” şeklinde tepki beklesem, nereye kadar sürebilir ki bu durum?

    evli olmayanların, hele de kadınların durumu ise daha düşündürücü. çok başarılı bir kadın olan ve büyük oranda da bu yüzden evlenmemiş arkadaşım, benim bütün kıllığıma, alaylarıma maruz kalacağını bile bile yeğeninin fotoğraflarını göstermek istedi. evet evet, gayet hoş bir sohbetin ortasında birden heyecanlanarak, “yaaa teyze oldum hiç tebrik etmiyorsun… ayyy çok tatlı…. facebook’ta millet bayıldı, acayip tatlı bir şey. cidden hiç bakmadın mı.” şeklinde sitem ederek telefonuna yöneldi. “dur yahu” dedim, “hakikaten de böyle birinle bir yerde otururken dur telefonumda yeğenimi göstereceğim deyince o biri heyecanlanıyor mu, oo süper göster ne olur filan mı diyor” diye sordum. alay etmiyordum ama, cidden merak ettim. “aman be herkes senin gibi uyuz mu, görmek istiyorlar tabii de, bayılıyorlar, sevincimi paylaşıyorlar.” deyip telefonu uzattı.

    onlar gibi olmak istedim. fotoğraflara bakıp güzel şeyler söylemek. böyle hissetmek için de zorladım kendimi. “aa hakikaten de çok tatlıymış, canım, çok şeker.” sürekli her şeyle alay ettiğimi ve bana bir daha bir şeyini anlatmayacağını söyledi. böyle bir sorunum oluyor işte. gerçekten güzel bir şey söylemek istediğimde, iyi davrandığımda, inandırıcı olamıyor ve ben de ister istemez eski halime dönüyorum. daha sert bir versiyonuna.

    “doğru söyle, kızmayacağım, benim teyze olmam seni hiç mutlu etmedi mi?”

    “yahu çocuk senin olsa bir nebze mutlu olabilirdim, daha çekici görünürdün en azından bana, ama teyze olman niye mutlu etsin ki?”

    “peki tamam.”

    “senin niye sevindiğini anlamadım asıl?”

    “niyeymiş be… teyze oldum işte… ne demek niye sevindim?”

    “her şey böyle başlar”

    “ne böyle başlar?”

    “ önce bir çocuk teyze der, sonra iki, üç, ardından bir bakmışsın yıllar geçmiş ve herkes sana teyze diyor. ve hala anne diyen kimse yok. "

    "çok pisliksin."

    "bak canım, insanlar seçtikleri hayatı yaşar. başkalarının çocuklarını sevip başkalarının hayatını yaşayıp bir teyze olarak mı ölmek istiyorsun, yoksa anne olmak mı?

    "aslında haklısın, ama.."

    "yüzüme bak canım, kime diyorum, kaldır kafanı... tekrar soruyorum, kimileri teyze kimileri de anne olarak ölür, sen hangisi olacaksın, hangisi, cevap ver..."

    "anne..."

    "duyamıyorum seni."

    "anne.. anne..."

    "aaaa biri mi konuşuyor... hani nerede... seni duyamıyorum..."

    "kahretsinnnnn.... anneeeeeee.... anneeeeeeeeee.... anneyimmmm ben...."

    "daha yüksek... daha yüksek... o duyguyu ver bana... anne olmak istediğini tüm ruhumda hissedeyim..."

    "anne olmak istiyorum... anneeeeee.... anneeee.....anneeeee".

    "evett.... evet.... işte buuuuu.... işte buuuu bebişim devam et..."

    "ben anne olacağım.... anne olacağım ben... anneeeee... anneee"..

    "afferrin benim bi taneme... afferrinnn.. şimdi sakin... rahatla... "
  • "aile" olmadan once, diger cocuklu ailelerin kendilerine yasattiklarini unutan ailelerin, aile olduktan sonra etraflarindakilere yasattigi terordur. (bilbo baggins cumlesi gibi oldu ama anlayan anladi.) gittiginiz bir aksam yemegini, surekli artan cocuk nufusunun yaydigi gurultu nedeniyle erken noktaliyorsaniz terore maruz kalmissinizdir. kuzeniniz oglunun susmasi icin sizi, "uslu dur x, hoca kizar" seklinde kullaniyorsa terore maruz kalmissinizdir. cocuklu aileler lutfen kendilerini "oyle şeniz, oyle mutluyuz ki!" diye kandirmasinlar. hepimiz biliyoruz ki bir an geliyor cocuksuz gunlere onlar da ozeniyor. galiba o yuzden, cocuk sahibi olmaniz icin sizi ailenizden bile daha fazla zorluyorlar. sahsen en cok maruz kaldigim teror turu de bu. ben insanlarin cocuk sahibi olmalarini anlarken veya zaman zaman sikayet ettiklerinde "madem sikayet edecektin, niye dogurdun?" diye sormazken; cocuklu arkadaslarimin beni cocuk yapmaya zorlamasini anlamiyorum. surekli zilyon tane sebepten birini secip insanlari susturmaya calismaktan usandim.
  • bazı örnekleri insanı çocuk sahibi olmaktan bile soğutur gerçekten. öylesine bir abartı, yüzsüzlük derecesinde çevreye karşı vurdum duymazlık, bu kadar şımarıklık, çileden çıkaran bir görgüsüzlük... korkuyorum şerefsizim ilerde böyle bir terörün eylemcisi olacağımdan ve şu an içten içe ettiğim küfürlerin bana döneceğinden.
  • hafta sonu ve resmi tatil günlerinde, ortadoğu ve balkanlardaki tüm avm'lerden uzak durma sebebidir. çocuklarla ilgili bir problem yok, çocuğun çeşitli ihtiyaçları istekleri olacak, ilgisi çabuk dağılacak falan bunlar normal... sorun ebeveynlerde. detaya girmiyorum, anladınız siz.
  • önden hemen söyleyeyim, 8 yaşında bir erkek evlat babası olarak bir şeyler karalamak istiyorum bu hususta, zira bugün tam bu başlığın cümle içerisinde kullanılmışını yaşadık bursa-yenikapı feribotunda. olaya sadece şahit oldum ama ebeveynin tavrı o kadar iticiydi ki dayanamadım yazacam, açılın!

    öncelikle çocuk büyütmüş bir baba olarak hemen belirtmeliyim ki her ne kadar çocukların güle oynaya yaşama hakkına sonuna kadar inansam da bu hakkın başkasının rahatsızlığının başladığı yerde bitmesi gerektiğine inanmaktayım. benim de oğlum küçüktü ve yaygaraya meyilliydi her çocuk gibi ama inanın terbiye edilmesi 1-2 yaş civarinda 2-3 defa sakince söylenen "oğlum bak burada sadece biz yokuz, belki amcalar/teyzeler rahatsız oluyordur, gel şurada/daha sessiz oynayalım." gibi bir cümleye bakıyor. neyse olaya gelelim:

    allahın kalası 3 çocuğunu önüne katmış 7-8 aylık bir tanesi hatta ve o pis yerlerde emekleyerek ilerliyor (çok yakında tifo ya da dizanteriden ölür bence) bir genç çiftin yanına çöreklenmeye başladılar. delikanlı da tam olarak duyamasam da sakince biraz daha sessiz olabilirler mi diye sorunca bizim kalas bas bas "inşallah senin hiç çocuğun olmaz da bu dertleri yaşamazsın" diye anırmaya başladı, bütün feribot inledi resmen. birkaç kez de tahrik amacıyla tekrar etti ki çocuk birşey desin de olay büyüsün diye. allahtan çocuk pek karşılık vermedi de olay tırmanmadı yoksa adam direkt fiziksel mücadeleye de hazırdı belli ki.

    şimdi, neresinden tutsan elinde kalan bir olay bu. birincisi eleştiriye tahammülsüzlük -ki bu tüm toplumumuzun en temel sorunlarından biri, ikincisi en son söylenecek şeyi en başta söylemek, üçüncüsü çocuk büyütmeyi dokunulmazlıkla eşdeğer kabul etmek...

    yok öyle bir dünya kardeşim! evet toplumun büyük çoğunluğu senin çocuklarına hoşgörü gösterir belki ama herkes bu jesti göstermek zorunda değil, gösteriyorsa bu o kişiye ait ekstra bir harekettir. saatlerce direksiyon sallamış, yorgun olabilir o kişi. hepsini geçtim, hiçbir mazereti de olmak zorunda değil. sen gidip o adamın kafasını sikme özgürlüğüne sahip değilsin arkadaşım. o yetiştirdiğini düşündüğün patates kafalı veletler sana o dokunulmazlığı vermiyor. dedigim gibi eger cevren buna katlanıyorsa bu onların ekstra bir ozelligidir, senin bunu herkesten beklemeye hakkın yok. ozur dileyip baska yere gideceksin ya da cocuklarini sessiz olmalari yonunde sen uyaracaksin, bu kadar basit. kaldi ki feribotlarda cocuk oyun alanlari var, git oraya ne yapacaksan yap cocuklarinla.

    bir de bagirip cagirmak nedir yahu, yavuz hirsiz resmen. bu kadar basit bir olayı resmen kavga esigine suruklemeye ne gerek var?! cok boktan toplum olduk gercekten. herkes kavgaya o kadar hazir ve istekli ki cidden insanlarin kibarca bir uyariyi bile savas sebebi saymasi ciddi bir sosyal psikoloji problemi. milletin azımsanamayacak çoğunluğu paranoid sizofreninin sinirlarinda geziyor.

    ulan yol yorgunu halimle sosyal tespit kastirdin bana ya, yaziklar olsun sana kalas adam!!!
  • bunlarin bide yazlik bolgesine olanlari var. hic sikinde degil anne babanin milletin huzuru mu kacmis, basklarini rahatsiz mi etmis. oyle keyif pezevenkidir ki bu aileler, donup bakmazlar bile arkalarina. bide uzaktan bagrarak terbiye yontemleri vardir “soyle yaparsan boyle olur, oyle yaparsan cezalandiririm” be amk oglu kalkip alsana cocugunu yanina. sizin yetistirdiginiz cocuktan bi sikim olmaz anca sizin gibi dusunceciz yaratik olurlar. bakamiyacaksan yapma amk cocugu. cok dolmusum be. neyse yukardaki gibi olan kim varsa kafam girsin.
  • bu tipleri gördükçe zulüm gibi geliyor, bak resmen kabus..
    2 aile her birinde 2'şer 3'er çocuk,
    başlarında ana baba dayı neyse,
    oturuyolar parkta sahilde, böyle öbek öbek, kalkma zamanı gelince, çocuklar çığrış bağrış kadının arkasından giden koca ve elinde oyuncak bir ayı köpek kedi her neyse.
    bana artık bu sahneleri görmekten kusmuk geliyor, inkar edemiyorum. her ne kadar mutlu gibi görünseler de eminim ki napıyoruz la biz falan diye düşündükleri zamanlar olmuştur. evlenmeyin, üremeyin falan demiyorum da, abi gözlerinizin feri gidik feri, sırf döngüyü tamamlayacam diye neden bu yola girdiniz mesela ? mantıklı bişey sööyleyin ben de girecem. bak güzel örnekleri de var, mesela çocuğuyla bisiklete binen çiftler, onunla büyük bir çocuk gibi ilgilenin, çocukları kendi hayatlarınızın (tabi bi hayatınız varsa) içine alın, onun dünyasında şaklaban olmayın. bu dengeyi kuramayan çok.
hesabın var mı? giriş yap