• yaşanacak en keskin özlemdir. özlediğiniz eski bir aşık olsa onu bulursunuz, ölmüş bir yakınınız olsa mezarına gidersiniz, yaşanmamış bir şeyi bile özleseniz düş kurarsınız. ama çocukluğumuz hem en bize ait olan hem de asla sahip olamadığımız bir şeydir. zamanın içine gömülmüştür, muğlak anılarımızla canlandırmaya çalıştığımızda yüreğimizi burkar, gözümüze kocaman görünen evimizin, genç ebeveynlerimizin, küçük kardeşimizin görüntüleriyle yaşanmış anılardan çok eskiden izlenmiş bir filmi hatırlatır, üstelik o filmi hiç bir arşivde bulmak mümkün değildir artık. çocukluğunuzun geçtiği yere de gitseniz hiçbir şey aynı değildir, elektrik telleri yeraltına çekilmiş, telefon kulübeleri kaldırılmış, komşular taşınmış, kimliğimizin zeminindeki coğrafi alan, yeni zamanlar tarafından istila edilmiştir.
    çocukluğumuza ait hiçbir şey eskiden olduğu gibi kalamaz; babamızdan ilk o zaman dinlediğimiz şiirler, annemizin söylediği şarkılar, üniversite öğrenciliğimiz boyunca defalarca çilingir masalarına meze olmuş ve anlam kaymasına uğramıştır, o zamanlar sevdiğimiz akrabalardan sıkılmışızdır, o zamanki arkadaşlarımızdan kopmuşuzdur. bir zaman için bu kopuş oldukça normal ve istenir bir durumken, bir gün pat diye çocukluğunuzdaki bir anıya dönersiniz. o anı içinde pencerede akşam esintisiyle havalanan tülleri ve o gece gördüğünüz yıldızı bile bugün gibi hatırlarsınız, ama artık ne esinti aynı esintidir, ne de yıldız aynı yıldız..
    belki çocukluğu anımsamakla özlemek arasındaki fark bu. anımsamak bizi acıtmaz ama özlemek, asla dönemeyeceğimizi hissettiğimiz zamanlarda olur sadece. çocukluğumuz, bizden kopmuş, bir yerlerde kalakalmış yarım bırakılmış bir aşk gibi yorar bizi özledikçe.
    (üstelik yaşınız ne kadar büyükse, çocukluğunuz o kadar güzeldir, toplum daha güzeldir çünkü küreselleşmeyi, azmış ekonomik rekabeti, postmodernizmin parçalanmışlığını tanımadığımız ve modernizmin içinde, ama neyin içinde olduğumuzu farketmeden yaşadığımız, sükunetli, yerel zamanlarda)
    velhasılı kelam, çocukluğumu özlettiniz bana.
  • zordur çocukluğu özlemek. çünkü her özlemin içinde bir umut olur gerçekleşmesi, geri gelmesine dair. fakat çocukluk için yoktur böyle birşey, imkansızdır. gene de siz delicesine özlersiniz çocukluğu.
    annenizden alacağınız para ile hangi çikolatayı alacağınız, pembe boya bittiği zaman filleri hangi renkle boyayacağınız, doğumgününüzde size hangi hediye geleceği, 3-c deki ayşenin kırmızı tokaları endişelendiğiniz, endişeleceğiniz en büyük problemlerdir. ve siz de şikayet edersiniz ve dua edersiniz bir an önce büyüyeyim diye. yaşınızı büyük gösterir buçuklu sayılar söylersiniz. bir an önce büyümektir tek derdiniz. yıllar geçer. gittikçe hayatınızda değişiklikler olmaya başlar. artık sorunlarınız daha büyüktür. gönül işleri, arkadaşlık ilişkileri, ilk kavganız, ilk ilişkiniz, dersler, üniversite derken bir bakarsınız ki çevrenizde kimse yoktur ve tek başınıza bir odada oturmaktasınızdır. birden bir eksiklik duyarsınız içinizde, bir özlem. sebebini ararken yaşadıklarınız, size acı veren olaylar geçer gözünüzün önünden. kalp acıları büyütmüştür sizi. oysa küçükken aklınıza acı diyince gelen tek şey yere düştüğünüzde hissetiğiniz duygudur.. işte o an içinizde başka bir acı hissedersiniz. bu acı imkansıza duyulan özlemdir. bir anlamda da çocukluğu özlemektir. ve bu satırları yazmaya başlarsınız işte.. içiniz acıyarak.. bir yaş daha büyüyerek..
  • çocuklugu özlemek her gördügünüz çocuga dalıp farkında olmadan yüzünüzde bir gülümsemenin belirivermesidir. mahalle aralarında hamile oynayan çocuklara delicesine imrenmektir kimi zaman,kimi zaman bağıra bağıra,hesapsızca aglamayı delicesine istemek.

    kalorifer peteginin üstünde otururken sobadaki demlik sesini özlemektir.teknolojiye inat agaç yapraklarının para oldugu oyunları hatırlamaktır.hesapsız,sınırsız harcanan,telefon mesajlarıyla yaşanan aşklara inat uyurken hoşuna giden arkadaşınla neleri nasıl konusacagının hesabını yaptıgın günleri aramaktır.
  • hanimeli kokusu..
  • bir cocugun bakısındaki nesenin,umudun, mutlulugun artık kendinde olmadıgını farkedince hissedilen duygu.
  • masallara inanabilmeyi ozlemek.
  • o dizlerindeki yaraların biri kapanmadan bir yenisini ekleyen, annesinin her banyoya girişini fırsat bilip haylazlıklar yapan,kardeşiyle kendini dolaba kitleyip boğulmayı bekleyen,vitrindeki likör şişelerini kola diye içen,o şımarık veledi acaip özlüyorum...
  • gazoz kapağıyla oynamakta olan bir çocuğun mutluluğunu görünce hissedilen şeydir, en basit şeylerle sevinilebilen günleri, anne babanın hala genç olduğu günleri, kardeşlerin evlenip başka diyarlara gitmedikleri günleri, sizin evlenip uzaklarda olmadığınız günleri, derslerle, işlerle, hayatın gayleleriyle boğuşup duruken es geçtiğiniz küçük ama önemli mutlulukları özlemek demektir. çocukluğu özlemek, çocukluk masumiyetinin kayboluşunu farkettiğimiz günlere denk düşer, ve ondan sonra hep özler insan, geri gelmeyeceğini bildiğimiz bir sevgili, hayata erken veda etmiş bir akrabayı özler gibi.

    (bkz: ailenin eski güzel günlerini özlemek)
hesabın var mı? giriş yap