• "coffee and cigarettes"i teşkil eden on bir kısa film, birbirlerine yalnızca kahve ve sigara ile değil, aynı zamanda kuş bakışı masa çekimleri ve ekose desenlerle de bağlı. bu kuş bakışı masa çekimleri ve ekose desenler, kahve-sigaraların ve kahve-sigara muhabbetlerinin yanı sıra filmi izleyicinin gözünde bütünlüklü kılan diğer motifleri oluşturuyor.

    kuş bakışı masa çekimlerini on bir kısa filmin tamamında görebiliyoruz. ekose desenleri ise, on bir filmin dokuzunda kah masa deseni, kah masa örtüsü deseni olarak görebiliyorken, diğer iki filmde ekose desenler ya hiç yok, ya da farklı yüzeyler üzerinde.

    söz konusu bu iki kısa filmden ilki olan "twins"te sahnenin hiçbir noktasında ekose desene rastlanamıyor. masa üzerinde ekose desenin bulunmadığı diğer kısa filmimiz "cousins"de ise, ekose desenler arkaplanda ve kahve fincanlarında kendini gösteriyor. (tabii, bu sahnede cate blanchett'in file çoraplı caanım bacak ve ayakları ile yer döşemesindeki file desenleri de zihinlerde "ekose" algısı uyandırabilir.)

    filmi izlediğim sırada aldığım ilgili ekran görüntülerini de ekleyeyim ki, tam olsun:

    1) strange to meet you || ~~>
    2) twins || ~~>
    3) somewhere in california || ~~>
    4) those things'll kill ya || ~~>
    5) renée || ~~>
    6) no problem || ~~>
    7) cousins || ~~>, ~~>
    8) jack shows meg his tesla coil || ~~>
    9) cousins? || ~~>
    10) delirium || ~~>
    11) champagne || ~~>

    tüm bunlardan ayrı olarak, pek hoşuma giden şu üç frame'i de eklemezsem tam olmaz:

    1) jack white
    2) alfred molina

    ve...

    3) söndürülmüş sigaralar

    ~~

    imza: günde yarım litre kahve tüketen fakat yirmi küsür yıllık hayatında tek nefes olsun sigara içmemiş bir dost...
  • jarmush'un filmleri bende izledikten sonra, o filme ait bir nesneye özenme hissi uyandırır. mesela, ghost dog 'u izledikten sonra samuraylara ve tekrardan satranca yönelmiştim, yönetmedigi ama oynadigi blue in the face 'te "son sigarasını içen adam" olarak, sigara kullanmayan biri olan beni direk içmeye dürtmüştü. bu filmi izledikten sonra da kahveye saldırdım içmedigim halde (hatta demin döktüm afedersiniz mahvettim ortalıgı). ben de filmlerinin bu yanını seviyorum, bazı şeyleri çok özel kılıyorlar ve içinizde feci bir istek uyanıyor.
    bu filmdeki her bölüm ayrı zamanlarda, farklı ekip ve yapımcılarla çekilmiş. ana tema isimden de anlaşılıyor. genelde pek keyifli ve eğlendirici bir film olmuş, kopuk muhabbetler de ana temaya eşlik ediyor ; özellikle alfred molina-steve coogan ile rza-tza-bill murray kısımları müthiş olmuş. cate blanchett tek başına götürüyor, iggy pop-tom waits güldürüyor, steve buscemi göründügü andan itibaren tebessüme sevk ediyor. meg white-jack white ikilisi şaşırtıcı oluyor açıkçası, meg pek başarılı olmasa da sanırım kendini yansıtmış olabilir bilemiyorum.
    basit ama etkili filmler toplulugu denebilir bu esere sonuçta.
  • filmden cikista sigara koktugumu hissettigim film..
  • sigaranin cezbedici yanlarindan biri olan havada dumanin ucu$masi gibi sozlerin ve diyaloglarin havada ucu$up dagildigi, izleyenlere zevk veren, esprili, komik, rahatlatici bir film.
    filmde bir yerlerde yeniden paketini gormek eski camel' a olan ozlemi depre$tiriyor.
  • 'kahve ve sigara uzerine konusan insanlarin filmcikleri butunu' taniminin banalligine kanmadan, mutlaka gidilesi gorulesi gulunesi bir film olmus. 'cousins' ve 'cousins?'a ozellikle sapka cikariyorum.
  • izlerken akciğer kanserine yakalandığım film.
  • iki çeşit insan karakteri ile kurgulanan filmdir:

    "sigara eşliğinde kahve içenler" ve "kahve eşliğinde sigara içenler".
  • jim jarmush'un kısa film triologysi. birincisinde, roberto benigni ve steven wright; ikincisinde steve buscemi oynuyor. üçüncüsü ufaktan bir yıldızlar geçidi: tom waits ve iggy pop bi barda karşılaşıyorlar, olaylar gelişiyor.
  • hayatdaki en buyuk-kucuk zevkler(sigara ve kahve) uzerine yapilmis, kimisi kisa, kimisi uzun, kimisi trajik, kimisi komik, bazilari cok anlamsiz, bazisi ise dusundurucu bir cok kisa filmden olusmus, tamamlanmasi onyedi yil surmus, son derece minimalist bir uslupla cekilmis, bir yigin unlu isimi, bardak bardak kahveyi, yaklasik on bes pakettede sigarayi bunyesinde bulunduran sahaser bir filmdir. filmin birbirinden sonderece farkli marjinal karakterleri gibi, her kisa filminde insanin icinde uyandirdigi duygu bambaska. ama en sondaki film, champagne, insani tam kalbinin orta yerinden ole bir vuruyor ki, insanin gozunun dolmamasi nerdeyse imkansiz. bes dakkikalik champagne in cana yakinligini, ic burkucu gercekciligini ve nostaljik havasini uc saatlik amerikan filmleri bile yakalayamiyor, yakalayamayacaktir.
    ayrica white stripesi da buyuk ekranda gormek ayri bir keyif orasi tartisilmaz.
  • yine karanlık yine kar manzaralı oda... sonuna kadar izlemedim.. steve coogan'lı bölümü henüz bitirdim.. ama birleşik krallık'ın arızalı insanlarına özgü o kibar/kaba tavrın ilk kez işlemeyişi ile öyle bir keyiflendim ki... jarmusch büyüsü bu olsa gerek demek istedim bir kahve ve sigara arası vererek.. fuck dedirtmek, kendilerini beş para etmez hissettirmek isterdim ben de tüm o haddini bilmez, zaman içinde karşı karşıya kaldığım "brit art" bozuntularına... (izlemeye devam edebilirim şimdi *)
hesabın var mı? giriş yap