• https://www.ft.com/…b6e-57b3-4007-9188-ec9717c60023

    aşağı yukarı kafamızdakileri özetleyen bir haber. tabii içinde küçük tuzaklar var. hemen bu tuzakları çok kısa açıklayalım. yazıda bir uzman görüşüne yer verilerek ''ukrayna rusya'nın son çırpınışı'' ve putin için de ''kumarbazın çaresizliği içinde” gibi benzetmeler yapılmış. nato'nun baltık ve doğu avrupa genişlemesinden bahsediyor tabii. böyle üç cümle ile çürütülebilecek tezler financial times'da nasıl yayınlanır demeyin. yayınlanıyor. nato'nun baltık genişleme tarihini, nato'nun resmi sitesine giren herkes görebilir. baltık ülkeleri nato'ya 2004 yılında üye olmuştur. daha o tarihlerde rusya hala iç meselerle boğuşuyordu. 2004 yılında beslan baskını olmuştu. çok net hatırlıyorum o zamanı. (bkz: 1 eylül 2004 kuzey osetya okul baskını) bu çeçen mevzusu 2009'da kadar sürdü. ayrıca putin devraldığı enkazı toplamak için birçok reform yapmak, orduyu demir yumruğuyla düzeltmek, istihbaratı tekrardan eski günlerinde döndürmek, batıcı işadamlarını susta durdurmak ve bugün rekor ihracat yapan devlet savunma şirketlerini hale yola sokmakla meşguldü. nato'nun baltık'a uzanmasını engelleyecek kudreti mi vardı? işte sevgili kardeşlerim buradan bile kerametin hamasette olmadığını, ancak ve ancak çalışarak, ter, kan ve gözyaşı dökerek bir şeyler elde edilebileceği açıktır. dolayısıyla ukrayna rusya için son çırpınış falan değil, her şeyin yeniden başlaması demektir. bugün burkina faso'da, yani fransa'nın çöplüğünde ihtilal tertipleyen bir rusya var. dalga mı geçiyorsunuz siz. dünya yerinden oynuyor. ha tabii yazıdaki diğer şeyler doğru. italya kadar ekonomisi var. dünyayı domine edecek kudreti yok. zaten böyle bir amacı da yok. o çin'e atfedilen bir şey. rusya'nın çok kutuplu dünya iddiası ne kadar gerçekçiyse çin'inki o kadar sahte. onlar çin hegemonyası istiyorlar bana kalırsa. burada önemli olan çin'in askeri kuvvete başvurmayı tercih edip etmeyeceği. sadece ekonomiyle hegemon gün olunsa alın ab olurdu o zaman. askeri güçle ve bu gücün gerektiğinde kullanımıyla taçlanmayan güçlü ekonomi bir anlam ifade etmez. o yüzden tayvan meselesini iyi izlemek lazım. tayvan'da askeri güç kullanma yoluna giderlerse bu önemli bir gösterge sayılabilir.

    türkiyemize gelince. her alanda çok kuvvetli olmamız gereken bir döneme girmiş bulunuyoruz. benim çok kutuplu dünyadan muradım ülkenin sömürge valiliğine dönmüş, ucuz iş gücü olmuş düzenini silip atabilecek ortamı yaratmasıdır. çok açık seçik yazamıyorum. serbest hareket etme imkanını yaratacak ortamı istiyorum ben açıkçası. böyle bir ortamda batı ile de daha dengeli ve sağlam ilişkiler kurabilirsiniz. onlar size şu şu kurumları özelleştirmen lazım diyememeli. anlatabiliyor muyum? ben batı ile türkiye arasında bir lord-vassal ilişkisi değil, dengeli bir ilişkiden yanayım mesele bu. çin hegemonyasında bir dünya istemiyorum. abd'nin bize daha fazla saygı duyacağı, aşırı güçlü olmadığı, daha doğrusu hiçbir ülkenin kafasına göre hareket edemediği bir dünya türkiye için, milletimiz için altın fırsatlar içerecektir.
  • öncesi

    ikinci dünya savaşı sonrası sscb ve abd adlı iki devlet bulunmaktadır. savaş yıllarında çıkarlar uğruna biraraya gelip müttefik haline gelip diğer ülkeleri muhtelif hallere sokmuşlardır. savaş sonrasında ise her iki devlette kendi çıkarları doğrultusunda hareket edip varşova paktı ve nato gibi iki kurum oluşturarak dünyadaki kutuplaşmanın merkezlerini washington ve moskova olarak belirlemişlerdir.

    başlarda silah zoru ve işgal ile gerçekleşen yayılma çalışmaları sonrasında para yardımı, gizli destek, üs kurma gibi faaliyetlerle devam etmiştir. pazarlama ve reklam faaliyeti olarak ise uzay çalışmaları ile gerçekleştirilmiştir. yarış öylesine kızışmıştır ki küba krizi sırasında parmaklar düğmelerin üstünde tutulmuştur.

    silahlanmaya ve yeni silah araştırma faaliyetlerine milyarlarca dolar harcanmıştır ki;70 li yılların ikinci yarısında global bir ekonomik buhran yaşanmıştır. sonrası ise zengin petrol rezervlerine sahip gelişmemiş ve silaha muhtaç bırakılmış ülkelerdir. silaha yatırımı abartmayıp gelişme için çaba veren ülkeler ise hammadde fakiri ve teknoloji zengini olarak ülkelerini devam ettirmişlerdir. arada küçük ülkelerde büyük ülke darbeleri, kutup destekli terör faaliyetleri, din ve inanç temelli gruplanmalar yaşanmaktadır fakat bu olaylar aslında kutuplaşmanın tuzu biberidir.

    herşey 80 li yılların ikinci yarısında doğu bloku ülkelerinin diğer avrupa ülkelerine göre fakir ve gelişmemiş olduklarını farketmeleriyle başlar. çekoslavakya, romanya, macaristan, polonya, yugoslavya vb. gibi ülkeler birer birer diktatörlüğe ve pakta karşı gelip, demokratikleşme ve kapitalistleşme yolunu seçmişler hatta bazıları yeri geldiğinde parçalanıp yeni ülkeler oluşturmuşlardır. bu yönün aksine ilerleyen tek ülke demokratik almanya cumhuriyeti gibi gözükse de temel çıkış noktası bireysel zenginlik isteğidir. tüm bu olup bitene karşılık gorbaçov da kızılmeydan da glastnost diyerek, türki cumhuriyetlerinin ve federe cumhuriyetlerin oluşmasının yolunu açmıştır.

    tek kutuplu dünya düzenine geçişteki en büyük sorunlar ise demokrasiyi yaşamadan kabul eden ülkelerdeki düzensizlik, kutup destekli örgütlerin desteklenmemesi ve oluşan diğer kutupçukların erk sahibi olma istediğidir.

    küçük ülkelerdeki düzensizlik; bulgaristan eski kralını cumhurbaşkanı seçmiştir, romanya futbolla yönetilmektedir, iran ve suudi arabistan rusya' yı tehdit olarak görmemektedir, yugoslavya ülkelerine hiçbir şekilde mudahale edilememektedir, sscb desteği alamayan kuzey kore ye karşı nasıl bir politika izlenmelidir.

    kutup destekli örgütler; başıboş kalmışlar ve maddi desteğe ihtiyaçları bulunmaktadır bunun için bir ülkenin ya da bölgenin kontrolünü ele geçirmek zorundadırlar, ateşin nereye düşeceği belirsizdir.

    kutupçukların erk isteği; süper güç olma yolunda ilerleyen devletler kendi bölgelerindeki kutupçuk kimliklerinden sıyrılıp dünya üzerinde söz söyleme hakkına sahip ülkeler haline dönüşmek istemektedirler. ab birliği çerçevesinde ingiltere ira' yı bitirmiş, fransa eta örgütünü ispanya'ya teslim etmiş ve birkaç ufak pürüzle tam bütünlüğe geçilmiştir, çin 1200 milyon potansiyeli ile üretmekte fakat satamamaktadır, hammadde zengin fakat teknoloji taklitçilikten ibarettir ama hong kong u kendine bağlamayı bilmiştir. hindistan yazılım teknolojileri alanında kendini geliştirmiş, gizli kapaklı nükleer denemelerde bulunmuş ve pakistan ile karnı burnunda savaş hazırlığı içerisindedir. japonya teknolojik açıdan gelişmiş olsa da hammadde yetersizliğinden ve kültür değişiminden dolayı kaizen basamakları artık daha alçaktır, sermaye ve bilgisiyle kapının arkasında bekleyen düşmandır.

    sonrası

    11 eylül 2001 den sonra artık hiç birşey eskisi gibi değildir,dünyayının yarısını terorist ve terorist potansiyeli olarak ilan eden abd kendi kıtasında ipleri kanada ve meksika ile sağlam tutmuş, kafası karışık ve kutupçuk ülkelerin önlerine set çekerek hammadde ihtiyacını sağlayabileceği orta asyaya yönelmiştir. temeli afganistan ile atmış(ki asıl temel yıllar önce israille atılmıştır), ikinci bacağı ırak' tan oluşturmuş ve sac ayağını tamamlayacak noktanın iran olduğu sinyallerini vermiştir.

    rusya da kendi içinde teror örgütü olarak gördüğü topluluklarla olan savaşına ivme kazandırmış gelişmelere tehdit olarak ise yeni nükleer çalışmalarını halka sunmuş ve aportta beklemektedir.

    ab içinden çatallı sesler çıksa da genel anlamda abd nin izlediği politikalardan rahatsız izlenimi vermekte hatta varsova paktının eski ülkelerini kendi birliklerine hızla sokma telaşı içindedir.

    çin ise türkeli ve doğu timor gibi bölgelerde halen baskıcı rejimi sürdürmekte, hammadde kaynaklarına yakınlığı ve bilinmeyen silah teknolojisi ile sorundur. bunun yanında 1200 milyon insan dünyanın %20 sidir.

    30-50 yıl sonrasında ise gelişmiş ülkelerin hammadde yokluğu, insan gücü yokluğu (çünkü yaşlanmaktadırlar) ve her imkanı yakalamış bireylerin dinginliği en büyük sorunları olacak ve bunun tam tersi durumdaki ülkelere bir şekil ulaşmaya çalışacağının göstergesidir.

    abd bu yoldaki ilk adımları atmış, her türlü potansiyel riski ortadan kaldırmaya çalışmaktadır, arkasındaki destek ise her geçen gün daha homurtulu sesler çıkarmaya başlamıştır.

    ülkemize düşecek rol ise her ilkokulda söylendiği gibi jeopolitik önemi doğru kullanmaktır.
  • üç yada daha fazla güç merkezi bulunan dünya düzenini ifade etmektedir. gücün bir çok erk tarafından paylaşıldığı, homojen güç dağılımının olduğu bir dünya düzeninin çok kutuplu olduğu aslında tartışmalıdır. çünkü dağılan güç (ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri güçler) herhangi bir noktada kutup oluşturamayacak kadar dengededir. yine de 2010'lu yıllar çok kutupluluğun tipik olarak yaşandığı yıllardır; denebilir. 2010'lu yıllarda güç; çin, abd, rusya, hindistan ve ab gibi çeşitli güç erklerinde toplanmıştır; fakat küresel çapta homojen olarak güç dağılımından da söz edilemez. örneğin; kocaman bir kıta olan afrika'dan hâlâ kutup olmaya aday bir erk çıkmamıştır.

    çok kutupluluğun elzem olup olmadığına dair çeşitli yaklaşımlar mevcuttur. neo-realist (yeni realist) yaklaşıma göre çok kutupluluk belirsizliğe, istikrarsızlığa, savaşlara eğilim oluşturmaktadır. liberal yaklaşımda ise gücün nispeten eşit dağılımından dolayı çok kutuplu düzenin dünyayı istikrara ve barışa ulaştırabileceği görüşü hakimdir.
  • tarihe not düşmek adına yazıyım dedim. bundan çok değil 50 yıl sonra yaşayacağımız dünya tıpkı 1 ve 2 dünya savaşından önce yaşanmış dünya gibi olacak umarım bu sefer ders alabiliriz. 2 dünya savasinda 56 milyon insan öldü sadece 2.5 devletle neredeyse tüm dünya baş edemedi buçuk italya oluyor. bugünden gözüken kutuplar çin hindistan rusya ab amerika japonya nın öyle bir ideası yok ama istediği an tekrar süper güç olabilir. brezilya güney amerika da sürpriz yapabilir ama sanmıyorum abd arka bahçesini boş bırakmaz mutlaka istikrarsizlaştırır. nato bu düzenle uyumlu degil müttefiklerin birbirine silah satmamasından bellı nasıl bir kuruluş olduğu ayrıca ab için rusya tehlikeli olabilirken abd çin olabiliyor keza tam tersi ab rusya ile iyi iken abd rusya ile kötü olabiliyor. türkiye bu dönemin sancıları çekiyor ve işin kötü yani her kutuba yarar saglayan türkiye hiç bir kutup tarafından güvenilir bulunmuyor çünkü bizimde orta doğu da var olma arzumuz var bu da kimsenin isine gelmiyor bakalım ne olacak. oluşabilecek yıkımdan dolayı ya tüm insanlık yok oluşunun eşiğine sürüklenecek ya her süper güç kendi nufuz alanında top koşturacak ya da o nüfuz alanları istikrarsızlaştırılacak bugünden gözüken 3 seçenek gibi gözüküyor süriye de bunun en büyük örneği bugünden gözüken bu umarım 3 dünya savaşını görmeyiz çünkü tüm insanlığın son gördüğü şey olabilir.
  • (bkz: #154036219)
hesabın var mı? giriş yap