• gurur sandığı aslında ümitsizliğidir.
    uzaktan uzağa sever, iyi olup olmadığını kontrol eder sosyal ağlardan ama aramaz. kırılmaktan, üzülmekten ve yine aynı şeyleri yaşamaktan korkar içten içe.
    ne yeniden aşık olmak ister ne de yeni biriyle vakit geçirmek..
    ölene dek yalnız kalma fikrine de alıştırmıştır kendisini.
    onu sevmek, hem de çok sevmekten mutludur.
    aşkın, aşık olduğun insanı elde etme hırsından çok daha fazlası olduğunu anlayacak kadar büyümüştür.
    içten içe merak eder durur;
    ''o da beni düşünüyor mu, ara sıra da olsa özlüyor mu acaba'' diye..

    korkaklıkla suçlanan ama o korkaklığının ardında çoook uzun bir hikayesi olan insandır. muhtemelen on milyon kere korkmamış, her defasında ağır yaralar almış daha fazlasına cesareti kalmamıştır. belki de karşısındakinden bekliyordur radikal bir adım. belki mecali kalmamıştır?.. tek ihtiyacı olan ''bundan sonra elimden geleni yapacağım'' demesidir. belki o günü bekliyordur.
    özlemesini, geleceği varsa kendi isteğiyle gelmesini istiyordur.
    her şey keşke burada yazılanlar kadar ''türk filmi tadında'' olsa..
  • o arasa olmuyo mu orospu çocukları! hemen suçla korkak diye, bi bok bilmiyon konuş anca!
  • eskiden, çok sevmenin başa, yalnızca bir defa gelen sonu sevimsiz bir hikaye olduğuna inanırdım.

    eskiden, çok sevince, hatta bir de üstüne sevilince, hayatın tüm kollarını toplamış ve yolunu bulmuş bir ırmak gibi gürül gürül denizine döküleceğine inanırdım.

    ve yine eskiden, sevdiğini ve özlediğini söylemenin bir marifet olduğuna inanırdım ki, allahım marifet iltifata tabidir sözünü ise yalan yok, eskiden beri hiç anlamadım. anlayamadığım sayılı şeylerdendir, yoksa bütün dünyayı çözdüm. susadıysan su iç. tırnağın varsa başını kaşı. özlediysen de sus. bordo bereli de gelir seni bulur zaten, kurallar bunlar. ancak en temel kuralı söylemedim. bence bu hayattaki en temel kural şu; ''kimse sizin rüzgarınıza göre yelken açmaz. herkes, yolunu çizmiş ve kafasında patatese inanmışsa o uğurda yaşıyor günlerini. kimse de demiyor ki, '' özlemişsin madem, bir turda ben özleyeyim seni.'' herkes bir yol tutturmuş gidiyor ağalar, herkes kendi hikayesini yazıyor. özlemenizin ve sevdiğinizi söylemenizin -üzülerek söylüyorum ki gerçekten- kimsenin nazarında beş kuruş değeri yok.

    geçenlerde, o kadar da eskiden değil, seksen iki buçuk yaşında olduğunu düşündüğüm bir amca, geniş, iki tarafında ağaçlar olan bir caddede önümde yavaşça yürüyordu. iki tarafında hala ağaçlar olan caddelerde yürüdüm mü sevinirim. yaşlı insanların artık hiç aceleleri yokmuş gibi her şeyi ağırdan almalarına ise üzülürüm. düşünsene, ölmene az kalmış ama halin yok, hızlı hızlı yapıp bitirmen gerek her şeyi ama işte şartlar elvermiyor. ya da yaşlar. neyse, amca aynı yumuşaklıkla durdu, süpermarketin dışarıya koyduğu promosyon ürünlerinden bir paket çayı işaret ederek görevliye; ''bu cumartesine kadar kalır mı? koliyle alıcam'' dedi. amca sen cumartesine kadar kalır mısın? bu ne umut. bir de bir koli zaten, kaç bin bardak çay içmeyi planladın? işte o zaman bir kez daha temize çektim düşüncelerimi. insanın, bu hayatta sekiz ortalı harita metot defteri kadar temize çekebileceği bir alanı olmalı düşüncelerini. çünkü, hayat, yaşadıkça sildiriyor. yani demem o ki, insan umut taşımıyor aslında umut insanı taşıyor. hayata. o yüzden siz yine umutlarınızı söndürmeyin henüz otobüs gelmiyor.

    eskiden, umut etmenin yalnızca gençlere özgü olduğunu sandığım vakitlerde, sevdiğimi söylemek rengarenk bir dondurma gibiydi. ''bir dakika tutar mısın?'' dedim yanımdakine, geldiğimde erimişti. zaman geçmişti çünkü. kenan doğulu söyledi, biliyorsunuz, tutamıyorduk kendisini. o yüzden zamanın içinde yanınızdakilerle yetinin.

    eskiden, kenan da roma'yı yakıyordu bak, o bile çark etti.
    sorulmadıkça sevdiğini ve özlediğini söylemek zaten uyuyan birine masal anlatmaya benziyor. uyuyanları uyandırmayın. bazıları yeni uyandıkları vakitlerde hiç çekilmiyor.
  • önceleri çok aramıştır belki ve aradıklarından bir hayır gelmemiştir hiçbir vakit.
    veya özleyip arayan taraf değil de özlenip aranan taraf olmak istiyordur artık.
    sıkılmıştır aşık olmaktan karşılıksız belki;
    hem kıymetsizdir çünkü sevgisi sevdiklerinin gözünde,
    hem de zarar vermektedir artık sevgi dediği şey bizatihi kendine.
    ve bıkmıştır koşmaktan kendisine bir sinek kadar değer vermeyen kişilerin ardından;
    yahut avıyla oynayan kedi misali kendisiyle oynayanlardan.
    merak etmeyi de bırakmıştır artık kim ne düşünmektedir diye.
    bırakmıştır kendini hayatın akışına, bir şeyler beklemeksizin hayatın kendisinden..
  • ne çok seviliyordur ne çok özlenmiştir. çaresizdir.
  • "gelecektim, ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim.'' *
  • bazen insanlar seni senin onları sevdiğin kadar sevmez. bazen senin onları hayatında istediğin kadar istemezler seni. hatta bazen sen çok seversin de onlar hiç sevmez. sadece aşk-meşk değil; arkadaşlıklarda, dostluklarda bile olur bazen.
    bazen herkes sever ama kırılmıştır birisi, sevmek yetmez hayatına almaya, geri gelse sana zarar vereceğini bilirsin. odur budur işte sebebi ama özetle bazen özlemek, çok özlemek yetmez; özledim diye aramak bir işe yaramaz. bunu bilirsin. kaybettiğini bilirsin. denemişsindir yeterince, artık denemenin anlamı yoktur zira bundan sonrası denemek değil, boşa kürek çekmektir. aramazsın, bırakırsın, gider. gitmek isteyen gider. gitmek isteyen sen özledin diye geri gelmez. gitmek istemeyense zaten sen ara diye beklemez, bir şekilde öyle ya da böyle bir yol bulunur, o özlem giderilir eğer hisler karşılıklıysa. ama dedim ya, gitmek isteyeni, seni o kadar sevmeyeni, özlemeyeni, istemeyeni bırakırsın, gider. korkaklık değil, gerçekçiliktir bunun adı, bilmektir, durumun ne olduğunun farkında olmaktır.
    öyle öyle çok özlediği halde aramayan ve aranmayan insan da bir gün özlemez olur, aramayı aklına bile getirmez olur zaten, roller değişir, kuşlar uçar, hayat akar gider.
    geçmiş olsun.
  • bu at kafalı şahsiyet benim lan.

    yakınımdayken de öyleydi, şimdi uzağımda yine öyle. çok nadirdir aradığım, bir veya iki defa. arayamıyorum arkadaş. sanki ararsam rahatsız edecekmişim gibi bir his var içimde. oysa o kadar çok görmek istiyorum ki, sesini duymak dahi yeter.

    insan allah'a " bir aklına düşür de arasın" diye dua eder mi? ben ettim, bu garipliği de yaptım. gerçi çokta uzun bir zaman oldu yüzünü görmeyeli 2 seneden fazla. sesini duymayalı da bir seneden fazla.

    bazen kendimi bazı meselerde çok aptal hissediyorum, onlardan biri de bu mesele işte, ben niye bu kadar sevdim. ulan insan arkadaş öte hiçbir şeyi olmayan birini bu kadar sever mi?
  • hakkında yazılanları okuyorum, kendi ilişkilerime bakıyorum arkadaşlar, akrabalar, tanıdıklar, dostlar... yediğim paparalara, küsenlere, komple beni silenlere... kendim gibi insanların olduğu bi dernek falan olmalı, birbirimizi bulmalıyız, çünkü görünen o ki bayağı azınlıktayız.

    çoğunluk ürkeklikle, sevilmediğini bilmek kabullenmekle ya da o ilişkinin yürümeyeceğini düşünmekle veya kendini ağırdan satmakla vs açıklamış bunu. sanırım şu cep telefonları yaygınlaştığından beri aramama mevzuundan hasar gören/biten bir sürü ilişkimde niye olduğunu anlamadan yediğim triplerin altında da benim anlayamadığım bu tip bir bakış açısı yatıyordu hep. kimse doğal karşılamıyor bunu, altında muhakkak başka sebep vardır diyor. yani bu herkes şipılay diye bi renkten bahsederken senin o rengi hiç görememen gibi. herkes var diyor, ama sence yok.

    ben böyle bir insanım. bunu yapışımın altında da hiçbir sebep yok. daha doğrusu birini çok sevip çok özlememle ona telefon etmem/mesaj göndermem arasında bir sebep-sonuç ilişkisi yok. “naber nasılsın” diye natürel bi arama fonksiyonum yok benim. ararsam bir şey söylemek için ararım. konusu olur yani. bir şeyi haber veririm, bir şeyi sorarım, nebliim bana gel derim, buluşalım derim, şunu oku bunu izle derim... ne zamandır görüşmüyoruz bi arayım da sesini duyayım gibi bir fonksiyon yok sadece zerre kadar. ancak bu demek değil ki yeterince sevmiyorum yahut özlemiyorum. bu aramayan insan hakkında yazılanları okurken çok içlendiğim bi akşam geldi aklıma direkt, çok net bi örnek olduğu için onu yazayım. çok sevdiğim bi arkadaşım var, 15 yıllık falan... başka kimseyle paylaşmadıklarımı paylaşabildiğim, zihnimde yeri önemi çok ayrı, çok kıymetli benim için. yurtdışına gitti, görüşemiyoruz. bi akşam işte çok özlemiştim onu, yakında olmasını, oturup onunla sohbet edebilmeyi böyle içim sızlaya sızlaya istediğim bi an. öyle balkonda sigara içerken. elimde de telefon.... tuşa uzun basmışım siri çıktı, nasıl yardımcı olabilirim dedi.. o lirik anın etkisiyle “serkan’ı istanbul’a getirebilir misin siri” dedim. arıyorum diyip “serkan tekel shop, 50 km” bildirimini çıkardı. gözlerim doldu böyle, şıp şıp indi, hem tekel shop ironisine, hem serkan adındaki en yakın dükkanın bile 50 km mesafede olmasına... şimdi aklıma o akşam geldi işte. düşünüyorum, telefon elimde bak, serkan whatsapp’ın diğer ucunda, arayım konuşalım mı desem ilk müsait olduğu an arar. ne çekindiğim, ne hava cıva yaptığım insan. dostum lan benim ve gözüm dolacak kadar özlemişim. ama aklıma mesaj atmak veya aramak zerre gelmedi o an. niye diye sorguluyorum şimdi. çünkü ben telefonda yapılcak yüzeysel 3 dakikalık veya uzun uzun 40 dakikalık bi sohbet istemiyorum ki. o neye yarıycak. aksine sıkılcaz o iş olsun diye yapılan konuşmada, çünkü o telgraf gibi bi şey işte, bildirim yapıp bildirim almak için. bilgi için çok iyi yani telefon. ama o kadar. beklediği bi haber, endişelendiği veya hazırlandığı bir şey vs varsa arar-yazar onu sorarım, bilgi al-bilgi ver-bitir. telefona bakışım bu sanırım.

    hiç arayıp sormuyorum diye bana trip yapan, bana bi şey sorması gerektiğinde sırf bu trip yüzünden ablamı arayıp ablam üzerinden bilgi alan akrabalarım var şaka gibi. daha geçen yıl en sevdiğim arkadaşlarımdan birinin bitmeyen “aramıyosun” tribine patlayıp kalbini kırdım, 1 yıldır konuşmuyoruz. işin kötüsü çok üzgünüm ama hiç pişman değilim, çünkü canıma yetti sırf gönlü olsun diye telefona ayda 1 periyodik hatırlatıcı kurup x’i ara diye kendime görev çıkarmak, sevdiğimi değer verdiğimi ispatlamak için bana son derece anlamsız gelen boş, sıkıcı bi telefon görüşmesi yapmak, bunu defalarca açıklamama ve iyice anladığına emin olmama rağmen beni de böyle kabul etmeyip hala trip atmasına alttan almak... yoruldum. yine de çabalıyorum, insanların buna önem verdiğini, bundan mesaj çıkardığını anlıyorum, buna saygı da duyuyorum. kendi kendime hatırlatıyorum hep birini düşününce özlediğini fark edince falan ara diye... ara ara çalışıyor bu, yani 15 ay hiç aramamışken çat diye arayıp meraba seni özledim falan diyorum insanlara adadhjjkkk afallıyolar. ama 1’inde aramam gerektiği aklıma geliyorsa 30’unda gelmiyor işte.

    bak az önce olan olay, bu yeni bir arkadaş, 1 yıldır işte samimiyiz, derin köklü vs değil yani daha ilişkimiz. önceleri 4-5 kere “hiç aramıyosun bari ben arayım dedim” şeklinde tribal girişler yapmıştı. ben de saf saf içtenlikle olan neyse onu açıklamıştım, ya seni özledim cmt buluşalım diye arıycaktım ama sonra xy oldu işim çıktı ondan aramadım” falan gibi. çünkü benim kafa ne: önemli bi şey demeyeceksen niye arayasın? neyse... 2 hafta önce görüşmüştük, ben ölümüne hastaydım, zaten bayılacak gibi oldum yanından öyle ayrıldım. sonraki 2 hafta içinde aramadım tipik ben. cmt o aradı: “hiç aramıyosun yine ben arayım dedim son kez!” ihtarı gördüm, aha bu ilişki de boka saracak! yıldım yeminle yıldım. çok da seviyorum kızı bi de. nolur anlayın lan beni... neyse hatırlatıcı kurdum hususi aradım bu akşam. onun istediğini yapıcam, “naber napıyosun hiiiç öylesine aradım” diycem. açmadı. ki elinde telefonla yaşayan biri. 2 saat sonra whatsapp’tan yazdı: “beni aramışsın?” “evet nasılsın diye sormak için aradım” yazdım. bi şey yazmadı. bu da küstü sanırım. niye? geri zekalı bi boş beleş naber napıyosun hiiiiiç öylesine aradım aramasını almadığı için....

    demem o ki, nolur benim gibileri anlayın. çok değiliz anladığım, ondan sesimiz güme gidiyor, ama çok sevip özlese de “sevip özleyince aramak gerek” şeklinde bi ilişki zinciri olmayan, bunu zerre art niyet ya da önemsememezlik etmeden baya su içer gibi “bunun nesi yanlış ki” diyerek yapan insanlar da var. telefonu telgraf gibi gören insanlarız biz yani.

    sizi. stop. çok. stop. sevip. stop. özlüyoruz. stop.

    ama aramak aklımıza gelmiyor:(

    stop.
  • salak olduğu için aramıyor değildir. arayınca "beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum ben de artik seni seviyorum" cevabı almayacak zaten. karşıdaki insan birden aydinlanivermeyecek. yok öyle bir dünya. muhtemelen daha önce yaşadığı olaylar duygular tekrarlanacak. bunu bildiği için aramiyordur.
hesabın var mı? giriş yap