• töz-öz-görünüm-sonlu birey gibi oldukça karmaşık görünen kavramları arasında bir nevi bir bağlantı unsuru olarak spinoza'nın ortaya çıkardığı olgu. felsefesindeki diğer önemli kavramları açıklamanın kendisini anlamakta faydalı olacağını düşündüğümden,töz ile başlayayım:
    spinoza'ya göre töz, kavranması/anlaşılabilmesi için kendinden başka bir şeye gereksinimi olmayan şeydir. bu bakımdan bağımsızdır,nedeni kendi içindedir. bir tek tanrı dahil olur onun töz kümesine;zira bir tek tanrı'dır var oluşunu sadece kendine borçlu olan. tözün dışındakiler görünümden başka bir şey değildir. görünümle kastettiği, var oluşunu dışsal bir nedene borçlu olan şeydir.ve görünümler sonludur.ne var ki, sonlu görünümlerin de kendi içlerinde(yani kendilerine bağımlı durumdadır bu sonlu görünümler de) taşıdıkları bir anlam bulunmaktadır. burada spinoza'nın öz tanımı devreye girer. spinoza'ya göre öz,kendisi ortadan kaldırıldığında zorunlu olarak şeyin de ortadan kaldırılmasını gerektiren, ve o olmadan şeyin var olamayacağı olgudur. conatus,bu sonlu görünümlerin özüdür ve onların-sonlu olmalarına karşın-kendi varlıklarını sürdürme çabasının adıdır. bunun da ötesinde ,bir şeyin conatus'u,o şeyin var olma mücadelesini açıklamamıza yarayan temel ilkedir.
    sözün özü, "canlılar neden yaşamlarını devam ettirmeye programlanmışlardır?" sorusunun yanıtıdır conatus. intihar örneğiyle karşı çıkılabilir spinoza'ya bu hususta. lakin,spinoza'nın intihar hakkında söyledikleri,intiharın conatus'a karşıt teşkil etmediğine çıkar. spinoza'ya göre hiçbir şey,dışsal bir neden olmaksızın ortadan kalkamayacağı için, intihar eden kişiler de,birçok farklı biçimde(mesela çaresizlik,aşk acısı,parasızlık vs) ortaya çıkabilen dışsal nedenler tarafından buna zorlanmaktadır.intihar bireysel bir eylem gibi görünse de arkasında muhakkak kişinin dışında bir neden yatar. bu bakımdan intiharın conatusla değil;ama conatus'u güç olarak aşan dışsal nedenlerle ilgisi vardır.
  • varolan herşey varlıkta olduğu sürece varlıkta kalmaya çabalar. bu çaba olabilecek en iyi çabadır. indirgenemezdir.
    sonra spinoza, buna bir süreç olarak gördüğü her zaman daha iyi olma çabasını ekler. sürecin içinde olan tasarlanmış yetkin insanı engelleyen ne varsa kötüdür, tersi iyidir. aklın önderlğinde özgür ve yetkin bir hayat sürme esas hedef olduğu için, özgürlüğün kaybolması yetkinliğin kaybolması demektir. yetkinliğin olmazsa olmazı olan özgürlüğün kaybolmasına yolaçan imgesel ya da ideolojik kölelikleri de reddeder spinoza. arzu başta olmak üzere bilinçli olan diğer duygulanımlar da conatus'dur der.

    yani yaşam istencinin ortaya çıkardığı şeyleri açıklamanın, gerekçelendirmenin, anlamlandırmanın peşinde değildir spinoza; o, şeylerin doğasının peşindedir.
    bir sözün doğru olduğunu nasıl bilirsiniz? doğruysa bilirsiniz. aşıksan aşıksındır, bunu bilirsin gibi... bu sizin doğanızda var diyor. bu sizi yetkin kılıyor diyor. daha ne desin?
  • conatus teriminin kökeni olan "conor" fiili, "girişmek, başlamak" demek. frédéric lordon'ın açıklaması şöyle: "rönesans fiziğinden alınma bir başka terim olan impetus gibi, conatus da 'duran bir şeyi harekete geçiren itme gücü' anlamına gelir; yani cismin sarsılmasına neden olan ve bir hedefin peşinden gitmesi için onu harekete geçiren temel enerjidir."
  • otonom yayıncılık'ın çıkardığı manidar bir isme sahip dergi. otonomist hareket ve negri-hardt mecralarında dolaşan spinoza hayaletine de selam çakılmış böylelikle... güzel dergidir, ben severim. ama burada kavrama ilişkin bir iki malumat vermek niyetindeyim.

    1. kavramı aslında spinoza'dan önce bütünlüklü bir biçimde kullanan thomas hobbes. hal hellman'a göre;

    "hobbes hem düşünce hem hareket için bir tür itici güç olarak conatus, yani çaba kavramını ortaya atmıştı. bu, hareketin başlangıcıydı. kavram sadece kalkülüsün temel unsurlarından olan anlık hızı değil, aynı zamanda hareketin arkasındaki baskı ya da itici gücü de içeriyordu. hobbes conatus'un bir noktanın uzunluğu boyunca, bir an içinde ya da zamanın bir noktasında yapılan hareket olduğunu söylüyordu. başka bir deyişle bir an zaman karşısında neyse, 1 sayısı sonsuzluk karşısında neyse ve nokta çizgi karşısında neyse conatus da hareket karşısında oydu." (s. 47-48)

    2. hellman'a göre; conatus'a ilgi duyan bir başka adam daha var. gözüpek 'in pek sevdiği leibniz. leibniz, bir tür "uslamlamanın kalkülüsü"ne ulaşmak peşindeydi ve conatus kavramına bu yüzden ilgi duyuyordu. birleştirilmiş bir bilgi sistemi için conatus iyi bir başlangıç olabilirdi. (s. 49).

    3. conatus dergisi'nin birinci sayısının iç kapağında (sarp erk ulaş felsefe sözlüğü'nden) ise kavramın spinoza düşüncesindeki yeri şöyle tarif edilmiş:

    "sözcük anlamı insanın tüm gücünü kullanarak gösterdiği gayret olan conatus, spinoza'nın felsefeye kazandırdığı anlamıyla "bir şeyin kendi varlığını korumak ve sürdürmek adına giriştiği çaba; bu amaca var gücüyle doğal eğilim ya da etkin ilke"dir. spinoza'nın vurguladığı biçimiyle bu çaba, her sonlu varlığın, her canlının doğasında bulunan bir şeydir. ancak özelikle bu çabanın bilincinde olan insanoğlunda kendini koruma itkisine, kendi varlığını sürdürmek için didinmeye bürünür. bu anlamıyla da insanın zihin gücünün, bilincinin istenç boyutunu oluşturur."

    4. f.copleston da benzer bir noktanın altını çizmiş: "her bireysel şey kendi varlığında sürmek için çabalar ve bu çabaya spinoza conatus der." (s. 40)

    5. etienne balibar da conatus için "çaba" karşılığını kullanıyor (balibar, spinoza ve siyaset, s. 92)

    6. scruton; spinoza için conatus'un şeylerin özü olduğunu belirtiyor. conatus bir nedensel ilkedir aynı zamanda ve bu ilke-öz ortadan kalktığında varlık da ortadan kalkar.

    kaynaklar:

    conatus, sayı 1, antikapitalizm, mayıs 2004

    etienne balibar, spinoza ve siyaset, çev.s.soyarslan, otonom yayınclık, 2004

    copleston felsefe tarihi, spinoza, çev. a. yardımlı, idea, 1996

    hal hellman, büyük çekişmeler, çev. f.baytok, tübitak, 2003

    roger scruton, spinoza, çev. c. atila, altın kitaplar, 2002
  • - "varlıkta sebat," (yüzde yüz emin olamadım çünkü kitap bende yok, ama alıntılardan anladığım ve bağlamdan çıkarabildiğim kadarıyla bir örneği tuncay birkan, badiou'nun 'etik: kötülük kavrayışı üzerine bir deneme'si), [bunda badio'nun bir tercümesinin tercümesi de söz konusu olabilir]
    - "çaba," (sanem soyarslan, balibar'ın spinoza ve siyaset'i; solmaz zelyut hünler, spinoza; ulus baker, ethica okumaları; hilmi ziya ülken, spinoza'nın etika'sı)
    - "varolma direnci" (cemal bali akal, varolma direnci ve özerklik) ve
    - "gayret"* (nami başer, levinas'ın ölüm ve zaman'ı) şekinde çevirileri mevcut türkçede. google aramasında "varolma istenci" diye bir öneriye de rastlanıyor.

    varolma istencinin spinozacı bir bağlamda tüm conatus kullanımlarını karşılayabileceğini sanmıyorum, spinoza'da conatus yalnızca istencin ellerine bırakılamayacak kadar ciddi bir mesele olmalı. "varolma direnci"ni, kavramın bendeki savunmacı bir pozisyonla sınırlı kalmayan, coşkulu bir çoğalma, kendini gerçekleştirme gibi nacizane çağrışımlarını perdeleyebileceği için biraz garipsiyorum, hafif hafif kulağımı kaşıyor. oysa kitapta kavramın bu vechesi bence yeterince açık bir biçimde vurgulanıyor. varlıkta "sebat"ta da sanki benzer bir his var. inatla, kararlılıkla çerçevelenmiş gibi, ama yine de hoşuma gidiyor. çaba ve gayret ise işin üretken yanını, çoğaltıcı gücünü kapsamaya daha müsait geliyor bana, o yüzden şahsen en sevdiğim karşılıklar bunlar. ama belki de varolma direnci'nin ya da varlıkta sebat'ın pozitif eylemlilik de içeren bir çabayı zorunlu kılmasından ötürü bu çevirilere haksızlık ediyorum.

    sanırım en güzeli "conatus" demek ve bir kereye mahsus parantez içinde ya da dipnotta artık hangi filozof tarafından hangi bağlamda kullanılıyorsa ona göre bir açıklama yapmak.
  • küstüğü insana bile gece gece ballı süt ve gofret getiren süper kahraman. hem trip atar hem de ballı süt getirir. yeme de yanında yat değil, direkt ye.
  • espri yaparken yandan yandan müstehzi gülüşü fena değildir, ama asıl vurucu yanı bisepsleridir.*
  • zamanında aklı başında adamdı, amerikanyalara gidip em-bi-ey neyim yapıp zengin olacaktı ama sonra felsefeye sardı. çok dedik bu işte para yok diye ama kendisi öğrenme aşkıyla yanıp tutuşmaktaydı. bu öğrenme aşkının halen sürdüğünü, yazdığı entry sayısından fazla uktesi olmasından da anlıyoruz.*
  • spinoza'nın temel kavramlarından birisi olmasının dışında 'otonom yayıncılık' tarafından dört aylık olarak (mevsimlik) yayınlanan çeviri dergisi. gerçekten de böyle bir dergi çok gerekliydi çünkü genelde heterodoks olarak nitelediğimiz marksist yazarların en önemli makalelerini yayınlıyorlar.

    ilk sayısının dosya konusu "anti-kapitalizm" idi; ikincisinin "emperyalizm, imparatorluk", üçüncüsünün "avrupa birliği", dördüncü ve son sayısının konusu da "emek değer teorisi ve sınıf mücadelesi". ilk sayılarını edinemedim, ama son üç sayısında; antonio negri'den ellen meiksins wood'a, emma goldman'dan walter benjamin'e ernst bloch'tan slavoj zizek'e, john holloway'dan harry cleaver'e kadar birçok çağdaş ve farklı marksist yazarların makalelerini yayınlamaları bakımından son derece yararlı ve ufuk açıcı. özellikle benim gibi dünyadaki siyasal tartışmaları takip etmekle zorlananlar için...

    son dosyasında (emek değer teorisi konusu) marx'ta yetersiz buldğum ve açıkça savunmakta zorlandığım bir konuyu tartışmaya açmalarıyla beni çok mutlu etmişlerdir. bu postmodern dünyada emek meselesinin hâlâ temel mesele olduğunu kavradım diyebilirim. (ey habermas duy sesimi!)
  • bisepsleri fena değildir, ama asıl vurucu yanı saçıdır.
hesabın var mı? giriş yap