• diğer her şey gibi tarihsel bir şey. yakın zaman kadar ince dal parçası, saman vb gibi küçük, ince şeyler. sonra ahırların, kümeslerin atığı. sanırım sanayi devrimi'nden itibaren kullanılamaz atık. günümüzde geri dönüşüm nesnesi.

    bir portakal soyuyorum. içini yiyiyorum, kabuklarını önce mum alevine sıkıp püsküren alkolün parlamasıyla eyleniyorum. sonra kabukları sobanın üstüne koyuyorum ve kokusunu ciğerlerime çekiyorum. kabuklar kavrulunca sobaya atıp yakıyorum. sonra bir gün mum yerine elektrik ampülü aydınlatıyor gecelerimi, soba yerine kalorifer ısıtıyor evimi. portakalı soyuyorum ve kabuğunu çöp kutusuna atıyorum. çok sevdiğim turuncu rengi kabuklar, diğer atıklarımla karışıyor önce, sonra diğer "çöp"lerle. bir çöplüğe gidip yavaş yavaş metan gazına dönüşüyor. önceleri birkaç yılda bir alev alıyor çöplükte; bazen patlayıp çevresindeki gecekonduları yıkıyor, çöplükte oyanayan çocukları öldürüyor... bir gün bir şirket çöplüğü satın alıp kuyular kazıyor ve çıkan metanı elektiriğe dönüştürüyor, hatta metan çıkışı hızlansın diye kimyasal sürece müdahale ediyor...

    saldıray abi'nin hayalin olan eski bir ikiz yatağım var. yıllardır yatıyorum üstünde. bir taşınmada ayaklarından biri yerinden oynadı. sevişirken gıcırdamasın diye söktüm diğer ayaklarını. kedim tırnaklarını temizledi yıllarca altında, ve didik didik etti. üst kısmı yumuşadı, esnedi, eskidi... gene de her gece onda yatıyorum. yarın dışarı çıkarsam çöp olacak, diğer atıklara karışıp.

    eski bir yorganım var, yıllar önceden kalma... ilk hazır yorganlardan... yıllar içinde keçeleşti, gene de yıllardır onunla yatıyorum geceleri. artık değiştirmem gerek biliyorum. yarın dışarı bıraksam diğer atıklara karışacak, çöp olacak. kıyamıyorum...

    bir ara içtiğim içkilerin şişelerini atmadım. sekiz on tanesini bir poşete oyup balkonlardan birine yerleştirdim. birkaç ay sonra doldu balkon ve ben vazgeçtim biriktirmekten. birkaç yıldır balkona bakıyorum ve onları atıp atmamayı düşünüyorum. atarsam çöpe gidecekler, atmazsam her bakışımda anılarımı canlandıracaklar, kıyamıyorum...

    eski fotoğraflarım var. yıllardır birikmişler. çeşit çeşit insanlarla biraradayım o görüntülerde. geçmişte birlikte olduğum insanların büyük bir kısmıyla yıllardır görüşmüyorum, birkaç tanesi öldü. hiçbirini bir daha görmeyeceğim. atarsam çöp olacaklar...

    çöp: geçmiş ile gelecek arasında...

    çöp: anılar ile hayaller arasında.

    çöp?
  • çöp. organikten kimyasala, katıdan sıvıya, geri dönüşebilenden dönüşemeyene büyük bir yelpazede, her gün onlarcasını var ettiğimiz atığa taktığımız değersiz isim. süper güç olarak bilinen ülkelerden geri kalmış ülkelere kimi zaman paketlenerek, kimi zaman bağış olarak(köyleri bilgisayarlandırma kampanyaları, hibe savaş malzemeleri vb.) , kimi zaman da hiçbir makyaja gerek duyulmadan gönderilen bir ticari malzemedir de aynı zamanda. dahası denizlerin-okyanusların diplerini(hatta üstlerini bile), yeraltlarını, kutupları, yetmezse ay'ı, gezegenleri içine kattığımız/katacağımız(insanlık adına konuşuyorum, son bölümlerden gelişmiş ülkeler daha fazla sorumlu), her gün içtiğimiz kolanın kutusunu, suyun pet şişesini, sütün karton kutusunu buruşturarak, marketlerin birinden aldığımız ve çöp çöpü olarak evimizin uygun yerinde yığınını yaptığımız poşetlerin içine tıkıştırırken, aklımıza kaç kere gelir her birinin doğa tarafından yok edilme süresi? kağıtları buruşturup çöpün içine tıkmak yerine, cam kavanozları ayırıp başka bir yerde biriktirmek ve şehrin ara ki bulasın noktasına koyulmuş kağıt-şişe kumbaralarına atmak kaçımızın aklına gelir. hadi aklına gelse, kaçımız üşenmez de yaparız bunu? hadi üşenmedik diyelim, kimyasal çöpleri(deterjan kutuları, sabun haznelerine, jöle plastikleri, deodorant tenekeleri, çocuk bezleri, pedler, bilimum sıkılabilir tüp bilmemneler, kozmetik ambalajları ve özellikle piller...) geri dönüşemeyecek bu şeyleri nereye koyacağımızı nasıl bulacağız?

    elin gavuru diyoruz hep. ama öyle gerçekten. elin gavuru ayırıyor her şeyi. organik çöpleri didikleyen, bizim fritözü boşaltıp lavaboya boca ettiğimiz yağın bile suyunu sıkan, neresinden geri dönüştürebilirimin hesabını yapan elin gavuru... biz değiliz. yapsak bile bu hesabı, teknik yetersizlikle karşılaşacağımızdan, eğer ki kendi imkanlarımızla tesis ettiğimiz bir geri dönüşüm merkezimiz yoksa elimizde patlayacaktır biriktirdiğimiz çöpler. her gün sayıyorum. tadı birbirinden güzel aromalı çayların karton kutuları, içindeki çayların her birinin ayrı aluminyumlu pakedi, çayın süzen poşedi, ipi, posası, üçübirarada kahvelerin yırt at pratik poşetleri, plastik-köpük kahve bardakları, kaşıkları, peçeteler, selpaklar, kahvaltı için alınan zamazingoların ayrı ayrı ambalajları, pastaneden aldığımız poğaçanın yağlı kağıdı, portakal suyunun şişesi, pipeti, salça tenekeleri, margarin, tereyağ, z.yağı plastikleri, poşetler içinden çıkan poşetler. poşetlerin poşetleri. ambalajların poşetleri, poşetlerin ambalajları, kutuları, kartonları... imal edilirken yok ettikleri ve kirlettikleri kaynaklar yetmiyormuş gibi bir de çöp üreten onca mal, mülk, eşya...

    sadece bu kadar da değil, artık çinlilerin ve dünya piyasalarında borozanlarını öttürenlerin sayesinde artık yaptırması almasından daha pahalı(hatta kimi zaman imkansız) olan teknolojik aletlerin yok edilemez çöplüğü. tv'ler, modası geçmiş zımbırtılar, son zamanlarda resmen bokunu çıkardığımız son moda cep telefonu furyası sebebiyle küçük dağları yaratacak kadar telefon(sahi, o modası geçen telefonlar ne oldu? bir de onların plasssstikkkk aksesuarları var. herkesin evinde değişik 5 şarj cihazı olduğuna bahse girerim)), bozulmuş makineler, fırınlar, her yıl bir iki parçayı muhakkak dışına çıkardığımız bilgisayarımızın yanında yükselen tepeleme teknik çöplük.(onların da poşetleri, kutuları da var elbet). liste uzayıp gidiyor böyle...

    etrafımızdaki her şeyin ne kadar plastik, ne kadar naylon, ne kadar karton olduğunu gözüme batıyor nicedir. henüz bir atık olmamış olsa da az sonra atıklaşacak onlarca zamazingoyu satın alıyor, koşarak evimize geliyoruz bin bir heyecanla. halbuki çok değil, birkaç ay sonra bir çöpe dönüşecek gözümüzde o nesne, her şey gibi (belki biz de dünya dışı akıllı canlıların çöpüyüzdür, kim bilir).

    yakında düşüncesizce tükettiğimiz kaynaklarımızın yanında, bir de kaynaklarımızı tüketen atıklarımızla baş başa kalacağız. şu an bile karşımda duran her plastik nesneye uzun vadede çöp gözüyle bakıyorum. bu da aslında her birimizin potansiyel bir çöplüğün içinde yaşadığı gerçeğini yüzüme vuruyor ciddi bir acı vererek.

    çöp. hayatımızı ve dünyamızı her gün daha da sıkı saran(antarktikada bir ada(yakında kıta) büyüklüğüne ulaşan bir yığın bile var) ambalaj kağıdı. çöp. ata ata en sonunda yemek zorunda kalacağımız, aksi takdirde ürettiğimiz atık sayesinde kendimize yaşayacak yer bulamayacağımız çokyüzlü nesne. kısaca, paçamızı iyice kaptırdığımız hend meyd gayya kuyusu.
  • herhangi bir şeyin; değeri ya da değersizliğinden dolayı değil, bizzat anlamsızlığından dolayı gitmesi kaçınılmaz olan yer *.
  • dalga çıkınca kıyıya vuran gereksizler.
  • nerede benim entrylerim demeden önce bakılması gereken yer. bunun ışığını yanık unutunca silinen entryleri ruhun duymuyor.
  • (bkz: #18622854)
  • hande yener'in son albümünden, dinlendiğinde insanın içinde bi yerlere ince bir sızı veren şarkısı.
    sözleri;

    herşeyi koy bir torbaya
    hepsi çöp korkma dök
    kurallara uymayı kabul et
    hadi çök, hadi çök

    ben hiç uyudum mu?
    sandın sordum mu?

    yalanların çoğu bir gün gelir geçer
    gider batı doğu yönü kendi seçer
    bugün çabuk giden yarın geri döner
    içimde gerçeğin yok

    hemen çekip giden yarın geri döner
    seninse döndüğün yok

    herşeyi koy bir torbaya
    hepsi çöp korkma dök
    gidenlere uymayı kabul et
    gel hadi beni sök

    ben hiç uyudum mu?
    sandın sordum mu?

    yalanların çoğu bir gün gelir geçer
    gider batı doğu yönü kendi seçer
    bugün çabuk giden yarın geri döner
    içimde gerçeğin yok
  • (bkz: geri dönüşüm)

    bir ayıbımız. yeniden değerlendirilerek hem ekonomiye hem de çevreye olumlu katkısı olacak atıkların yanlış bir isimlendirmesi. çer çöp diyip küçümsediğimiz şeyler aslında medeniyetsizliğin, uygarsızlığın bir göstergesi...

    bahar temizliği ile de iyice artış gösteren bu atıklar, tasnif edilmeden yığın olarak uzaklaştırılırlar. mesela cam parçalar, plastikler, kağıtlar, kartonlar, piller, organik atıklar ve daha niceleri vahşice ıskartaya çıkarlar*. halbuki tüm bu maddeler iyi çalışan, verimli bir sürecin ardından (gerekirse farklı formlarda) tekrar tekrar kullanılabilirler.

    ülkemizde sistemsizlik ön planda tutulur, bu yüzden bazı sorunları çözmek kolay olmaz. sistemsizliğin içinde bile işleyen sistemlerle karşılaşabilirsiniz. çöp karıştırıcılar dahi bu sistemsiz sistemde büyük yer tutar. siz yine de tipik artıklarınızı değerlendirmeye bakın; gerekirse eskicilerle görüşün, bölgenizdeki fasiliteleri iyi araştırın. her şey o soğuk görünümlü çöp kutularına atılmaz...

    (bkz: yazık günah)
  • hande yener'in son albümünün etkileyici bir şarkısıdır ayrıca.
  • yıllar sonra boşalttım. içim ferahladı şerefsizim. yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap