• hayatım boyunca hep birilerinin gönül ablası oldum. tanıyanlar bana güvenir, dertlerini açarlar, yargılamayacağımı ama dürüstçe ne düşündüğümü söyleyeceğimi de bilirler...

    son zamanlarda 35+ arkadaşlarımdan en çok duyduğum şeyin özeti şu: "herkes bu kadar yalnızsa herkes neden bu kadar yalnız?" konuştuğum kadın arkadaşlarım düzgün bir adam bulamamaktan şikayetçi, erkek arkadaşlarım ise düzgün bir kadınla tanışamamaktan... bazen düşünüyorum da... sanırım dünya üzerinde kalan son düzgün adamları ve kadınları ben tanıyorum, cinsiyet farkı gözetmeksizin hepsi dünya ahiret kardeşim olsun...

    dün akşam öğretmen lisesinde beraber okuduğum iki kız arkadaşımla buluştum 18 yıl sonra... akşam 7'den sabah 5'e kadar neden öyleyse böyle diye ilişkilerin otopsisini yaptık...

    herkesin bir teorisi vardı, benimki ise tamamen sosyal çevreyle alakalı... x muhitinde yaşıyorsan, aynı bölgede çalışıyorsan, sosyal çevren de oradaki insanlarla kısıtlı oluyor. hobilerin, katıldığın etkinlikler, vs... senin gibi insanlarla tanışma şansını arttırıyor ama büyük şehrin acımasız hayat şartları seni bir şekilde eve kapanmaya zorluyor işte... eh işte ayda yılda arkadaşlarınla eğlenmeye gittiğin bir barda tanışacağın adam ya da kadından da hiçbir hayır gelmiyor çünkü bar dediğimiz yer homojen bir ortam, muhtemelen tanışacağın kişi de aynı anda aynı yerde bulunmak dışında hiçbir ortak noktanızın olmayacağı biri...

    küçük yerlerde işler daha kolay, herkes bir şekilde birbirini tanıyor. insanlar etkileşim halinde, karşındakini iyi kötü tanıyorsun bir şekilde...

    geriye tesadüf ya da çöpçatanlık kalıyor. ben çöpümün çatılmasını istemeyen, tesadüflere inanan eski kafalılardanım. ama başta da dediğim gibi, bir dünya düzgün kadın ve adam tanıyorum... sabah evi temizlerken kendi kendime dedim ki madem bu kadar düzgün insanı tanıyorum ve onlar birbirlerini tanımıyorlar, e tanışsalar ya!

    bir nevi pasif miss match olayına girsem mi diye düşünüyorum. ne bileyim işte, birbirine uyum sağlayabileceğini düşündüğüm 10-15 kadını ve adamı eve davet etsem, insanlar sohbet etseler ve gerisine de hiç karışmasam... sonra başım ağrır diye korkmuyor da değilim ama bir yandan da insanların özgür iradeleriyle verdikleri kararlar yüzünden bana hesap soramayacaklarını düşünüyorum.

    böyleyken böyle...
  • bilmeden yapılmaya kalkılırsa, iyiliğini düşündüğünüz arkadaşınızı rezil edebilirsiniz.

    tanımımı yaptım evet verebileceğim bir örnek de var. simdiii, olay şöyle gelişti.

    bazı insanlar* iki arkadaşını birbirine yakıştırır. ve onlardan mükemmel bir çift yaratacağı tutkusuyla bi takım işler çevirmeye başlar. ve başka bir arkadaşını da* bu komploya dahil edebilir.

    bir doktor ve bir öğretim görevlisi iyi anlaşır kararına varılır. ve plan yapılır. kızın ortaköy sırtlarındaki boğaz manzaralı terasına tabu oynama gidilecektir. cümbür cemaat. ama amatör çöpçatanlar işi doğru dürüst planlayamadıkları için kız da oğlan da durumdan haberdar ve tabii ki de huzursuz olurlar. kız panikler, yakın arkadaşlarını da davet eder. oğlan aynı şekilde yanına destek kuvvet çağırır. 6 kişilik tabu partisi 15 kişilik bir karmaşaya dönüşür.

    kızdan hoşlanan başka bir erkek arkadaşı da gelmiştir ne hikmetse. hikmet kim? neyse* ve sevgili adayı çocukla didişmeye başlamıştır bile... birbirlerine soktukları laflar yaran başlıklara adaydır ayrıca.

    neyse ne... kalabalık bir grupla tabu oynanır. hem de xl. komiktir, güzeldir. çöplerini çatmaya çalıştığımız iki kişinin dışında herkes mutludur.

    aslında dünyanın en patavatsız insanlarından biri olan doktor kişi o akşam nedense dut yemiş bülbüle dönmüştür. allahın hikmeti işte! evsahibesi kız da ne yapacağını şaşırmış, sessiz sakin kalmıştır. ha biz mi, eğlendik canım.

    neyse... doktorun zorlamalarına rağmen kıza dönüp de nasıl buldun bizim doktoru diyemedik bir türlü. çünkü kız hem öğretim görevlisi hem ketum. ters bişi yapmayalım diye doktora gaz vermeyi uygun bulduk tabi. doktoru yoldan çıkarıp kızı mesajlarla taciz etmesini sağladık... ne mi oldu? kızdan mesaj bekliyoruz hep beraber.

    dedim ya, çöpçatmak beceri istermiş. doktor, mesaj geldi mi?
  • mümkünse benim arkadaş çevresinin hiç girmemesi gereken durum. sıçıp sıvıyorlar zira. hele ki 15 senelik bi arkadaşım var o hiç girmesin. bana layık gördüğü adamların hepsi işsiz güçsüz bir baltaya sap olmayan adamlar. ulan o kadar okul okumuşuz, 8-9 senedir özel sektörde tırmalıyorum biryerlere gelebilmek için, arkadaşın bana bulduğu adamlara bak ; biri lise mezunu işsiz orda burda günübirlik salak saçma işlerde takılıyor, diğeri üniversiteyi 3. sınıfta terketmiş, bir sahil beldesinde bugün emlakçılık, yarın oto kiralamacılık, öteki gün turist rehberliği yapan yani kısacası tam olarak ne iş yaptığını kendisi de bilmeyen birisi... yahu evlenecez diye kıçını yırtan yok, sizden bişey buyuran yok, koca diye ölen yok, free bi insan var karşınızda bu ısrar neden? neden yani? yine sinirlerim bozuldu öööfff...
  • yarın akşam ilk kez tecrübe edeceğim.

    ben daha çok heyecanlıyım, itiraf ediyorum. bana ne oluyorsa? muhtemelen bütün akşam birbirlerine kur yapacaklar ben de izleyeceğim. ortak noktaları ben olduğum için bütün muhabbet benim üzerimden dönecek, bunu da biliyorum. ama çok eğleneceğim, bundan eminim işte.

    sevgili olunca beni de tanımazlar la, arkadaşlarımdan olduğumla kalırım.
  • eğer birbirine açılamayan iki kişi arasında yapılıyorsa faydalı, ama alakasız kişiler biraraya getiriliyor onlar da daha iyi bir seçenek olmadığı için bu ilişkiyi kabulleniyorsa doğal seleksiyonun içine edilmesine neden olan faaliyettir.
  • evli çiftlerin, bekar arkadaşlarına ekseriyetle uygulamaya çalıştıkları durum.
    bekar kişi sizden istemediği sürece, rahat bırakın lan adamı. sonra yalan yere saatlerce bir adama gülümsemek zorunda kalanlar oluyor. yazık.
  • rica ediyorum birilerinin çöpünü çatacaksanız çöpsüz olduğundan emin olun. yoksa çok saçma yerlere gidebiliyor konu.

    dün uzak bir akrabamız aradı. numara tanıdık olmayınca açmıyorum demeyi çok isterim lakin işim gereği her telefona sen çııık, her kapıya sen kooşşş misali her çalana alo demek zorunda olduğumdan gayet kibar bir sesle açtım.
    - aloo,
    - selam canım, ben teyzenin bilmem nerden akrabası aysun. nasılsın?
    - (teyzemle bile yıllar oldu konuşmayalı sen nerden çıktın) iyiyim, hayırdır bir şey mi oldu?
    - yok canım nolucak, öylesine aradım hal hatır sormak için
    - (ne istiyorsun be kadın, piyango mu çıktı bana yoksa) e iyi ettiniz de teyzem iyi mi?
    - valla biz de görüşmüyoruz uzun zamandır. senin telefon da kayıtlıymış bi arayayım dedim. ee nasıl çoluk çocuk herkes iyi mi?
    - (sanane yaa sanane, işim gücüm var benim kapatır mısın) iyiyiz işte, büyüdü o da okullu oldu.
    - iyi iyi büyüsün. ona bi arkadaş buldum ben. aynı yaştalar. bizim okan’ın oğlu. okan da boşandı geçen sene. bi tanışsanız mı?
    - (sanki arkadaşı yok çocuğumun, sanki yaban ellerdeyiz amk) buralardalarsa tanıştırırız tabi, gerçi her günü dolu çocuğun ama olabilir tabi.
    - haa onlar doluysa siz tanışırsınız canım.
    -kiminle?
    - okan’la
    - neden?
    - e ikiniz de yalnız ve çocuklusunuz. iyi anlaşırsınız.
    - (aaa pezevenke bak hele, cürete bak kadındaki) iyi de yalnız olduğumu kim söylüyor?
    - kiyvenicim boşanmadın mı sen?
    - (neeee! lan boşandım mı yoksa, adam beni boşadı da haberim mi yok, noluyo yaaa) ben mi? yooo.
    - e öyle dediler bana. ne bi fotoğraf görüyoz eşinle ne bi yazı. facebook’u kapattın, instagram yok, kocan olacak adamın da öyle. ayrıldılar zaar dedik, birkaç kişi de aynısını söyledi. hayırlısı cancazım yaa, bak kısmetin nerde ne zaman çıkacağı belli olmuyo. zaten resmi olarak da evlenmemiştiniz.
    - hönkkkk biz mi? fotoğraf, şeyyy, facebook, nasıl yani?
    - e tabi ne düğün yaptınız ne bişey, kıyamam be güzel kızım sana, kaçar gibi yazık valla, elin adamıyla cık cıkkk..
    - ???

    ve bi dolu okan övgüsünden sonra boşanmadığıma hatta resmi olarak evli olduğuma bile ikna olmadan telefonu kapattı. şimdi ben kime ne anlatayım, kime kızıp kime sinirleneyim ya da güleyim mi ağlayayım mı bilemedim ama daha fazla rezil olmayalım diye eşime tek kelime söylemedim. gerçi türkiye’den siktir olup gitme hayalime bir adım daha yaklaştırır mı ki bu beni? ay bilemedim kafam çok karıştı. okan’ın haberi var mı bir de acaba bundan. belki o da boşanmamıştır, ayy eşi duymasın valla çok üzülür. ya annem, boşandığımı duyarsa eminim çok sevinir ama neden haberim yok diye de çok kızar. ya anne bi git allahaşkına, zaten ortalık karışık. kocişimle tavla keyfi diye bir fotoğraf mı koysam ki bir yerlere? ya üff saçmalama, kime neyi ispat edeceğim. hem kociş ne bee..kadın bir anda kendine benzetti beni, neler oluyor, sebebi neydi ki?
  • üniversitenin ilk yıllarında çok yakışacaklarını düşündüğüm iki arkadaşı tanıştırmıştım üzerinden 10 yıla yakın zaman geçti ve şimdi ögrendim ki evlenmişler ve 4 yaşında bir kızları varmış.* ikisinin de hayatındaki ilk ilişkileriydi, ne kadar da şanslılar. yapın efendim kendinize bir hayrınız yoksa bari çöpçatanlık ile birilerini mutlu edin.
  • bazen hiç beklenmedik sonuçlara gebe olabiliyor. zira an itibariyle isim babası ben olduğum bir velet bu dünyada nefes almakta. henüz o kadar yaşlanmadım lan!

    sonuç: insanın kendini dede gibi hissetmesini sağlayabilir.
  • işbu entry; bu eylemi yapmayı planlayan herkesi yolundan caydırmak için yazılmıştır.

    çöpçatanlık; aslında bu eylemde niyet çok temizdir. iki sevdiğin insanın huyunu suyunu birbirine denk görürsün, tanışmalarına vesile olursun. ama işler bazen düşündüğünün çok aksine ilerler ve ne yapacağını bilemez duruma gelirsin. işte benim de başıma gelen tam da böyle bir şeydi.

    hayatımda daha önce “evlenmelerine vesile olmak” gibi ciddi bir amaçla iki arkadaşımı tanıştırmamıştım. keşke de hiç yapmasaymışım. huzurlu hayatıma böyle negatif aksiyonlar katmasaymışım. neyse olanlar oldu; olaylar da özetle şöyle vuku buldu:

    benim akademik hayattan tanıdığım doktor bir kadın arkadaşım vardı. çoğunlukla laboratuvar ortamında tanıdığım, birkaç kez dışarıda görüştüğüm bu insan; çok iyi bir kadındı. yardımsever, halden anlayan, vicdanlı, hamarat, başarılı, biraz da dindar vs…zorunlu hizmeti için geldiği şehirde aşırı sıkılıyordu, ara sıra buluşuyorduk, onu oyalıyordum ama ben de kendi hayatımdan dolayı ona çok sık vakit ayıramıyordum, ne yalan söyleyeyim. işyerinde de sevdiğim ve saygı duyduğum bir meslektaşım vardı. herkes onun için çok iyi bir insan derdi. gel zaman git zaman ben de onunla çok iyi arkadaş oldum. çok düzgün, okuyan, araştıran, çok saygılı ve efendi bir adamdı; biraz da dindardı. işyerinde ikimizi de çok seven arkadaşların yaptığı aptal yakıştırmalardan sıkıldığım bir dönem milletin içinde “seni bir arkadaşımla tanıştırayım mı?” dedim. o da “olur, sen denk gördüysen neden olmasın” dedi. ve bu aşamada ben sadece adama kadının telefon numarasını verdim, sonrasına karışmam dedim. ama numarayı vermeden önce de kız arkadaşıma da durumdan bahsettim, iznin var mı diye icazet aldım. densizce bir iş yapmadım. lafı uzatmayayım, kısmet bu ya bizim çekingen diye bildiğimiz esas oğlan hemen kadını aradı, bunlar o haftasonu buluştular ve buluşmaların ardı arkası kesilmedi. onlar mutluydu; iki sevdiğim insanı böyle gördüğüm için ben de mutluydum. bunlar ilişkilerinin 6. ayında nişanlandılar. kışa düğün düşünülürken kızın mecburisi bitti ve eski okulundan ona yrd doç kadrosu teklifi geldi. kız da teklifi nişanlısına sormadan kabul etti. ama adam da o arada şehir önemli değil, nerede olursa yaşarız diyen bir tip. bu açık çekleri verince kız da sorma gereği duymadı sanırım, bilemiyorum. neyse efenim bu dönemde iki taraf da inadım inat kıçım iki kanat durumundan dolayı ortak müşterekte buluşamadılar ve ayrıldılar. ben de çok üzüldüm tabii bu duruma. iki tarafı teselli etme ve güzin ablalık görevini üstlendim “bu boku ben açtım başınıza psikolojisi”nden dolayı. tarafları dinlemekten içim şişti ama saatlerce dinledim. iki tarafın psikolojisi de iyi değildi. sessiz sakin adam işyerinde gereksiz fevri çıkışlar yapmaya başlamıştı. hatta böyle bir anda iş yüzünden birbirmize girip kaç yıllık arkadaşlar olarak birbirimize bile küstük (hala da öyleyiz). kadın kariyerini seçtiği için kendini haksız bulmuyordu, tüm suçu onunla gelmeyen erkeğe atıyordu ve bu giderek okb'ye dönüştü. işler bu noktada ciddi derecede sarpa sarmaya başladı. akıllı başlı bu hanım kızımız, psikolojisinin bozulmasıyla birlikte dengesiz (ama hakikaten dengesiz) işler yapmaya başladı. arkadaşları olarak terapiye gitmesi için, tedavi görmesi için dil döktük ama ikna edemedik (prof hocalarımız bile ikna edemedi). yaptıklarının detaylarını anonimliğime bok sürdürmemek adına paylaşmıyorum ama beni ve eski nişanlısının etrafında ne kadar insan varsa ciddi boyutta taciz etti. beni canımdan ikrah ettirdi. başlangıçta telefon, mesajla başlayan tacizler sonrasında posta yoluyla, kargoyla gelen tacizlere dönüştü. yakın arkadaşlarım savcılığa başvurmam için beni ikna etmeye çalıştılar ama ben de işin vicdani tarafından dolayı bu işe hiç yanaşmadım. kızın tacizlerinin ana hedefi tabii ki eski nişanlısı idi. kapısına dayanmaktan tutun da adam yeniden nişanlandığında nişanlısına ve ailesine ulaşmaya kadar aklınıza hayalinize gelecek ne varsa yaptı. ama adam benim gibi gelen kanıtları çöpe atmayıp, akıllılık edip ve her şeyi “birgün lazım olur” düşüncesiyle biriktirmiş. ve yeni öğreniyorum ki kadını daha yeni savcılığa şikayet etmiş. şimdi sonucu ne çıkacak diye bekliyorum.

    bu kadar lafü güzaftan sonra demem o ki; beni bir ablanız, kız kardeşiniz, teyzeniz, granny'niz olarak görün, lafımı kulak arkası etmeyin; sakın ama sakın kimseye çöpçatanlık yapmayın! bırakın herkes ne hali varsa görsün.

    kıssadan hisse olsun:
    1) birisiyle yola çıkmadan önce kendinize;
    - “önce kariyer mi, ilişki mi gelir?”,
    - “bu insan için nelerden vazgeçebilirim?”
    - “neleri göze alabilirim?”
    - “ilişki içerisindeki sınırlarım neler?” gibi sorular sorun.

    2) laboratuvar koşullarında insan tanıdım demeyin. n.ş.a'daki halinden emin olun.

    3) akıl dediğin bir nefeslik bir şeymiş; “üfff” deyince gidermiş. bunu da bilin.

    4) size yapılan tüm tacizlerin envanterini çıkarın; kanıt olarak her şeyi saklayın. gün gelir, lazım olur.
hesabın var mı? giriş yap