• çocukken en çok olmak istediğim kişilerdi. en büyük sebeplerinden biri de erkin koray'ın çöpçüler şarkısıydı. tapar derecesinde sevdiğim bu şarkı yüzünden çöpçülere müthiş bir sempati beslerdim. "büyüyünce ne olucan" diye soran kamillere hep "çöpçü olucam ben" diye cevap verince alay ederlerdi. sebebini anlamazdım ama neden sonra öğrendim, çöpçülük aşağılık bir meslek gibi algılanmış bir kere, bir meslek nasıl aşağılanır onu hala anlamış değilim ama çöpçülüğün bu konuda ki yeri başka. astronot, bilim adamı, futbolcu değil çöpçü olmak istiyordum ben. o kamyonun arkasında durmaktı hayalim. şimdi düşünüyorumda keşke peşinden gitseymişim ama bir süre sonra benim bile bilinç altıma yerleşmişti. çöpçülük iğrenç bir meslekti, bu mesleği icra edenler aslında insan bile değildi. bunu beynime yerleştiren herkese teşekkürlerimi sunuyorum. bir çocuğum olduğunda "çöpçü" olucam derse kesinlikle engellemeyeceğim.
  • "üzmüşler çocuğu, diğer çocuklar. "senin baban çöpçü, sen de pis kokuyorsun" demişler. vicdan duygusu tam gelişmemiştir okul öncesi çocuklarında. zaman zaman böyle acımasız olabilirler. sonuçta hepsi çocuk işte. kırmışlar yavrucağın kalbini. çocukların güzel yanıdır gönülleri, kırılsa da çok, hemen toparlanmaya meyillidir. yetişkinlere benzemez, kin gütmezler.
    konuştum babayla. çok üzüldü, çocuğunun üzülmesine. dağ gibi adam gözyaşlarını ilk kez ayırdı gözlerinden belki de. "üzülmek yetmez dedim, bir planım var. dahil olur musun?.." kabul etti seve seve.

    "pis ülke" oyunu oynattım çocuklara bir gün. türetilmiş (uydurma) bir oyun. ne bulduysak attık yerlere. bu arada "kötü koku spreyi" sıktık sınıfa, çocuklar görmeden tabi. birazdan sınıf dayanılmaz bir kokuya karıştı. dedim niye böyle oldu* dediler öğretmenim çöplerden, pislikten. durun dedim, bakın kapıya, biri gelecek, kurtaracak bizi bu pislikten, kokudan.büyüleniyor sanki. bak bak bitiremiyorlar. 1.90 boy. heybetli mi heybetli çöpçümüz.

    başlıyor hemen temizliğe. bende pencereleri açıyorum hemen. temiz hava nüfuz edince etkisini kaybediyor kötü koku spreyi. yardımcı öğretmenimiz de yasemin kokulu oda spreyini sıkıyor birkaç fıs. çocukların gözü bizi görmüyor zaten. ama içlerine doluyor mis gibi çiçek kokusu.

    sonra yarım ay düzeninde oturuyoruz çöpçünün karşısına. konuşuyor prova ettiğimiz gibi. "çöpçüyüm ben." diyor. "siz sabahları uyurken daha, yada gece yarısı mahallenizin çöplerini topluyorum. arkadaşlarım da var. onlar da topluyor. çöpler toplanmasa sokaklardan, her yer bugün sınıfınızın koktuğu gibi kokar. çöpçülük zordur çocuklar. çok zor iştir."
    anlatıyor uzatmadan. kısa, öz, keskin. anlattıkça daha da büyüyor adam.

    nasıl dinliyorlar anlatamam. gözlerini hiç ayırmadan. hele oğlu. gurur duyuyor babasıyla ve her sözünde hayran oluyor ona. o bakışa ömür verilir inanın bana.

    sonra fotoğraf çektiriyoruz hepimiz kahramanımızla. alkışlarla ve aşkla uğurluyoruz çöpçümüzü. bir baba, bir oğul. tedavi edilmiş iki yürek. işimiz bu. yüreğe dokunmak. hanımlar, beyler!.. bir çocuğun alın teriyle para kazanan babasının mesleğinden utanmasına dayanamam. dayanırsam, öğretmen olamam.
    ertesi sabah soruyor birkaç veli. "bizim çocuk akşamdan beri büyüyünce çöpçü olacağım diyor. siz ne öğretiyorsunuz bu çocuklara allah aşkına?.."

    gülümseyerek cevap veriyorum. "insan olmayı öğretiyoruz."

    naim ünver
  • hor görülen meslek sınıfı.

    geçenlerde kadıköy'de boş beleş dolanıyorum. bir yandan her şeyin ne kadar boktan olduğunu sorgulayıp diğer yandan da sike sike bu hayatı yaşamaya devam edeceğimin bilincine varıp kendimi iyice kahrediyorum. tam o sırada da çöp arabasının arkasındaki çöpçüler köşe başlarındaki çöpleri ışık hızıyla toplayıp kasaya atıyorlar. malum istanbul'un her noktasında olduğu gibi burada da çöp kamyonu durduğu anda arkasında 100 metre trafik oluşuyor ve sabırsız sürücüler kornalarla akşamın sessizliğini sikip atıyorlar.

    o sırada çöpçülerin hızı dikkatimi çekti. adamlar kamyon durmadan atlayıp öyle hızlı topluyorlardı ki çöpleri, sanırsın çöp değil de yolunmuş pamuk topluyorlardı. helal olsun amk diye yoluma devam ederken önünden geçmekte olduğum bir kafenin sokaktaki masalarında bir kızın (20'li yaşlarda)

    -"evladımm, gelin bakıyım buraya, abinizi farklı bir ırktan biriyle tanıştırıcam"

    diye bağırmasına şahit oldum. kıza ve yanındaki dallamalara nefret dolu gözlerle baktıysam da hiçbirinin bakışlarını yakalayamadım çünkü hepsi kahkahalarla gülerek çöpçülere bakıyorlardı. kaltak o kadar yüksek sesle bağırdı ki çöpçülerin onu duymamış olma ihtimali yok. zaten aralarında 3-4 metre ya vardı ya yoktu.

    inanılmaz asabım bozuldu. çöpçüler tabi ki bu şıllığa kulak asmayıp kamyonla birlikte gitmeye devam ettiler. ben de yoluma devam ettim ama ne kadar yürüdüysem de sinirim bir türlü geçmek bilmedi.

    çöpçüler kürt müydü? inanın bilmiyorum. dikkatimi çekmedi. diyelim ki kürttüler. bu ne kadar ahlaksızca bir şımarıklıktı böyle? ve yanındaki insanlar nasıl da ona kahkahalarla eşlik edebiliyorlardı?

    sigara üzerine sigara içtim ama kesmedi. geri dönüp, o masanın karşısına geçip fermuarımı açarak,

    -"alın size farklı bir ırk amına kodumun çocukları" diye haykırmak istedim resmen. kürt de değilim. yine de çok istedim.

    ne kötü insanlar var ya. insanın aklı almıyor. çöpçü siksin hepsini.
  • çok fazla sırrımızı biliyormuş gibi gelen insanlardır. evimizin içinde neler olduğundan haberleri varmış gibi. misal kaç gündür hazır yediğimi bilip beni kınıyorlarmış gibi geliyor. ya da ben bu sıra fazla dexter izledim.
  • hayatımızın o dandik akışı içinde pek görmediğimiz, göremediğimiz. çünkü genelde başı -işinin gereği olarak- eğik ve konuşacak insan olmaması bakımından -nereye yetişiyorsak bizde hızlı hızlı geçer gideriz- sessizdir. geçenlerde selam verip; kolay gelsin amca dediğimde adamın yüzündeki ifadeyi unutamıyorum. yıllardır konuşmamış gibiydi biriyle. feci sevindi. iyi günler kızım diyip uğurladı beni cips poşetlerinin ve kola kutularının arasından. çok ilginç bir meslek. özellikle büyük şehirlerdeki soyutlanmanın, yalnızlıgın, insansızlıgın, iletişimsizliğin meslegi gibi. oysa ki o olmasa hemen de fark edilir yoklugu. çünkü saydırırız ''vay efendim temizlemiyorlar burayı, vay şöyle, vay böyle'' ulan dangalak senin götünü toplayan adamla tek kelam etmezsin ama anasına bacısına düz gidersin. bizden adam olmaz.
  • ataşehir şubesinde eşimin zehirlendiği mekan. bir daha asla!
  • insanlara, yaptığı mesleklere göre değil karakterlerine göre davranış gösterdiğimden; bazen en üst makam sahibinden bile daha çok saygı gösterebilir, sizli bizli konuşabilirim. zor bir meslek erbaplarıdır.
  • şahsen temizlik görevlisi demeyi tercih etmekle birlikte son derece saygı duyduğum işi yapan kişiler.
  • işçi olanlar değil de, el arabalarına monte ettikleri çuvallarla teneke kutu-pet şişe-kağıt toplayanları var ki, bu geri dönüşüm kahramanları pek bir acıtır içimi. şu tarihte günde 10-15 tl arası kazanabiliyorlar. elbette bir güvenceleri yok, hasta olsalar aspirin alamayabilirler, hiç bir zaman emekli olamayacaklar, tek amaç o gün yemek yiyebilmek...
    7-8 sene evvel bir ara iyi giyimli olanları artmıştı, şimdilerde yeniden türedi iyi giyimliler, üstelik hanımlara da rastlamaya başladım sık sık. nasıl ki memlekette satacak kaynak kalmadı sıcak para için, muhtemelen yazdığım son gruba girenler de benzer şekilde kaynaklarını tüketmiş insanlar.
    sık sık çıkarıp para veriyorum siması tanıdık gelen bazılarına, çoğu başta reddediyordu. sende de olacaktır bir gün o zaman belki de benim ihtiyacım olacak, yüzüme iyi bak unutma beni diyorum, kabul ediyorlar, alıştılar...
    aslında 5-10 lira bende kaldığında zengin olmayacağım gibi bazen bir günlük kazançlarına eşit bu meblağ tabii ki onları kurtarmayacak.
    ama sanırım bir gün onlarda olup bende olmayabileceğini ve o gün gelirse bana el uzatabileceklerini işitmek, benden aldıkları 3-5 kuruştan daha önemli oluyor çoğu zaman. ya da ben öyle düşünmeyi tercih ediyorum, ne de olsa beklentilerimiz çok farklı...
  • yerde para bulması en olası mesleğe sahip çalışan.
hesabın var mı? giriş yap