• çocuk aklımla anlayamadığım olaylardı. neden sokağa çıkamıyorduk? neden babam hep kızgındı? neden o yaşlı amca durup dururken yığılıvermişti yol ortasında? büyüklerin fısıldayarak bahsettiği "onlar" kimdi?
    büyüyünce birleşti parçalar... tekerleksiz olmasına rağmen hıphızlı giden ve beni dumurlara sürükleyen o kocaman araba bir tanktı aslında. cam kenarında eski evimizdeki gibi çiçek olmamasının nedeni, kimsenin o çiçekleri sulayacak cesaretinin olmamasıydı... cam kenarları güvenli değildi zira.
    büyüyünce birleşti parçalar... ama büyüyünce daha da parçalandı yüreğim.
  • "solcular camiyi yaktı." 1980, çorum katliamını başlatan iftira.
    "olayların arkasında chp var." süleyman demirel, 1980, çorum katliamıyla ilgili yorumu.

    33 yıl sonra... haziran 2013...

    "camide içki içtiler." gezi direnişçilerine atılan iftira.
    "olayların arkasında chp var." recep tayyip erdoğan, başbakan.
  • robert alexander peck, abd türkiye büyükelçiliği’nde ikinci katip olarak çalışan bir cia ajanıdır. çorum’da katliamdan aylar önce, bu cia ajanı, ap ve mhp çorum il başkanları, vali, chp’li belediye başkanı başta olmak üzere pekçok kişi ile görüşüp bazı köylere gider ve tüm bu görüşmelerde alevi ve sünnilerin durumu hakkında sorular sorar. peck soruyor, alevi ve sünniler, solcular ve sağcılar arasındaki çelişkilerin düzeyini öğrenmeye çalışıyor, bunlara göre planlar hazırlıyordu. dönemin chp’li belediye başkanı turan kılıçcıoğlu, bu cia ajanı ile yaptığı görüşmeyi devlet sırrı diye hiç bir zaman açıklamak istemedi. ardından maraş’da olduğu gibi çorum’da da katliam oldu. ne zaman bir katliamın soruşturması yapılsa hep devlet sırları çıkar karşımıza. ama kamuoyuna açıklanmayan bu sırlar hep de cia ajanları ile paylaşılır.
  • geçen gün televizyonda vardı belgeseli yine...

    yine yandı içim. memleketimin kapkara mazisidir bu olay. ülkü ocaklarının o zamanki sorumluları görevlileri çıktılar. genel ifadeleri "geçmişte kaldı bu olaylar, talihsizdi evet ama oldu ve kaldı. artık onun düşmanlığını gütmeden geleceği barış içinde inşaa etmeliyiz" mealindendi.

    siz 30 yıl önce geleceği kardeşlikle, barışla, anlayışla inşa edebilecekken neredeydiniz ulan! komşunun evini yakarken bu vicdanın anlayışın nerene kaçmıştı. hiç mi utanmadınız lan hiç mi içiniz sızlamadı!

    hele hele "yok cia ajanı gelmiş bilmemne olmuş" muhabbetlerinin arkasına hiç sığınmayın. aklınız yok mu ulan sizin. aşağı sokakta "insan" evi yakıyorsun. provokasyonla olacak iş mi bu? hiç mi kendi aklın, beynin, kalbin, vicdanın yok lan hiç mi cia ajanı lafı ile kendi insanını öldürmek nasıl bir bahane arkasına sığınmaktır? bu ne aciziyettir.

    sonra geleceği inşa edelimmiş. siktirin lan! özür bile dilemiyorlar. "talihsiz olaylar oldu" ne olm katliam yaptınız lan daha ne? bu cia ajanı ile olmaz. insanın kendi için böylesine bir canavarlık olmadıkça olamaz!

    sen tüm bunları yap sonra geleceği inşa edelim. sizinle çiçek dikmem amına koyyim!
  • 1980 yılında çorum'dan tekirdağ'a taşınmamızın sebebidir. hayır alevi değilim. sunni'yim. sunni mahallesinde yaşıyordum. babam ise alevi mahallesinden geçerek işe gidiyordu.

    evimizin karşısındaki arsada toplanan silahlı adamları hatırlıyorum. geceleri silah seslerini duyduğumuzda koltukların altına saklandığımı hatırlıyorum. babam her gün işe gittiğinde sağ salim geri dönecek mi diye beklediğimizi hatırlıyorum. 5 yaşındayken yaşadığım şeyleri hiç unutmadım.

    kimler öldü, kimler kaldı bilmiyorum. bizim, komşularımızın, akrabalarımızın, kimseyi öldürmediğini biliyorum. ama içlerinde ölenler oldu. evimize ateş edildiğini biliyorum. sokakta oynayamadığımızı biliyorum. bir gün altıma işeyip korkudan yatağın altına saklanıp orada uyuya kaldığımda aileme birilerinin beni alevilerin kaçırdığını söylediğini biliyorum. ama çocuktum sonuçta. bildiklerim bundan ibaret.

    işin traji komik yanı, darbe sonrası çorum'a geri döndüğümüzde, savcılık soruşturmasına konu olmam. 80 olaylarında eylemlere katıldığım ve bir takım militanların mezarlarını ziyarete gittiğimin iddia edilmesi.

    vay anasını ya, daha 5 yaşında anarşikmişim de ben hatırlamıyorum.
  • provokasyon girişimleri
    alevi ve sünni halk, çorum’da içiçe yaşamaktadır. bu yüzden de kontrgerilla çorum’u da provokasyon yaratarak halkı birbirine kırdırabileceği yerlerden biri olarak seçer. cia ajanı peck incelemelerini tamamladıktan bir süre sonra provokasyonlar başlar. pilot bölge olarak, belediye başkanlığı mhp’lilerin elinde olan, alaca ilçesi seçilir. önce alaca adliyesi emanet deposu soyulur ve 21 adet silah çalınır. bu silahlardan biri daha sonra sungurlu ilçesinde yazılama yaparken yakalanan mhp’li bir faşistin üzerinden çıkar. ama buna rağmen, soygundan sonra “aleviler sunnilere karşı silahlanıyor” şeklinde spekülasyonlar çıkarılmıştır. alaca’nın faşist belediye başkanı, ramazan ayı başlangıcını bahane ederek bir bildiri yayınlar ve halkı cihada çağırır.
    faşistler provokasyon yaratmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışır. amaçları yeni bir maraş yaratmaktır. provokasyonun ilk adımı için 27 şubat 1980’de yapılacak olan “hayat pahalılığı ve yoksulluğu protesto” mitingini seçerler. miting için validen izin alınmıştır. fakat izin verilen yer faşistlerin yoğun olduğu bir bölgedir. faşistler mevzilenmiş, saldırı emrini beklemektedir. bu durumu tesbit eden devrimciler provokasyon olacağını halka duyurarak mitingi iptal ederler. böylece provokasyon boşa çıkartılır.
    bu arada ildeki faşist kadrolaşma da yoğunlaşmıştır. tunceli’de halka yaptığı saldırılarla tanınan emniyet müdürü halil bozkurt çorum’a atanır. pol-der’li polisler sürgün edilerek yerlerine faşist pol-bir’li polisler getirilir. yapacakları saldırı ve provokasyonlarda herhangi bir pürüz çıksın istemezler.

    saldırı “hazırlıksız” başlıyor
    27 mayıs’ta ankara’da faşist şeflerden gün sazak’ın devrimci hareket tarafından cezalandırılmasından sonra faşistler, adım adım hazırladıkları, palanlı saldırıyı beklemeden kudurmuşcasına saldırmaya başladılar.
    28 mayıs günü şehrin en işlek caddesine ipini koparmış itler gibi dolan faşistler işyerlerinin camlarını kırıyor, hazımsızlıktan ne yapacaklarını şaşırmış bir vaziyette saldırıyorlardı. ardından alevi halkın yaşadığı milönü mahallesine yönelirler ama barikatlarla karşılaşırlar.
    faşistler, devrimcilerin ve halkın direnişi karşısında amaçlarına ulaşamadılar. “ya kan kusturacağız, ya tam susturacağız”, “kanımız aksa da zafer islamın” sloganları ile saldıran faşist güruha polis hiç müdahale etmemiş, zor duruma düştüklerinde korumuştur. 28 mayıs’taki bu saldırıyı şeflerini kaybetmenin hazımsızlığı ile başlatan faşistler plansız oldukları için amaçlarına ulaşamamışlardı. fakat saldırılar aralıksız devam eder.
    faşistler kontrolü ellerine geçirmek için polisin de yardımıyla ilçe yollarını denetlemeye başlarılar. asıl büyük saldırının hazırlığı içerisindedirler. bu nedenle çevredeki il ve ilçelerden faşistler çorum merkezinde toplanır.
    kent bu günlerde zaman zaman daha sakin görünse de faşistlerle sürekli çatışmalar yaşanır. öyle ki alevi ve sunni halk iyice ayrıştırılır, azınlıkta olanlar kendi mezheplerinden halkın yoğun olduğu mahallelere göçederler. etmek istemeyenler de zorla gönderilir. saldırılar sadece şehir merkezi ile sınırlı kalmaz. köylerde de alevi ve sunni köyler birbirine karşı kışkırtılır. katledilen insanlar olur. öyle ki köylüler tarlalarına gitmekten korkar hale gelirler.

    ilk “vuruş” polisten
    30 haziran’da faşistler tarafından dağıtılan bildirilerde cihat çağrısı yapılır. chp’lilerin devrimcilerin yoğun olduğu semtlerden saldırı başlatılır. akşam pol-bir’li polislerin de desteği ile saldırı tırmandırılır ve alevi ileri gelenleri ve devrimcilerden onlarca insan gözaltına alınır. ilk elde halkı önderlerinden kopararak güçsüz düşürmeyi hedefliyorlardı. daha sonra evler silahlarla taranıp ateşe verildi. bu ikinci saldırı özellikle ilk saldırıda girmeyi başaramadıkları üçevler mahallesinde başlatılmıştı. faşistler, tüm haberleşme ve yardım yolları kapatıarak iş yerlerini yağmalamaya giriştiler.
    bu saldırıda faşistler ev yakma, tarama, yağma dışında dört kişiyi de katlederler. ölümlerin duyulmasının ardından sokağa çıkma yasağı ilan edilir ama yasak faşistlere uygulanmaz.

    katliam günü
    temmuz başında valilik ve mhp’de anormal bir hareketlilik yaşanır. mhp’ye daha önce tanınmayan insanlar girip çıkar, sürekli telefonlar çalışır ve herkes “cuma” gününden sözeder. bunlar yaşanırken alevilerin mahallelerine de operasyon düzenlenip yüzlerce insan gözaltına alınır, silahlar toplanır. 4 temmuz... mhp’lilerin sıkça bahsettiği “cuma” günü geldiğinde tüm camilerin anonslarında “komünistler alaaddin camii’ni ateşe verdi” denilerek saldırı başlatılır. arabalarla taşınan silahlar dağıtılır ve hedef olarak milönü mahallesi gösterilir.
    böyle bir saldırıyı bekleyen halk, mahallede gece ve gündüz sürekli nöbet tutmaktadır zaten. fakat saldırı daha çok gece beklendiğinden erkekler gündüz uyuyor, nöbete kadınlar devam ediyordu. aniden anonsları ve “allah allah” seslerini duyan halk mahallelerine saldırı olduğunu düşünüp camiye doğru koşar, önce polis panzerleri ardından galeyana gelen koca bir kitleyle karşılaşırlar. polis panzerlerinden halkın üzerine ateş açılır. onlarca insan katledilir ve yaralanır. halkın üzerine polis asker ve faşistler birlikte saldırırlar. saldırıyı yönetenler mhp il başkanı ismail taştan ve çorum ügd başkanı seydi erenyel’dir. bu katiller rehin alınan on kişiyi kurşunu dizme emrini verir ve köylerden gelen kendi yandaşlarını da buna ortak ederler. rehin aldıkları insanlara her türlü işkenceyi yapan yaptıran bu katiller, ellerindeki kadınların ırzına geçtikten sonra çamaşırlarını sopalara takıp dolaştırarak ahlaksızlıklarını da sergilerler.

    “ne olur onu sigorta’ya götürmeyin, orada öldürürler”
    4 temmuz’da “allah allah” seslerini ve camilerden yapılan anonsları duyar duymaz sokağa fırlayanlardan biri de üniversite öğrencisi süleyman atlas’tır. sokağa fırladığında panzerlerden açılan ateşle omuzundan yaralanır. panzerden fırlayan polisler onu panzerin içine almaya çalışırlar. “ben bu yarayla ölmem beni polislere vermeyin” diye bağırır süleyman atlas. halk vermemek için direnir ama polisler hastaneye götüreceğiz diyerek zorla panzerin içine atarlar. bir kadın: “ne olur onu sigorta hastanesine götürmeyin orada öldürürler” diye bağırır ama polisler kadını dinlemezler bile. süleyman ssk’ya götürülür ve ailesine cesedi teslim edilir. vücudunda sigara izmariti söndürülmüş, şiş sokulmuş, kolu parçalanmış bir haldedir... ssk başhekimi ise “omzundan aldığı yarayla ölmüştür” şeklinde bir açıklama yapar. ama halk işkencehaneyle ssk’ya gitmek arasında bir fark olmadığını çok iyi biliyordu. çorum ssk hastanesi faşistlerin üs olarak kullandığı bir yerdi. silahlarını burada depoluyor, bodrum katında işkence yapıyor ve rahatlıkla gizlenebiliyorlardı. arama yapıldığında hemen kılık değiştirip “görevli” kartlarını yakalarına takarak elini kolunu sallayarak hastane içinde dolaşıyorlardı. ssk’nın faşist katillerce bu kadar rahat kullanılması devletin faşistlere nasıl kolaylıklar sağladığının ve nasıl desteklediğinin en iyi kanıtıydı.

    sonuç olarak; çorum’da 4 temmuz’daki katliamda 26, ondan önceki saldırılarla birlikte de toplam 50’yi aşkın insan katledildi. katledilen insanların cesetlerine yakınları aylarca hatta bazılarına yıllarca ulaşamadılar. buldukları cesetler de yakılmış, işkence izleri ile tanınmaz hala getirilmiş haldeydi. fakat kontrgerilla, çorum’da ikinci bir maraş yaratmayı başaramamıştır. çorum’da halkın ve devrimcilerin birlikte direnişini kıramamış, beklemediği bir şekilde silahlı ve kitlesel bir direnişle karşılaşmıştır. halk bu şekilde kendini savunmamış olsaydı maraş’taki katliamdan çok daha büyük bir katliam gerçekleşirdi.

    http://www.aleviforum.com/…ve/index.php/t-8513.html
  • dehşet ve utanç verici bir kinin dışa vurumudur. can alıcı nokta sağınızdaki solunuzdaki sade insanların bunları yapmış olmasıdır. işkence eden, öldürenler uzaydan gelmemiş, bizim insanımız. (bkz: insan olduğundan utanmak)
  • chp'nin araştırma yapmak istediği ve bu konuda meclise önerge verdiği halde akp oylarıyla reddedilen katliamdır. suçlu çıkmaktan korkanlar var sanırım aralarında bilemedim şimdi.
  • türk halkının akli dengesinin ne kadar sorunlu olduğunu, nasıl çok kolay provokasyona geldiğini gösteren tarihimizin en acı olaylarından biridir.

    yahu bir alevi dedesi veli solmaz, fırında canlı canlı yakılıyor arkadaş. bu nasıl bir vahşettir. biz ne biçim insanlarız. yemin ediyorum atatürk dışında şu milletin son 200 yıldır övüneceği grur duyacağı hiçbir halt yok. çanakkale, kurtuluş savaşı vs zaten içinde mustafa kemal var. tarihimizdeki bu katliamları nasıl açıklayacağız? canlı canlı adam yakmak nedir? maraş, gazi olayları, sivas katliamı, madımak vs aklıma gelmeyen daha nicesi. biz gerçekten çok tehlikeli bir milletiz. en ufak şeylerden gaza gelip ışid militanlarına dönme potansiyelimiz çok yüksek. düşündüğünde şaka maka mustafa kemal gibi bir isme sahip olmasak ırak'tan farkımız olmayacakmış. yakın tarihte yaşanan katliamları incelediğimizde çok net görüyoruz bunu. çoluk, çocuk, kadın, erkek demeden ölümler tecavüzler... belki de allah tarafından lanetlenmiş bir milletiz kim bilir ..
  • direniş sayesinde "çorum'u maraş'a döndüreceğiz" sloganının sadece sözde kalabildiği katliam.

    katliamın ardından, demirel sorular karşısında olayı tahriklere bağlayıp, “çorum’u bırakın fatsa’ya bakın” vecizesini dile getirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap