• birkaç ay önce 12. bölümünü çevirmiştim. yakın zamanda da son bölümünü alice in deadland* ile çevirerek, türkçe altyazılarını tamamlamış olduk. ardından tüm altyazıları bölümlere gömerek megavideo'ya upload ettim. buyrun:

    ***********

    2020 editi: arkadaşlar işbu entry oldukça eski, birçok kereler link değişimleri yapıldı ve artık altyazılı versiyonlar hiçbir dizi izleme sitesinde ve youtube’da bulunmuyor, telif durumlarından dolayı siliniyor. eğer bu yapımı izlemek istiyorsanız -ki umarım istiyorsunuzdur- tek yol torrent. zamanında amme hizmeti olarak çevirdiğimiz altyazılar ise burada.
  • gene altyazılarıyla cam çerçeve kıran ama yine de seyredilmesi elzem belgesel serisi.. iskenderiye kütüphanesi'nin yakılmış olmasını bugüne kadar hiçkimse carl sagan kadar acıklı aktarmamıştı.. o kütüphane yakıldı diye insanlık neredeyse 2000 sene kaybetti. yakılmasaydı belki bugün evrim teorisi üstüne hala saçmasapan argümanlarla uğraşmak zorunda kalmayacak, mars'taki bahçeli evimizde çayımızı höpürdetiyor olacaktık. sagan'ın, dünyanın güneş etrafında dönen gezegenlerden biri olduğunu yazan aristarchus'un papirüsünü gösterip (gerçeğini değil tabii ki, hayali bi papirüs elinde tuttuğu), bunu okuyabilmek için, bu sonuca nasıl ulaştığını anlayabilmek için neler vermezdim dediği an aynı üzüntüyü ben de hissettim.

    iskenderiye kütüphanesi'ni kim yaktı.. burada yazan her şey zaten doğruysa kur'an'da vardır, kur'an'da yoksa doğru değildir diyen ömer mi.. sezar mı.. eyyubi mi.. her kimse binlerce kez lanet olsun.
  • carl sagan'ın bu kitabı daha sonra 13 bölümden oluşan bir belgesel serisine dönüştürüldü. türkçe altyazılı seyretmek isteyenler için:

    bölüm 01: (bkz: http://youtu.be/cgj-26zvs_i)

    bölüm 02: (bkz: http://youtu.be/lpdg_xnnxpa)

    bölüm 03: (bkz: http://youtu.be/zhtyivhzglc)

    bölüm 04: (bkz: http://youtu.be/hjqpoqzipiy)

    bölüm 05: (bkz: http://youtu.be/utmtdjmwhay)

    bölüm 06: (bkz: http://youtu.be/ejpkbn91sva)

    bölüm 07: (bkz: http://youtu.be/e9bjbvhgya4)

    bölüm 08: (bkz: http://youtu.be/j9qd2wbgdck)

    bölüm 09: (bkz: http://youtu.be/eqvrefwcdp0),

    bölüm 10: (bkz: http://youtu.be/44stfxiqk0w)

    bölüm 11: (bkz: http://youtu.be/zdun33x7uga)

    bölüm 12: (bkz: http://youtu.be/1n21kecm_vg)

    bölüm 13: (bkz: http://youtu.be/c9rwnj1byuw)
  • lafı afedersiniz bilmem neresinden anlayanların kendi kafasına göre yorumladığı belgeseldir.

    neil degrasse tyson abi o kadar güzel herşeyi anlatıyor ama bizim aklı evveller gene lafı kendince anlıyor. adam ne diyor: genetik hatalar (mutasyon) rastlantısal olur ama onu çevre koşulları seçer (doğal seçilim). bu olay 150 yıldır darwin'den beri aynı ama bizim moron tayfası lafı başka yerden anlamaya bayılıyor.

    hele bugünkü bölümde neil degrasse tyson yaşamın nasıl başladığıyla ilgili şahane bir laf etti.

    "yaşamın nasıl başladığını bilmiyoruz. bunu söylemekten de çekinmiyoruz çünkü bilim cehaletle bilginin arasındadır ve bunu söylemekten utanmaz. esas utanılacak şey hiçbir şey bilmediği halde biliyormuş gibi yapmaktır"

    evrim kuramı hakkında bir halt bilmeden ben çürüttüm diyen utanmazlara ithaf olunur ...
  • "ailenizin bilim adamı" carl sagan'ın, bilimin temel kavramlarını müthiş benzetmelerle inanılmaz derecede anlaşılır kılarak izleyicilerin gözüne soktuğu, naif ve nazik tavrıyla çekildiği güne kadar bilim için fenomen haline gelmiş bir çok konuya değinen, hatta değinmekle kalmayıp haklarında kısa dersler veren, yapımının üzerinden 30 sene geçmesine rağmen bugün izleyen insanların yüzlerini aydınlatacak, 13 bölümlük mük-kemmel belgesel serisi.

    evren, uzay, galaksiler, nebulalar, yıldızlar, pulsarlar, kuyruklu yıldızlar ve gezegenler kadar, atomlar, moleküller, organik moleküller, hücreler ve evrim konuları da ayrıntılı olarak incelenmekte ve tarihten çarpıcı örnekler ve ünlü bilim adamlarına yapılan göndermeler ile açıklanmakta bu seride. üstelik birazcık araştırma hevesiniz ve merakınız varsa, izlerken bir saniye bile sıkılmıyorsunuz carl sagan'ın sevgi ile parlayan bakışları karşısında.

    ancak tabii ki bu belgesel serisinin bu kadar yapıcı, öğretici ve her kesimden insana hitap edebilir olmasının sebebi, sagan'ın insan varoluşuna olan bakış açısından kaynaklanmakta. insanı ne tamamen tesadüfi ve amaçsız, ne de ilahi bir takım özelliklere sahip dünyanın ve evrenin sahibi üstün ırk olarak görmeyen, insanın keşfetme güdüsünün yönelmesi gereken noktalarda müthiş bir denge sağlamış bu bakış açısı, 30 veya daha çok yıl sonra bu yapımları izleyen bilim gönüllüleri ve insanlarının gözlerini yaşartacak derecede hassas ve bir o kadar tutarlıdır.

    "carl herkesin bilimsel bir eğitim görmesi ihtiyacının farkındaydı. herkesin bilimadamı olmasını beklediğinden değil ama, herkesin en azından belli bir dereceye kadar gerçek dünyanın nasıl işlediğini bilmesi gerektiğini hissettiğinden. ona daha fazla katılamazdım." - james randi - #15969599
  • --- spoiler ---

    on milyonlarca yıl süreyle bu kocaman, akıllı ve haberleşme yeteneği gösteren yaratıklar, doğada bir düşmanla karşılaşmadan yaşamışlardır. xıx. yüzyılda buharlı gemi yapımına girişilince, denizlere hiç de hayırlı olmayan bir çevre kirliliği işareti ulaştı: gürültü. ticari ve askeri gemilerin daha da çoğalmasıyla okyanuslara yayılan gürültü (özellikle yirmi hertz frekansında) kulak ardı edilemez duruma geldi. okyanuslararası haberleşme girişimini yürüten balinalar için anlaşmak giderek zorlaştı. haberleşme giderek kısa mesafelere indi. iki yüzyıl önce finback denen balina türünün anlaşması 10.000 km. uzaktan mümkün olurken, şimdi bu mesafe birkaç yüz kilometreye inmiş olabilir. balinalar birbirlerini isimleriyle mi çağırırlar? yalnızca ses yoluyla birbirlerini tanıyabilirler mi? balinaların haberleşme olanaklarını kestik. milyonlarca yıl haberleşebilen yaratıkları şimdi susturduk.

    onları susturduğumuz bir yana, balinaları öldürüp ruj ya da makine yağı üretimi için cesetlerini satıyoruz. böylesine akıllı canlıları öldürmenin sistemli bir cinayet olduğunu birçok ülke anlıyor. fakat japonya, norveç ve sovyetler birliği’nin önderliğindeki balina cesedi ticareti sürüp gidiyor. biz insanlar, tür olarak, yerküremiz dışındaki akıllı yaratıklardan haber alma peşindeyiz. peki, bu uğurda, önce yerküremizdeki akıllı canlılarla, değişik kültürden ve ırktan insanlarla, maymunlarla, yunuslarla, fakat özellikle derin suların üstadı olan balinalarla haberleşmeyi yoğunlaştırsak daha iyi olmaz mı?
    --- spoiler ---

    carl sagan'ın okuması zor bir kitabı. insanlığımdan utandım.
  • son bölümünde evrim konusunu adeta bir ilkokul çocuğuna anlatırmış gibi duru ve basit anlatmasına rağmen görünüşe göre bazıları tarafından hala anlaşılamamıştır. saba tümer'miş, gelecekte bu saçmalıkları izlerken gülecekmişiz. yav he he.
  • ne zaman bu belgesele denk gelsem de izlesem hüzünlere gark oluyorum. evet, manyak olduğumu düşünenler olabilir. haluk bilginer sesli* neil degrasse tyson abimiz anlatırken; "şööle sonsuz evrende yaşıyoruz, beele toz parçası gibi bir nokta bile değiliz" diye evlat olsa sevilmez kişilik rte geliyor aklıma. arkadaş insan milyonlarca yılda bin bir zahmet, kıyametle oluşmuş bu kadar muazzam, daha sırlarının milyonda birine bile vakıf olmadığı bir evrende yaşasın ve bizim oğlan gibi kendini eşsiz görsün, egodan ölsün, kendini biricik hissetsin, çok sevsin, kendine ölsün bitsin, aşktan adeta kendini siksin. yazık lan. biri haber versin adama şu belgeselden; paralel evren, kara delik, saman yolu falan öğrenir belki de kafası karışır.
  • altmış beş milyon yıl önce atalarımız, zihinleri en boş memeliler, köstebek zekâsında yaratıklardı. bugün gezegenimizin egemen türü olan o zamanki hayvanların böylesi bir gelişme göstereceklerini tahmin edecek biyolog zor bulunurdu. yeryüzü o zaman ürkütücü, kâbus gibi dev kertenkelelerle doluydu: dinozorlar. bazıları 6 katlı apartman boyundaydı. yüzen sürüngenler, uçan sürüngenler ve yürüyen sürüngenlerdi bunlar. yeryüzünde dehşet saçarak dolaşıyorlardı. bazıları büyükçe bir beyne sahipti. başları, dik duruşları ve el gibi iki ön ayakları vardı. ellerini ya da önayaklarını hızla kaçan küçücük memelileri -belki aralarında atalarımız da bulunuyordu- yakalamak için kullanırlardı. eğer bu dinozorlar yaşamlarım sürdürebilselerdi, bugün gezegenimizin egemen akıllı türü yeşil derili, keskin dişli, dört metre boyundaki yaratıklar olacaktı. tam bilim-kurgu kitaplarındaki gibi. fakat dinozorlar hayatta kalmadılar. bir felâket dinozorların tümünü ve yeryüzündeki türlerin çoğunu yok etti. (*yapılan son bir analiz, okyanuslardaki tüm türlerin %96’sının bu çağda ölmüş olabileceğine işaret ediyor. türlerin böylesine silinip süpürülmesi karşısında, bugünkü organizmalar, mezozoik zamanlarda yaşamış pek küçük ve tüm canlıları tam olarak temsil etmeyecek sayıdaki örneklerden gelişmiş olabilirler.) bu felaket ağaç böceklerini ve memelileri yok etmedi. onlar hayatta kaldılar.

    dinozorları yok eden şeyin tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyor. ilginç bir fikre göre, nedeni kozmik bir felaketti, yakın bir yıldızın patlaması; yengeç bulutsularına yol açan bir süpernova. altmış beş milyon yıl önce rastlantı sonucu güneş sistemimizden on ya da yirmi ışık yılı uzaklıkta bir süpernova bulunsaydı, uzaya yoğun kozmik ışınlar yayardı ve bu ışınlardan bir bölümü yerküremizin hava örtüsüne girerek atmosferdeki nitrojeni yakardı. böylece oluşan nitrojen oksitler, atmosferdeki koruyucu ozon tabakasını yırtar, yeryüzüne güneşten gelen morötesi ışınları arttırarak yoğun morötesi ışına karşı korumasız birçok organizmayı yakar, mutasyona uğratırdı. bu organizmalardan bazıları, dinozorların başlıca yiyecek maddesi olabilirdi.

    nedeni kesinlikle bilinmeyen bir felaket sonucu dinozorların dünya sahnesinden çekilişi memelilere rahat bir soluk aldırdı. atalarımız doymak nedir bilmeyen sürüngenlerin baskısında yaşamaktan artık kurtulmuşlardı. büyük bir coşku içinde değişmeye ve gelişmeye koyulduk. yirmi milyon yıl önce bizim en yakın atalarımız büyük bir olasılıkla hâlâ ağaçlarda yaşıyorlardı. sonradan ağaçlardan indiler, çünkü büyük bir buzul çağında ormanlar yok olmuş ve yerlerini çalılıklar almıştı. eğer ağaç sayısı azsa ağaç üzerinde yaşama alışkanlığını sürdürmek iyi bir şey değildir. ormanların kayıplara karışmasıyla ağaçlar üzerinde yaşamlarını sürdüren primatların çoğu da sahneden silinip gitmişlerdir. aralarından yalnızca bazıları yere inerek oradaki tehlikeli ve zorlu hayatı göze almış ve yaşamlarını sürdürmüştür. ve bunlardan bir boyunun gelişmesinden biz ortaya çıkmışız. iklimdeki bu değişikliğin nedenini de kimse bilmiyor. güneş'in iç aydınlığında ya da yerküremizin yörüngesindeki aydınlıkta küçük bir değişme meydana gelmiştir belki; belki de geniş çapta volkanik patlamalar stratosfere ince toz salarak güneş ışığının yerküreye daha az geçerek çoğunun tekrar uzaya yansımasına neden olmuştur. böylece de yeryüzü soğumuştur. okyanusların genel akıntısındaki değişiklikten de olabilir. ya da güneş galaksiler arası toz bulutu arasından geçmiştir. ne olursa olsun, bize, varlığımızın astronomi ve jeoloji alanlarındaki rastlantısal olaylarla ne denli bağlantılı bulunduğunu bir kez daha gösteriyor.

    ağaçtan aşağı indikten sonra dik duruşa geçiş için bir gelişme gösterdik; ellerimiz serbest kalmıştı; iki gözü birden kullanmak suretiyle görme duyumuz epey gelişmişti zaten; kısacası araç, gereç yapmak için gereken önkoşulların çoğuna sahiptik. şimdi artık genişçe bir beyne sahip olmak ve karmaşık düşünceleri aktarmak gerekiyordu. akıllı olmak aptal olmaktan yeğdir. çevre aynı kaldığına göre, bu yola sapmak en iyisiydi. akıllı varlıklar sorunları daha iyi çözümlerler, daha uzun süre yaşayabilirler ve dünyaya daha çok çocuk bırakabilirler. nükleer silahlar icat edilinceye dek, akıl insanın hayatta kalmasına epey yardımcı olmaktaydı. tarihimizde, akıllı küçük memelilerden oluşan bazı sürüler dinozorlardan saklandılar, ağaç tepelerine sahip çıktılar, sonra ağaçtan inip ateşi ehlileştirdiler, yazıyı icat ettiler, gözlemevleri kurdular ve uzay araçları fırlattılar. eğer olaylar birazcık değişik bir akış gösterseydi, böylesi başarılı sonuçlara ulaşacak akıl ve beceri sahibi başka bir hayvan çıkabilirdi. belki de iki ayaklı zeki dinozorlar olabilirdi. ya da tilkiler, mürekkep balığı veya başkaları. zekâ sahibi öteki yaratıkların ne derece bilgi sahibi olduklarını öğrenmek ilgimizi çektiğinden balinalarla orangutanları inceliyoruz. başka ne tür uygarlıkların mümkün olabileceğini birazcık öğrenmek için tarih ve kültür antropolojisi inceliyoruz. fakat biz hepimiz -balinalar, orangutanlar, insanlar- birbirimizle çok yakın bağlar içindeyiz. araştırmalarımız tek bir gezegendeki bir ya da iki evrimsel çizgiyi incelemekle sınırlı kalırsa, başka akıllı varlıkların ve öteki uygarlıkların çeşitlerini ve zekâ pırıltılarım bilmekten yoksun kalacağız.

    carl sagan - cosmos
  • kurşun ile ilgili bölümü yeğenimle izlediğim belgesel dizisi.
    5 yaşındaki yeğenim dönüp bana "ben kimyacı olcam bak nasıl işlerle uğraşıyorlar" dedi. ben de "boşver topçu ol bu memlekette böyle şeyler yapamıyorsun" dedim.

    not: fizikspor'un sol bekiyim.
hesabın var mı? giriş yap