• bana the wrestler i hatirlatan film. the wrestler daha karanlikti crazy heart biraz daha renkli ama caresizlik, debelenme, kendi cocugu ile yasadigi basarisiz iliskinin yerine kucuk bud'i koymasi vs vs
    ama jeff bridges yine harika. colin farrell da yas aldikca adama donmus; begendim.
  • başında jeff bridges'i bowling salonunda görünce kopmamak için zor tuttum kendimi.*
  • oldukça basit bir senaryoya sahip, yormayan, çok fazla sürpriz barındırmayan film. müzikler şahane, özellikle jeff ve colin kendileri icra etmişler birçok parçayı, helal olsun denebilir ancak. gayet güzel vakit geçirdim, güzel müzik dinledim, iyi oyuncular izledim. ifistanbul'a teşekkürler.
  • thomas cobb'un romanından uyarlanmış çok başarılı film. jeff bridges artık dibe vurmuş, bir zamanların ünlü bir country şarkıcısını canlandırıyor. hayata tutunmak ve değişmek için beklediği işaret de aşık olduğu dört yaşında bir çocuk sahibi bir kadın olarak ortaya çıkıyor.

    bu konuyu ifistanbul'da filmi görmeden önce duymuş, ve açıkçası konu bu şekilde bakıldığında bana biraz sıradan gelmişti. ancak filmi seçme kararımda daha çok jeff bridges etkili oldu. adam her zamanki gibi yine çok çok iyi, aldığı altın küreyi de sonuna kadar hakediyor bana kalırsa. oldukça zorlu bir rolü çocuk oyuncağı gibi oynuyor, dahası film boyunca bolca dinlediğimiz şarkıları da colin farrell gibi o da direk kendisi söylüyor, ve bunda da çok başarılı... oynadığı karakter big lebowski'dekinin bir üst versiyonu diyebiliriz, aslında birkaç sahnede oradaki rolünü direk hatırlattı. ilk aklıma geleni klozete gözlük düşürme sahnesi örneğin...

    colin farrell'ın lafı geçmişken bahsetmeden geçemeyeceğim, filmin kesinlikle zayıf halkası kendisi. yıllarca onunla ilgili kötü aktör eleştirilerini duyagelmiş, fakat bu önyargı hiçbir zaman oluşmamıştı bende, belki de phone booth filmini çok beğendiğimden, ancak bu filmde söylediği parçalar dışında nispeten basit olan rolü kötü oynadığı bariz bir şekilde görülebiliyor.

    aslında izleyicinin filmden kopmaması konusunda oldukça riskli bir filmin üstesinden çok başarılı bir şekilde gelinmiş. bunda en büyük pay kuşkusuz jeff bridges'e ait, ancak filmin tek oscar adayı o değil, kazanma şansı pek yüksek görünmese de stranger than fiction başta olmak üzere önceki filmlerinde olduğu gibi bu filmde de çok beğendiğim maggie gyllenhaal en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında, aynı zamanda filmde bad blake'e bowling salonunda eşlik eden grubun solisti rolündeki ryan bingham da film için yazdığı ve filmin sonunda çalan the weary kind isimli parçasıyla en iyi film müziği dalında oscar'a aday olmuşlar.

    izlenmesi gereken doğal, güzel ve müzik dolu bir film.

    edit: film nitekim en iyi erkek oyuncu ile en iyi film müziği oscarlarını hakederek kapmıştır.
  • hayat seni zirveye çıkardığı gibi zirveden indirir de. boynuz * kulağı * geçer. baki kalan sevdiklerinin yanında olmasıdır. ve özellikle bir erkek hayatının sonuna kadar yalnız kovboy gibi takılamayacağının farkına çok geç olmadan varmalıdır.

    önümde şebnem dönmez oturuyordu. o da yalnız gelmişti.
  • bu filmde org çalan bir abi vardı. çok sempatik geldi bana.
  • --- spoiler ---

    filmde bence aşağıdaki sahneler the big lebowski'ye selam çakmaktadır:

    1) adamımızın kendine "bad" olarak isim takmış olması ve kendi ismini kullanmaması
    2) kusarken çöp kutusuna düşürdüğü güneş gözlüğünü çıkarıp elinde iki fiske sallaması
    3) filmin başında bowling salonunda barda oturur hali
    4) houstan'da barda çalarken altında bir hali vardı, ve halı sanki orayı dolu gösteriyordu.

    --- spoiler ---

    edit: klavye hatası
  • jeff bridges'in oldukça başarılı oyunculuğu ve arkasına aldığı country rüzgarı ile beni benden alan filmdir.nedense fevkalade sevmekteyim bu tarz çöküş filmlerini. bir zamanların ünlü yıldızlarının sönmeleri ve daha sonraki sefil yaşamları the wrestler ile de hoşuma gitmişti. bu sefer eski güzel günlerini mumla arayan ise country şarkıcısı bad blake.

    `

    --- spoiler ---

    bad blake umursamaz bir karakter.abd'nin güneyini dolaştığı ve sadece küçük kasaba barlarında çıkabildiği turnesini umursamıyor, geleceğini umursamıyor. geçmişte yaşıyor adeta, tommy sweet isimli yakışıklı çocuğu adam ettiği ve onunla albüm yapıp milyonlar satabildiği günlerde. 4 yasından beri görmediği bir oğlu, üstesinden gelemediği bir alkol bağımlılığı ve pekte işe yaramayan bir menajerinden başka fazla bir şeyi yok hayatta.işte o sıralarda, kendine yeniden toparlanma gücü veren bir kadınla tanışıyor. bu genç ve acar gazeteciye tutuluyor ihtiyar delikanlı, deli yürek.

    fakat kendini toparlaması için önce alkolü aradan çıkarması gerekiyor bad blake'in.jean ile ilişkisini alkol bağımlılığı mahvediyor ve blake, çılgın kalbini yüklenip tekrar harekete geçmesi için gereken ilhamı bu ayrılıktan alıyor. ülkenin en ünlü country şarkıcısı tommy sweet'e en güzel şarkı sözlerini ve besteleri satıyor, alkol bağımlılığından kurtuluyor vs.

    bu açıdan bakınca blake'in kazandığını mı yoksa kaybettiğini mi düşünmek yerinde olacak bilemedim. istediği iki şey jean ile beraber olabilmek ve tekrar -tommy sweet ile- milyonlar satacak albümlere imza atabilmek. esasında her ikisini de elde edemiyor blake, ne jean ile ilişkisi yolunda gidiyor, ne de tekrar sahne ışıkları eskisi kadar görkemli parlıyor onun için. hatta üçüncü isteği olan oğlu ile görüşebilme şansını da elde edemiyor. fakat her nedense filmin sonunda muhteşem bir manzara eşliğinde tommy sweet onun son bestesini dinleyicilere icra ederken herhangi bir rahatsızlık görmüyoruz bad blake'te. gayet geniş tavırlar ile çekini cebe indiriyor, şapkasını takıyor ve şarkının sonunu bile dinlemeden ayrılıyor oradan.

    öte yandan baktığımızda alkol sorununu halletmiş, "ayık" gezen bir adam filmin sonunda blake. houston'daki mütevazi evinde sağlam bir ilham ile seri olarak şarkı besteleyip satabilen, kendine yetebilen bir adam. artık durulmuş bir deli yürek.`

    --- spoiler ---

    filmin müzikleri tek kelime ile muhteşem. fazla country müzik hayranı olmasamda şarkı sözleri ve performanslar harika.şehirler ve kasabalar değiştikçe, blake'ın arkasında çalan grupların enstrümanlarını kullanma tarzları, farklı marka ekipmanları ve stilleri filme pek hoş bir detay katmış.ryan bingham'ın filmde acemi bir yerel müzisyen olarak gözükmesi ve blake'ı prova yapmaya ikna etme çabası da gülümseten bir detaydı.

    bridges filmi genelde tek başına götürüyor.ama gyllenhaal ve çocuk oyuncu da hiç fena değillerdi hani. güneyin bunaltıcı ve sıcak havasının yansıtıldığı crazy heart, birazda yol filmi aslında. blake ve 78 model -amerikan- arabası bess ve sadık dost fender'in bir sonraki ucuz barı aradıkları güzel bir yol filmi hemde.
  • the wrestler kimyasını uygulayan jeff bridges'in oyunculuğu etrafında dönen, ara ara yol filmi tadı veren bolca da country ziyafeti sunan başarılı bir yapım olmuş. geçen sene mickey rourke'a oscarı vermeyen akademi jeff bridges'e hak ettiği gibi oscar heykelciğini vermiştir. ha şimdi ikisine bakınca mickey rourke'da kesinlikle hak etti hatta aynı formül ve aynı etki diyerek güme gitti diye düşünebiliriz ama şu oscar'da neler güme gitmedi ki diye aklımızdan geçecektir. sözün özü yol filmi seviyorsanız hatta burada şunu söylemek gerek evet easy rider'a tapıyorsanız, üstüne country müzik sevip geçen sene the wrestler izlerken son sahneye girişte çalan sweet child o mine'da tüyleriniz diken diken olduysa kesinlikle seveceğiniz bir film.
  • ağır havasına rağmen sıkmayan, başarılı bir senaryoya sahip, jeff bridges'i izlemeye doyamayacağınız, arada bir the big lebowski'ye selam çakan, son derece realist ve evet yer yer the wrestler'ı hatırlatan film.
hesabın var mı? giriş yap