• her biri birer cumhuriyet altınıdır.
  • at avrat silâh triosunun modern avratı.

    "[carol] pateman'a göre geleneksel dünyadan modern dünyaya geçiş 'ataerkilliğin geleneksel (babaya dayalı) biçiminden yeni, özgül olarak modern (ya da kardeşliğe dayalı) biçimine; ataerkil sivil topluma geçiştir.'
    (...)
    afsaneh najmabadi'nin belirttiği gibi 'modern uluslar çoğunlukla aile meteforlarıyla tahayyül edilir. ulusal cemaatin, bir erkek kardeşler birliği olarak inşa edilmesi, milliyetçilik ruhunun yaratılmasında erkek bağlarının merkeziliğine ve kadınların toplumsal sözleşmeden dışlanmasına işeret etmektedir.' özellikle; türkiye gibi, modernizasyonun tepeden inme gerçekleştiği bir ülkede insanları ulus çatısı altında toplamak görevi devlete düşer. kadınların egemen ideolojiyle kuşatılmış oldukları türkiye'nin cumhuriyet dönemi tecrübesine bakabiliriz. ataerkil otoriteye hiçbir şekilde meydan okumayan bir modernleşme projesidir çünkü. [fatmagül] berktay, türk modernleşme projesini, 'islâmi ataerkilliğin yerini batılı ataerkilliğin alması' olarak yorumlamaktadır. 'yeni' erkeğin 'yeni' kadını tanımlama çabası... kadın sorunu, toplumsal cinsiyet ayrımlarının ortadan kaldırılması temelinde değil, uluslaşma sürecinin zorunlu bir parçası olması temelinde ele alınmıştır. bu anlamıyla da cumhuriyet modernleşmesi, kadınların kurtuluşu adına değil, cumhuriyet için yeni kadınlar ve erkekler yaratılması yolunda -pateman'nın yukarıda da belirttiği gibi- erkekler tarafından kurgulanmış bir modernleşme projesine dayanmaktadır.

    başka bir deyişle ulusun koruyucusu ve kollayıcısı modern elitler (ya da tsk) kadını özneleştirmek yerine onu geçmişin izlerini taşıyan ve modern olabilmesi için erkeğe mahkum ikincil nesneler olarak algılamışlardır. bu amaçla genelde kendilerini kadın ve aile alanına müdahele ederek tanımlamışlardır. cumhuriyet'in ilk yıllarında yeni devletin 'modernliği' en etkileyici biçimde rejimin tanıtımının simgesi haline gelen kadın imgeleri yoluyla yansıtılmıştır. her daim modern, ama iffetli sadık eş ve kutsal analar..."

    kaynak: esra gedik, "kadınlık ve vicdani red üzerine notlar", amargi, sayı: 2, güz 2006 (aktaran: savaş karşıtları)
    http://www.savaskarsitlari.org/…=1&arsivanaid=34266
  • latife bekir'dir.

    "1923 yılı haziran ayında nezihe muhiddin başkanlığında kadınlar halk fırkası kurulmuştur. ancak toplumsal ve siyasal yaşamda kadınların hak ettikleri yeri almasını amaçlayan, kamu yaşamına katılımın hareket noktası olarak kadınlara oy ve seçilme hakkı talep eden bu parti, mustafa kemal ve arkadaşlarının eylül 1923'te kuracakları partiyle aynı adı taşıdığı gerekçesiyle kapatılmıştır. kadınlar halk fırkasının devamı niteliğindeki kadın birliği'nin nizamnamesinin üçüncü maddesinde, 'birliğin siyasetle ilgisi yoktur' diye belirtilse de, birliğin 1925'ten itibaren yayımlanan kendi gazetesi türk kadın yolu'nun ilk sayısından itibaren siyasal haklar gündemde kalmıştır. 1926'dan itibaren kadınların siyasal haklarıyla ilgili olarak istanbul'la sınırlı kalmayan kampanyalar yürütülmüş, 1927 mart'ında yapılan kadın birliği kongresi'nin ana gündem maddesini de bu konu teşkil etmiştir. bu gelişmeye bağlı olarak, birlik tüzüğünün değişmesi talebi istanbul valiliği'nce reddedilmiş, ancak hükümet bu değişikliğin onaylanmasını istemiştir. haziran 1927'de yinelenen talepler karşılık bulmamış; bunun üzerine nezihe muhiddin yaptığı açıklamada, 'biz seçim haklarımızı elde etmeye dayalı olan idealimizden vazgeçmiş değiliz. zira bundan vazgeçersek derneğimizin hiçbir varoluş nedeni kalmaz,' derken, kadınlar halk fırkası olarak kurulduğunda temel alınan siyasal amaçları, derneğe dönüşüm sürecinde en azından nizamnamesinde reddeden kadın birliği'nin o dönemde belli zorunluluklarla bu yolu seçtiğini hissettirmektedir. nitekim meclis tartışmaları sırasında kadın birliği'nin konuyla ilgili tutum ve davranışlarına onay verilmemiş, basında da derneğe, siyasal talepleri kastedilerek ılımlı bir yol izlemesi önerilmiştir. siyasal iktidar ve basının bu tutumunun uzantısı olarak, eylül 1927'de nezihe muhiddin ve yönetim kurulu üyeleri yönetimden uzaklaştırılmış, polis dernek merkezinde arama yaparak idari usulsüzlük gerekçesiyle kayıtları mühürlemiş, bir süre sonra talepleri ve iktidarla ilişkileri açısından ılımlı bir tavır içerisinde olan latife bekir birlik başkanlığına getirilmiştir.

    3 nisan 1930'a kadar kadın birliği'nin bu konuda herhangi bir eylemine rastlanmaz. adeta sessizliğin mükâfatı olarak bu tarihte yürürlüğe giren, kadınlara belediye meclislerine seçme ve seçilme hakkını tabıyan yeni belediye kanunu'ndan sonra, 11 nisan 1930'da sultanahmet meydanı'nda bir teşekkür mitingi düzenlenmiştir. bu yasal değişikliğin ardından, başta nezihe muhiddin olmak üzere, kadın birliği'nin eski yöneticileri cumhuriyet halk fırkası'na üyelik için başvurmuş, ancak bu talepleri reddedilmiştir. buna karşılık, bir anlamda atanmış sayılabilecek olan latife bekir başkanlığındaki yeni yöneticiler istanbul ve izmir'de şehir meclisi üyeliklerini kazanmışlardır."

    not: türk kadınlar birliği, 1935'te kadınlara tüm siyasi hakların verildiği ve dolayısıyla ayrı bir örgütlenmenin gerek olmadığı gerekçesiyle kendini fesh eder. ayrıca, (bkz: kadın vekil oranının 1935'teki oranı geçememesi/@red kite)

    kaynak: ayşegül yaraman, "kadını içermeyen siyaset", toplumsal tarih, sayı: 156 aralık 2006
  • türkiye'deki kadın hareketini bölen, feminizmi güçsüzleştiren söylemlerden biri. elbette, bu "cumhuriyet kadını" ifadesi, belli bir ihiyaçtan çıkmış; genç cumhuriyetin kazanımlarını korumak, meşruiyetini sağlamak, tabana yerleştirmek için ortaya atılmış ifadelerden yalnızca biridir; en önemli amacı da bir orduya sadık, itaatkâr, savaş koşullarında cesur askerler yetiştirmek gibi cumhuriyete "ideal" bireyler yetiştirmektir. gerekli miydi yoksa gereksiz miydi, "proje"nin artıları ve eksileri nelerdi gibi tartışmaları bir kenara bırakalım -başlığımız "kadın"ı içerdiğinden kadın gözüyle bakalım, bu söylemin bilinen anlamı olarak değil de "kadın hareketi" ve "feminizm" açısından bakalım.

    "cumhuriyet kadını" söylemi, kadını dar bir kalıba sokan, söz söyleme hakkını elinden alan islâmcı fundamentalizme karşı bir tepkiydi. tepki olmakla da kalmadı: kadına "ideal proje" için bilinçlendirilmesi gereken bir özne/nesne gözüyle bakan bir söylemdi bu. ilkelerle birlikte aydınlanacak kadın, cumhuriyet devrimlerinin taşıyıcısı olacaktı. ancak proje ilerledikçe sorunlar açığa çıktı: kadınlara ve kadın sorunlarına içkin, özerk bir şekilde bakılamamıştı. kadın kimliği birbirine düşman bellenen iki politika hapsedilmişti. batılı modernleşmenin etkisiyle kadınlık, bir ötekileştirme projesine katkı sağlıyordu.

    marx haklıydı: modernizm soyut bir kavrama göre bireyleri tasavvur edip o ideal duruma göre ödev veriyordu. "post" teorisyenler de haklıydı: modernizm sınırlı bir hakikati, tek hakikat olarak ele alıyor, diğer değişkenleri göz ardı ediyordu. bu düğümü çözmenin yolu şuydu: ideal ve soyut bir ütopyaya göre kendimizi gerçekleştirmemeli, bireye ve topluma içkin bir bakış açısıyla bakıp, sorunları/çelişkileri kavrayıp ona göre ütopyamızı gerçekleştirmeliydik. ve, topluma homojen veya kutuplu bir şekilde bakmamalı, farkları tanımalı, hakikatin değil hakikatlerin olduğunu kabullenmeliydik.

    "cinsiyet sorunu" da böyleydi. batılı kadın modernleşmesi türkiye'ye kopya edildi ve bir kaç istisna (o da "ahlaken") dışında hemen hemen hiç tartışılmadı. bu anlayışın çocuğu olan "cumhuriyet kadını" söylemi de ayrımlarını kurdu. ulu önder'in ilkelerini benimsemiş kadın stereotibi kurtulmuş, aydınlanmış kadındı. "diğerleri" ise tutsaktı!

    bir "erkek" olarak cinsiyet sorunundan konuşmanın zorluklarını saklı tutalım (elbette hata yapma olasılığını da). kimi toplantılarda ve forumlarda vurgulananları anlatmak, modernleşmeci ve kemalist kadın imgesinin çelişkilerini ortaya sermeye muktedir.

    örneğin kadına uygulanan baskıdan ve şiddetten konuşulur. kocanın, aşiretin, örgütün kürt kadınlarına uyguladığı baskı ve şiddet konusu ilgiyle, ibretle dinlenir ama konu devletin uyguladığı şiddete gelince masadan kalkılır: kürt kadını iftira atıyordur, örgüt yanlısıdır çünkü. cumhuriyet, böyle bir şey kesinlikle yapamazdır. o zaman anlaşılmıştır ki, "cumhuriyet kadını" sınırlı bir çevreye hitap eder. devletin bu politikasını eleştiren kadın özgürleşmemiştir, aslında özgürleşmeye hakkı da yoktur.

    diğer konu da başka bir türkiye sorunudur: başörtüsü. burada diyalog başlamadan kesilir. kemalist, "cumhuriyet kadını" çevreler geçmişten gelen "duyarlılık"la daha baştan kararını vermiştir. türban ve başörtüsü gericiliktir. kendi rızasıyla mı, yoksa başkasının baskısıyla mı ya da bir "simge" mi yoksa dinin emri mi sorularını kafasında canlandıramaz. ancak bundan daha önemli bir sorun vardır ki can yakar: patriyarkaya karşı birlikte mücadele edilemez, o kadınların da türban/başörtüsü dışında daha hayatî sorunları olduğu konu edilemez. "onlar" zavallıdır ve başlarını açmadıkça özgürleşemezler.

    kadın hareketi parçalanmıştır. kürt kadın hareketi ile müslüman kadın hareketi artık diğer kadın hareketlerinden farklı isikamettedirler. cumhuriyet kadını söylemi, birini teröristlerin diğerini şeriatçıların maşası olarak suçluyor -niteliklerine, kendi içindeki farklılıklara bakmaksızın. aslında ortak payda "kadınlık"tı; etkili bir kadın hareketi üretmek için bir noktada buluşulabilirdi. bir iç asimilasyon ile değil, farklılıklara saygı yoluyla...

    elbette kadın hareketlerindeki bölünmelerin kabahati sadece kemalizme ve ürettiği söylemlere yüklenemez. andığım iki kadın grubunun yanısıra çok farklı grubun sorumluluğu vardır. çok farklı neden ve çok farklı anlayış tarzının da... lâkin türkiye'deki feminist teorinin yetkin isimleri ve kadın hareketinin aktif eylemcileri ve sempatizanlar modernleşmeci, ilerlemeci tutumun kemalist, millici, devletçi izdüşümü olan "cumhuriyet kadını" gibi (yani belli normları yerine getiren kadının ideal, getirmeyen, getirmek de istemeyenlerin de "ideal olmayan", dahası çağdışı/gerici olarak tanımlayan) söylemlerin çok büyük sorun olduğunu, ötekileştirme siyaseti ürettiğini söylüyorlar. bu eleştirilerin haklılık payı olmalı ki, kimi kemalist kadın eylemcileri liberal ve sol eğilimli kadınlara cephe alıyor bazen.

    özetleyelim: modernizmin toplum içinde elbet olumlu getirileri var. kadın hareketlerine de... ancak günümüz kadın hareketi üzerindeki etkileri ve bizzat modern kadın hareketi sorgulanması çok gereklidir. kemalizm için de aynı durum geçerlidir. "cumhuriyet kadını" söylemi "belki" kadın özgürleşmesi için gerekliydi, ama günümüz kadın hareketine olumlu katkı sağladığını söylemek pek mümkün değil. elbet, kadın hareketlerinin, feminizmlerin (sosyalist, anarşist, radikal, liberal, dindar vb.) "özgürleşme"den anladıkları farklıdır. lâkin ideallerin gerçekleştiği noktada ve devam eden ötekilerle ilişkilerde bile "özgürleştirici" olmadığı anlaşılan söylem eleştiri konusu olacaktır ve olmalıdır.

    yani, söylemek istediğim şu: kadın hareketi içinde olup da kemalist ya da herhangi bir "-ist" olmak önemli değildir. önemli olan "söylem rejimi"dir.
  • 83. yasindan gun almis kadindir. ama geride biraktigi bunca yillik yasami boyunca saniyorum ki hicbir zaman su anda maruz kaldigi asagilama ve hor gorulmeye maruz kalmamisti. ancak bu horlanmaya karsi turk kadini da sesini cikarmiyor ne yazik ki. hatta belki de bunlari horlanma olarak gormuyor bile.

    mesela bu ulkenin basbakani rte'nin turbanli karisi ile komsu ulke yunanistan'in basbakani bir selamlasma vesilesi ile opustu mu opusmedi mi derken iki ulke arasinda kriz cikacakti. sonra emine erdogan cikip "konstantin karamanlis selamlasma sirasinda beni opmedi, hem zaten opse idi recep bey oradaydi, gerekeni yapardi" diye demec verdi. ne yapacakti? dovecek miydi? namusu mu lekelendi, ne oldu? (bkz: konstantin karamanlis in emine erdogan i opmesi) (bkz: opmeyip yanak degdirmek)

    mesela gene bu ulkenin meclis baskani bulent arinc'in turbanli karisi ile bu ulkenin cumhurbaskani arasinda siradan bir yurt disi gezisi ugurlamasinda tokalasma/tokalasamama krizi yasandi. ki meclis baskani bulent arinc kisa bir sure once cikip kendi karisinin turk kadinini cok guzel temsil ettigini soylemisti. evet oyle bir temsil ki bu, erkekler ile tokalasmayan/tokalasamayan, tokalasmasi sorun olan bir turk kadini...

    peki turk kadini kendini temsil edebiliyor mu? mesela bu ulkeyi yonetenlerin meclisteki 365 sandalyesi icinde sadece 13 kadin icin yer var. yani sadece %3.5. 550 kisilik mecliste ise bu oran chp'nin "katkilari" ile 4.2'e cikmis. ama bu oran ile kenya, romanya, cezair, sri lanka, iran, ruanda gibi ulkelerin bile arkasindayiz. diger taraftan secme ve secilme haklarini 1934'te kazanan kadinlar 1935'teki 395 kisilik ilk kadinli mecliste 18 uye ile yer almislardi. (bkz: kadinim hayret meclisteyim/#8566416)

    mesela bu ulkenin dis isleri bakani abdullah gul'un karisi turban meselesi yuzunden aihm'ye gidip turkiye cumhuriyeti aleyhine 100 bin dolar tazminat davasi acti. bakti ki davayi kaybedecek davasini geri cekti. ama hukumetin destekledigi baska bir turbanli (bkz: leyla sahin) davayi sonuna kadar goturdu ve kaybetti. (bkz: aihm nin universiteler hakkindaki turban karari) ancak, bu ulkede bunca ezilen kadin varken, imam nikahi, tore cinayetleri ve kadina dayak son hizi ile devam ederken, kadin ve erkegin esit sartlar altinda calismasi saglanamamisken sesini cikarmayanlar konu turban olunca, yani konu kadinin cuvala sokulmasi, kapatilmasi, sosyal yasamdan soyutlanmasi olunca cikip "ozgurluk" mavallari okudu.

    mesela bu ulkeyi yonetenler, turkiye avrupa'da her alanda mahkum olup onca cifte standarta, riya ve yalana maruz kalirken gik diyemezken, konu turban olunca, konu kadinlarin kapatilmasi olunca aslan kesildi.

    mesela bu ulkeyi yonetenler tatile ciktiklarinda haremlik selamlik uygulamalari gundeme geldi. kadinlar kapali yerlerde tesettur mayolari ile denize girdi, tatil yerleri bu uygulamalar icin yeniden duzenledi. hatta bu sacmaliklari yerel yonetimler tum bir halk icin de uygulamaya basladi.

    mesela bu ulkeyi yonetenlerin yaptigi toplantilara diz ustu etek giyen gazeteciler alinmadi, salona girenler disari cikartildi.

    mesela bu ulkeyi yonetenler mecliste kadinlarin etek boyu ile ilgili kurallar koydu.

    mesela bu ulkeyi yonetenler arasinda kadinlar ile tokolasmayan adamlar var.

    mesela bu ulkeyi yonetenlerin karilarinin cogunun kafasi kapali. aralarinda calisan veya erkekler ile birlikte sosyal yasamda esit olarak yer alan kadin sayisi parmakla sayilacak kadar az. ama buna ragmen, aslinda kadini sosyal hayattan soyutlayan, soyutlamaya calisan, kadinlarin ozgurlugune ket vuran/vurmaya calisan bu ulkenin yoneticileri bir de utanmadan cikip turban takma yani kapanma "ozgurlugu" icin konusabiliyor. hangi ozgurluk? kadini kapatma ozgurlugu mu istediginiz ozgurluk?

    ne hale geldi cumhuriyet kadini degil mi?

    ayrica;
    (bkz: yabanci gazetelerdeki turkiye fotograflari)
  • kesinlikle carsafa dolanmak istenen kadindir. cunku din ve vicdan ozgurlugu diye ortaya atilip haykiranlarin, ozgurlukten bahsedenlerin eylemleri ortadadir. nasil bir yasayislari oldugu, kadin erkek iliskilerine nasil baktiklari anlayanlar icin son derece aciktir. yani uygulamada kadini ikinci sinif kabul edip, lafa gelince mangalda kul birakmayanlarin tabii ki laflarina inanmayacagim...

    turban ozgurlukculerinin kacinin karisi calisiyor?
    turban ozgurlukculerinin kacinin karisi erkeklerin dahil oldugu sosyal yasamda yer alabiliyor?
    turban ozgurlukculerin kaci turkiye'de ezilen, dayak yiyen, erkeklerle esit calisma sartlarina sahip olmayan kadinlar icin ozgurluk istiyor?
    turban ozgurlukculerinin kaci kadin erkek esitliginden yana?

    bu sorularin samimiyetle cevabini verip daha sonra cikin cumhuriyet kadininin karsisina. ya da amacinizi aciklayin mertce...
  • duruşuyla ve yaptıklarıyla harikulade insanlardır. http://aksamusturakisi.blogspot.com.tr/…adnlar.html
  • 'cumhuriyet kadını' adı altında oluşturulan kimlik için toplumsal cinsiyet rollerinin bir alt perdeden seslendiriliyor olması ve 'islami kadın' kimliğinin çokça önüne geçiliyor olması bu kimliğin ideal olduğu anlamına gelmez, zorlarsak ancak ehven-i şer ilan edebiliriz. o da sizin güzel hatrınız için.

    dini, milli veya başka herhangi bir saikle birbirine bağlanmış herhangi bir 'cemaat'in çizdiği sınırlar esnek değildir, o sınırlar sosyal hayatta kimliklerin çerçevelerini belirlediği gibi, o sınırları aşmak mühim bir cesaret ve sosyal aforozu kabullenmeyi gerektirir. kadın için de bu farklı değildir. türkiye özelinde de tüm o vatana ve millete yararlı olma faziletinin 'cumhuriyet kadını'na içkin sayılması kadının kamusal alana çıkışının ve kadını ikincilleştiren hallerin ortadan kaldırılmasının zımni ilanı değildir, aksine kadının ancak belli görevleri ve ödevleri gerçekleştirmeye muktedir olduğunun ilanı ve ikincilleştirilmesinin normalleştirilmesidir.

    şöyle meseleler var mesela; (bkz: #23471259)
hesabın var mı? giriş yap