• "kadınlar günüm kutlu olsun, bu da hediyesim olsun.." dedirtmeye çalışandır. ama ben demedim öyle şeyler..
  • 28 yaşında adamı neredeyse ağlatmış filmdir ama içime öküz oturdu resmen. bilindik bi senaryo nasıl bi şaheser olur sorusunun cevabıdır. çok sevilenlere tavsiye edilecek şaheser filmler kategorime hızlı bi giriş yaptı.
  • son sahnesinde çıkan yazıda anlatılmak istenen filmle mi ilgiliydi yoksa aba altından sopa mı gösteriliyodu anlamadım lars abimiz burda ağır amerika adalet sisteminin adaletsizliğinden bahsederek beni kusturacak kadar amerikan düşmanlığı yapmayı ihmal etmemiştir lars abimize göre amerika da iyi insan yoktur sanırım

    -----------spoiler--------------

    komünist lafı duyan jürinin direk selma yı suçlu ilan etmesi mahkemenin selmaya verdiği avukatın tırt çıkması diğer avukatın parasız bir insan hayatını kurtarmayacak kadar kötü oluşu falan filan da lakin hayat öyle değildir selma tüm olayları bir güzel anlatabilse böyleyken böyle diyebilse aptallığını bırakabilse birilerinden yardım isteyebilse o aptal hayat harika sözlerini bırakabilse böyle olmazdı ki gerçek hayatta selma gibi insanlar görmeyiz insanlar sızlanır ağlar yardım ister bazen zorla alır ve böyle hayatta kalır lars usta burada sikko bir film çekmediyse eğer bize iyi insanların sorunlu olduklarını bu dünyada yerlerinin olmadığını çok güzel bir biçimde açıklamıştır sırf bu adam yüzünden anti-hümanist oldum çıktım artık trajediden kusuyorum ölün lan filan demeye başladım korkuyorum saygılar
  • duygusal göz bir yana akademi, entel, vb.(?!) gözüyle seyredeyim dedim bu filmi, ama boş! hangi göz ile seyredersen seyret, şöyle bir çarpıyor trier sertliği ile film. ama benim ilgimi çeken herhalde ilk müzikal dogma 95 filmi olması.

    dogma derki; ses ve imge/görüntü birbirinden ayrı olmamalıdır. ya da tam tersi (sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.) ve film karakteri selma, kendi müzikalinin direktörüdür. (ki bu dogma 95'in kuralına girer) karakterimiz müziği, müziğin/sesin/melodinin üretildiği mekanlarda kullanır, ve bu müzik için başka bir dekora, sahneye vb. ihtiyaç yoktur. hazır olan, varolan gerçeklikten, eşyalardan, karakterlerden, alan ve mekandan bir müzik üretimi söz konusudur. (ki bu müzik kullanımı ana karakterin gençliğindeki çek müzikallerinin bir nevi yansımasıdır.)
  • günümüzde 50 li 60 lı yılların müzikalleri ve yeşilçam melodramlarından alınmış bir konunun yeniden ele alınması ya o döneme filmlerine saygı duruşudur ya da o dönem melodramatik klişeleri ile dalga geçen komedi filmi olma isteğidir. müzikal olarak değerlendirilmeye kalkılsa makinelerin müziği fikri hoş olsa da çok daha iyi müzikaller olduğu kesin.
    yönetmenin takıntısı nedeniyle her filminde araya sokuşturduğu dinsellik bu filmde de selma jezkova'nın başına gelenler, başına gelenler karşısında suskunluğu sonucunda beklendiği gibi yönetmenin havalandırma deliğinde tanrıyı bulmasıyla kendini gösterdi. filmdeki en önemli eksiklik ya da yanlışlık iyi yürekli kadın gardiyan yerine cezaevinde kastlaşmış bir hükümlüler grubunun kızımıza kötü davranış göstermesiydi. o zaman melodramımız kusursuz olacaktı...
    haksızlık ediyorum yeşilçam filmleri gerçekti değil mi?
  • beni uzun sürecek bir bunalıma sokmuş filmdir.
    --- spoiler ---

    konu itibariyle gayet klişe görünüyor fakat yönetmenin ve oyunculukların mükemmel oluşu sayesinde bi şaheser ortaya çıkmış. başta björk olmak üzere tüm oyunculuklar olağan üstü.

    her ne kadar filmin son 30 dakikası çok ağır ilerlemiş olsa da, umutsuzluğun ve çaresizliğin dibini görmemiz için idealdi.

    müzikalden pek hazzetmememe rağmen bu filmdeki müzikal sahneler gayet keyifliydi, özellikle makinelerin müziği olan kısım harikaydı. björk'ün sesinin güzelliği, şirinliği, dansı bi araya gelince harika bir müzikal çıkmış ortaya.
    dram ve müzikal bi arada olur mu demeyin, çok da güzel olmuş. izlenesi bir film.
    --- spoiler ---
  • sinemadan çıkan dağılmış yüzleri gördüğümde, kendi kendime hakim olabileceğimi düşünmüştüm.
    ama filmden çıktıktan sonra ağzım ve kulaklarım yer değiştirmişti.

    3 noktada insanı mahveden filmdir:

    --- spoiler ---

    1) gözlüksüz pres makinasını kullandığı sahne.

    2) daydream sahneleri.

    ne kadar sefil şartlarda olduğumu yüzüme çarptı.

    tüm attığım tiratlar, söylediğim şarkılar, yaptığım danslar beyaz perdede karşımda duruyordu.

    evet itiraf ediyorum. bunların hepsi gündüz düşleriydi ve aslında hayatım kesinlikle technicolor değildi.

    3) amk telefonu çal artık!
    --- spoiler ---
  • şaşırtıcı derecede iyi puan almış olması beni şaşırttı. lars von trier farklı bir yönetmen olduğunu yine göstermiş bu filmde. björk'ün oyunculuğu çok iyi fakat bu film çok daha iyi çekilebilirdi demekten alamıyorum kendimi. film uzun olmasına rağmen ilerliyor. ben sıkılmadan izlemiştim. söylemezsem olmaz björk'ün gözlükleri ise bir harika.
  • björk'ü ilk tanıdığım andan beri -ki lise yıllarıma denk gelir bu- çok farklı bir ruha sahip olduğunu düşünmüşümdür. hani seversin/sevmezsin, dinlersin/dinlemezsin, onaylarsın/onaylamazsın, "ne diyo la bu?" dersin belki... ama şu dünyaya gelmiş farklı bir renk olduğunu kabul edersin ya; işte öyle biri.

    yalnız bu derece olduğunu tahmin edememişim ben; bu nasıl kadın arkadaş! böyle düz bir senaryoyu nasıl bu kadar etkileyici işlerler ve björk böyle oyunculuk yapmayı nereden öğrendi?

    --- spoiler ---

    bana filmden kalan temel şey: açgözlülük yapma. bu derece de düz bir insanım, inkar edemem.
    şu sıralar bunu duymaya çok ihtiyacım vardı, teşekkür ederim trier.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap