• bu abinin sesi ormanda ağaçtan gelir, okyanusta derinden gelir, bozkırda uzaktan gelir.
    en aleladenizin sıradan bir gününü anlatsa roman olur.
  • banttan verilen 0-0 bitmiş lecce cagliari maçını bile anlatsa dinlerim herhalde. büyük üstad, sir.
  • bbc nin cogu belgeselinin arkadaki karizmatik ingiliz sesi...
    (bkz: narrator)
    daha sonradan yapimcilik da yapmaya basladi ve anglosakson halki arasinda david attenborough belgeselleri gibi bir kavramin olusmasini sagladi...
  • bu adamın torunu var mı bilmiyorum ama varsa dünyanın en şanslı veledidir herhalde. tamam adamın kıçı bi yerde sabit durmuyor paso gezip duruyor dünyayı ama bu sayede de dünyanın en kaliteli masalcı dedesi oluyor. çocuk her gördüğünde yatmadan önce "dede bana belgesel anlatsana" diyordur.. adam torun sahibi olmaya zaman bulduysa tabii.

    bi de adamın heyecanı ve şaşkınlığı yüz sene daha yaşasa geçmeyecek sanırım. süper bi extraordinary deyişi var, remarkable, formidable, brilliant ve benzeri sıfatları sürekli kullanıyor, çünkü aşık adam gördüklerine. hele life in cold blood'da çıngıraklı yılanın fare yakaladığı sahneyi görünce yaşadığı şaşkınlık görmeye değer. daha önce bu tip bi yılanın av yakaladığı hiç görüntülenmemiş, yerinden zıplıyor neredeyse adam..

    şu evrim konulu belgeselini heyecanla bekliyoruz. jübie falan istemiyoruz, daha çoook dinleyeceklerimiz var kendisinden.. david dede bize belgesel anlatsana.
  • bir goril ailesi ile birlikte yasamisligi yoktur, iliskileri "biz sadece arkadasiz" duzeyinde kalmistir. onun yerine 70lerin sonunda "opposable thumb" kavramini anlatmak icin gorillerin takildigi bir ortama gitmis, kendini de ayni kareye alip konusmaya calismis. ama beklenmedik bir sekilde gorillerin ortasina dusmus, orada saatlerce kalmis, onceden yazilmis konusmayi birakip emprovize anlatmaya baslamis, vs. isin kotu tarafi kameramanin film eksikliginden oturu bunlarin buyuk kismi kaydedilmemis ama kaydedilen kismi bile tv tarihinin en buyuk olaylarindan biri (goriller ilk defa boyle goruntulenmis), hala da anketlerde filan millet bunu hatirliyor, aratin gugliden goreceksiniz

    son derece ayik bir kafayla soyleyebilirim ki, dunyada yasayan insanlar icinde en cok saygi duydugum, hikayelerini en buyuk keyifle dinleyecegim kisidir. yapilmis en guzel belgesellerin cogunda parmagi var, 500 kusur doga programinda emegi gecmis ve bunca yildir hem gercekci hem de ilham verici olmayi basarmis. helal olsun, bbc de yatsin kalksin bu adam sukretsin.
  • hamile kaldığımda mozart falan hikaye, çocuğuma bu adamın belgesellerini dinleticem. ufak bir ingiliz asilzadesi doğurmayı planlıyorum, evet. ayrıca sesindeki o hafif alaycı ifadeyi de yerler.
  • televizyonda didaktik bir şekilde, "doğayı koruyun, bişeylerler yapın" demek yerine, doğanın güzelliklerini, ilginçliklerini sunarak insanların dikkatini çekmek ve bu sayede doğayı korumalarını sağlamayı daha doğru bulmaktaymış; hiç bir şekilde yapımlarında "öğüt" vermediğini söylemekte. sanırım doğrusu da ancak bu olabilirdi.

    ayrıca yaradışılçılar tarafından taciz edilmesine de şu şekilde cevap vermiştir; -kendisi agnostiktir.

    "my response is that when creationists talk about god creating every individual species as a separate act, they always instance hummingbirds, or orchids, sunflowers and beautiful things. but i tend to think instead of a parasitic worm that is boring through the eye of a boy sitting on the bank of a river in west africa, [a worm] that's going to make him blind. and [i ask them], 'are you telling me that the god you believe in, who you also say is an all-merciful god, who cares for each one of us individually, are you saying that god created this worm that can live in no other way than in an innocent child's eyeball? because that doesn't seem to me to coincide with a god who's full of mercy."
  • earth deyişine kurban olduğum.

    (bkz: öööööth)
  • ölmesi halinde (bkz: tahtalara vur, allah gecinden versin) bütün gün eve kapanıp lir kuşu gibi ağlayacağım adam. 90'larda sabahın köründe kalkıp izlenen çizgi filmlerin tadını seneler sonra bir tek onun yaptığı belgeseller vermiştir. bütün belgesellerini izledim, her karesini, her halini ezberledim. çöllerde yürür, saçı başı dağılır, her yeri toz toprak olur, soğuktan yüzü yanar, kıpkırmızı olur, suya girer ıslanır, beline halat bağlar en yüksek ağaçlara tırmanır, bazen heyecanlanır, mutlu olur gözlerini kırpıştırır, bazen (genelde en sonda) çok da güzel ayar verir, üzülür...

    iki canlı an var gözümde: şimdi hangisiydi hatırlamıyorum ama belgeselin birinde bir kayanın üstüne oturmuştu, ayaklarını ve bacaklarını karınca ve bilumum yer böcekleri (?) sarmıştı, ama o ayağını kıpırdatmadı bile hiç, öyle sakin öyle sükut yaptı sunumunu. bir keresinde de kendi evinin bahçesine götürmüştü bizi (belgeselde tabii, mahsusçuktan), kirpi neyim kovalamıştık bahçede. öyle şen, öyle beş yaşında çocuk gibiydi ki...

    daha uzatsam uzatırım ama kâfi. sevgisi gözlerinden taşan ent, tanrının ilk insan prototipi (sonradan çok bozuldu ortam), varlığından tuhaf bir huzur duyduğum masalcı dedem.

    biterken not: 'tabiat ana' diye bir şey yok aslen, yanlışınız var. 'tabiat baba"dır o.

    * *
hesabın var mı? giriş yap