• --- spoiler ---

    dead man's shoes bir intikam filmidir fakat başka herhangi bir insan ya da insan grubundan değil, kendi benliğinden alınan bir intikamın filmidir. filmde öfkenin odak noktasındaki kişi richard'ın kendisinden başkası değildir, intikamın doğduğu yer, yani gücünü aldığı öz ile yöneldiği, hedef addettiği yer aynıdır.

    richard geçmişte kardeşi anthony'ye sırtını dönmesinin, onu yalnız bırakmasının, onu utanç kaynağı olarak görmesinin ve bu sebeple ona olan sevgisinin deforme olmuş, saflıktan uzaklaşmış bir hisler bütünü olduğuna inanmasının bedelini ödetiyor kendine. bunu da kendisini kendi elleriyle bir canavara dönüştürerek yapıyor. canavar olmaklığı o uyuşturucu işindeki adamlardan devralıyor, böylece kırbacı kendine vuruyor.

    utanç, pişmanlık ve acıdan gözü dönüyor ama bu cinnetvari bir durumdan ziyade daha içe dönük, daha duvarlarla çevrili bir değişme hali. gözünü kırpmadan kesiyor insanları, balta vuruyor, ateş ediyor onlara, ve bunları tüm soğuk kanlılığı ile gözlerinin içine bakarak yapıyor. evet onlara karşı bir nefret duyuyor, içinde büyüttüğü bir kin mevcut ama bu sadece geçmişteki kendine olan hıncından doğan suçluluğun küçük bir kısmını o pislik, değersiz heriflere paylaştırmasından ibaret. onun gözünde öyle değersiz bir haldeler ki onları, kendi cezasını uygulayabilmek, kendi hükmünü giyebilmek için birer araç, kurban olarak kullanıyor. canavarlaşan, kana susayan ruhuna adadığı kurbanlar, bedenler, canlar oluyorlar.

    richard'ın herbie'yi öldürdüğü sahneyi hatırlarsak orada ona onu öldürmeyeceğine dair söz verdiğini görürüz. "ben sözümden dönmem diyor." peki bundan birkaç saniye sonra ne yapıyor, tüm sakinliğiyle bıçağı herbie'nin etine saplıyor, onu öldürüyor. bilgiyi almıştı. bu richard'ın tüm film boyunca çizdiği dürüst, dobra, soğukkanlı ve kimseden korkusu olmayan karakter profiline aykırı düşen bir hareket. söz verdikten sonra öldürmesini çoğu kişi beklememiştir diye tahmin ediyorum. bu sahne richard'ın pişmanlığının, kendine dönük nefretinin açığa çıktığı en net sahne final sahnesine kadar. varlığına bir saygısı yok, sözüne bir saygısı yok.

    final ise canavarlığının sonundaki richard'ın günah çıkarma sekansı. anthony'den utandığını söylüyor, onunla alay ediyor. daha sonra acısını yüceltmek, onunla iyice yüzleşebilmek için mark'a soruyor:

    -siz işkence ederken beni mi çağırıyordu?

    "evet" diyor mark.

    -adımı mı söylüyordu?

    "evet" diyor mark.

    -hala öyle,

    diyor richard. burada anthony'nin ona olan sevgisine sırt dönüşünün acısıyla her gün yaşadığının itirafını yapıyor. onun yardım çığlıklarını hala duyduğunun. suçluluk hissini hazmediyor iyice.

    -seni seviyorum anthony, diyor.

    mark'ı öldürmüyor, çocuklarını biliyor çünkü. kaybetmenin, elinden alınmanın ifade ettiklerini biliyor.

    mark'tan onu öldürmesini istiyor. mark direniyor.

    -senin bir canavar olman lazımdı, şimdiyse hayvan olan benim, diyor richard. intikamın onu dönüştürdüğü şeyi hissediyor.

    richard öldükten sonra kamera kasabanın üzerinden bize sokakları evleri gösteriyor. elinde olmayan özellikleri sebebiyle dışlananları, ötekileştirilenleri görmezden gelenleri gösteriyor. anthony'nin istediği yardımı duymamazlıktan gelenleri gösteriyor, hiçbir şey yapmayanlara richard'ın bedeni üzerinden rol biçiyor. başkalıklarını işkenceyle, acı ile ödeyenler varken huzurla normal hayat akışına devam edebilenlere durgun, hüzünlü bir bakış atıyor.

    --- spoiler ---
  • --- az biraz spoiler ---

    yönetmen filmin sonunda bizlere diyor ki, o çocuk orda itilip kakılırken, aşağılanırken kafasını çeviren, hiçbir şey yapmayan kişi aslında sizsiniz, gerçek katiller... bugün katilleri yaratan, hayatın her alanındaki adaletsizliği, sömürüyü kanıksayan, vicdanını köreltip kafasını başka yöne çeviren, korkularının üzerine gidemeyen toplumdur, katilleri yargılayanın da yine kendisi olduğu gibi.

    cinayet işleyen tinercilere kızıp, brezilya usulü, imha yoluyla cezalandırılmaları için yırtınmak yerine insanın toplumu, sistemi ve kendisinin tüm bunlar içindeki rolünü sorgulaması gerekiyor.

    --- az biraz spoiler ---
  • --- spoiler ---
    küçük bir kasabanın küçük yaramaz adamlarının öyküsünü anlatır. birkaç adamın eğlence babında içip çekip satıp sapıtmasının öyküsü. spastik bir çocukla uğraşıp her nasıl oluyorsa mutlu olabilen bu birkaç gerizekalı adamın hikayesi de asıl bu eğlence(!)den sonra başlıyor zaten. küçücük olduklarını, yetersizliklerini pekiştirircesine tek bir adam karşısında üç buçuk atmaları, pişmanlıkları, çaresizlikleri bizim onlara acımıyor olmamızı engelleyemiyor. abi richard'ın intikam orijinli işkencevari sapkınlıklarını gayet soğuk kanlı bir şekilde izliyoruz. anthony'nin yaşadıklarından sonra tüm bunları hak ettiklerini düşünüyoruz ve bununla acıma duygumuzun sınırlarını daraltıyor yönetmen. hepimiz, richard'ın kısasa kısas sapkınlıklarını izleyip intikam çığlıkları atarak adeta birer canavar oluyoruz.
    --- spoiler ---

    leziz bir film dead man's shoes... ve büyük oranda da bu lezzetini richard rolünü müthiş bir şekilde kotaran paddy considine'e borçlu elbette.
  • --- spoiler ---

    shane meadows'un yine döktürdüğü film. sadece intikam filmi olarak olaya bakmak da biraz garip. hep küçük çocukların kendilerinden zayıf olanlara yaptığı pislikleri, alayları vb. şeyleri izledik. her zaman da "çocukların acımasız dünyası" dedik bunlara. ama öyle mi? sadece onların dünyasında mı var bu olay? tabii ki hayır. anthony'ye yapılanlar, abisinin ondan utanarak çekip gitmesi ve yaptığı hatayı zamanında fark edememesi filan. çoğu insan yapmıyor mu bunu zaten?
    son olarak da yahu arkadaşım madem mafyasınız da o araba ne ya? bir de 8 kişi bindiniz filan.

    --- spoiler ---
  • nefretin bir suratta en iyi durduğu karakteri barındırmaktadır. bakınız oyunculuk dersi:öfke mimikleri
  • bütünüyle etkileyici, hatta sarsıcı bir film. yapılmış en iyi intikam filmlerinden; ingiliz sinemasının gözbebeklerindendir. müthiş müzikleriyle acıma duygunuzu kirli sepetine atıp her intikamı soğukkanlılıkla izletiyor. toby kebbell'in özürlü kardeş rolü ise kusursuzdur.
  • bittiğinde seyircinin midesinde ağrı bırakan cinsten bir film. film bitse bile dönüp arkanızı gidemiyorsunuz, bir yerlerden sizi almış, rahatsız etmiş. seviyorum böyle filmleri. etkileyicilik oranı yüksek. bir intikam hikayesi izledğimiz, oldukça da klasik görünen cinsten. ama farkını filmin son 20 dakikasında anlıyoruz. peki bu filmi diğerlerinden ayıran, bir adım öne çıkaran ne? öncelikle film müzikleri. film müzikleri önemlidir tamam, ama bu filmdeki kadar etkileyici müzikler sanırım çok az denk gelir. hikayenin şiddeti ve sertliğinin tersine oldukça naif ve yavaş tempolu şarkılar insanın içine işliyor. intikam hikayesini gözümüze bambaşka anlamlarla getiriyor. filmin bir diğer artısı da senaryoya da imza atan paddy considine'in durağan ama bir o kadar da etkileyici oyunculuğu. özellikle kardeşinin taklidini yaptığı sahnede döktürmüş. tek replik ama, arkadaşım bu kadar da başarılı olunmaz ki. izlenesi, izlettiresi bir film.
  • insanda, elimde böyle iyi oyuncular olsa, böyle de güzel bir hikaye olsa da ben de şöyle güzel bi film çeksem hissi uyandıran; sadeliği oranında güçlü bir başyapıt.
  • yakla$ik 2 yillik bir intikam hikayesinin sadece sonunu (5 gunluk kismini) gosteren etkileyici bir film...
  • özellikle finaliyle, diğer intikam hikayelerinden ayrılıyor. belki daha önce de yapılmıştır, kapıyı yine de açık tutayım. ingilizlerin kendilerine özgü mizah anlayışı da alttan altta sızıyor yine. bir de, günün birinde bir ingilizle karşılaşırsanız, mutlaka "tuff" demesini isteyiniz.
hesabın var mı? giriş yap