• death ve pestilence'in turlarında otobüs şoförlüğü yapan sean sitka, fanlara süper bir kıyak yaptı ve 1990-92 arası dönemde kendi çektiği tonlarca bootleg'i youtube'a koydu.

    http://www.youtube.com/watch?v=7cnaciky540 (konserin başlangıcına dikkat, çalınan klasiğin (sanırım vivaldi) üzerine çok uyumlu bir şekilde suicide machine'e giriyorlar)
    http://www.youtube.com/watch?v=a1tnntoisnc (favorilerimden within the mind. bu kadar güzel ritm değişimleri ve soloları olan şarkı çok azdır. ayrıca sean reinert'in şarkının orjinal davulları kendisine ait olmamasına rağmen nasıl coştuğunu izleyin)
    http://www.youtube.com/watch?v=nbhrwc7bo0o (aynı şarkının basları ve davulları daha iyi duyabileceğiniz bir versiyonu)

    diğerleri için:
    http://www.youtube.com/…ath seansitka&search=search
  • hissiyatın ve müzikalitenin iyi yazılmış sözlerle ruh bulduğu, death metal öncüsü chuck schuldiner dörtlüsü.
  • death nedir?

    death ne yapmıştır?

    bir şeyler yaratmış ya da yapılandırmış, öznelliğini korurken değiştirmiş, etkilenmiş ve etkilemiştir. bir döneme imza atmıştır. death’in ve chuck shuldiner’ın yaptıklarını ne kadar daha sıralayabiliriz. en başta yeni bir teknik ortaya koymuştur. şu andaki birçok grubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. death metal’i saf gürültüden sayan insanlara bir cevap olmuştur ve olmaktadır. bunun yanında tam bir filozof niteliğinde yazdığı sözlerle de hala hatırlanmaktadır chuck shuldiner. ”do you live my life or share the breath i breath.the philosopher you know so much about nothing at all”.

    spiritual healing her ne kadar death tekniğinin başlangıcı olarak gözükse de asıl grotesk hissiyat human'da patladı. en başta, önceki albümlere göre ritmik boyutta ciddi değişiklikler içermekteydi bu albüm. eksik metronom ölçülerinden tutun da, soloların yerleştirilmesine, grubun düz thrash’in ritmik mantığından kopma denemelerine kadar birçok yeni fikir ve girişim barındırmaktadır. başlangıcından itibaren individual thought patterns'e kadar dinlerseniz eğer death'i, tam olarak ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. mesela eski thrash metal hastası insanlar (anlayan ve gerçekten de eskiden kalma insanlardan bahsediyorum burada) leprosy albümüne bayılır. çünkü ilk çıktığı zaman bir çeşit progresif thrash metal albümü olarak görülmüş de olsa, thrash metal formülüne yaslanır bu albüm.

    death’in debut albümü scream bloody gore ise bütünüyle thrash rifleri ile bezelidir.
    death’in diskografisinin ilerleyen safhalarında markalaştıracağı pentatonik gamların, oryantalesk gitar süslemelerinin ilk yankısı bu albümde duyulur – ama bu bir debuttur ve grup henüz çocukluk çağındadır.

    leprosy de ise en çok göze çarpan değişimler ise eklentili şarkı yapıları ve şarkıların sürelerinin uzamasıdır. ritm gitar da tarama aralarına sıkıştırılmış tekli vuruşlar, ara durak pasajlar, vokalin daha profosyonel olarak kullanımı ise diğer artılardır. duraklardan sonra biranda hızla çıkış yapan teknik ise en fazla göze çarpan bölümlerdir. aradaki durak bölümlerini dolduran çok geçişli basslar ise cabası. bunların hepsini içinde barındıran şarkı ise open casket şarkısıdır. ancak önceden de söylediğim gibi daha thrash metal öğelerini atamamış ve sololar da yararlanılmıştır bu teknikten. death oluşumunun yavaş yavaş ilerlemekte olduğu da ancak bir o kadar da barizdir.

    spritual healing albümünde ise işler gitgide ilerlemekte ve değişmektedir. kendi içindeki değişim sürecinin bazı eklemelere uğradığı ve bu değişimin artık bitmek üzere olduğu açık bir şekilde görülmektedir. örneğin within the mind şarkısındaki oluşum eskiyi içinde barındırırken değişime de göz yummuştur. en azından bu şarkıda oldukça belli olmaktadır. arkadan takip eden taramalı pasajlara sahip ritm gitarlar, durak bölümlerin vokal ile süslenmeleri, soloların parçadan alakasız olması yerine parçadan kopmuş olması. birbirinden alakasız pasajların ardı ardına gelerek bir bütün oluşturması bu yeniliklerden sayılabilir. iş iyice progresif tabana dökülmüştür kısacası. spritual healing ve altering the future şarkıların da daha sonradan kullanılacak olan teknikler oluşumunu göstermektedir. bunları yavaşlığın içinde saklanmış olan coşkunluk olarak tanımlamak en doğrusu olur.

    human albümün de ise işlerin değiştiği açıkça ortadadır hatta şarkılar haykırmaktır bunu. albümün 2. şarkısı suicide machine bu değişimi en iyi ortaya koyan şarkılardan biridir. daha sonra da kullanacakları ara kısımları yerleştirme ve doldurma teknikleri bu şarkıda ortadadır. twin geçişlerini, bass da slap ile doldurup, lirikleri kendi öznelliğin de resmen monte etmiştir grup. twinler sadece geçiş de değil ritmin ara kısmında da kullanılmaya başlanmış. şarkıların bateri atağı ile başlamasına bu albümdede devam edilmiş. albümün en teknik ve düşündüren, kafa yoran şarkısı lack of comprehension başlangıçta kullanılmış jazzy teknik ile anında ayrı bir yer edinmiştir. sonrasında gelen taramalı ana kısım ise biran da coşturur ve bunu bir süreç haline getirir şarkı. solo kısmında bile hala onu koruyabilmekte hatta sonrasındaki ana kısma geçiş de ve bağıntılar da bir anlık bir artış da yaratmaktadır. bitişi ise çoğu death şarkısına göre çok daha değişiktir. bitiş tam bir kapanıştır. bir filmin sonu gibidir. bu albümde bir de sözsüz bir şarkı vardır, cosmic sea. baştan itibaren bizlere bir mistik hava sağlar. aslen buna mistik hava değil de isminde de kullanıldığı gibi cosmic demek en doğrusu olur. çift geçişli bir örgü yaratmaktadır gitarlar. aradaki durak kısmından, efektlerden sonra gelen gitar pasajı ise bir alıştırma gibidir soloya. solo ise karmaşıklığını rahat birşekil de korur ve gösterir durumdadır.

    i.t.p. albümü 3 harika müzisyenin buluşmasıdır en başta.1 chuck 2 steve di'giorgio 3 gene hoglan. bu albüm oldukça basit görünmektedir. ancak death’in içine girmesi en zor albümlerinden biridir aslında bu. gerçek anlamda hissetmek, yaşamak ve zıtlaşmaktır aslında. belli bir süre bu albümü dinlerseniz aşırı karmaşık strüktürü fark edeceksiniz.
    albümün en sevilen parçalarından biri olan nothing is everything her zamanki chuck shuldiner lyricleri ile bezelidir. bu şarkı bu albümün en fazla kendini ele veren şarkısıdır. şarkının teknik yapısı human albümüne çok fazla benzemektedir. jazz tekniği kullanan basslar, ara duruşlu lead guitarlar, kendilerini baştan ele vermektedirler. kompozisyon kısmında ise şarkı bütünlük içermektedir. death tekniğini aynı enstrumental teknikteki gibi göstermiştir. oysa chorus ve bridgelerden oluşma oldukça basit bir şarkıdır. hiçbir artıya sahip değildir. özellikle bu şarkının kompozisyon tekniği human albümünden lack of comprehension’a çok benzemektedir. the philosopher ise yavaş ritmli olmasına rağmen en hızlı şarkılarına nazaran daha fazla coşku yüklü bir şarkıdır. bu coşkuyu dinleyiciye bir örgü halinde sunmaktadır. araya sıkıştırılmamış tam tersine şarkının bütününde kendini hissettiren bir oryantalizme sahiptir. sözleri ise chuck shuldiner’a adanabilecek en iyi şarkıdır, kanımca.

    symbolic ise -benim en sevdiğim albümü- şarkıdan şarkıya değişiklik gösterir ancak düşüncelerime göre çok küçük bir bağ vardır. yakalaması zordur. her şarkı birbiri arasında tekli, çiftli ve hatta üçlü şekilde bağıntılıdır. mesela zero tolerance ile misantrope şarkısı birbiriyle alakasız gibi gelebilir ancak gene derine inmeniz gerekecektir. zero tolerance da baştan gelen yavaş bölüm –ki bu bölümün ritmi düşüş artışların ardı ardına gelmesi ile oluşturulmuştur- misantrope’da şarkının orta bölümünde saklıdır. zero tolerance’da ki patlama bölümü yani solo bölümü arkadan at koşturmalı önden ses takipçi bir soloya sahip olan bir bölümdür. bu iki bölümün arasında yer alan eksik ölçülü yavaş kısım ise tam bir hazırlıktır aslında. sonrasında gelen örülmüş sololara sahip kapanış bölümü ise başlangıç bölümüne oldukça benzer. aslen içinde 4 ayrı bölüm barındıran bir kompozisyon şaheseridir bu şarkı. misanthrope ise her zamanki death tekniğinin en fazla üstüne düşülen parçası olarak görülebilir. şarkının tüm bölümleri sanki ayrı bir şarkıya geçiş yapılmışçasına şarkıya yabancıdır aslen ancak bunu kompozisyondaki tarama ve ara tek ve çift vuruşlarla kapatmıştır. oradaki o hissiyatı sadece gitar ile değil aynı zamanda vokal ve lyric yerleştirilmesi ile de oldukça derin noktalardaki çukurları kapatmıştır. ve tabiki de davula herzamankinden fazla iş düşmüştür. aynı crystal mountain’daki gibi ritm bölümünde yarım ölçülük twin geçilmiştir aralarda. ne kadar symbolic şarkısındaki at koşturma twin kadar öne çıkmaya çalışmasa da ara solo kısmında arkadan destekleyicidir.

    sounds of persevence da roller değişir, çünkü en çarpıcı albümüdür, en cilalı albümüdür gitar olarak. voice of the soul ardından da to forgive is to suffer asıl patlatıcı noktalardır albüm içinde. sürekli devam eden ritmler bu albümde daha fazla göze çarpmaktadır bu bir süre sonra sıkıcılık yaratabilir ancak bunuda aradaki saf patlamacı pasajlar vede gitarın cilalılığı kapatmaktadır. flesh and the power it holds da başta bulunan soğuk ritm bölümünü takip eden hızlı ve göze çarpan, kulağı zedeleyen bölümde bu oldukça iyi anlaşılabilir. ne kadar temiz olsa da death’liğini kaybetmemiş ve gelişi güzel yerlere serpilmiş gibi bir hava yaratmıştır lirik pasajları. farkedilmesi oldukça kolay olan başka bir şey ise bu şarkıda thrash öğesi çok öne çıkartılmıştır. chuck ancak bunu öne çıkarırken belli bir soğuklukla birleştirmiştir. dördüncü dakikanın ortasındaki solo bölümü ise bir hazine gibidir, arkadan destekli jazzy basslar,zillerle bezeli soloyu destekleyici bateri. bunlar en önemli bölümlerini oluşturmaktadır aslında albümün. sonrasında ise death kapanışı ile şarkı normal şekline döner. sonucunda death’in en uzun şarkısı oluşur. bundan sonra gelen enstrümental şarkı voice of soul ise ilk başta bizlere cosmic sea kadar sert ve alışılmış olmadığı için ters gelir. ancak chuck’ın tüm duygusunu kattığı heryerinden bellidir sololarında. ilk olarak ağlatır sonrasında ise yavaş yavaş coşkunluk noktasına getirir. en sonunda ise uçurumdan bırakır. işte o an sizi havada kapan şarkı to forgive is to suffer’dır. siz tam süzülürken sizi yakalamıştır. ilk başta neler oluyor dersiniz ancak oda sizi yavaş yavaş süründürmekten daha ileriye gitmez. gidemez değil gitmez. ara coşkunluklara da izin vermiyor değildir hani. bu şarkıları teknik açıdan değerlendirmedim. çünkü bu son iki şarkı saf duygu açısından dinlendiği zaman tekniğe bir nebzede olsa bakılmadığı zaman bir anlam kazanır.

    neden diğer şarkılar değil de bu şarkıları değerlendirdim, neden daha fazla dinlenileni veya daha fazla bilineni değilde bunları dersenizde bunlar tüm albümü için de bulunduran şarkılardır. nothing is everything’den tutun da voice of soul’a kadar. chuck’ın yazdığı her şarkı da içinden gelen birşeyler bulabilirsiniz. acı çekmekten tutun da, neşelenmeyi, sarhoşluğu, herşeyi bulabilirsiniz ve belki de bunların bütününü bulabileceğiniz tek gruptur death.

    in memorium of chuck schuldiner
  • shannon hamm (death'in 'the sound of perseverance' albümünde ve control denied'da çalan gitarist)
    bobby koelble (death'in 'symbolic' albümündeki gitarist)
    scott clendenin (death'in 'the sound of perseverance' albümündeki basçı)
    jonathan lee (the autumn offering, ex-acheron davulcusu ve death'in 'the sound of perseverance' turnesinde richard christy'nin davul teknisyeni )

    yeni bir grup kurmaya karar vermişler. adının ne olacağı daha belli değil. şu anda kendilerine vokalist aramaktalar. shannon hamm'in açıklaması:

    "vokallerin ne türde olacağına maalesef henüz karar veremedik. o yüzden elinizde ne varsa bize gönderin. erkek ya da bayan olması hiç farketmez, her türlü fikre sonuna kadar açığız. fakat hepimizin killswitch engage'in vokalistini çok beğendiğini söylersek belki bu size elemeler için bir fikir verebilir. sesi çok yönlü olan biri, hem güçlü ve melodik, hem temiz, hem kirli ve agresif, hepsi bir arada. katılımla ilgili her türlü soru için myspace üzerinden benimle bağlantı kurmaktan çekinmeyin. 2008 süper bir yıl olacak!"
  • amerika'dan çıkan belkide en iyi şeydir..
  • sözlükte bu kadar az ilgi görmesine şaşırdığım grup. örneğin opeth'in başlığında 12 sayfa yazı varken, death sadece 5 sayfada kalmış durumdadır.
  • her notada ayrı lezzetler barındıran, her daim dinlenesi mükemmel grup.
  • grup olan death hakkında daha sonra hakkını vererek yazmak istiyorum, bu entryde bahsi geçen death goran bregovic şaheseri olan death'tir, ve uyarmak isterim ki geri kalan kısımda arizona dream spoiler'ı var.

    bir şekilde arizona dream'den haberim olmadan önce bu şarkıyı edinip dinleyip aşık olmuş bulundum. şarkının adı death, ama ismini söylemeden dinlet, gene bu bir ağıttır derim, ölüm müziğidir derim. daha sonra bunun arizona dream soundtrack albümünden bir parça olduğunu öğrenince pek tabii şarkının kullanıldığı sahnelerin efsanevi güzellikte olacağını tahmin etmekte zorlanmadım. filmi izlemeden önce baya da merak ettim, nasıl kullanılmış olabilir diye..

    düşündüm taşındım, kafamda kendi sahnemi çektim. belirtmek isterim ki sinemayla büyük bir sinema sevgisinin dışında bir alakam yok; yani öyle kafamda sahne kurguladığıma falan bakmayın. neyse, şarkının 2:55'e kadar insanı gerdiğine, 2:55'te de ipini kopardığına kanaat getirdim; eğer tüm film boyunca tek bir sahne, kuvvetle muhtemel bir ölüm sahnesi, izleyiciyi yerden yere vuracaksa o sahne şarkının tam o anına denk gelmeliydi.

    filmi izledim ve kendi sahnemi, hem de tam üç kere görünce her üçünde de mest oldum; ama önceki paragrafta bahsettiğim o tek sahne en sondakiydi, ve evet, efsanevi güzellikte olacağı yönündeki tahminlerimin hakkını vermişti. beyaz elbisesi, şapkası ve çantasıyla yağmurda ölüme yürüyen grace filmi izleyenlerin hemen hepsinin hafızasına kazınmışsa bunda en büyük pay fonda çalan bu şarkıdadır.

    velhasıl kelam, bir şarkının bir film içinde ne kadar güzel kullanılabileceğinin bir kanıtıdır.
  • anlatılamayanı hissettiren, boyut kazanması için ete kemiğe ihtiyacı olmayan ruh misali müzik tabloları yapan ve bir daha yeni üretimi olmayacağı için her dinlediğimde üzüldüğüm dünya dışı, kalp gözü, ruh sökücü müzisyenler.
  • black and white*'ta kullarınızdan biri ölünce kulağınızın dibinde bir kadın sesi bunu fısıldar. ne muhteşem, ne güzeller güzeli bir sestir o, oy aman aman.

    **
hesabın var mı? giriş yap