• - abii.. altıma bırakıyom ben.. dedim sana rahmetlinin arkasından konuşmayalım diye..
    - ga..ga..ga..ga..gaaaa....
  • türkü söylenir, konu değiştirilir.

    - evren de işte bana bıt bıt bıt.. ( evren köşede gözükür )
    - sarı gelin amaaan, sarı geliin..
  • "tamam geldi susun" anı.
  • hos bir tekabul ani degildir. darlandirir. varsayimla yazmam gerekirse, gecekondu yaparken zabitaya yakalanmak gibidir.
    “aman deyim, kendisi hakkinda ileri/ geri konustugumuz anlasilmasin...” kaygisi ile konunun degistirilmeye calisildigi zaman dilimidir.

    boylesi anlarda, ortamda hafiften gerilmeler goze carpar.
    dedikodusu yapilan kisi killanma belirtileri gosterip hicbir sey olmamis gibi yapmaya kasarken, diger mudavimlerin ses tonlarinda degisimler meydana gelebilir. yapmamak ilazim.
  • aslında "her şey anlattığım gibi" deyip susmak isteyeceğiniz andır. fakat malesef söz gümüşse sükut altındır kuralı bu durum için geçerli olmadığından "ahh hah hah hah hah, işte diyorum geçenlerde bizim hüseyin, sen kalk sütü ocakta unut, derken sen o süt taş....ocak yani... mahvolmuş şekerim" gibi telaştan türkçeyi de unuttuğunuza delalet eden abuk subuk bir hikaye anlatılır. zaten ne anlatırsanız anlatın ortamdaki herkes mütemadiyen sırıtacağından durum hepten sarpa sarmıştır. bu sebeple dedikodu, hafife alınmaması gereken bir konudur, sadece uzmanlar tarafından yapılmalıdır. ayrıca deniz mavi, çimenler yeşildir.
  • insan olmanın nasıl bir şey olduğunun yoğun bir biçimde hissedildiği anlardır.
    düşünceli olan, kendini kötü hisseder ama insani bir güdü olduğunu da bilir.
  • sus pus oluyor, konuyu değiştiriyorsanız "gelsin yüzüne de söylerim" yalanının ayyuka çıktığı andır. ahenk içinde sayıp dökerken şahsın ortama dahil olmasıyla birlikte "sonra ben de dedim ki..." gibi 2. sınıf bir zaman kazanma cümlesine alı al moru mor çehreniz de eklenirse hala bir umut var demektir. dedikodu alışkanlığınızı terk etmek için tabii.
  • ilkokul 1'de daha babannesiyle tanistim ben bu talihsiz olayin.

    koyde bayramlarda tum okul koy meydanindan yuruyus yapardik, ataturk resmi iki cocuk tarafindan en onde tasinirdi. cumhuriyet bayraminda siniftan hic sevmedigim odun emrahla bana verdiler bu gorevi. yuruyus boyunca dengeli yuruyebilmek icin cocugu ve ortadaki cerceveyi idare etmeye calistim, cazgir kisiligimden oturu hemen parladim. bayram sonu kosa kosa komsu bir ablaya ne kadar da sinirlendigimi anlatmaya gittim. odaya girdim, annesiyle oturuyor, biraz lafladik ben olayi anlattım. gerizekali yaa duz git diyorum yan yan gidiyor, emrah onune bak diyorum kafa havada. ne kadar salak di mi feriha ablaaa?
    (bkz: south park sessizligi)
    arkama donup bir bakiyorum emrah'ın babaannesi oturuyor. goz goze geldigimiz an
    -seni ağzına sictimin kizi salak heaaa deyip ayaga firladi babanne. eve kadar terlikle kovalamisti beni. rahmetli.

    o gun bugundur dedikodu yaparken elimdeki telefona bile bakarim.
    bazilarimiz bazi seyleri erken yasta ogreniyor maalesef :(
  • dedikodusu yapici ilerliyorsa kisinin, hos bir andir.

    - ahanda kendisi de geldi bak, muhtesem insan, bayiliyorum buna, iste bahsettigim gibi olay, bak kendisi anlatsin. canim benim nasilsin gorusmeyeli?
    -- hakkaten ya anlatsana ilk agizdan dinleyelim.
    --- ahah buyutmeye gerek yok caniiim, boyleyken boyle...

    (ahahhahaaaa kimi kandiriyorsam?)
  • sene: 1999, yer: alsancak-balçova otobüsü.

    çankaya dershanesinden çıkıp eve gitmeye çalışan 4 adet cevval genç, çankaya dersanesinden bir önceki duraktan tıklım tıklım otobüse binerler. otobüs bildiğimiz körüklü, mavi ikarus markalı belediye otobüsüdür. kalabalık içerisinde ilerleyebildikleri kadar ilerleyen gençler, nihayet bir yerde demir atarlar ve klasik geyik ve taşak muhabbetine devam ederler. muhabbetin o günkü konusu dershanedeki türkçe hocasıdır. (şu an adını hatırlamıyorum, o dönemin türkçe bölüm başkanı, kel beyaz saçlı, şişmanca çok iyi bir hocamızdı). otobüsün onca kalabalığına ve şartların zorluğuna aldırmayan gençlerimiz, hoca hakkında atıp tutmaya başlarlar... hocanın, kendi içerisinde barındırdığı komiklik unsuru da buna gayet yardımcı olmaktadır. hatta y b d b kardeşimiz, tek eliyle otobüsün demirini tutmaya çalışıp, tek eliyle kitaplarını tutarken, düşmemek için dizlerini, önündeki koltukta oturan amcaya yaslamasına rağmen otobüste dedikoduya ve geyiğe anırarak eşlik etmektedir.

    yolculuğun ilk 20 dakikalık bölümü boyunca hocanın, her ders başlamadan önce, bir önceki dersten kalan biyoloji notlarını silmeyip, "biyolojik türkçe işleyelim hıhhhh" tarzı esprilerinden tutun da ders anlatırkenki mimiklerine kadar her şeyi, taklit edilerek anlatılmış ve bunlar anlatılırken deli gibi, hatta afedesiniz beygir gibi gülünmüştür.

    derken,

    y b d b'nin halen hoca hakkında konuşmaya devam ettiği sırada, birden bir sessizlik olur, diğer 3 arkadaş fısıldaşırlar ve aniden susarlar. yüzleri gülmek ile ağlamak arasında garip bir ifade almıştır. y b d b "nooldu olum" demeye kalmadan yandaki arkadaş y b d b dallamasına, dizlerini dayadığı amcayı gösterir. 10-15 sn kadar sessizlikten sonra, arkadaşlardan biri cesaretini toplar ve amcaya "iyi akşamlar hocam" der. üstelik bu adam, hocanın yanındaki kişi kalkınca hocanın yanına hiçbir şey olmamış gibi sırıtarak oturup muhabbet eder. o sırada diğer 3 kişi, hemen kaçtıkları otobüsün en arkasında, suçlu suçlu onları izliyordur. ertesi günün geyik konusu bellidir.
hesabın var mı? giriş yap