• "acaba ben babama eric adams gibi bagirsam beni naapar?" diye du$unduren leziz $arki.

    - babaa! babaaaaaaaaaaaa! babaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaagggg!
    - ne bagiriyosun lan anasini kaybetmi$ sipa gibi e$$ole$$ek?!
    - ha?
  • zamaninda ba$arisiz bir tercume giri$iminde ilk dizeleri a$agidaki gibi tercume edildiydi:

    "sen bu sozleri okuyacak kadar buyudugunde,
    gogsun killanip kami$a su yurudugunde..."
  • "evlat" dedi yaşlı adam oğluna, "senden istenecek şeyin imkansız olduğunu biliyorum, ama yine de istemek bana düşüyor. oğlumu imkansız bir göreve göndermek acımasızlık ama kralın isteği bu."
    baba oğul, yıllardır geldikleri yamacın tepesinde kuzeye doğru uzanan denize bakarak dikiliyordu. genç adam küçücük bir çocukken geldiği bu yeri hep sevmişti. babasıyla baş başa kaldığı kendini erkek gibi hissettiği yerdi burası, kralın baş danışmanı ve orduların kumandanı olan babasının yanında, savaş konseyinde bile bu kadar büyümüş hissetmiyordu kendisini. babasının neden bahsettiğini de biliyordu, neden bu görevi sadece kendisinin yapabileceğini de. bu neden içini yakan ve gözlerini karartan, kara alev diye anılmasına neden olan görev duygusu ve bağlılığıydı. suların tekrar çekilmesine ve adayı ana karaya bağlayan yolun tekrar açılmasına 2 yıl kalmıştı. yine saldıracaklardı. kıtanın tek demir kaynağını ele geçirmek için yine tüm kıta birleşecek ve üstlerine çullanacaktı. sular yükselene kadar adadaki hiçbir erkek uyumayacaktı.
    ancak bu sefer hücuma kalkıp kuşatma silahlarına saldıracak kadar bile savaşçıları kalmamıştı. artık tek umutları bir mucizeydi. ve mucizenin adı da yedi cehennemin kılıcıydı. 1000 yıl önce sharkan adlı barbarın kullandığı, elinde tutanın asla yenilmediği bir kılıçtı. ve birilerinin bunu bulması gerekiyordu. evine gitti. karısına sarıldı doya doya. her zamanki anlayışıyla baktı karısı yüzüne. “gitme” dedi. “gitmeliyim” dedi genç adam. “bizi yalnız bırakma” dedi kadın. genç adam anlamadı önce. sonra dizlerinin bağı çözüldü oturdu yerine. “yani…” diyebildi. karısı “evet,” dedi. “tapınaktaki ulunun söylediğine göre bir erkek.” oturdular yan yana şöminenin yanında hiç konuşmadan. adam neden sonra kalkabildi yerinden. karısı da kalktı. sarıldılar. öylece durdular. dakikalarca. adam geri çekildi.
    “gitmem gerek.” kadın durdu. “git,” dedi “belki ölürsün, belki sağ dönersin, ama gitmezsen yanımda bir ceset olarak dolaşacağına, hayatın boyunca kendini suçlayacağına git. ama sabah kalktığımda gitmiş ol. gitmiş ol ki her şeyin bir rüya olduğuna, akşam eve geç geleceğine inandırayım kendimi. inandırayım ki çıldırmayayım.”
    son kez öptü kocasını yüzyılların hasretiyle. o anda öylece bir oluverdiler. mekandan ve zamandan azade kalıverdiler. birbirlerinin yüreğini gördüler. kadın bunu daha önce de bir kez yaşamıştı. kocasının gözlerinde aynı kara alevi görmüştü. içini eriten, ama yine de kalmasını engelleyen ideali. sonra kadın apansız gidiverdi yatak odasına. adam kalakaldı. çalışma masasına oturup kağıtlarını çıkardı. bir mektup yazdı:

    when you are old enough to read this words
    their meaning..will unfold
    these words..all that's left,and though we've never meet,my only son..i hope you know
    that i would have been there..to watch you grow
    but my call was heard and i did go..now..your mission
    lies ahead of you..as it did mine..so long ago
    to help the helpless ones..who all look up to you
    and to defend them
    to the end..

    defender
    ride like the wind
    fight proud,my son
    you're the defender..god has sent

    ve sabah olduğunda küçük bir birlik ile anakaraya çıkmış arayışına başlamıştı...
  • bir land rover modeli.
    (bkz: camel trophy)
  • bu sözleri okuyacak kadar büyüdüğünde
    anlamları ortaya çıkacak
    bu sözler tek kalan
    hiçbir zaman karşıylaşamayacağız tek oğlum
    anlayacağnı umuyorum
    senin büyüdüğünü izlemek için orda olmalıydım
    fakat çağrım duyuldu ve gitmem gerekti
    şimdi görevin önünde uzanıyor
    uzun zaman önce benim olduğu gibi
    yardıma muhtaç olanlara yardım et ve seni büyütenlere
    ve onları sonuna kadar koru

    koruyucu
    rüzgar gibi sür
    gururunla savaş oğlum
    sen koruyucusun
    tanrının yolladığı

    baba baba baba
    seni aradım ve çağrına kulan verdim
    bu mektup arayışımı sonlandırıyor
    benim üstüme geçen hayalini yaşatacağım
    ve şimdi bekliyorum kaderin elini sıkmak için

    kararmayı bekleyen alacakaranlık gibi
    büyücüler büyülerini atacaklar
    bana karşıma çıkma yürekliliğini göstermeden
    yazılmışsa olacak

    koruyucu
    rüzgar gibi sür
    gururunla savaş oğlum
    sen koruyucusun
    tanrının yolladığı
  • bir gün bir oğlum olursa doğduğunda sözlerini ezan niyetine kulağına fısıldayacağım şarkıdır.
  • android'in en güzel oyunlarından biri, grafikler iyi. tek kötü yanı bağımlılık yapıyor.. gece yatmadan 1-2 bölüm oynayayım diyorum, bir bakıyorum 1 saat geçmiş.. oyunu bitireni görmedim henüz, android markette 627. bölümde olan biri yazmış en son.. 800 diyen de var ama bilemicem. yüklerken iyi düşünün.. oyunun mantığı basit aslında klasik defance oyunu. üzerinize gelen canavarları öldürüyorsunuz oklarınızla. ancak kazandığınız puanlarla karakterinizi güçlendiriyorsunuz sürekli, bu da sürekli kılıyor oynamayı..
  • altı yaşımdayken beni metal dinlemeye başlatan manowar şarkısı. evet, aklınızdan geçen bkz'ı* bilmiyor değilim. ama gerçek bu. üzgünüm.
  • tam bir baba nasihatı ses tonuyla giriş yapan mükemmel ötesi manowar parçası.dinledikçe güzelliği artıyor sanırım bir türlü bırakamadım.
  • ilk kez ortaokuldayken dinleyip hayran kaldığım manowar şarkısı. günün birinde bu şarkı sözlerini oğluma mektup olarak bırakıp çekip gidesim gelir. ve yıllar yıllar sonra geri döndüğümde oğlumun bir savaşçı olduğunu görmek filan...

    lakin gidemem tabi. iş var güç var nereye gidiyon lan amcık derler. üstüne bir de hanımdan dayak yeriz. senin neyine ey oğullar, onurunla savaş rüzgar gibi sür filan. neyse gidip bi çay koyayım bari.
hesabın var mı? giriş yap