• hastane cikisi babasiyla ve tekerlekli sandalyesiyle otobuse binen losemili cocugun,arka koltuga oturduktan sonra (5 kisilik) arka koltuktaki herkesin kalkip baska yerlere oturmasiyla, yuzunde beliren ifade, deftones un ta kendisidir.
  • benim için herhangi bir müzik grubundan çok daha öte. "pink floyd mu, deftones mu?" diye sorsalar -afedersiniz ama- bir saniye bile düşünmeden vereceğim cevabın içeriğidir bu grubun adı. neden mi?

    her genç insanın, hayatının belli dönemlerinde sığındığı, kendini ait hissettiği bir tür ya da grup olabilir. bu çok doğaldır. ama tüm bunlar zaman içerisinde değişir ve yerini yenilerine bırakır. beatles'ları, deep purple'ları bunun dışında bırakıyorum. çağdaş gruplar benim bahsetmek istediklerim. bu döngünün bi' parçası olduğunuzda ve o gençlik dönemleri ufak ufak geride kalmaya başladığında geri dönüp bakarsınız ve bir sürü renk vardır orada. rengarenk. bom bok ve karmakarışık bir sürü gereksiz pigment. ve o renklerden hangisinin ne anlama geldiğini hatırlayamazsınız bile.

    fakat tüm bunlar -şahsen- deftones için geçerli değil bende. davula merak sarışımın üzerinden geçen 10 senelik süre zarfında özüme işleyen, iliklerime dolan "müzikal ziyafet" kavramının yaşayan tek temsilcisi onlar çünkü. yirmili yaşları yarıladıktan sonra, çeşitli insanlarla çalışıp, farklı yerlerde okusan da, işin içine bir zamanlar lanet okuduğun ve nefret ettiğin elektronik müzik de girmeye başlasa; kalbinin bir köşesinde her zaman, en güzel yerinde durur deftones. yedikule zindanları'nın tozlu zeminindeki tüm moleküllerinin, bu muhteşem grubun enerjisi ve kendini kaybetmiş halde onlara tutunmaya çalışan yüzlerce kişinin terleriyle tek bir beden olduğu ortamın, kokusu bile hala burnunda tüten birinin taşıdığı hisleri taşırsın. bir gece alakasız bir şekilde çıkarır ve dinlersin. duygulanır, chino'ya, steph'e, abe'e, chi cheng'e teşekkür edersin, bu kadar yürekli oldukları için.

    he unutmadan. deftones'un öyle çok rengi de yoktur. iki rengi vardır sadece.
    deftones ya "siyah"tır, ya "beyaz". ya "hüzün"dür, ya "gurur".

    ya sadeliğin ta kendisidir, ya da alabildiğine görkemli...
  • geçenlerde white pony albümünü açıp baştan sona son ses dinleyip ergenliğime gittim. boş şarkı yok ve hala tüyler diken. şimdiki boktan müziklere bakınca kaliteli saf aşkların yaşandığı dönemlermiş azizim.
  • şu sözlüğe yazar oldum olalı, bu adamlar için yazmak istediklerim hep kifayetsiz kalıyor, hep yazıp yazıp kenarda dursun diyorum ya da gerisin geri siliyorum. belki şimdi de aynısı olur ama şansımı yine denemeliyim, artık yazmalıyım bi'şeyler, hem de deathblow'u dinleyip tüylerim diken diken oluyorken.

    sık sık dinlediğin bi' grup ya da müzisyen, n'asıl sizin için müzikten öte bi'şey olabilir ya da müzikten öte ne olabilir? bu soruların cevabını inanın bilmiyorum. ama tek bildiğim, deftones dinlerken, diğer dinlediğim gruplardan farklı hissetmem, eşsiz hissetmem. bilmiyorum, bu bile yeterli bi' açıklama değil, en azından benim için. hani derler ya, "taparım!" diye, cidden tapıyorum yani. bunu kim duysa anlam veremiyor, anlattıklarımı anlayamıyorlar. ama ben de anlamamalarına aldırmıyorum, hatta anlamalarını istemiyorum bile. o yüzden bunu açıklamak için kasmıyorum kendimi, şimdi de oluca gibi. yani, deftones bana özelmiş gibi geliyor, belki başkalarına da geliyodur ya da onlar öyle düşünüyodur ama bu konuda kapışırım arkadaş sonuna kadar. aramızda kalsın, ben deftones'u kıskandığım kadar kız arkadaşımı kıskanmadım. yakın çevrem, sevgilim falan dahi dinlemesin istedim deftones'u. hiç biriyle paylaşamadım bi' türlü. en basitinden, arkadaşlarım sıkça sorarlar, "neden o kadar grubun videosunu paylaşıyosun da hiç deftones paylaşmıyosun?" diye. e, neden siz dinlemeyin, sevmeyin diye amk!

    her bi' şarkıda farklı şeyler hissetmek, her şarkıyı ilk kez dinliyomuş gibi gelmek, her şarkıda kendinden bi'şeyler bulmak apayrı şeyler. deftones dinlerken, sanki onlarla dertleşiyomuşum gibi hissediyorum. mutlu anımda da yanımdalar, mutsuz anımda da. yani, çok sevdiğim kızı elde ettiğimde de koştum gittim deftones dinledim, çok sevdiğim ananem öldüğünde de. bu adamlar, kimsenin anlatamadığı şeyleri anlattı bana, kimsenin hissettiremediği şekilde hissettirdi, kimsenin ağlatmadığı kadar ağlattı, kimsenin beceremediği kadar da yaşam dolu hissettirdi. öyle demeyin, en duygusal yanlarımdandır deftones ve yeri asla dolmayacak bi' oluşumdur. mesela chino moreno'nun sesi kadar güzel bi' ses hiç duymadım hayatımda, öyle bi' ses olduğunu da düşünmüyorum, ne derseniz deyin. adam öyle hisli söylüyor ki en sevmediğim şarkıyı söylese bile tüylerimi diken diken edicekmiş gibi hissediyorum. yazdığı sözlere ne demeli, sanki benim hissettiğim şeyleri hissetmiş de yazmış adam. şimdi böyle hissediyoken n'asıl eşsiz olmaz deftones benim için!

    aslında şu deathblow'un tekrar tekrar çaldığı bünyede bunu açıklamak çok daha zor ama bunu kolay sağlıycak bi' deftones şarkısı da yok, o yüzden hangi şarkı olduğu fark etmez. ilk deftones dinlediğim anı hatırlıyorum da yerimden kalkıp etrafta hoyratça zıplayasım gelmişti. şarkı boredtu. ama isminin aksine kaç kere dinledim o gün hatırlamıyorum bile. hatta gruptaki arkadaşım coverlasak ya bunu dediğinde n'asıl da itiraz etmiştim, sanki şarkıya tecavüz edicez gibi geliyodu, -ki muhtemelen de öyle olucaktı ama müsade etmedim hiç bi' zaman. hatta bi' gün garajda gitarist ve baterist arkadaşım fist'i çalıp sürpriz yapmışlardı bana da nedense iyi çalmış olmalarına rağmen beğenmediğimi söylemiştim. böyle abi, paylaşamıyorum bi' türlü. bi' sohbet esnasında deftones'u sevmediğini söyleyen birine sarılasım geliyo, seviyorum diyeni de dövesim geliyo. n'asıl bi' iştir anlamadım ama mutluyum böyle olmasından. hatta lisedeyken arkadaşlarım çok seviyorum diye deftones'a laf atarlardı da küser giderdim, laf ettirmezdim. hala da ettirmem amk, ne alaka geçmiş zaman kipi.

    bi' de deftones'un müzikal yapısına değinmek gerekirse, taptığımdan mıdır nedir, bi' tane kötü nokta bile bulamam. ama iyi noktalara bi' değinelim. mesela bu adamların müziğine dair en çok sevdiğim şey her albümde kendilerini aşmaları, her albümde farklı şeyler yapmaları, her albümde farklı bi' tarzdan illa bi' kaç şarkı yapmaları, olabildiğince deneysel, olabildiğince multi-genre olmaları. yani görüyoruz, mesela deftones'la adı çok anılan korn, her albümleri nerdeyse birbirinin aynı, adamlar kendilerini tekrar ediyolar resmen. ha bu kötü bi'şey mi bilemem ama her albüm kendini aşmak apayrı güzel bi'şey orası kesin. yani, deftones'ta kendi müziğiyle büyüdü, olgunlaştı adeta. düşün like linus'tan diamond eyes'a, yani nereden nereye. o albümden, bu albüme yapılan her yolculukta, her albümde farklı bi' deftones, farklı bi' tını var. bu çok ama çok değerli bi'şey bence.

    grubun her elemanı da ayrı tatlılıkta, ayrı bi' yerde benim için. chino moreno gibi eşsiz bi' ses, süperkarizmatik, süpersempatik bi' adamın yanında chi cheng gibi mütevazı, kendi halinde bi' adam, sonra dışardan hardcore, içerden downtempo bi' adam steph carpanter. ardından abe cunningham gibi kendi şahsına münhasır dışarda sakin, baterisinin başında coşuk bi' adam. bi' de gruba sonradan katılıp kendini sevdiren cool adam frank delgado var tabii. yani bu adamlardan biri eksik olsa deftones, deftones olmaz, zaten bunu diamond eyes'da gördük. bunu geçersek, saturday night wrist öncesi ve sonrası kulağıma gelen "dağılıyorlar!" haberini duymaksa halen dinliyor olduğum şu deathblow kadar öldürücü bi' darbeydi. yani, onlar dağılsalar n'asıl olurdu, düşünemiyorum bile. ama chi'nin olamayacağı bi' ortamda yerine sergio vega gibi maymunların geçeceği bi' durumda dağılmalarını tercih ederim. çünkü deftones; chino, chi, stef, abe ve frank'tir, dahası değil! o yüzden iyileş artık chi! n'olur!

    demem o ki, deftones çok başkadır abi, anlatılmaz yaşanır türden. o yüzden yaşamanız lazım ama umarım yaşayamazsınız. ayrıca benim gibi hisseden başka birileri de varsa, daha doğrusu öyle düşünen varsa, lütfen benden uzak dursun.

    son olarak da... seni seviyorum deftones!
  • deftones'un tek şanssızlığı korn, limp bizkit, linkin park ve papa roach gibi kofti gruplarla aynı dönemlerde popüler olmuş olmalarıdır. neyse ki hala taş gibi müzik yaparak zamanında "deftones mu? nu-metal ıyyy ergen müziği" diye kendilerine burun kıvıranlara en güzel cevabı vermeye devam ediyorlar.
  • 20 yıldır dinliyorum bu adamları, 20 yıldır özgünlüklerinden gram taviz vermediler. elitist metalciler nu metale ne kadar bok atarsa atsın deftones, slipknot gibi gruplar çok özgün işler yaptılar. deftones'un hala üretmeye devam etmesi takdir edilesi. chino'nun sesi ve söyleyiş tarzı deftones'u benim gözümde hep ayrı bir yere koyacaktır. ayrı bir tarzı var adamın ve ben bu tarzı seviyorum.
  • bir müzik dinleyicisinin, hayatının herhangi bir noktasında dinlemeye başladığı grupların veya sanatçıların bir kısmı, gerek dinleyicilerinin beğenileri, gerek müziğin sunulduğu ortam değişip geliştikçe, zamanla yavanlaşır. bir kısmı yavanlaşmaz, ama aynı zamanda gelişmediği için tekdüzeleşir. bir kısmı, dinleyici olan kişinin zevklerinden ve algı şeklinden farklı bir yöne gelişir. neticede, "artık pek dinlenmeyen", "eski albümlerine hala hasta olunan ama son albümleri pek sarmayan" grup veya sanatçılar olurlar. başka bir kısım grup veya sanatçılar ise, öyle denk gelir ki, kişiyle aynı yöne doğru değişir/gelişir. bu grup ya da sanatçıları bulabilen dinleyiciler, talihli dinleyicilerdir. bazı grup veya sanatçılar ise, öyle bir müzik yaparlar ki, dinleyicilerini bir sonraki eserlerine doğru değişecek şekilde yöneltirler. bu müzisyenler de, icra ettikleri tür ne olursa olsun, başarılı müzisyenlerdir.

    bir kısım insan için, onları cover grubu konserlerinde bored dinleyip sağa sola kafa attıkları günlerden, pink cellphone dinleyip, "belief in the one true power" dizesi altındaki imalara gülüştükleri günlere getirmiş olan deftones, işte bu son türden bir gruptur.
  • psikoloji dalinda uzerine arastirmalar yapilmasi gereken.

    sabahlari ikiye ayirabiliyor mesela. bir gece once deftones dinlenilmis sabah ve ya dinlenilmemis sabah olarak ikiye boluyor.

    durup dururken alakasiz kadinlara asik ettiriyor.

    bir bakiyorsun, her sozden sonra tabii lan manyak misin moduna giriyorsun.

    kafan dumanliyken tavana baktiriyor saatlerce. ama kafanda turlu hayallerle.

    uzayip gidiyor liste. new zealand li bilim adamlari arastirma yapsin iste kardesim. belki de zararli birsey. nereden biliyorsun?

    bunlarin butun sebebi sensin chino.
  • the chauffeur coverı insana aynı anda birden fazla duyguyu yaşatabilir.
  • insanları ikiye ayırmama sebep grup : deftones sevenler ve diğerleri. "diğerleri" ile hiçbir zaman anlaşamam, anlaşmaya gerek bile yoktur evet alnıma deftones yazdırmak istediğim doğrudur.

    her albümlerinin kapanış parçası insanı kendinden etmek zorundadır, olgunluk dönemi albümleri başyapıttır, chino bir erkeğin en güzel halidir, 24 haziran 2006 hacı olduğum tarihtir.
hesabın var mı? giriş yap