• j. k. o'regan tarafından 1998'de öne sürülen bir algılama durumu/sorunu. * yağmurlu bir havada, arabada ilerlerlerken, ön camınıza gelen yağmur damlacıklarının ya da çamur parçacıklarının, silecekleriniz son hızda çalışsa bile, yolun ilerisinde devrilen koskoca bir kamyonu görmenize engel olacağını iddia ediyor. üstelik haklı olduğunu da çatır çatır ispatlıyor.

    bu mizansen tarif edilip de "kamyonu farkeder miydin" diye sorulan herkes, istisnasız farkedeceğini iddia etmiş ve hatta kimisi "sen beni ne sandın? yok artık" şeklinde tepkiler vermiş. ama ispatlanmış ki, silecekler ön camı ne kadar hızla temizlerse temizlesin, anlık değişimlerin farkedilmesi çok güç. çünkü, özetle, insan beyni önündeki manzarayı algılarken iki kademede algılıyor. önceliği olan, ilgi alanına giren görüntü asıl algılanan. diğer her şey background olarak görev yapıyor, bizim için esas olan görüntüye dekor oluyor. o diğer herşeyin görüntüsündeki değişiklik tam karşımızda olsa bile biz göremeyebiliyoruz, buna da change blindness deniyor. türkçede değişim körlüğü diye geçiyor. yani olan şey kısaca şu: görsel alanımızın beynimizdeki temsili bizim zannettiğimizden daha dağınık.

    tabii bu sadece araba kullanırken değil, her türlü işi yaparken ya da manzarayı izlerken geçerli. ön plandaki çok küçük değişiklikler ya da hareketler bizi kocaman bir değişikliği görmekten alıkoyabiliyor.

    bu konuyla ilgili kendimizi test etmemiz için bir kaç küçük animasyon var isteyene:http://nivea.psycho.univ-paris5.fr/…movie_list.html

    gelgelelim değişim körlüğü sadece görsel algılama için kullanılan bir terim değil. sosyoekonomik değişimlere kör olan hükümetler de değişim körlüğünden muzdarip sayılabiliyor. tabii bunun irade dışı bir körlük olduğunu iddia eden yok.

    yine bunun gibi, günlük hayatımızı da tanımlayan, tarif eden bir terim aslında bu. örneğin çok iyi tanıdığımıza kanaat getirip artık hiç sorgulamadığımız, yargılamadığımız, davranışlarını değerlendirmeye gerek bile görmeyecek kadar güvendiğimiz bir arkadaşımızdan kazık yediğimiz zaman şok geçirmemizin nedeni de değişim körlüğü. hakkında belli bi karara vardıktan sonra hiç dönüp bakmadığımız, güvenip sırtımızı dayadığımız insanın o süreçte geçirdiği değişimi görmemizi de aynı körlük engelliyor çünkü. beklemediğimiz bir şekilde davrandığını, davranışlarının değiştiğini bile uzun süre farketmeyebiliyoruz, sonra o kişi tarafından kazıklandığımızda, hayal kırıklığına uğratıldığımızda falan, bir süre bize neyin vurduğunu bile kavrayamıyoruz. aslında daha öncesinden ayan beyan ortada olan habercileri, sebepleri değişim körlüğü yüzünden görememiş olmamız vuruyor bize. bilişsel psikoloji açısından da budur değişim körlüğü...
  • mesela bir resimde flaş patlatıp o arada bir değişiklik yaptığınızda resimdeki değişikliğin algılanamaması.

    http://cat.xula.edu/thinker/perception/change
  • 'değişim körlüğü' beynimizin bize oynadığı oyunlardan sadece birisidir. bakmak ve görmek arasındaki o ince farka da tam on ikiden vuran bir kavramdır. beynimiz gözümüzün odaklandığı noktada sadece ihtiyacı olan, bilme gerekliliği duyduğu verileri algılar. odaklanılan nokta dışında gördüğümüzü sandığımız çoğu şey ise bir varsayımdan ibarettir. odak dışında kalan değişimleri fark etmek ise ancak özel bir inceleme ve efor sarf etme ile mümkündür. bu durum sadece biyolojik alanda değil; sosyolojik, kültürel, siyasi birçok alanda da farklı adlar altında varlığını devam ettiriyor. yaşadığımız toplumun arka planında meydana gelen değişikliklere günlük hayatın rutininde kaybolarak dikkat etmememiz; kültürel olarak benimsediğimiz birçok kavramı ipso facto (kaçınılmaz bir sonuç olarak) kabullenip, doğru ya da yanlış olmasını sorgulamadan durumlara uygulamaktan çekinmememiz; siyasi platformda toplumu galeyana getirecek veya tepki toplayacak birçok siyasi icraatın sorumluluğundan kaçınmak için siyasilerin halkın dikkatini daha kışkırtıcı ve gündelik polemiklere yöneltecek girişimlerde bulunması ve halkın her şey gözlerinin önünde olup biterken, aleyhine olan bitenlere odaklanmak yerine ilgisini bu gereksiz, popülist yaklaşımlara yöneltmeye devam etmesi 'değişim körlüğü' denilen kavramın birçok alanda karşımıza çıkabileceğini örnekleyen durumlardır. kimi zaman ön yargı, kimi zaman algı operasyonu, kimi zaman öngörü, kimi zaman tanık olma, kimi zaman tecrübe, kimi zaman tarafgirlik gibi adlar altında kendini gösteriyor. ancak aslolan şey ise kendimizi sadece olana odaklanmış ve bize yetecek kadar her şeyi bildiğimizi hatta çoğu zaman en doğrusunu bildiğimizi düşünerek geçirirken, gerçeklerin bize rağmen değişmesi, dönüşmesi, farklılaşması ancak bizim bunları fark edemeyecek kadar kendi bildiklerimize tek doğruymuş gibi sarılmaya inatla devam etmemizdir. bir çocuk gibi her daim yeniliklere, değişimlere açık olmak ve merak duygusunun pekiştirdiği sorgulamalara devam etmek, yanılabileceğimiz gerçeğinin her zaman olanaklı olduğunu kabul etmek gerekli. bertrand russell ''düşüncelerim için ölmeyi göze almam; çünkü yanılıyor olabilirim.'' der. yanılmak işin tabiatında vardır, önemli olan yanılıyor olma olasılığını kabul edebilme yürekliliği ve açık fikirliliği ile arayışa devam etmektir. yolda olmaktan, cesaretle sorgulamaktan vazgeçmemek dileğiyle.
  • ingilizce kaynaklarda "change blindness" olarak geçen durum. bilindiği üzere görme algısı göz ve beyin işbirliğinde gerçekleşiyor. göz ile elde edilen görsel bilgi yığını beyinde anlamlandırılıyor. bence bu durum tüm görme algımızı subjektif /kişisel bir hale getirmeğe yeter. bir aksiyonu görme işini gerçekleştirirken tembel organ beynin yine fondaki değişimi yok sayıp, işlem gücü tasarrufuna gittiğini düşünebiliriz. buna benzer bir yöntem video sıkıştırma yöntemlerinde de kullanılıyorç. (bkz: mpeg)
    görme işleminde yeni bilgiyi kodlamadan eskilerden yaralanan beyin, fonda olan bilgiyi anlık bilgilerden değil de arşivden kullanılan bilgiler ile harmanlar. yani bu demekki bilinçli olarak görmek için bakmadığımız bazı sahneler aslında görsel hafızadan kullanılan görüntüler. bu bilgi bizim "anda" olma halimize de sorgulatıyor aslında.
  • akşam üzeri eve girdikten sonra annemin sorduğu ''nasıl olmuş ? '' sorusu karşısında yaşadığım çaresizlik hadiseyi aklıma getirdi.
    benden cevap beklediği o on saniye içerisinde, ''hasiktir yine bi değişiklik oldu ama ben göremiyorum. ulan hep aynısı oluyor, salak mıyım ben ?'' hissiyatına kapılıp cevap veremedim elbette.

    öküzlüğüme bahane arıyormuşum gibi görülebilir belki ama dış etmenlerin, kapasitemizi efektif bir şekilde kullanma aşamasında ne kadar önemli olduğunu unutuyoruz çoğu zaman. ve bu yüzden etrafımızda olan hemen her değişikliği fark edebileceğimizi zannediyoruz. çok dikkatliyiz, hiçbir şey bizden kaçmaz diye düşünüyoruz ama her defasında yanılıyoruz.
    ki değişim körlüğü tam da burada devreye giriyor işte.

    değişim körlüğü, başlığın ilk entrysinde yazıldığı gibi j. k. o'regan tarafından değil, bilişsel psikolojinin babası olarak kabul edilen ulric nessier tarafından ortaya atılmıştır. hatta tezini desteklemek için labaratuvarında yaptığı iki farklı film deneyi de kendisinden sonraki birçok bilim insanı için dayanak oluşturmuştur. (muhtemelen j. k. o'regan da bu dayanağı kullandı.) deney basittir; deneklere karşılarındaki iki ekrandan iki farklı film izletilir. denekler iki filmi de rahatlıkla takip edebileceklerini (konudan bağımsız.) düşünürken sadece bir tanesine odaklanabilir ve diğerindeki basit değişiklikleri dahi sürekli kaçırır, sonrasında da hatırlamazlar.

    ben bunu iki resim arasındaki yedi farkı bulma oyununa benzetiyorum biraz. çünkü orada da durum benzer aslında. ilk olarak hangi resme bakarsanız bakın, aradaki bariz değişikliğe rağmen diğerini de aynı zannediyorsunuz ve değişikliği/değişiklikleri bulmak için iki resim arasında birkaç kez gel-git yapmak zorunda kalıyorsunuz. hatta iki resim arasındaki yedi farkın tamamını bulduktan sonra, nasıl oluyor da bu bariz farkları daha kısa sürede bulamadığınıza şaşırıyorsunuz. şaşırmayın, salak değilsiniz.

    ayrıca değişim körlüğü, insan beyninin manipülasyona ne kadar açık olduğunun da ispatı gibidir. daha net anlaşılması açısından, hem değişim körlüğünün kendisini, hem de insan beyninin manipüle edilebilirliğini gösteren bir video bırakalım.
    (bkz: https://www.youtube.com/watch?v=ml2c-sofi3y)
    videoyu izledikten sonra, ''eee ne var bunda ? ben anladım hadiseyi..'' artistliğine girmeyin bence. bu şekilde olmasa da başka bir şekilde muhakkak manipüle ediliyorsunuz, edilirsiniz.

    yanınızdan sadece birkaç saatliğine ayrılan sevdiceğinizin değiştirdiği, aynı renk ama farklı desenli bir tişörtü fark etmediğinizde başınızdan aşağı dökülen kaynar sular basit bir örnek olabilir mesela. ha o bunu sizi gerçekten manipüle etmek için mi yapmıştır yoksa farkında olmadan mı onu bilemiyorum. hadise, beynin farkındalık yoksunluğu değil, bütüne odaklanmasıdır biraz, kişinin pek günahı yoktur. kazı çevirmeye çalışırsınız ama yine de yanar, aklınızda olsun.
hesabın var mı? giriş yap