• hakkında bu başlıkta yapılan muhabbetlerin % 99'u boş olan bir zamanların wonderkid'i inanılmaz yetenekli futbolcu.

    dele alli, pjanic değildir arkadaşlar. anelka da değildir, balotelli de değildir, gomez de değildir, falcao da değildir, mesut da değildir.. futbol da cm değildir. bunlar insan. her birisinin farklı karakterleri, yaşadıkları farklı hayatlar, kimisinin özel yaşamlarında sorunları, kimisinin psikolojik problemleri var. kimisi için bunlar dönemsel, kimisi için kalıcı vs vs. havanda su dövmenin manası yok. kimse bilemez adamın ruh halini ya da konsantrasyon seviyesini. gelip yatabilir de, daha 26'yım ölmedim ulan ben de diyebilir. hocayı ve türkiye'yi çok sevip yeniden de doğabilir, sikerim futbolunu diyerek daha da dibe batabilir. söylenen maliyetler doğruysa almaya değer bir risktir bence. gerisini yaşayıp göreceğiz.

    "ghezzal'ı iyiki almadık , morutan daha iyi" yorumları yapan futbol uzmanlarının bunu anlamasını beklemiyorum tabii ki.
  • batsman ,pjanic ve teixeira geldiği zaman ligin içinden geçeceğimizi düşünmüştüm.bu üçü bizi rezil rüsva ettiği için,artık adı sanı duyulmuş futbolcuların transferleri heyecan uyandırmaz oldu bende.benim için bu saatten sonra iyi transfer,tyler boyd'un bir daha beşiktaş formasıyla sahaya çıkmasının önünü tıkayan transferdir.kenan karaman'a forma yüzü göstermeyecek adamdır.
  • kabiliyeti türkiye'nin üçüncü sınıf spor yayıncılığına (buna kendini iyi pazarlayan, dolu görünen ama kof yeni nesil yayıncılık denemeleri de dahil) birkaç gömlek büyük gelecek, dünyanın en kaliteli spor gazetecileri arasında gösterilen jonathan liew tarafından guardian'da, kariyeri, kişiliği ve beşiktaş'a transferi hakkında mükemmel bir makale yazılmış olan futbolcu. yazının orijinali aşağıda:

    https://www.theguardian.com/…d-or-squandered-career

    makale tamamen spesifik olarak dele'ye, genel olarak da kariyeri ona benzeyen her insana duyulan derin bir empati ile yazılmış olmasına rağmen, ne yazık ki üstteki bir entryde "çok sert ve ingiliz kibiriyle dolu" olduğu iddia edilmiş. sanırım makale çevrilirken google translate kullanıldığı için, içerdiği alaycı ton tamamen göz ardı edilmiş. üstüne üstlük, yazarın onaylamadığı ve dalga geçtiği görüşler de yazarın kendi görüşleri sanılmış. bu kadar ince, ve estetik bir makalenin, üstelik iyi bir spor yazarının görevini tam anlamıyla gerçekleştirip, sporu toplumsal zemine büyük bir gerçeklikle oturtabilen böyle bir yazının, yanlış anlaşılmış bir çevirisi insanları yanlış yönlendirmesin diye gerçek bir tercümesini aşağıya bırakıyorum:

    başlık: "dele alli'nin beşiktaş'a transferi düşüşe geçmiş veya israf edilmiş bir kariyerin hikayesi değil"

    alt başlık: "milton keynes gibi bir yerde, sosyal konutlarda başlayıp, dünya kupası ve şampiyonlar ligi finallerine uzanan bir hayat, nasıl olur da bir başarısızlık olarak yorumlanabilir?"

    makale:

    "dele alli kiralık olarak beşiktaş'a transfer oldu, hayati tehlikesinin sürdüğü söyleniliyor. everton'lı orta saha oyuncusu çarşamba gecesi istanbul'a vardı. dele'nin türkiye süper ligi'nde oynaması bekleniyor, bu da elbette tedavisi mümkün olmayan bir hastalık. doğal olarak, gazetemizde herkes dele'ye bu zor zamanlarda en iyi dileklerini yolluyor."

    ama durun, bir dakika bekleyin lütfen. bu gelişmeyi nasıl yorumlamalıyız ki? dele'nin kariyerini başarısızlıkları, kaybettikleri açısından yorumlamak en doğal tepki belki de. bir taraftan içimizde daha da büyük işler başarabileceğinden emin olduğumuz bir oyuncunun şimdiki durumuna karşı hissettiğimiz derin bir hüzün var. sanki dele o büyülü golleri hiç atmamış, o ödül ve kupaları kazanmamış, rakiplerinin bacakları arasından topları geçirip o cüretli çalımları hiç atmamış gibi. paul merson'ın arkasından yaktığı ağıta baksanıza: "türkiye'de oynamaya gitti artık. onu bir daha asla ingiltere'de göremeyeceğiz".

    diğer tarafta da başka bir grup var, ben onlara "halden anlamayanlar tayfası" diyorum. bu gruptaki futbolseverler dele'nin durumunu adeta sinsice bir neşe ile karşılayıp, onu hor görüyorlar, dedikleri de şu: "dele'nin kendinden başka suçlayabileceği kimse yok!" bu sözleri söyleyenler buna inanarak mı söylüyor, yoksa bu tepeden bakan tavır oynadıkları rolün bir parçası mı bilmiyorum ama bir sürü sıkıcı radyo konuğu ağızlarından düşmeyen bu laflarla dele'yi küçümsemeye çalışıyorlarsa eğer, sözleri dinleyicilerde bunun tam tersi duygular yaratıyor.

    bir düşünün lütfen, dünyada herhangi bir insan için, kendi başarısızlığının tek mimarı olmakla suçlanmaktan daha perişan edici bir yazgı hayal edebiliyor musunuz? farkında mısınız, bu söylem dele'nin halini ne kadar da kolayca, bir ahlak ve ahlaksızlık ikilemiyle açıklama durumuna itiyor bizi. sanki bir insanın potansiyel yeteneğini tam anlamıyla kullanamaması bir karakter noksanlığıymış gibi.. sanki everton'da kadroya girememek dele'yi kötü bir insan yapıyormuş gibi.. sanki dele kariyerine bize borçlu olarak başlamış, sanki allah vergisi yeteneğinin yüzde yüzünü sahaya yansıtmak onun bize olan borcuymuş da şimdi borcunu ödemeden kaçıp gitmiş gibi.. "bay dele alli, ödemeniz 100 lig golü ve üç dünya kupası eksik gözüküyor. alacaklılar sabah kapınızda olacak.."

    oysa alli, elbette ki, kötü bir insan değil. oynadığı her takımda popülerdi ve sevildi. ama everton menajeri frank lampard geçen hafta dele'nin "odaklanma eksikliğinden" bahsetti ve bu da karakteri hakkında yargılarda bulunmak için bize yetti zaten. bu muğlak ifade, yani bir futbolcunun "odaklanamaması" bizim için ne demek; umursamaz bir hava takınmak, kanını, terini ve gözyaşını sahada yeterince dökmemek, antrenmanda sıkı çalışmamak. belki alli başarıyı yeteri kadar istemedi. belki de, mourinho'nun "all or nothing" belgesinde unutulmaz bir şekilde ifade ettiği gibi, dele "bu kayıp yıllarının pişmanlığını ömrünün sonuna dek yaşayacak".

    ama benim alli hakkında tamamen farklı bir teorim var. belki tamamen saçmalık ama lütfen beni sonuna kadar dinleyin. dele, milton keynes'de, mısır gevreği kutularını andıran, ruhsuz, gri sosyal konutlarda, babasız olarak büyümüş. çocukluğunun keşmekeşini bugün bile tam olarak bizimle paylaşmak istemiyor. buralar yaşayanların görmezden gelindiği, kaderlerine terkedildikleri yerlerdir. buralarda öyle sessizce yok olursunuz ki, kimse kayboluşunuzun farkına varmaz. bu şekilsiz, renksiz, dayanaksız bir yaşamdır. kimseye güvenemeden, hakiki bir şekilde sevilmeden, arka çıkılmadan geçen bir hayat.

    işte dele'nin bu eksikliklerini futbol tamamladı. futbol ona bir güvence, ve bir aile verdi. unutulmayalım ki, 2017 yılında, formunun zirvesindeyken en yakın arkadaşı harry hickford'ı temsilci olarak seçmesi de şüpheyle karşılanmıştı ama bir taraftan da en yakın arkadaşının menajeri olmasında çok dokunaklı bir yan yok muydu? vahşi ve çürümüş futbol dünyasına birlikte göğüs geren iki dost..

    buna bağlı olarak, şu nokta da oldukça ilgi çekici: pochettino'nun yönettiği o harika, hırslı ve kırılgan tottenham takımında dele ile birlikte oynayan danny rose, mousa dembele, harry winks ve victor wanyama gibi bir çok farklı oyuncuda da tottenham sonrası hep bir şeylerin eksikliği hissedildi. belki de bazı oyuncuların yüksek performans göstermeleri için teknik direktör ile oluşturdukları simya, sandığımızdan da önemli. belki sadece doğru teknik direktörün, doğru yerde, doğru zamanda yarattığı spesifik bir enerji söz konusu. ve bu enerji öyle parlak ki, ondan önce ve sonra gelen her şey, karşısında sönük ve renksiz kalıyor.

    bugün görünen o ki, alli'nin hayatının amacı zirveye çıkmaktı, orada kalmak değil. nedense, biz tüm futbolcuların bütün benlikleriyle, neredeyse insanlık dışı bir doymaz bilmezlikle arzularını kovalamak zorunda olduklarını farz ediyoruz. ya alli, o zirvede 15 sene boyunca kalmak için yapılması gereken, insanın hayatını değiştiren, bağ-dokuların eğip büken tüm o fedakarlıkların, artık hayattan beklentilerini karşılamadığına karar verdiyse? ya o sadece, istediği gibi oynamak, hayatını kazanmak ve yaşayıp gitmek istiyorsa? neden onun bu kararını, hayatının tüm amacı zafer ve kazanç olan bir fatihi eleştirdiğimizden bile daha büyük bir hüzünle ve kızgınlıkla yargılıyoruz ki? onunki, başarısız, boşa harcanmış, veya israf edilmiş bir kariyerin hikayesi değil ki.. burada bahsettiğimiz, milton keynes'in o meşum sosyal konutlarından çıkıp dünyanın en iyilerinden biri olan, dünya kupası finallerinde ingiltere formasıyla gol atmış, şampiyonlar ligi finalinde oynamış, milyonlara hayal dahi edemeyecekleri heyecanlar yaşatmış bir futbolcunun hikayesi.

    bazen hepimiz, dele'nin çıktığı zirvede sadece bir saniye bile kalmak için bile, ne kadar iyi olmak gerektiğini unutuyoruz. futbolculuk kariyerinde kazandığı tüm bu başarıları ha 22 yaşında kariyerinin başında bir gençken, ha kariyerinin sonlarında, mesela 32 yaşında kazanmış, ne fark eder? ha 30 kere milli olmuş olsun, ha 100 kere, ne değişir? hem, biz kimiz de onun hayattan ne istediğini bildiğimizi sanıyoruz? alli daha 26 yaşında, çoğumuzun daha kendimizi yeni yeni tanımaya başladığımız, ne olduğumuzu anlamaya çalıştığımız, büyük hatalar yapıp kendimizi tekrar şekillendirdiğimiz yaşlar bunlar. hem, her hayat hikayesinin, dramatik, film gibi sonları olduğunu nereden çıkarıyoruz? öyle ya, dele türkiye'ye gitti tabii, ne büyük dehşet ama! tüm bölgenin en büyük kulüplerinden birinde, dünyanın en muazzam şehirlerinden birinde, her hafta 40.000 kişi önünde oynamak, tanrım, ne dehşet ama!

    alli, atatürk havalimanı'na vardığında, kendinden geçmiş taraftarlar onu karşılamak için alana akın etti, ve yollarına çiçekler döktü. eğer bu sahneyi, alli'nin gençlik haline gösterip, "bak, işte bu senin gurur kırıcı başarısızlığının resmi" deseydik, ne saçmaladığımızı anlamazdı bile.
  • 26 yaşındaki futbolcu için emekli ikramiyesi alacak yorumu yapılan futbolcu.

    kariyeri dibe doğru giden kırık bir adam. diğer kırıklar nkoudu ve roiser onu futbol oynamaya ikna ederse faydalı olur.
  • biz adamdan gol asist beklerken senol hoca adami casemiroya donusturmus aq 10 top calma nedir baba

    edit: golünü de attı helal olsun aq
  • tottenham'ın oğuzhan özyakup'udur.
  • herkese merhabalar.

    ismi beşiktaşımızla anılan ve anlaşmaya yaklaştığımız dele alli analizimi okumak isteyenler buyursun.

    öncelikle genel profilinden bahsedelim, 96 doğumlu, 1,88 boyunda, 8 ile 10 numara arasında gidip gelen, sağ ayaklı ingiltere milli takımı'nda 37 maça çıkmış, everton'ın oyuncusu dele alli. kariyerinin sükse yaptığı dönemler tottenham'da oynadığı dönemlerdi.

    mk dons'ta keşfedilen alli, 6,5 milyon euro'ya 2015 şubat ayında tottenham'a transfer oluyor. fakat devre arası transferinin anlaşması gereği, yarım sezon kiralık olarak takımında devam ediyor. 15/16 sezonunun başında da tottenham'a katılıyor, hem de ne katılmak!

    fakat işler pek de istediği gibi gitmiyor, harika başlayan kariyeri, pochettino'nun gidişi ile düşüşe geçiyor. pochettino döneminde 4 sezonda ligde 4 sezonda 42 gol, 29 asist yapıyor. o gittikten sonra 3 sezonda 14 gol 8 asist yapıyor. inanılmaz bir düşüş gözümüze çarpıyor.

    tabi, bu düşüşle birlikte tottenham'da bulduğu süreler düşüyor. ve everton'a transfer oluyor. bonservis açıklanmıyor; 21/22 sezonunun devre arasında bonservis + bonuslar karşılığı everton'a geçiyor. bonuslardan biri ise; "everton'da 20 maça çıkarsa 12 milyon euro ödenir".

    bize gelişinde bu maddenin öneminin büyük olduğunu düşünüyorum. alli, everton'da toplamda 13 maça çıkabildi ve bu 13 maçta yalnızca 1 gol attı. everton da 20 maça çıkmadan oyuncuyu göndermek istiyor, hem de para kazanarak ya da geliştirmek için...

    oyuncunun genel özelliklerine bakacak olursak, ofansif oynayan takımlar için dribling yetenği olan, uzaktan etkin şutlar çekebilen, boyuna göre hızlı, teknik ve çevresini kontrol edebilen, en önemlisi alan koşularını çok iyi yapabilen bir oyuncu.

    genelde oyuncu tiplemesi yazarken, "bunları övgü olarak almayın, bunlar oyuncunun özellikleri" diyorum. ama dele alli bu özellikler en üst seviyeye yakındı. övgü olarak da alabilirsiniz; zira o sezonlarda 100 milyon euro fiyat biçilmiş bir oyuncudan bahsediyoruz.

    yani dele alli topla birlikte akmış. bir de sakatlık geçmişine baktığımızda 2019 ocak ayında ciddi bir sakatlık geçirdiğini, 2 ay formasından uzak kaldığını, döndükten sonra tottenham'da 3 defa 1 ay formasından uzak kaldığı sakatlık geçirdiğini görüyoruz.

    aslında psikolojik düşüş başladığında, fiziksel, fiziksel düşüş başladığında, oyun içi düşüş başlar. tüm bunlarda yukarı giden bir veri olmazsa, sakatlıklar kaçınılmazdır. ama dele alli'nin tüm bu düşüşlerin yanında oyun içi aksiyonlarını da inceleyip karar vereceğiz.

    öncelikle; pochettino dönemi dedik, top seviyede oynadığı 4 sezon var. burada oyun sistemi 4-2-3-1 ağırlıklı ama değişkendir. bütün takımın, topla birlikte yağ gibi aktığı, kanatların inanılmaz top taşıdığı, dele alli'nin ise aldığı top sayısının epey yüksek olduğu dönemlerdi.

    sonra mourinho ile başlayan, defansif anlayış, esprito ile devam etti. önceki dönemde alli'nin maç başına aldığı top sayısı 50 üzeriyken, bu dönemde 30'a kadar gerilemiş oldu. çünkü tottenham oyunu merkezden oynayan, merkezi kullanan bir takım olmaktan uzaklaştı.

    özellikle oyunu santrafor arkasına kümelenen değil de, santrafor ile mesafeli oynayan takımlarda, 8-10 arasında oynayan yetenekli oyuncular boşa çıkar. oyun tamamen çizgi ve half-space oyununa döner. ki son'un üzerine moura da gelince top kullanımı azaldı.

    son iyi oynadığı sezon olan 19/20 sezonuna kadar maç başı top kayıpları 2-3 civarında olan ve sezon boyunca rakibin şutuna dönen bir hatası olamayn dele alli, 21/22 sezonunun ilk yarısında maç başı 10'dan fazla top kaybetmeye başladı. gidiş süreci de burada hızlandı.

    çünkü tottenham, sistemi itibarı ile az ama öz atak yapan bir takım, girdikleri atak sayısına bakıldığında kayıp sayısı epey fazlaydı. ki "2 senedir hiç futbol oynamıyor" cümleleri dönüyor. geçen sene (tottenham+everton) 14'ü ilk 11 olmak üzere 29 maça çıktı.

    bu sene de 2 maç sonradan girdi. bence en büyük hatası ise, yine merkezden oynamayan, inanılmaz düşüşte olan, oyuncu öğütme fabrikası everton'a transfer olmasıydı. eğer daha çok futbol oynamaya meyilli bir takıma transfer olsaydı, şu anda ismi yine tepelerde olabilirdi.

    geçen sene oynadığı 29 maçta beni en çok etkileyen şey şu oldu. herkes gol asist sayısının düşüklüğünden bahsediyor ama araya girme verisinde maç başına 5.3 ile premier league'de 2. sıradaydı. yani alanı çok iyi bildiğini net şekilde görebiliyoruz.

    oyuncu ile ilgili en büyük eleştirilerden biri ise defansif performansı. halbuki bu da ezberden ibaret. defansif aksiyonlarda maç başına 13,25 başarılı defansif aksiyon ile yine premier league'in 2. sırasında yer alıyor. burada takımların defansif düzeninden bahsetmiştim.

    başa dönelim, bu defansif verilere göre oyuncu neden gönderildi? dediğim gibi 10 civarı top kaybı ile; kazandığını kaybetmiş diyebiliriz. çünkü dele alli'den top kazanmasından ziyade, kazandığı topu kullanmasını bekleriz. bu ingiltere'de kötü bir veri.

    iyi oynadığı dönemlerde ise topla mesafe katetme anlamında iyi ya da kötü diyemem. 4,5 ile ortalama bir veri yakalamış. yine ilginç bir nokta, 3. bölgeye pas sayısı düşük, bu bölgede pas veren değil alan oyuncu olduğu için ve skora gittiği için kabul edilebilir.

    iyi olduğu dönemlerde maç başına 2 civarı şut çekerken, maç başına 1 de isabet oranı yakalamış. dediğim gibi uzaktan şutları tehlikeli diyebiliriz. çoğu veride de bruno fernandes ile yarışmış.

    en iyi dönemi dediğimiz, ligde 18 gol 7 asist yaptığı 16/17 sezonunda ise, verileri ile yapılan genel ortalamada bütün oyuncular arasında ligin en iyi 3. oyuncusu. zaten ilk yıllarda ligde yılın en iyi genç oyuncusu ödülleri de mevcut. buraya kadar saha içinden bahsettik.

    şimdi gelelim bize gelme sebeplerinin en büyüğüne; oyuncunun futbol dışı hayatına. çok kötü, gerçekten çok kötü. henüz 26 yaşında ama skandallarla yaşamış. bununla ilgili birçok video, bilgi bulabilirsiniz. ben bu kısımda çok çok kötü olduğunu belirteyim, yeterli.

    peki, nasıl düzelir? öncelikle yaşının genç olması, hala futbolun içinde kalabilecek olması adına umut verici. diğer konu bizim atmosferimizin o'na iyi geleceğini düşünüyorum. diğer konu ingiltere'den biraz uzaklaşması da iyi gelebilir. önemli!

    kulübe gelir gelmez mental danışmanlarla desteklenmesi, arkadaşlık ortamında evrilmesi gerekiyor. ki tottenham ne zaman iyi olmuş, dele alli iyi olmuş. tottenham'ın kötüye kırılması, dele alli'yi de kötüye kırmış. çünkü takımla hareket eden bir oyuncu.

    diğer bir konu, 3'lü sistemden ziyade 4'lüde başarılı olduğunu, 4-2-3-1'in forvete yakın 3'lüsünün merkezinde oynadığını görüyoruz. ve şunu göreceksiniz, weghorst'a yaklaştırırsak, çok atıp attıracaktır. ghezzal, öne oynarken 1 istasyon daha eklendiği için mutlu olacaktır.

    şunu da net belirteyim, direkt v. ısmael'in sistemine uymuyor, topu çok kullandığımız denklemde başarılı olacağı aşikar. ama elinizde dele alli varsa da topu kullanmanız gerekir. josef'in de dönmesi ile gerideki dengeyi iyi kurgularsak, dele alli'yi tekrar oyuna döndürürüz.

    bu süreci iyi planlamak gerekiyor, oyuncuya inter, milan gibi takımları hedefletip, yüksek bonservis ile satış planı çıkarmamız gerekiyor. kulüp için çok verimli bir süreç olabilir. hayırlısı olsun, saha içine dönsün!

    okuyan herkese teşekkür eder, keyifli günler dilerim.
  • beşiktaşımızla ilk maçına çıkan oyuncumuz. eminim şuan kafasında iki soru vardır.

    1. bu nasıl muazzam atmosfer, bu nasıl çılgın taraftar?
    2. bu kenan karaman kim?

    aramıza hoşgeldin.
  • (bkz: dele alli/@ceyar i kim vurdu)

    tottenham hotspur'de forma giyen 1996 (20) doğumlu süper yıldız potansiyelli genç merkez ortasaha.

    milton keynes'in varoşlarında sorunlu bir ailede büyüyen, nijeryalı berduş bir baba, ingiliz alkolik bir anne sahibi çocuk. annesinin 4 farklı adamdan 4 farklı çocuğu olmuş; ama babaların hiçbiri ortalıkta yok. dolayısıyla talihsiz dele alli, 13 yaşına kadar alkolik anasıyla beraber yaşamış. 13 yaşında ise alkolik annesi artık çocuğuna bakamayacağına karar vermiş. dele'nin milton keynes altyapısından arkadaşı olan harry hickford'un ebeveynleri ise dele'yi evlatlık edinip, kelimenin tam anlamıyla çocuğun hayatını kurtarmış.

    şuursuz annesi ise yıllar sonra gazetelere 'dele'yi çetelerden korumak amacıyla evlatlık verdim' babında dümenden mazeretli bir açıklama yaptı ama dediklerinin pek inandırıcılığı yok gibi:
    https://www.thesun.co.uk/…ollow-his-football-dream/
    https://www.thesun.co.uk/…03/2634302.main_image.jpg

    sorunlu 'alli' ailesini arkasında bırakıp, varlıklı 'hickford' ailesine transfer olan 'dele alli''nin kafası rahatlıyor ve kendini tamamiyle futbola veriyor. 17'sindeyken (2013/14) ingiltere 1. lig takımı milton keynes dons'un altyapısından a takıma çıkıyor ve düzenli ilk 11 oyuncusu olmayı başarıyor.

    bir sezon sonra ise (2014/15 - yaş 18) gene aynı ligde 39 maçta 16 gollük çılgın bir istatistik ortaya koydu ve 6.6m €'ya premier lig takımı tottenham hotspur'e transfer oldu.

    sonrasında ise (2015/16, geçtiğimiz sezon) adı sanı duyulmamış 18 yaşında bir çocuk nasıl oldu da dünyanın en iyi liginde geçirdiği ilk sezonunda (üstelik şampiyonluğa oynayan bir takımda) merkez ortasaha'da oynayarak 28 (5) maçta 10 gol 8 asistlik çılgın bir istatistik tutturdu? hala anlayabilmiş değilim. premier ligi yakından takip eden biri olarak net söyleyebilirim ki aynı pozisyonda oynayıp, bu yaşında aynı performansı veren benim gördüğüm tek oyuncu frank lampard'dır. steven gerrard'ın bile bildiğimiz efsane haline alması uzun yıllar aldı, dele alli kardeşimiz ne denli ciddi bir potansiyel taşıyor onu anlamanız işin kıyasladım.

    bu sene ise (2016/17 - yaş 20) çocuk kaldığı yerden devam ediyor ama tek bir farkla. soyadını taşıdığı eski ailesinden öyle tiksinmiş ki artık, 2016/17 sezonu itibariyle formasının sırtında alli değil dele yazıyor:
    http://www.skysports.com/…ttenham-shirt-name-change

    aile demişken, son olarak hayatın yetenek dağıtımı adaletsizliğinden de bahsetmek lazım. kendisi 20 yaşında 7 kez ingiltere a milli takım formasını giymiş geleceği daha da parlak olacağı aşikar bir gencoyken, evlatlık verildiği hickford ailesinin aynı koşullarda yetişen aynı yaştaki öz oğlu şu an ingiltere 1000. liginde forest green forması giymekte. bazen g.tünü yırtsan da potansiylelini aşamıyorsun işte; benim de eyyorlamam bu kadar a dostlar.

    ---------- bonus ----------
    takımının detaylı incelemesi için bakınız;
    (bkz: tottenham hotspur/@ceyar i kim vurdu)
    ---------- bonus ----------
  • şaka gibi.

    dünden bu sabaha bu adam hakkında 200'den fazla entry girildi sözlüğe. gel gör ki debe'de 1 tane dele entry'si yokken enner valencia, miha zajc ve attila szalai entry'leri var.

    (bkz: #141723718)
    (bkz: #141716766)
    (bkz: #141727473)

    ben böyle debe algoritmasına sıçarım, kusura bakmayın..
hesabın var mı? giriş yap