• hakkında tuş takımı aşındırmaya bile değmez ama doğal seleksiyon hakkında yanlış bilgilere sahip olduğu için aydınlatmak istedim.
    biz, enkazdan tek parça çıkarmaları için yalvardığımız, hayatının baharında bir güzeller güzelini toprağa koyduk da geldik. biraz ondan bahsetmek gerekirse;
    deprem, patlama, yangın durumlarında dahi cenin pozisyonunda kıvrana kıvrana "ilgi... ilgi istiyorum ilgi gösterin bana nolur bir damla ilgi" diye aranmazdı, edebildiği yardımı eder, bilmediği konularda ağzını açmazdı. edepliydi.
    piyasadaki tüm antidepresanlar toplatılsa, takriben 36 saat sonra saçlarını yolup, yüzünü tırmalayarak balkondan atlayacak bir ruh haline sahip değildi, ruhu hasta değildi.
    zaman çizelgesinde birbiriyle çakışmayan uyduruk hikayeler sıçıp, sex sells başlıklarla bunları gerçekmiş gibi satmazdı, makul biriydi.
    öyle muhteşem bir babası yoktu ama babamın parasını başkaları yedi diye çıldırıp ailesini herkese rezil ederek, bundan dahi ilgi emiklemeye kalkışmadı hiç.
    kimseyi işini yaptığı için aşağılamaz, utandırmaya kalkmazdı, çünkü gerçek bir işten para kazanıyordu, link için sağa sola kaydırdan değil. ve emek, geçim kaygısı (ama çok parasızken dahi nişantaşı'nda yaşamalı fake bir kaygı değil) nedir bilirdi. kalenderdi.
    onu bizzat tanıyanlar arkasından "delinin biri aman aman" demezdi, aksine gerçekten sevilirdi, şuraya gelse de bizi neşelendirse diye beklenirdi.
    kısa ömrü boyunca yaptıkları, söyledikleriye cringefest whatsapp grubunun demirbaşlarından olmadı, saygı duyulacak anılarını bırakıp gitti.
    doğal seleksiyon, cihangir otçularının gandhisinin zannettiği gibi bir şey olsa, o enkazın altında kalacak en son insan benim kuzenimdi.
  • güzel tatlı bi kadın. çalışırken dinlediğim podcast ler bitince kulağımda kalan podcast önerisini hatırlayıp dinlemeye başladım.

    şunu diycem, lan ne biçim örselenmişiz hepimiz ha.
    zekası yüksek olan da, düşük olan da, robertte okuyan da, çeliktepe cengizhan eml de okuyan da. zengini de, fakiri de. komple bir nesil olarak böyle biz, hepimiz...
    kadın altına işiyormuş çocukken (bende de vardı),
    kaş kirpik ve saçlarını yolmuş uzun süre, sonra da anoreksi olmuş. ana baba da dr bu arada.

    lan siz bi çocuğu bu hale getirecek ne yaptınız?
    valla hüzün ve sitem içinde dinledim kadının gülerek anlattıklarını.
    hayır ben de sik kırığı gibi bir aileden çıktım ve etrafıma baktığımda örselenmemiş kimseyi görmüyorum.
    üst jenerasyona, ana babalarımıza sitemimdir. ağzımıza sıçmışsınız lan hayvanın evlatları!

    ana baba olduk da anladık; günahsız olamasa da, eli yüzü düzgün ebeveynligin bir imkansız küme olmadığını. affı zor, telafisi imkansız artık. geçmiş olsun

    çok üzgünüm, kendisinin anlattıkları analigima, suistimal kurbanı çocukluğuma, icinden nasil sağ salim cikabildigime hala akil erdiremedigim yaralı ergenligime vurdu.
    hava da sik gibi zaten. aydınlık şeyler yazamadım, pardon.
  • beni arada bırakan kadın. başta pek sevmiştim. ortada daha podcast filan yok o dönem, daire'ye konuk olmuşlar. o zaman mert'le beraberler. evlerine bayılıyorum. yazdıkları da hoş...
    podcast çıkıyor. her popülerleşen şeyden soğuduğum gibi ona da bi mesafeleniyorum. merak edip dinliyorum. sonra bi şeyler oluyor. deniz'in çevresine "off mükemmel anlatmış yhaaa" diyen bi tayfa üşüşmeye başlıyor. deniz, insandan yine reklamcıya dönüşüveriyor. gününü söyle, deseler bilemem ama deniz bir sabah gregor samsa olarak uyandı. ben onun iyileşme yolculuğunu açık yürekli biçimde paylaşmasını severken, deniz; terapi görmüş nil karaibrahimgil'e evrildi.

    ha çok mu kötü? yoo. once a "reklamcı", always a "reklamcı".

    mürekkep yalamış, elit pucca olarak hayatına devam ediyor. hayırlı kazançlar diliyorum.

    patlatsın bi selfie de "interakşın'ı düşmesin"

    valla maaşallah dediğim 3 gün yaşamıyo. neyyss...

    edit:

    lan acaba çok mu ağır konuştum diyerek instagramına tekrar bakayım dedim. lan ben neyse bi şey demiyorum...

    ya da dur diyicem ya:

    deniz bizlen eğleniyir. hatta bizlen resmen taşşak geçiyir:
    https://www.instagram.com/p/cue8ejsgao_/

    abi insanların götü ofis mobilyası deseni almış, 3 kuruşa çalışıyor. diyor ki "influencer olmak sandığınız gibi değil, çok zor. her gün özgüvenimi sarsan, beni bedbaht eden yüzlerce mesaj alıyorum." (insert f-f-f-facepalm here)

    aşkım bak şöyle yapıyosun: dm kapat, yorumları kapat, kötüleri sil, iyileri tut...

    fark ettin mi? tamamen senin kontrolünde olan bi' evren.

    yani mecburen (find & replace "mecburen" -> "sike sike") gittiğin ofiste, yöneticinin mobbing oyuncağı olmuyorsun, metrobüse binerek 8'de iş başı yapmak için depar atmıyorsun, salak salak toplantılara girmiyorsun.

    işin komiği de bu insan reklamcılık gibi psikopat bi sektörden çıktı. yani bilmiyo desen o da değil. ruhu komple ajansta mı bıraktı acaba?

    çok büyük geri adım atıyorum kendisiyle ilgili.

    kelimeleri iyi kullanan, iyi pazarlık yapan, x bir kadın sadece. "depresyona girmemesi için" x'i ne alacağını kendi tasarrufuna bırakıyorum. linki yukarı kaydırıp isteğini koyabilir. saldım gitti.
  • merdiven altı terapi podcast'inde yaşadıklarını ve düşündüklerini olduğu gibi anlatan, en azından o izlenimi veren biri. tavsiye üzerine dinlemeye başladım, 2 günde tüm bölümleri bitirdim.

    insanlar kolay kolay kendileriyle, aileleriyle ve sosyal çevreleriyle ilgili bu kadar ayrıntılı anlatımlarda bulunmazlar. kendisiyle, çevresiyle ve yaşanmışlıklarla barışık olmak çok kıymetli, bunu paylaşıyor olmak da medeni cesaret ister.

    'iyi bir okulda okumak beni iyi yapar mı?' bölümünde anlattığı robert kolej'de yaşanan cinsel ve sair türden tacizler sanırım her okulda yaşanıyor, beşiktaş atatürk anadolu lisesi'nde benim zamanımda vardı ve normal ve hatta komik buluyorduk ama normal filan değil. buna dikkat çekmenin, düzeltmeye çalışmanın yanlış bir tarafı yok çünkü insanlar bu tür duygusal/fiziksel saldırılardan çok ciddi etkilenebiliyorlar, gündeme taşıması iyi oldu.

    içeriklerini konu ve/veya mecra çeşitlendirmesi de yaparak arttırması dileğiyle.
  • üniversite mezunu demet akalın.
  • arkadaşımın mansplaining videosunu paylaşmasıyla beraber, geleneksel "den.dül" stalk ve yargılama vaktimin geldiğini fark ettim.

    kendisinin arka arkaya, nefes boşluğu bırakmadan paylaştığı iki post'u koyuyorum. geçen defa gömdüğüm post'unu silmişti, bu defa mecburen sikrinşat aldım.

    görsel

    "insanlar soyuta değer vermiyö, varsa yoksa gözün gördüğü..."

    tam hüzünlenicez, hoppp aşağıya bi skrol ediyoruz... deniz hanımın squatçı kıskandıran diri poposu. (soyut popo heralde?!)

    ya düşündüm düşündüm niye bu kadına/kıza sardım diye... ulan dedim, acaba kıskançlıktan çatlayıp da bokluyo muyum hatunu?! olur ya böyle, "ıyyy o ne öyle çiroz gibi" dersin, aslında şişmanlıktan yılmışındır, çamur atıyosundur mis gibi kıza...

    o değil durum. çünkü ben bu kızı çok bıcırık ve tatlı bulmuş, zevkine hayran olmuş idim. fakat dönüştüğü şeyi katiyen sevmedim. (daha doğrusu o zaten buymuş da ben algılamamışım)

    sonunda vardığım nokta şu ki; sayın dülgeroğlu'nda acayip bi tutarsızlık var. "aşşırı iyiyim ohh" diyo ama iyi olmadığı belli. "fakdısistım" diyo, hemen sonrasında reklam içeriği - hem de "ıyy ben bunu istemiyorum yea" diyip bırakışını öve öve anlattığı diş hekimliği sıfatını kullanarak... (yavaş dön yiğidim, ümmet daha aradaki maydonozu çıkartamadı.)

    götüme girmesin diye kelimelerimi dikkatle seçmeye çalışıyorum ama bunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

    yani umarım?

    rahatsız olma sebebim, sanırım, deniz tipi insanların çokluğu -ve kendinden emin değilmiş gibi gözükseler de "hep çok haklı" oluşları. mesela bu yazıya denk gelse, kankasıyla muhabbetinin şu olacağına eminim ama ispat edemem:

    deniz: öf gerizekalı ezik ya, profilime girmiş tek tek bakmış. ordan açık bulduğunu zannediyor.

    deniz'in kankası: abi klasik loser ya, boşver bu tipleri. o senin neler yaşadığını biliyo mu ki konuşuyo? kıskanmıştır bok atıyodur, siktiret. sen kendi sesini buldun, onlar bulamadıkları için... bla.. bla...

    ve bu insanlar, "aşırı şifa annecim" diye geziyolar.

    "yargılayan ben" de pek parlak durumda sayılmam tabii. bunu "gölge tarafım" olarak burda bırakıyorum. bir gün kabullenir ya da iyileştirebilirsem, gelir düzeltirim.

    okuyanlara tek diyeceğim, lütfen gözünüzü açın ve kendi kanaat önderiniz, kendi gurunuz, kendi şifacınız olun. size "hmpff iyileşme/terapi/psikoloji/dönüşüm" diyerek gel gel yapmış, sözümona kalbini açmış insan, şu an sizi markalara "hedef kitle" olarak pazarlıyor ve bunun üzetinden para kazanıyor. standart influencerlar bunu göstere göstere, markaları damalı eşşek misali koyarak yapar, deniz gibi bi tık daha zeki olanlar ise "ne münasi, burda biz bizeyiz, canım dert ortaklarım, gelin bir olalım" mesajıyla yapar. canımı sıkan da tam olarak bu.

    baktığınız şey/kişi/hesap artık bir yoldaş değil, dna sahibi bir billboard.

    sevgiler.
  • az önce nisan 2020 tarihli bir podcastini dinledim. salamın lüks olduğu bir evde büyüdüğünü, vay efendim hiç de maddi rahatlık yaşamadığını filan anlatmasının akabinde, öğrenci evinin nişantaşında olduğunu ve köpeği olduğunu anlattı.
    hatun bunların lüks olduğunun bile farkında değil.
    öğrenci dediğin çoğu adam senin o köpeğe yaptığın aylık masrafla geçiniyor.
    dinliyorum ama oldukça "şımarık zengin kızı" dertleri olduğunu düşünüyorum. kendisini sadece über zenginlerle kıyaslayarak maddi sıkıntı içinde büyüdüğünü iddia ediyor.
  • “merdiven altı terapi” adlı podcast’inde zamanında anatomi dersinde çektiği kadavra fotoğraflarını vapurda tanımadığı insanların telefonlarına bluetooth’la gönderdiğini ve korkup çığlıklar attıklarını kahkahalarla gülerek anlatan şahıs. içinde terapi sözcüğü geçen herhangi bir olaya uzaktan yakından dahil olmaması gerekiyor aldığım izlenime bakılırsa.
  • her olayın ana karakteri olmazsa muhtemelen serum taktıran travmatik bir ablamız.
  • mahsa amaninin ölümü sonrasında paylaştığı çok ama çok saçma postu eleştirdiğim için beni blocklamış podcaster ve influencer. sabah akşam trendyol linki bırakmaya başladıktan sonra takibi bırakmıştım şimdi biri link atınca fark ettim. eleştiriye bu kadar gelemeyen sosyal medyayı bırakmalı bence iyi niyetle söylüyorum aldığın terapilere yazık olur denizcim.

    he bu arada postta mahsayı hastagleyip yazdığı

    başkalarının içindeki nefreti kınarken, kendi içimizdeki nefretle de yüzleşiriz umarım. utanıp inkar etmeye gerek yok, peygamber değiliz hiçbirimiz. ama neyse ki, gelişebilen canlılarız. eğer içimizdeki nefretten kaçmadan yüzüne bakıp “neden?” dersek, ilgimiz başkalarından kendimize dönüyor, derdimiz başkalarını değil kendimizi değiştirmek oluyor. o yüzden, lütfen şimdi, başkalarını ayıplamayı bir kenara bırakın. belki daha bugün, hatta biraz önce bu mecrada gördüğünüz insanlara ‘sizin hissettiğiniz’ öfkeyi ya da kıskançlığı hatırlayın. ve şimdi kendi içinizdeki nefreti karşınıza alıp ona sorun: neden?

    ortadoğu’ya inat yaşamıyorsun bu hayatı deniz ortadoğu’ya dair bir fikrin yok. ortadoğu’yu kadınlara zindan eden ve mahsanın katili islami rejime tek kelime etmeyeceksen rahmetlinin ismini sikko içimize dönelim postlarına konu etme deniz. kadınlar insanlık onuruyla hayatta kalmak için sokaklarda deniz. kadınların öfkesi sorgulanacak son şey deniz. kocaman bir hayal kırıklığısın deniz.
hesabın var mı? giriş yap