• karada boğulmak eylemine sebebiyet verir.
  • cocukken, okudugum onca korsan romanindan olacak, bir mico olmayi duslerdim. korsanlar hala var olsalar ve izmir’de korfeze ara sira ugrasalar onlara ulasip yanlarina beni de almalarini, ne is verseler yapacagimi, yerleri sabah aksam paspaslayabilecegimi ve cok calisacagimi soylerdim; ama yoktular ve benim okula gidip matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler gibi konular ogrenmem gerekiyordu. zaten yuzme de bilmiyordum ve firtina ciksa bu durumda ne yapacagimi dusunup kaygi duyuyordum. cocukluk iste. sonra biraz daha buyuyup de kuzey denizlerine, kutuplara gidip arastirma yapan, okyanus kuslarini, balinalari arastiran insanlar oldugunu ogrendim belgesellerde. bu daha ilgincti ve ustelik kimseden kacmak zorunda kalmamak daha rahatlaticiydi; ama gur sakalli ve biyikli koca koca amcalar bile havanin cok soguk oldugundan ve eldivenin icindeyken bile ellerinin buz kestiginden soz ediyorlar ve “parmalariniz donup kopabilir” diyorlardi kocaman gulerler. oysa ben manisa’daki spil dagi’ndan baska bir yerde kar gormemistim ki o da ancak parmak kalinligindaydi; ama kararliydim. ileride bir gun mutlaka bir arastirma grubuna katilip gemiyle okyanus kuslarini ve balinalari incelemeye gidecektim.

    gidemedim; ama hayal kurmasi guzeldi. hala oyle.

    yazinin bir amaci yok. sacma sapan oldu/oluyor. yazilmak isteyen dusunceler, cizilmek isteyen goruntuler kendilerini oradan oraya atiyorlar. bir daginiklik var. toplamaya istek var; ama zaman yok. yer aciyorum yalnizca. denizi ozledim ya da tasasiz zamanlari ki deniz bana o tasasizligi animsatiyor; cunku cocuklugum denizin yani basinda gecti. tasasiz zamanlar. ufukta karsiyaka vardi. o yuzden de uzaklara bakip “acaba oralarda neler vardir?” diye hayaller kurmasam da -cunku karsiyaka’ya pek cok kez gitmistim- bir yerlere gitmeyi cocukluktan beri kafaya koymustum. karsiya olmasa gokyuzune bakardim; gokyuzune olmasa, kendi icime. marti seslerine cok aliskinim ve cok severim. karga sesleriyle guvercin seslerini de oyle. ucunu de duyarak, dinleyerek buyudum; ama martilar bana denizi ve cocukluk hayallerimi animsattigi, arastirmayi ve kesfetmeyi, gitmeyi animsattigi icin yeri biraz daha ayri sanirim. bulabilseydim de universitedeyken kus gozlem topluluguna katilabilseydim keske. belki olur ileride.

    genis, tasasiz zamanlar isterdim. okumak istedigim kitaplari gunes’in her gun ziyaret ettigi bir pencerenin onune ya da sahilde bir golgenin altina yigip sabahtan aksama okuyacagim, resimleri ortasinda birakmadan tamamlayabilecegim genis, tasasiz zamanlar
  • tuz kokusunu icine cekmeyi, martilarin cigliklarina eslik etmeyi özlemektir. rüzgara karsi bir sigara yakmayi, icten bir türkü tutturmayi özlemektir. kordonda yürümeyi, vapurdan inen insanlarin yüzlerindeki gülümsemeyi görmeyi özlemektir. günesi denizin karsisinda batirip, denizin renginin maviden siyaha dönüsünü izlemeyi özlemektir. denizin sonsuzlugunu özlemektir. özgürlügü ve gecip giden genclik yillarini özlemektir. denizi özlemek, izmir'i özlemektir. denizi özlemek kaybettigim beni özlemektir. deniz....sensiz hayat cekilmiyor, biliyor musun?
  • insan tanidigi, bildigi bir seyi özler degil mi? insan alistigi seyi özler, insan kokusunu icine cektigi, icine karistigi seyi özler. ben de denizi öyle özlerim; sadece gecmisimi özler gibi degil, hayallerin bir parcasini da özler gibi. denizin sesini özlerim örnegin, dalgalardaki özgün ritmi, suyun devinimini... denizin bitirilemeyen, sindirilemeyen, tüketilemeyen varligini, bunca cirkinlige ragmen masmavi durusunu, orada olusunu özlerim. bilirdim ki eskiden, yollar tasir beni denize, oraya varinca iste, o kokuyu cekince, geride kalir her sey... denize yakastikca hafiflerdim, bir adim attikca bir düsünce daha savrulurdu rüzgara, bir adim daha attikca suya, biraz daha özgür, biraz daha ben, biraz daha su, biraz daha.... denizi parcammis gibi özlüyorum , denizi gördügüm en güzel seymis gibi özlüyorum, denizi aradigim sakinlikmis gibi özlüyorum... onu kaybetmis olmanin acisiyla özlüyorum denizi. deniz, sensiz hayat cekilmiyor biliyor musun?
  • ankara'nın soğuğunda, karında, katlanılmaz bir sıkıntıdır denizi özlemek. hele de her şeyinizi deniz kıyısında bırakıp, sizin için bir tek çimen yaprağı bile yeşertmemiş bu şehirde yaşamaya geldiyseniz ve yapayalnızsanız..

    yine buzlu günlerden birinde yolda yürürken deniz kokusu geldi burnuma. önce şaşırdım. baktım ki olmuyor arkadaşıma söyledim... "deniz kokusu geliyor" dedim. dalga geçti. kafama vurdu hatta, salak çocuk muamelesi yaptı bana. bi süre daha bekledim. ara ara aynı kokuyu yine alıyordum. sonra ayağımın altından kırt kırt sesler geldiğini duydum. bir de baktım ki tuz dökmüşler buz erisin diye. deniz kokusu sanmışım, tuzla buz olmuşum orada. saatlerce ağlamışım. sanki truman show içindeymişim de izleyenler "ahahaha salağa bak lan" diye dalga geçiyorlarmış benlen. kandırılmış çocuklar gibi hissetmişim kendimi. yazıkmış bana. *
  • kıyıdan çok uzakta bir kentte, gecenin derin bir yerinde, az önce dinmiş yağmurun ıslak bıraktığı caddede yürüyen bir adamın, kaldırım taşlarının kenarından gürül gürül akan çamurlu suya bakışında anlam bulmuş özlemdir.
  • boş boş ufka bakmayı; "abla ufka kadar yüzersek rusya'ya varır mıyız?" cümlesinin aklıma gelip güldürmesini, güneşin üzerinde parlamasını, etrafa dalga sesinin ve kokusunun yayılmasını bunlar olağan akışındayken sahilde kumlar üzerinde oturup seyretmeyi... beş duyumla denizi özledim...
  • bu ülkede, özlenecek şeylerin en başında gelir...
    kimi zaman gidersin sahile, tek başına oturur, aklından bir çok şey geçirerek saatlerce bakarsın geçip giden gemilere..
    kimi zamansa ' bir daha, onun gibi düşüncelerinin arkasında sapsağlam durabilecek, hatta fikirleri için ölebilecek birisi daha gelmeyecek! ' dersin..
    (bkz: deniz gezmiş)

    denizler hep özlenir ve bundan sonra da özlenecektir..
    ister sahil olsun ister birey...
  • martıları özlemektir sabahları simit attığınızda başınızda uçuşan yada tüttürdüğü dumanıyla aynı yönde hareket eden vapurlaradır bu özlem bir gelin gibi beyazlara bürünmüş salına salına giden.

    (bkz: istanbul'u özlemek)
  • bu duyguyla yaşamak için basit iki nedeninizin olması yeterli;

    - deniz isimli bir sevgiliye sahip olmak
    - deniz isimli sevgiliyle ayrı şehirlerde yaşamak

    tatilleri gözlemek, gün saymak, sürekli kokusunu burnunda hissetmek, telefonla yapışık yaşamak, onun yanındakileri kıskanmak gibi sonuçlar doğurur. bazen pişmanlık hissi verir, bazen de dünyanın en mutlu insanı yapar sizi o "özlemek" hissi.. bir de işte böyle alakalı alakasız herşeyde bu aklınıza gelir, yeter ki bir noktası ilişkili olsun..

    (bkz: long distance relationship)
hesabın var mı? giriş yap