• alberto rondalli tarafından sinemaya da uyarlanmıştır. 13 aralık'ta derviş ismiyle gösterime girmesi bekleniyor. gallio film festivali'nde en iyi film ödülü ile locarno film festivali'nde jüri özel mansiyonunu almış ayrıca film.
  • 1966 yılında yayınlandı. bosnak yazar meşa selimoviç' in bu eserini 1974 yılında zdvadro velimirovic sinemaya uyarlamıstır. romanın sinemadaki ikinci örnegide ruhi sarı, basak köklükaya gibi türk oyuncuların da rol aldığı, alberto rondallinin yönettiği turk-italyan ortak yapımı olan "dervis" tir.
  • mesa selimovic'in bosna ve mistisizm, ozellikle islam tasavvufu gibi bir cikis uzerinden elestiri yapmasi titonun donem itibariyle tarafsiz islam ulkelerinin destegini almak icin musluman bosnaya bir cok ayricalik verip, fazla ilismemesi nedeniyle aciklanabilir.

    romanin yapisi itibariyle suc ve ceza ile benzerlikler tasisa da, daha cok aile ve toplum ici ayrimlara, catismalara egilmistir selimovic.
  • bosna'da kardeşi haksız yere öldürülen bir mevlevi şeyhinin başından geçenleri anlatan bir roman. zaman tam belli değil fakat bosna'nın osmanlı hakimiyeti altında olduğu zamanlar. buna göre 1878'den evvel bir zaman dilimi. anlatıcımız şeyh efendidir. ve anlatım türü hatırat gibidir. kitabı ortadan ikiye bölersek, ilk yarısı; olayı anlatmaktan çok ruh tahlilleri ve "sanat sanat içindir" tadında yazılan edebi cümleler ile dolu. bu kısmında sadece kardeşinin haksız yere hapsediğini öğrenebiliyoruz. kitaba sadece kurgusal bakışla değil de psikolojik çözümleme arayışı ile bakacak olursak hatırı sayılır sayıda nitelikli tespitle karşılaşırız okur olarak. özellikle yaratılış, insanın dünya üzerindeki yeri, fonksiyonu, yaratıcı ile arasındaki ilişki.. kendisini, kardeşinin dünya üzerinden silinişi ile bu konular ve bir çok şey hakkında sorgular bulur anlatıcı şeyh efendi.
    hareket ve kurgu ikinci yarıda gösteriyor kendisini. tasvirlerden ve uzun uzadıya okurla paylaşılan iç seslerden derviş'in nasıl biri olduğunu anlıyoruz. her şeye temkinle yaklaşan "yanlış yapar mıyım ki?"diye düşünmekten doğru hareket etmeyi geciktiren bazen de etmeyi unutan, mırıldanan ama kımıldamayan bir insandır anlatıcı ve de baş karakterimiz. derviş kabuk gibi katı dini doğruları -ki kitapta kendisi de bunu bu şekilde itiraf eder-dillendiriyor ama onların bazılarına kendisin de inanmadığını yakalıyoruz. üzerinde fazlası ile bulunan ümitsizliğin bir zamanlar ülkesi için savaşıp gazi olduktan sonra sevdiği kızın başkası ile evlendiğini görmesi ile geri kalan her şeyin beyhude olduğuna karar verip tekkeye sığınmasından olduğunu anlıyoruz romanın sonlarına doğru. olaylar geliştikçe kararsız yapısı gidiyor, gözü pekleşiyor. buna kardeşinin ölümü ve daha evvel azca tanıdığı sonradan samimi olduğu hasan adındaki bir bir gencin karakteri yardımcı oluyor.

    roman için açıklayıcı kısa bir cümle kurmak gerekseydi kullanılacak meşhur söz şüphesiz; "intikam soğuk yenen bir yemektir" olurdu.
    kardeşi için gecikmiş görünen bir intikam planı yapıyor derviş. kardeşi hükümet katibi iken görmemesi gereken bir evrakı, başka bir insanı siyaseten ve keyfi olarak mahkum ettiren bir emir kağıdını görüyor. ve bunun için ortadan kaldırılıyor. bunu kadı'nın muhbiri ve ve tekke derviş olan aynı zamanda şeyh'in kendi eli ile yetiştirdiği molla yusuf jurnaller. şeyh intikamını da bu çocuk vesilesi ile alır. olaylar nasıl bu muhbirin bir sözü ile başladıysa intikam planı da aynı şekilde o'nun asılsız bir ihbarı ile başlar.
    intikam alınır eski kadı ölür ve şeyh onun yerine kasabaya kadı olur. zamanla eski kadının edindiği gibi muhbirler, güttüğü gibi siyaset güder buluyor kendini. vicdanı ile olması gerekenler arasında sıkışıp kalan eski şeyh yeni kadı bir olay ile ayağına dolanan bir hatadan dolayı öldürüleceğini anlıyor ve odasında ölümü beklerken roman bitiyor.

    osmanlı zamanında anlatılan bu olay aslında parti zamanda ve 40'larda partinin samimi üyesi olmasına rağmen katledilen selimoviç'in kendi kardeşinden esinleniyor. iktidar olgusunu epeyce irdeleyen eleştiren roman iktidarın ele geçince, salt gücün iktidar sanılması ile ile ya da iktidar olgusunu yozlaştıranların nelere sebep olacağını anlatmaya çalışır satır aralarında. çoğu yazarın kendi duyguları. yalnızca romanı yazdığı tarihte de acıkca doğruları söyleyemeyeceği için kurguda bu şekilde bir değişiklik yapmış. selimoviç zaman değişikliği yapmış yapmasına da bu bazı uyumsuzluklara sebep olmuş. bosna yönetimi avusturya-macaristan'a 1878'de veriliyor. romanda yeniçerilerden bahsediliyor ki yeniçeri ocağının lağvedilişi bundan çok öncedir. sonra bir mevlevi şeyhi kadı olabiliyor. benim bildiğim böyle bir şeyin zuhur etmesi epeyce zor. ya benim ben cehaletimden dolayı bihaberim ya da burda böyle bir yanlışlık yapılmış. bir de romanda okuduğum tekke hayatı okuyucu olarak gözlemlediği en ilginç, en asla uzak bir tekke hayatı idi.:) bir de odada var olan duvar saatine bakıyor anlatıcı zamanı öğrenmek için. duvar saatinin evlerdeki tarihi ömrünü düşününce bu da uymadı gibi geldi ama fazla abartmış olabilecegimi de göz önünde bulundurmalı
  • "kendinizi göstermeniz boşunadır anılar, artık çok geç. eskiden olabilir gibi görünen şeyler hakkındaki güçsüz avundurma ve anımsatmalarınızın hiçbir yararı yoktur. çünkü birşey olmadığına göre, olmazmış demektir. oysa gerçekleşmeyen birşey, herzaman güzel görünür. huzursuzluk yaratan bir aldatma olduğunuzu bildiğim halde, sizi, ne uzaklaştırabiliyor ne de uzaklaştırmak istiyorum. beni silahsızlandırıp, dingin bir hüzünle acı çekmekten koruyorusunuz çünkü."
    (bkz: mesa selimovic)
  • kitabın girişinde meşa selimoviç kitabı neden yazdıgına dair guzel bır yazı mevcut.ilk sayfası kuran-ı kerim den bır ayet-i kerime ile başlar.''hokka ve kalemi,ay ve güneşi tanıklığa çagırıyorum.olum ve yasam şahıdım olsunkı bır ınsan daima zarardadır...''kitabın son cumlesi ise ''derviş ahmet nureddin in bu kadar acı çektigini hiçbirimiz bilmiyorduk''. ayrıca duvar saatleri 1600 yıllarda vardı isteyen araştırsın
  • türkçe adı derviş ve ölüm olan roman.

    yazar mehmet selimoviç kitabına birinci bölümün epigrafında yer verdiği,
    "hokka ile kaleme and olsun ki.." (kalem sûresi/1) ile başlar.

    ilerleyen bölümlerde de yazarın kur'an-ı kerim'den sıkça alıntı yaptığını görüyoruz. fakat ne yazık ki şehir yayınları'ndan çıkan baskısında bu alıntıların hangi sûrelerden yapıldığını bırakın, kur'an-ı kerim'den yapıldığına dair bile herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş.
    özellikle kadı aynî ile derviş ahmet nureddin'in bir diyaloglarında sadece ayetleri kullanmaları hoş bir kısımdır.

    kurgu açısından bakıldığında 200 sayfa yetebilecekken 480 sayfa süren romanın, yoğun ruhsal çözümlemeler nedeniyle ağır bir havası olduğu söylenebilir.
    derviş'in içinde bulunduğu kaos (derviş, kardeş, evlat, arkadaş, insan, nefis ..) başarıyla yansıtılmış. romanda yer alan diğer birçok karakterin hikayedeki işlevine, derviş'in iç dünyasında bulunan birkaç faklı insanın hayatının en zor döneminde su yüzüne çıkması gözüyle bakabilmek okurun bunu algılayabilmesine bağlı.
    derviş aslında çoğu bölümde bir başkasının kisvesinde kendisiyle karşılaşmaktadır..

    kitaptan yaptığım birkaç alıntı da şu şekilde:

    "bu dünyanın talihidir iyi insanlar." (sayfa 149)

    "hasan evde yoktu. hiçbir vakit aradığı kimseleri bulamaz insan." (sayfa 186)

    "sönen her günün sonunda, acı vermemesi için geçmişi silmiş, öldürmüş olsak, yeni günü artık mevcut olmayanla kıyaslamaz, ona daha kolay tahammül ederdik. böyle ise hayal ve gerçek birbirine karışıyor, hatıranın da hayatın da temizi kalmıyor." (sayfa 209)
  • içinde;

    "iyi niyetli okuyucum bana, fazla uzatıyor, fazla bilgiçlik taslıyorsun, diyebilir.
    bunun cevabını hemen vereyim: biliyorum. içinde bir damla bile su bulunmayan boş bir bardağı süzer gibi, yoksul bir düşünceyi alabildiğine genişletiyorum. ama bunu, aradan birkaç ay geçtiği halde, beni şu anda bile sarsan olayın anlatımını ertelemek için, kasten yapıyorum. ne yazık ki, uzatmanın da bir yararı olmuyor. anlattıklarımı burada kesmek istemediğime göre, devam etmekten başka çare yok."

    yazan bir kitaptır.
  • kocaeli sehir tiyatrolari sahneliyor bu oyunu. bu aralar sirbistan turnesindeler. bu aksam oyunu izleme firsatim oldu. basrolunde nejat birecik vardi.
  • usta yazar meşa selimoviç'ten otuz değişik dile çevrilmiş, önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir başyapıt.

    --- spoiler ---

    öldüğüm gün taşınırken tabutum acı duyacağını sanma bu dünyanın ardından...
    ağlayarak yazık oldu diye konuşma.
    yok oluyorlar mı batınca güneş ve ay?
    ölüm sandığın şey, aslında doğuştur.
    zindan gibi görünür mezar, oysa ruh özgürlüğe kavuşur
    hangi tohum büyümez ekilince toprağa?
    insan tohumundan şüphen mi var yoksa?'

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap