• demokratik ya da monarşik hiç fark etmez bir çevreden çıkarsınız, monarşilerde bile seni sevenler kadar nefret edenler vardır. hatta monarşilerdeki rakiplerin yani iktidarda söz sahibi olma hakkı olanlar en az senin kadar güçlüdür. çünkü aynı ailede yetişirsiniz. ancak göreve gelmek için devlet kademesinde daha önce görev almış insanlarla çalışırsın. halkın ya da sarayın desteğini alınca güçlenirsin ve bir oligarşi oluşturursun. yani sadece senin yönettiğin değil senin yakınlarının da hüküm sürdüğü bir düzen yaratırsın. bunlar ister akraban olur, isterse arkadaşın... ister bakanlık verirsin, ister danışmanlık... zamanla bu çevre daralır, seni iktidara getiren gerçek kitleden uzaklaştırır, asıl dostlarından koparsın... bu yeni dostların sana eski dostlarının sadakatsizliğini gösterir ve seni sürekli pohpohlarlar. "mahvettin, o hainlerin oyununu bozdun" derler. bir yerden sonra dışarıdan olan biteni daha az duyarsın hatta o sesleri hiç duyamazsın... çünkü çevrendeki oligarşik katman sana o kadar bağlanmıştır ki senin düzeninden başka bir düzende kuru ekmek yiyemezler. sana muhtaçlıklarını kuru sözlerle sabah akşam dile getirirler, "her şey harika", "herkes çok mutlu", "mutsuz olanlar eski dostlarının ayartmasına gelenler" diye... işte en sonunda kendi ellerinle, halkının malıyla, kanıyla beslediğin o kitle yavaş yavaş seni terk eder. güç kaybettiğini anlarsın ve o kelimeler ağzından çıkar "bensiz bu devlet bir hiç! devlet benim! ben olmasam devlet yıkılır!"... artık çok geç dostum, dönülmez akşamın ufkundasın...
  • bir yönetici ondördüncü louis’nin dediği gibi “devlet benim”* diyebilir.
    bu kişi, eğer devlet doktrininden kendini ayırmayı bilebilirse, kendi bireyliğinden yararlanabilecek olan yegane kişidir veya birkaç kişiden biridir. oysa, büyük olasılıkla, bu insan kendi hayali dünyasının kölesi haline gelir. böylesi bir tek-yönlülük daima bilindışının yıkıcı eğilimleri ile kendini psikolojik olarak telafi eder. kölelik ve başkaldırı birbirinden ayrılmaz bir ikilidir. dolayısıyla, iktidar çekişmesi ve aşırı güvensizlik tepeden tırnağa tüm organizmaya yayılır. dahası, kitleler içinde bulundukları, biçimden yoksun, kaotik ortamı telafi etmek için daima bir “lider” üretirler ve tarihte birçok örneğini gördüğümüz gibi, bu lider mutlaka sonunda kendi şişirilmiş ego-algısının kurbanı olur. **
  • bir sokak röportajında dayının dediği.

    sen devlet, ben devlet... kim vergi verecek o zaman?
hesabın var mı? giriş yap