• pierre clastres emminin 1974 yılında yayınlanan ve yayınlandığında da ortalığı şöyle bir sallayan kitabıdır. orijinali la société contre l’état olan işbu eserin güzide bir pasajı kamuya açıktır.

    http://www.birikimdergisi.com/…d=1&dsid=17&dyid=984
  • kitabın arka kapağından:

    nüfusları kırk ila birkaç bin kişi arasında değişen yüzlerce kabilenin, güney amerika kıtasının her metre karesini kullanarak ve ekolojik ortamla tam bir uyum içinde sürdürdükleri yaşama ilkel; istila ve katliamla ele geçirdikleri kıtayı hızla tahrip eden batılıların yaşamına ise uygar demek, inandırıcılığını çoktan kaybetti. fransız antropolog pierre clastres sayesinde, ilkel toplum ile uygar toplum arasındaki ayrımı, devletsiz toplum ile devletli toplum arasındaki ayrım olarak okumak gerektiğini artık öğrenmiş bulunuyoruz. bugün, devletsiz toplum ile devletli toplum arasındaki derin uyuşmazlığı her yönüyle ortaya koyabiliyor ve buradan devlete karşı toplum lehine birtakım sonuçlar çıkarabiliyorsak, bunu clastres'ın antropoloji ile siyaset felsefesini büyük bir ustalıkla harmanlayan gözü pek girişimine borçluyuz.

    devlet, despotluk ve kiliseden habersiz; çevreyle uyumlu ve ihtiyaçları ölçüsünde bolluk içinde yaşayan ilkel toplum; devletli toplumların bir'e, iktidara tapan, kıyıcı, hoşgörüsüz, tahakkümcü zihniyetine, xx. yüzyıla kadar nasıl direnebilmiş ve ayakta kalabilmişti? "söz"ün gücüne büyük önem veren ve iktidarın, eşitsizliğin kokusunu alır almaz, peygamberlerinin peşine takılıp kötülüğün olmadığı ülke'yi aramaktan çekinmeyen bir toplumun bilgeliği nereden kaynaklanıyordu? bu toplum, eşitsizliği, despotun iktidarını önlemeyi ve bütünlüğünü korumayı nasıl başarmıştı? ve hangi talihsiz, önlenemez noktada, ilkel toplum, uygar dediğimiz bugünkü devletli topluma dönüştü?

    clastres'a göre, devletin kökeni bilmecesinin çözümü, belki de, kaos-doğa-iktidar ilişkisine atfedilen anlamda yatıyor. ilkel ya da devlete karşı toplum, iktidarı, doğanın bir benzeşiği, toplumu kaosa sürükleyebilecek, kontrol edilemez, olumsuz bir güç olarak belirlerken; uygar ya da devletli toplum, iktidarı, doğanın kaosuna son verebilecek, onu kontrol altına alabilecek, olumlu bir güç olarak gördü. ilkel toplum, doğayı mitsel-dinsel bir çerçeve içine kapatarak zararsız hale getirmeye çalışırken; uygar toplum, doğayı iktidar, devlet aracılığıyla bir köleye dönüştürdü ve sonunda tahrip etti. doğanın kaosundan kurtulmaya çalışan uygar toplum, şimdi kendi yarattığı uygarlığın kaosuna batmış bulunuyor. bu durumda bir kez daha sormak istiyoruz: vahşiler mi daha bilgeydi, biz mi daha bilgeyiz?
  • kitap beklentilerimi tam anlamıyla karşılamadı. fakat bu okunmaya değer olmadığını, tümden faydasız olduğunu göstermiyor elbette. şahsen ben, devletli-devletsiz toplum karşıtlığı adına, özellikle isminden hareketle, daha detaylı analizler beklediğim için bir parça hayal kırıklığı yaşadım okurken. ama okunması asla zaman kaybı olarak nitelendirilemez.

    yazarın kendisi de alan araştırması yapmış. bunun yanı sıra güney amerika yerli toplulukları hakkında çok ilginç bilgiler ediniyorsunuz. bu kısımlar, belirttiğim şekilde, tam olarak benim beklentim doğrultusunda şekillenmediği için, okurken kimi yerlerde fazlasıyla bunalttı, hatta ilk yüz küsur sayfayı biraz da ite kaka okudum diyebilirim. bu okumalarda aralara da çok fazla boşluk girdiği için, daha sonra, kaldığım yerden devam etmeden baştan hızlıca bir tekrar/tarama yapmak durumunda kaldım.

    sonuçta ikinci okuma ilkine göre çok daha sağlıklı oldu. kitabın son kısmı ise asıl arzu ettiğim, hoşuma giden kısım oldu. elde edilen verilerin güzel bir şekilde yazarın düşünceleri doğrultusunda yorumlandığı, karşılaştırmaların yapıldığı kısım.

    kitap, eksikliklerine rağmen literatüre yapılmış sağlam bir katkı. zaten sosyal bilimlerde her bir değişkeni hesaba katmak mümkün değil. bu anlamda kitabı okurken akla gelen, peki şu şöyle olsaydı ne olurdu gibisinden sorulara yanıt alınamayışı çok da önemli değil.

    (bkz: ceteris paribus)
  • incelemek isteyenler için linkte mevcut olan . yukarıda birikimin linki verilmiş, ama yayından kaldırılmış olmalı.
  • egemen paradigma dışına çıkan bir tezdir kendisi; esas mevzu sınıflar arasında mı, yoksa devlet-toplum arasında mı?
  • hatırladığım kadarıyla farklı tarihlerde orta ve güney amerika hakkında yayımlanmış antropolojik makalelerin bir düzen içinde kitaplaştırılmasıyla oluşturulmuştur.

    içinde insan ilişkileri ve toplumsal bağların kaynağı gibi temel meselelere farklı pencerelerden bakma fırsatı sunuyor. tüm kitapta beni en çok etkileyen şeylerden biri, incelenen onlarca hatta belki yüzlerce kabile ve/veya topluluktan birkaçında şef, önder, şaman gibi niteliklere sahip birisinin olmamasıydı. diğer bir deyişle kabileyi oluşturan bireyler tamamen bir bütünün eşit parçası ve hayatta kalmak için herhangi birinin yol göstericiliğine ihtiyaç duymamışlar. hatta dillerinde bu kavramları ifade edecek bir kelime bile yok.

    bunun dışında ise kolonicilerin gaddarlığını ve toplu katliamlarını nitel bakımdan küçük gösteren resmi tarihin yalancılığını, rakamlarla belirtiyor. en nihayetinde ise genel toplumsal ilişkilerin ilkselliğinden, günümüz toplumsal yapıyı anlamamızı sağlayabilecek bir bilinç oluşturabilme kabiliyetine sahip bir kitap.
  • orijinal adı la societe contre l'etat olan pierre clastres kitabı. yazarın saha çalışmasına dayanan, güney amerika'nın yerli kabileleri hakkında yazılmış antropolojik makalelerin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş. kitabın adına bakarak okuduğum için bende büyük hayal kırıklığı yarattı. özetle; vahşi/ilkel toplumların devletsiz toplumlar olduğu kabulünden hareketle, ilkel toplumların daha geri, eksik, kötü olduğunun söylenemeyeceğini ortaya koyuyor yazar.
    görsel
hesabın var mı? giriş yap