• bir yerleşim yeri; rahibeler, doktorlar ve diğer sağlıklı insanlar.onun karşısında bir köy.600 kişilik; cüzzamlılar köyü.ağzı burnu yaradan bereden yamulmuş, derileri dökülmeye başlamış bir yığın insan*.bu iki yerleşimi birbirinden ayıran bir nehir; amazon.ve bu durumdan hazmetmeyen 24 yaşında genç bir doktor; ernesto...

    che guevara gerçekten büyük bir insanmış.ama büyük bir devrimci önder olduğu için değil, kitleleri arkasından sürükleyen yakışıklı ve sempatik bir devlet adamı olduğu için de değil, dünya'nın 2 anakarasında sömürgeci emperyalistlere karşı canhıraş bir mücadele verdiğinden de değil...che guevera büyük bir insanmış.çünkü ben bu filmden şunu gördüm ki; ernesto, bir insan cüzzamlı da olsa onun elinden sıkabiliyormuş.onlara içtenlikle sarılabiliyor, öpebiliyormuş.onlarla futbol maçı tertip edebiliyormuş.ve bunların yanında daha ben izlerken tiksindiğim nice eylemler...işte bu yüzden che guevara büyük bir insandır, ben ise küçük* bir insanım.

    ve amazon nehri...sadece latin amerika'da değil.dünya'nın her bir tarafında, ülkemin her bir yerinde, istanbul'un dört bir köşesinde...işte bir etiler'le küçük armutlu'yu ayıran da bir amazon nehri var.bir tarafta sağlıklılar, öte yanda zafiyetliler.ırmakların bölmediği bir dünya'da acaba insanlar birbirine karışır, maç yaparlar mı?yoksa nehri ernesto gibi birinin yüzerek geçmesi mi gerekiyor illa ki?

    bir kişinin büyüklüğü tarihe yön vermesiyle değil, insanların sevgisizlikten, ilgisizlikten pas tutmaya yüz tutmuş yüreklerinde çakacağı bir parça alevle alakalıymış.ve che guevera işte bu ikincisini başardığı için büyük bir mizaçtır*.

    filmden aklımda kalan diğer kesitler ise madencinin yüreklere işleyen çilekeş yüzü ve filmin sonundaki soundtrack.ama en çok ernesto'nun yaşlı cüzzamlıya elini uzattığında, adamın afallaması hatta sersemlemesi oldu.ve ben bir daha ne vakit che posteri, che sureti görecek olsam, onun devrimci mizacını değil hümanist karakterini hatrıma getireceğim.*
  • ernesto guevara de la serna ile alberto granado’nun arjantin, sili, peru (machu picchu, of), venezuela ve kolombiya’yi kapsayan guney amerika yolculugu... daglar, goller, nehirler, coller, neruda ve lorca’dan alintilar, dans ustasi neseli alfredo’nun disi sinegi bile pas gecmeyen capkinligi, che’nin “bu kadar da olmaz” dedirten ve nezaketen bile vazgecmedigi durustlugu, dans etme yeteneksizligi... mambo tango... cuzzamlilara kendini sevdiren ve onlari gercekten seven, onlarla rasina mesafe koymayan astim hastasi ernesto’nun “her nefesin icin mucadele etmeli, olume ‘cehenneme git’ demelisin” sozuyle kendini gosteren yasama sevinci...

    iki cesur genc adamin bu zor yolculugu onlari degistirir, baska insanlara donusturur. ozellikle che artik “nehrin” otesini gormustur ve haksizliga ugramis yoksul insanlar icin birseyler yapmasi gerektigini anlamistir. amerika etnik kokeni farkli insanlardan degil, ayni kokenden gelen melez insanlardan olusuyordur ona gore. che, gercek bir humanist, duyarli ve cesur bir doktor... yanindaki tum parayi, israrli alfredo yerine bes parasiz madenci cifte verecek kadar...

    kartpostal gibi manzaralar, guzel ve gercek bir konu, iyi oyunculuk, guzel muzikler; insani cesaretle kesfetmeye, yola cagiran cok guzel bir film. bizim icin de biraz cesaret ve yari yolda birakmayacak bir “yuce ruh”... benden baska sadece bir kisiyle paylastigim sinema salonunda kesintisiz (evet, antraktsiz) izledigim ve son yazilarina kadar bekledigim film, gercekten muhtesemdi. kitapla birebir gitmese de...

    edit: hala bu entry'nin kötülenme nedenini anlamış değilim. silmek gibi bir niyetim de yok!
  • bir sahnesinde kamyonda giderlerken ernesto bir şiir okur. şoför "neruda* mı?" der, olmadığını öğrenince "lorca* mı?" der. kamyon şoförü lorca ve neruda' yı biliyor ve bu olay gerçek. başka da bir şey demiyorum. dağa çıkarım ben böyle halk için.
  • çölde yürürken karşılaştıkları karı-koca ile ateş başında oturdukları sahnede şöyle bir konuşma vardır ki, filmin açılışından beri "ulan ben de bi gün" diye hayıflanan ars'ın bile titremesine neden olmuştur;

    adam:çok birşeyimiz yok, sadece bu kurak ve verimsiz toprak
    kadın:büyükbabasına aitti.
    adam:bizimdi, sonra bir toprak ağası geldi, bizi kovdu
    kadın:işte ilerleme dedikleri şey bu...
    adam: oğlumuzu bir ailenin yanına bırakıp iş aramak zorunda kaldık.peşimizdeki polislerden kaçmaya çalıştık.
    alberto:neden peşinizdeler?
    kadın:çünkü biz komünistiz.
    adam:madene gidiyoruz.şansımız varsa iş bulacağım.anlaşılan o kadar tehlikeli ki hangi partiye üye olduğunu bile umursamıyorlar.
    kadın:peki siz, iş mi arıyorsunuz?
    ernesto:hayır, iş aramıyoruz.
    kadın.hayır mı?o halde neden seyahat ediyorsunuz?
    ernesto:çünkü...sadece...
    (kadınla adam hiç tanıdık olmayan bir ifade ile birbirlerine baktıktan sonra)
    kadın:umarım yolculuğunuz iyi geçer...

    yani "amaçsızca gezmek birçokları için çok uzak bir hayaldir" 'i güzel anlatmış filmdir.sırf bunun için bile izlenmeli, hatta kitabı okunmalıdır...
  • yavaş yavaş ölürler
    seyahat etmeyenler,
    yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
    müzik dinlemeyenler,
    vicdanlarında hoşgörmeyi barındırmayanlar.

    yavaş yavaş ölürler,
    izzetinefislerini yıkanlar
    hiçbir zaman yardım
    istemeyenler.

    yavaş yavaş ölürler
    alışkanlıklara esir olanlar,
    her gün aynı yolları
    yürüyenler,
    ufuklarını genişletmeyen ve
    değiştirmeyenler,
    elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
    girmeyen,
    veya bir yabancı ile konuşmayanlar.

    yavaş yavaş ölürler
    ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan
    kaçınanlar,
    tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
    görmek istemekten kaçınanlar
    yavaş yavaş ölürler.

    yavaş yavaş ölürler
    aşkta veya işte bedbaht olup istikamet
    değiştirmeyenler,
    rüyalarını gerçekleştirmek için risk
    almayanlar,
    hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
    dışına çıkmamış olanlar.
    yavaş yavaş ölürler.

    pablo neruda
  • yağmurun sesini dinleyebiliceğiniz bi filmdir.. durun dinleyin..50 sene sonrasının yağmuru 50 yıl öncesinin karelerine yağarken, yola çıkmış iki arkadaştan daha masum ne olabilir ki.. ernesto hiç che olmiycakmış gibi seretmek lasım bu filmi.. gerçek alberto granado çekimler sırasında gael garcia bernali yanına çekio ve şöle dio "sen hiç che yi konusurken dinledin mi.sesini duydun mu ." bernal "evet" diye yanıtlıo "onun gibi yapma sen kendin gibi konus" dio granado.. bernal ise ona "sen cagdaş bir insansın" die cevap verio.. inanılmaz 80 yaşında bi adamın bunları tüm bunları yaşadığını yüzünün her parçasından görebiliosunuz.. çekimler boyunca ekiple beraber olan alberto granado yeri gelio yönetmene sanki bir co directormuş gibi yardım ediyo ve " hayır böyle diildi motosikletin yanında uyumuştuk biz" gibi cümlelerle sizi kendine bi kere daha hayran bırakabiliyo.. 50 yıldır ne yağmurlar yağmış üstüne bize dinlemesi düşüyo bu filmde..
  • 67'de bolivyada yakalanıp öldürüldüğünde çantasından silah vs. yerine onlarca kitap çıkmış che'nin... ben onun okumaya bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum... astımı olduğunu da... iyi iletişim kuran bi adam olduğunu tahmin ediyodum da gündelik hayatı böyle şairane yaşadığını kestirememiştim... bu film gösterdi bana bunları. bu film bi taraftan umut verdi bana bi taraftan da aldı. verdi çünkü che gibi bi karakterin de kafası karışırmış, o da kuşkuya düşer, o da tökezler, o da öğrenirmiş yani 24ünü geçeli öyle çok çok da olmamış herkesin mitolojik bir kahraman olma şansı hala varmış! ama derken gerisin geri aldı çünkü sonra bir an durup düşündüm: hayatta ne için böyle bir inanç besleyebilirdim ben. cevabı daha bulamadım.
  • oyuncu/yönetmen robert redford'un yapımcılığını yaptığı, ernesto che guevara'nın eski bir motorsikletle güney amerika'yı turladığı günlerini anlattan film. film, guevara'nın bu gezi sırasında tuttuğu günlüklere ve notlara dayanıyor. bu günlükler ayrıca bir kita olarak da yayınlanmıştı daha önce: latinoamericana
    che guevara'nın varlıklı bir arjantin ailesinin doktor oğluyken yaptığı bu gezi ile sosyal bilinçlenmeyi yaşamasını anlatması açısından çok önemli bir kitaptır, bakalım film bu dönüyşümü anlatabilmiş mi.
    film ilk olarak sundance film festivalinde gösterilmiş ve oldukça olumlu tepkiler almış. ayrıca geçenlerde küba'da bir tanıtımı yapılan filmin bu gösterimine che guevara'nın kızı ve torunları da katılmış. bakalım buralara ne zaman gelecek.
  • son zamanlarda izledigim en guzel film.

    her notasini kalbinizle duydugunuz muzik, guney amerika'nin carpici dogasi,yuzlerindeki bir kirisikla bir gulusle bin hikaye anlatan guney amerikalilar, kusursuz sinematografi, filmi tadina doyulmaz yapmis.tum bu saydiklarim kusursuz olsalar da, che'nin kizlari ve eglenceyi seven bir delikanlidan , tum guney amerika'yi seven, adaletsizlige katlanamayan ve en onemlisi kocaman yuregiyle bu adaletsizlikle savasmaya karar veren bir genc adam haline gelisini izlemek filmin en guzel yani.

    film cikisi kendinizi ve yasaminizi sorgulamaniza, deger yargilarinizi gozden gecirmenize yol acan ender filmlerden biri.
  • ernesto guevara'nın che'ye dönüşümünü hiç politikaya girmeden, komünizm propogandası yapmadan tamamen insanlık ve vicdan unsurlarını kullanarak anlatan film. aslında bütün savaşının haksızlığa ve zorbalığa karşı olduğunu anlatıyor che'nin.
    filmi izledikten sonra en yakın arkadaşını alarak belli bir varış noktası seçmeden gezme isteği uyandırıyor insanda.

    ayrıca soundtrackleri mükemmel, gustavo santaolalla insanın içine işleyen müzikler yapmış film için.
hesabın var mı? giriş yap