• ikinci dünya savaşı sonrası almanya' sını bir kadın karakter üzerinden anlatmak ve toplumun yani almanya' nın durumunu gözler önüne sermek muhtemelen rainer werner fassbinder' in en büyük başarısı. refahı yücelten yeni alman toplumu ruhunu kaybediyor maria braun karakteri üzerinden. fassbinder gene kadın portresi çizmek konusundaki ustalığını sergiliyor. film, brd (federal almanya) üçlemesinin de ilk filmi ayrıca. fassbinder' in bu filminde de douglas sirk' ün melodramlarından etkilenen biçimsel yapıyı ve kendine has soğukluğunu görmekteyiz fakat asla duygusallık tuzağına düşmüyor fassbinder.
  • filmin karakterlerinin bunalınca ikinci dünya savaşında harabeye dönmüş olan ve birlikte ilkokulu okumuş okudukları binaya gidip sohbet etmeleri güzeldi. yıkık bir geçmişin muhasebesi de ancak orada yapılabiliyordu galiba...
  • iş görüşmesinde maria braun'a sorarlar;

    - ingilizceyi nerede öğrendin?
    - yatakta
  • "doğru zamanda doğru kişiye söylenen sözler mucizeler yaratabilir."
    "sadece mutsuzluğu bildikten sonra hala umudun olur."
    "insan şuuru gerçek gelişimin ardında saklıdır."
    "ben sev diye başka bir adam olmak istedim."
    "sadece büyük aşkı olanlar başkalarının büyük aşkına saygı duyabilir."
  • "gündüzleri kapitalizmin maşası geceleri ise emeğin faili" olup her zaman ahlâk sınırlarında gezinen maria'nın hikâyesi.

    hanna schygulla'nın mükemmel oyunculuğu ile hayat bulan maria'nın evlilik ve üzerine inşa edildiği tek-eşlilik sadakatini akla gelmeyecek her türlü şekilde her yerinden aşındırıp yine de bu ahde vefada kararına kadar olanlarıyla mükemmel bir ahlâkî ezber bozucu.

    fassbinder çok çalıştığı gibi çok şey yapmaya çalışmış gibi: bir yandan frau braun ve çevresinden almanya alegorisi, çok etkili açılış sekansında "nüfus işleri müdürlüğü"nün tabelası yere düşerken savaş koşullarında 'imza atılan' evlilik akdiyle, burjuva toplumunun temeline zeki ve kısa bir sataşma, savaşın zorlu koşullarında kadın ve dahası bağımsız bir kadın olmanın nelere mâl olacağını kesici bir gerçekçilikle tasvir.

    fakat bu gerçekçi ve sarsıcı dili, geleneksel bir anlatı içinde sürreal denebilecek şekilde almanya alegorisine dönüştürdükçe izleyene geçiciliğini yitiriyor ypaım. televizyondan, radyodan gelen haberler eşliğinde, "yoldan çıkan," "istediğini elde etmek için her şeyi mübah gören" ve amaç doğrultusunda gaddarlaşan - ve bir yandan da patronlaşan - ve hatta şeytanlaşan frau braun üzerinden almanya'nın - ne olduğunu sorgulamamız gerekirken - özünü kaybederek refaha erişmesi herr braun'la birleşimi sonrasında infilâk etmesiyle - tam ifade edilemese de - bir eksiklik, denksizlik hissettiren film.

    şerh-i sergerde music: rammstein'ın da yakın zamanlı deutschland'iyle farklı bir veçhile de olsa alegorisini paylaştığı film.
  • "kaygısız olmalıyım ki hermann beni beklesin ve benimle gurur duysun. perişan bir kadını ne kimse arzu eder ne de onunla gurur duyar."

    işte maria braun'un motivasyonu.

    fassbinder'ın en sükse yapan filmlerinden.

    ikinci dünya savaşı'nın sonlarına doğru hermann ile evlenen maria beraber "bir yarım gün ve bir tam gece" geçirdikten sonra hermann'ın cepheye dönmek zorunda olmasından dolayı kocasından ayrı kalır. bu sırada şehirleri devamlı bombalanmaktadır hatta nikah törenleri de bu zor şartlar altında kıyılmıştır.

    savaş biter ve maria büyük bir umutla kocasını beklemektedir. yalnız, gelen giden yoktur. bu sırada savaş sonrası almanya'da da türlü türlü ekonomik sıkıntılar vardır. para değerli değildir, en basit ihtiyaçlar zorla karşılanır. maria da bir yolunu bulup annesi ve dedesine peynir, odun, sigara vb. tedarik etmeye çalışır. sonunda yalnızca amerikalı askerlere hizmet veren bir barda garson olarak işe başlar. burada siyahi bir amerikalı asker kendisine ilgi duyar ama maria'nın aklı fikri hermann'dadır. bir gün savaştan dönen bir arkadaşından hermann'ın öldüğü haberini alınca teselliyi siyahi amerikalı askerde bulur. ondan ingilizce öğrenir ve hamile kalır. bir gün oynaşırlarken hermann çıkar gelir ve işler karışır. amerikalı asker hermann'ı tutmaya çalıştı sanmıştım da meğersem kavga ediyorlarmış ve bu sırada maria amerikalı askeri öldürür.

    falan filan filmin hepsini anlatmayayım ama filmin özellikle en sonunda, yapılan her şeyin hermann ve maria'nın birbirleri için yaptıkları fedakarlıklar olduğunu öğreniyoruz. maria birçok erkek ile yatsa da aslında hermann ile yaşayacakları güzel bir gelecek için yapıyor bunu... hermann da spoiler olacak bir hareket yapsa da o da maria için yapıyor bunu en sonunda görüyoruz.

    açıkçası büyük bir aşk var ortada ve maira braun'un talihsiz bir evliliği var. savaş sonrası, yıkılmış almanya'da her şey çok zor. arka planda "almanya bir tarım topluluğuna dönüştürülmeli" diyen amerikalı yetkiliden, konrad adenauer'e ve kurt georg kiesinger'e birçok önemli kişinin sesi duyuluyor ama ön planda savaş sonrası almanya'da en iyi şekilde hayatta kalmaya çalışan bir kadın var.
  • içinde çok sevdiğim bir diyalog geçen alman filmi.

    -kadına bak, ilerlemiş yaşına rağmen hayat dolu.
    -bu yaşta hala sevgili peşinde koşması bence ahlaksızlıktır.
    -mutsuz insanlara göre mutlu olmak ahlaksızlıktır zaten.
  • bir yerde maria braun, "üzüntüde umut vardır" diyordu. fassbinder belki de bu üzücü hikayelerine ülkesi için duyduğu umudu saklıyordu.
    bu filmi izlerken hep lola'yı hatırladım. mucize yaratmada hünerleri benzer maria ve lola, aradıklarını hayatlarına giren erkeklerde bulamasalar da hikayeleri paralel evren gibi iki farklı sonla noktalandı. lola'daki pragmatik ama belirsiz son, yönetmenin seneler önce henüz yitirmediği coşkusuyla maria için daha lirik ve karamsar.
    iki filmde ortak dikkatimi çeken bir şey de yan karakterlerde de olsa politik görüşlerin kadın-erkek ilişkilerine yansıması, daha doğrusu yönetmenin bu konudaki yorumuydu. sol görüşlü karakterler birlikte oldukları kadınlara karşı bir bağlılık ve tutku hissetmiyorlar. bu filmde willie, lola'da da adını unuttuğum komünist karakter, birlikte oldukları kadınlara hiç bağlılık duymuyordu. kadınlara tutkuyla bağlanan ve seven karakterler daha muhafazakar olanlar ve ana karakterler de onlar. fassbinder'in kapitalizme nefreti tartışılmaz ama sol görüşten de pek hoşlandığını düşünmüyorum. maria braun'un, yemek yapan karısını entelektüel açıdan yetersiz bulan willie'ye, "o doğduğundan beri en iyi bildiği şeyi yapıyor" diyerek savunuşunda da bu hoşnutsuzluğu gördüm. belki de yine kadın yerine ülkesini koyuyor ve onların almanya'ya olan bağlılık ve sevgilerini eleştiriyordu. bilemiyorum.
  • aşk için

    --- spoiler ---

    ve aşk sadece bir histir.
    ve büyük bir aşk büyük bir histir,
    ve büyük bir gerçektir.

    --- spoiler ---
  • die ehe der maria braun, yalnızca “yarım gün ve tam bir gece”lik evliliğinin ardından kocasını 2. dünya savaşı’na gönderen ve tek başına ayakta kalmak zorunda olan bir alman kadınının savaş sonrası hayatına odaklanıyor.

    fassbinder’in dahice senaryosu ve yönetmenliği ile 2. dünya savaşı sonrasında kadınları sayesinde ayağa kalkan alman toplumunun birebir yansıması olarak vücut bulan maria braun, ekonomik özgürlüğüne kavuşmak için sert ve tavizsiz bir tavır takınan, gerekli hamleleri yapmaktan asla geri durmayan fakat bu sırada sadakatinden de ödün vermeyen çarpıcı bir femme fatale’dir. fassbinder’in brd üçlemesi’nin ilk ayağı olan filmin başrolünde yönetmenin 20’ye yakın eserinde beraber çalıştığı, etkileyici bir kadın ve oyuncu olan hanna schygulla’yı görüyoruz. almanya’nın yaşadığı bu “wirtschaftswunder”i, bir dezavantaj olarak toplumun ruhsuzlaşması eleştirisi ile birlikte veren fassbinder, belki de bir yönetmen olarak en incelikli, en ustaca performansını maria braun ile gösteriyor.
hesabın var mı? giriş yap