• düz okuyucuyu için kısalığıyla cezbedici, içeriğiyle ızdıraplara sürükleyici hesse romanı.

    dilimizde "doğu yolculuğu" adıyla yayımlanmıştır.

    çarklar arasında*'dan, narziss ve goldmund'dan, bozkır kurdu*'ndan ve belki de tüm diğer roman ve öykülerinden farklıdır bu roman. diğer tüm kitaplarında, hatta alegorinin, soyut ve felsefi anlatımın en yoğun olduğu siddhartha'dan bile hem kurgusu hem de derdiyle ayrılır doğu yolculuğu. diğer tüm kitaplarında, "farklı olma uğraşı olmadığı halde farklı olan", aslında diğer tüm insanlar gibi olmak istediklerinde, bu isteklerini rahatlıkla gerçekleştirebilecekleri yeteneğe ve zekaya sahip olan fakat kaygıları ve değer yargıları diğerlerininkiyle uyuşmadığı için geri çekilen, yadsıyan, kabul etmeyen ve bu süreçte de hor görülen, korkulan ve uzaklaşılan kahramanların hikayelerini anlatır hesse.

    hesse, bunu yaparken çok damar konu buldum ekmeğini iyi yerim diye düşünmemiştir. yazarlık bu değildir zaten. yazarlık güzel insan avıdır.

    öte yandan, doğu yolculuğu bir itiraf romanıdır. kendini sorgulamanın ulaştığı son noktanın romanıdır. 1932 yılında yayımlanana kadar neredeyse hepsi ses getiren on beş eserin üzerinde kitap yazmıştı ama kendisinden sonra 11 yıl bir kitap yayımlayamayacaktı hesse...

    çünkü bu kitap, hem de derdimizi, insanlığımızın derdini, bu kadar güzel anlatabilen bir adamın, belki de ömrümüzce duyabileceğimiz en büyük ferahlamayı hissetmesi gereken bir adamın bile "ben kim oluyorum, kendimi ne zannediyorum da bunları yazıyorum" sorusundan kurtulamayacağının göstergesidir. bu, sorgulamaların asla bitmeyeceğini bize göstermesi açısından çok umut kırıcı ama (böylesine yüksek bir algının sahibinin dahi geldiği nokta göz önünde bulundurulduğunda) -haddimiz olmayarak- yalnız olmadığımızı bilmek açısından huzur vericidir.

    kitapta bahsedilen doğu yolculuğunda zaman ve mekan birbirine karışmıştır. "anlatmanın (neyi??) bir başka zorluğu da, bizim (kimin??) yalnızca mekanlar arasında değil, zamanlar içinde de yol almış olmamızdır" der hesse. yolculuğun kimin yolculuğu olduğunu şöyle açıklar:

    öyle şeyler görür ki uzaklara giden biri,
    gerçeklik sandığı şeylerden çok uzaktır.
    yurdunda anlattığında sonra bunları,
    çoğunlukla yalancıya çıkar adı.
    dikkafalı halk inanmaz ona,
    görmemişse, açıkça hissetmemişse.
    tahmin ederim ki, toylar da,
    şarkıma pek inanmayacaktır.

    yolculuk aslında güzel insan'ın, hani o hep ne yaptığını, nasıl yaşadığını nasıl var olduğunu merak ettiğim/iz insanın hayat yolculuğudur. standart çözümleri olmayan ama bazılarımızın ısrarla ve kolaycılıkla "tamam, peki ama ne yapmamız lazım, nasıl bir yol seçersek mutlu oluruz" sorusunu sormaktan usanmadıkları çözümün bireysel yolculuğudur. dünyaya rastgele dağılmışız zaman-mekan gözetmeksizin, üstelik birbirine benzemez koşullarda (kaldı ki güçlerimiz de eşit değilken); bunun standart çözümü mü olur. bir iksir, bir harita bir reçetesi mi olur. "...yolculuğumuzun bir özelliği de cemiyetin (cemiyeti, güzel insanlar olarak algılarsanız kolaylık olur) bu yolculukla çok yüce hedefler gütmesine karşın (bunlar sır kapsamında, dolayısıyla da açıklanamaz), tek tek her katılımcının bu yolculukta kendi özel hedefini belirleyebilmesi, hatta belirlemek zorunda olmasıydı, çünkü bu tür özel hedefleri olmayan birinin yolculuğa katılmasına izin verilmiyordu ve hepimiz ortak ideal ve hedefleri izler, ortak bir bayrağın altında mücadele eder görünürken, her birimiz en büyük gücü ve en son tesellisi olarak kendi budalaca çocuk düşünü yüreğinde götürüyordu..." derken herman hesse tam da bunu kasteder.

    kitabın kendisini diğer hesse eserlerinden ayıran ve bizim için çok değerli olan niteliği şudur: hesse kendisinden şüpheye düşer. düşmüştür. hesse dahi sorgulamalarını bir yerde durduramamıştır. en huzurlu olması gereken anda (öyle ya dertlerini layıkıyla anlatmamış mıdır) huzursuzluk, yarımlık, sonsuz şüpheler yine gelip bulmuştur kendisini. "gençliklerinde ışık onları bir kez aydınlattı, gözleri bir kez açıldı ve yıldızı izlediler ama sonra mantık geldi, dünyanın alaycılığı geldi, yüreksizlik geldi, sözde başarısızlıklar geldi, yorgunluk ve hayalkırıklığı geldi, böylece kendilerini yeniden kaybettiler, yeniden kör oldular"...

    burada biraz soluklanmam gerekiyor. hem üzülüyor hem seviniyorum. hem yalnız kalıyorum hem hiç yalnız kalmıyorum. hem doya doya ağlamak istiyorum hem de kahkahalara boğulmak istiyorum. bu tezatlık beni yoruyor. burada biraz durmam gerekli...

    kitabın kahramanın amacı, ait olduğunu düşündüğü bu insanları anlatmak, ayırdına vardığı gerçekleri paylaşmak, yüreğinde hissettiği yarımlığı kelimelere kitaplara dökmek. bunlar aslında hesse'in kendi hayatı boyunca yapmaya çalıştığı şey değil mi? mesele sadece kitap yazmak değil, unut kitap yazmayı, bu satırları okuyan ve anlayan sen, hayatını buna adamadın mı?

    ama işte hesse öyle bir noktada ki, algılayışıyla, anlatışıyla hayran olduğumuz insan öyle bir noktada ki kendisini yargılıyor. kendisini kendisine de teslim etmiyor, yargılayanlar zerdüşt, lao tse, platon, ksenophon, pythagoras, albertus magnus, don kişot, tristram shandy, novalis ve baudelaire ve bizzat kendi hayatındaki diğer güzel insanlar...

    ve hesse, bu kitabıyla kendi kendine adeta şöyle diyor "sen kim oluyorsun da bunları yazıyorsun, sen kendini ne zannettin de bu işe soyundun; kitap yazmalar, bu tutkular bile hakaret değil miydi bu türden bir varoluşa, nasıl da her şeyi anladığını sandın ve hiçbir şey anlamadın".

    ve ben de şunu söylüyorum kendime "varoluşun bir amacı yoktur. güzel amaçların arkasına gizlediğin hiçbir varoluş amacı da sana kolayca ulaşabileceğin şu anki mutluluğundan daha fazlasını getirmeyecek. senden kaynaklanıyor gözükse de kendiliğinden var olmayan her şey sana hafifleme değil yük getirecek."
  • roman h.h. adında bir anlatıcının cemiyet’e katıldıktan sonra çıktığı bir yolculuğu anlatmasından oluşmaktadır. anlatıya göre h.h., cemiyet kardeşleriyle birlikte kendi amacına ulaşabilmek için bu yolculuğu yapmış, bu müthiş yolculuğu insanlara aktarabilmek için anılarını, bu gezisini ve bu gezide yaşadıklarını kaleme almıştır. bu haliyle anlatı, kurmaca bir seyahatin kurmaca ve gerçekdışı öyküsü durumundadır. anlatıcı cemiyet hakkında genel bilgiler verdikten sonra yolculuğa hazırlanışlarını, yolculuğa beraber çıksalar da herkesin başka başka amaçlar uğrunda yolculuğa çıktığını belirtir. kendi amacı da prenses fatima’yı bulabilmektir. ancak bu yolculukta doğu, coğrafi bir yer yön anlamında doğu’yu ifade etmemektedir. onlar için hem her yer doğu’dur hem de hiçbir yer. bu anlamda anlatı içerisinde doğu, insanın kişisel mutluluğunu bulabileceği ve sonunda olgunluğa erişebileceği bir iç yolculuğun ideal varış noktasını temsil etmektedir.
  • hermann hesse'nin okudugum ilk kitabi. ezbere her yerde denilen o ki; dogu yolculugu hesse'nin en unlu yapitlarindan boncuk oyunu icin bir on calisma, dogu motiflerinin yerlestirildigi hos bir girizgah. yok, bu kitapta doguya dair hicbir sey yok.
    benlige yapilan yolculugun anlatildigi sayisiz denemeden birisi bu roman, onun da dogusu batisi yok benim bildigim kadariyla.
    yazar, 1946 yilinda nobel edebiyat odulu ile yildizlanmis bir de, zaman kaybi denmez ama ne biliyim okuma boyunca 'klise' ile 'haydi soyle yapabilirsin bunu sen' arasinda gidip gelmek nahostu.
  • hermann hesse'nin, "inandığınız bir işi yapmaktaysanız, asla pes etmeyin, devam edin" diyen eseri.

    tabii bu kadar değil, kitap derya (kitap dediysem 84 sayfa). benim takıldığım yer, kahramanın (h.s.), katıldığı ancak, yarıda bıraktığı, "doğu yolculuğu'nu" yazmak istemesi ancak bir türlü yazamaması. h.s., bu durumu, geçmiş günlerin görüntülerini, "anlamlı bir bütün haline" getirememek olarak tarif etmektedir. başarılı olmak için denemediği kalmaz, sonuç yok: geçmiş günler anlamlı bir bütün haline gelmez.

    bu durum, aslında, kırkını aşmış, önemli günler yaşadığını düşünen, ama geçmişe değin ancak bölük börçük bir şeyler mırıldanan insanların başındadır. h.s., bu konuda şöyle demektedir: "en büyük arzum, cemiyet'in bir tarihini yazmak olmasa bile (çok iyi donanımlı bir alimler ordusu bile yapamaz bunu), basitçe yolculuğumuzun öyküsünü anlatmak. fakat en ufak bir ilerleme gösteremiyorum. bunun yazın yeteneğiyle ilgisi yok, bu yeteneğe sahip olduğumu düşünüyorum, zaten hiçbir iddiam yok. hayır mesele şu: bir zamanlar arkadaşlarımla birlikte yaşadığım gerçeklik artık yok ve bununla ilgili anılar sahip olduğum en değerli ve en canlı şeylerse de, o kadar uzakta gibiler, o kadar başka bir dokuya sahipler ki, sanki başka yıldızlarda, başka binyıllarda gerçekleştiler ya da sanki ateş nöbetinde sayıklamalardı."

    aslında, h. s., daha 37. sayfada, meseleyi çözmüştür: "olayların odağı (doğu yolculuğu olayları, invulnerable), ortak noktası, aralarındaki bağlantı, onları bir arada tutan şey nerededir ("neydi bir arada tutan şey ikimizi" (olmasa mektubun), invulnerable) ? bağlam gibi, nedensellik gibi anlam gibi bir şeyin oluşabilmesi, dünyadaki herhangi bir şeyin anlatılabilir kılınabilmesi için tarih yazarının bir dramatik ilke icat etmesi gerekir: bir kahraman, bir halk, bir fikir; ve gerçekte anonimlikte gerçekleşen bir şeyi bu icat edilmiş dramatik ilkeye uyarlaması gerekir."

    anlatacak hikayesi olanlara duyurulur.
  • doğu felsefesine ilgi duyan hermann hesse'nin "doğu yolculuğu" adlı kitabı.

    - "çok değerli, bir daha geri gelmeyecek bir şeyi yitirdiğimizde, bir düşten uyandığımız duygusuna kapılırız."

    - "bir zamanlar arkadaşlarımla birlikte yaşadığım gerçeklik artık yok ve bununla ilgili anılar sahip olduğum en değerli ve en canlı şeylerse de, o kadar uzakta gibiler, o kadar başka bir dokuya sahipler ki, sanki başka yıldızlarda, başka binyıllarda gerçekleştiler ya da sanki ateş nöbetinde sayıklamalardı."

    - "gelin ağır ağır yürüyelim, insanı öyle güzel sakinleştirir ki bu. hele şu birkaç yağmur damlası -harikulade, değil mi? sanki gökten kolonya damlıyor."
  • hermann hesse'nin, rüyaların yapıldığı maddeyle yazdığı kitabıdır.
  • kesinlikle okunması zaman kaybı olan hermann hesse romanıdır. böyle büyük bir yazardan böyle bir hayal kırıklığı asla beklemezdim.
  • hermann hesse'ye giriş kitabımdır. kitap ülkemizde "doğu yolculuğu" ismiyle yayımlanıyor.

    doğu edebiyatına ve felsefesine fazlasıyla ilgi duyan yazarın, rüya evreninde süregelen kısacık eseri. lakin, doğruyu söylemek gerekirse çok daha kaliteli bir metin bekliyordum. maalesef talihsiz bir başlangıç oldu. yazarın en çok merak ettiğim kitabı siddhartha'yı okumadan önce diline adapte olabilmek adına bu 80 sayfalık kitabı gözüme kestirmiştim, fakat bu kitabı okurken basmakalıp söylemlerden biraz sıkıldığımı söyleyebilirim. yine de umut kırıcı bir deneyim olmadı, sadece beklentimi karşılamadı, yarın kütüphaneye gittiğimde siddhartha'yı alacağım ve muhtemelen cuma gününe kadar bitireceğim.
  • nobel ödüllü eser, içsel yolculukların çoğu zaman bir arınmaya ihtiyaç duyarken ne denli yürek sıkıştıran, zamanı lastik gibi yapan, düşünülenlerin derinliğinin hiç bir biçimde uzanıp tutulacak kadar yakın olmadığını açık etmiştir. kitabın serüveni de bu iç yolculuk gibidir adeta; kapalı bir havada yazılmış, güneşten kendini yoksun bırakmıştır.
    herman hesse batı tarihinin geleneğini bozmamış, doğu'nun merak edilenleri için kendini bu yolun seferi yapmıştır. tavan arasında sayfalar, sayfalar üstünde kalacak notlar, yazılar olanı aktarma arzusu ile ödüllü bir kitap hüviyetini almış.
  • herman hesse'nin kamuran şipal yerine zehra aksu yılmazer tarafından çevrilen kitabı. kamuran şipal olmadan herman hesse olmaz diyenlere 2032 yılından önce iyi bir seçenek.
hesabın var mı? giriş yap