• hızına yetişemediğim dönüşüm. geçenlerde bir suser bana “bu dünyayı öğrenmek zorundasın; yoksa elini kıçının üstünde bağlayan ve kahvelerde atıp tutan dayılardan bir farkın kalmaz birkaç seneye” demişti. ne kadar da doğru bir tespit! sol frame'de gördüğüm metaverse, nft, blockchain, coin, boğa, ayı vs kelimeleri bana o kadar bir şey ifade etmiyor ki, ömrümün ortasında 80'lik dayı gibi kaldım. ne benden önceki nesle ayak uydurabiliyorum ne benden sonraki nesle. arafta kaldım öyle iyot gibi, sadece izliyorum. bu işin sonu nereye varacak merak etmekle birlikte, oyun dışı kaldığım için de içim bir buruk. oysa uygun şartlar ve uygun ortamda ne sayılar yapabilirdik bu araf kuşağına ait olmasaydık.
  • ne zamandir bu konu uzerine yazasim var, ama bir data scientist penceresinden.

    defalarca geldim bu basliga, birseyler yazdim ve her seferinde yazdiklarimi sildim. nereden baslayacagimi bilemedigim, toparlayamadigim, her tarafi daginik kalan bir konu. esasen iste dijital dönüsüm tam da böyle birsey. yani problem bende degil, sende bu kez.

    neden daginik?

    (bkz: metallica diye bir grup cikmis) hani 80lerin metalcileri bilirler, heavy metal'i yeni kesfeden arkadas gelir, saclari belinde olan ve birbirine genelde hocam veya hacim diye hitap eden, ama bir solodan bahsederken aska geldiginde hitap sekli abicim olan, (bkz: abicim slash nasi solo atti ama yaa) tepeden tirnaga siyah giyinmis bir grup elemana metallica diye bir grubun ciktigindan bahseder ya.

    iste dijital dönüsüm yapicaz diye yola cikan sirketlerden cogu bu ornekte metallica'yi yeni kesfeden hevesli metalci adayina benziyor da ondan. siyah giymeye calisir, altina beyaz corap yumurta topuk ayakkabi giyer olmaz. sacini uzatmaya calisir, saclar kivirciktir, jole surer yatirir, olmaz.
    muzik dinlemeye calisir, birisi slayer der, gider slayer'in butun albumlerini alir, dinleyemez, olmaz.
    birisi wasp der, oteki accept der, kim daha sert, kim daha metal tartismalarinda iki tarafa da donup kafasini sallar, olmaz.
    ne yapsa ne etse kendine yaptigi tum upgradeler modifiye sahin mertebesinden oteye gidemez. uzay yolu karakterine benzer, son mohikana benzer, hatta bir astronota bile benzeyebilir ama bir metalciye benzemez, hep siritir hep siritir.

    cunku dijital donusum yapicaz diye yola cikan sirketlerin cogunun derdi imajdan oteye gidemezse, eninde sonunda kendilerinde olmayan, dna'larinda olmayan bir seyi taklit etmeye calisip komik duruma duserler.

    bu sebepten orama sac, burama t-shirt, surama gitar diyen hevesli elemanin ortamlarda sirittigi kadar siritirlar, sac da, t-shirt de, gitar da, kokunden, icten bir degisim olmadan daginik daginik kalan ve siritan parcalardir.

    bu sirketler yola genelde "dijital dönüsüm yapalim da nasil yapalim?" gibi bir kafa karisikligi ile cikarlar.

    o kafa karisikligi ile strateji belirlerler. strateji genelde iki uc kelime ve cumle obegine vurgu yapar: data driven, data driven decision making, process optimization,
    better customer services, strong position in market

    simdi sakatlik surda ki, bu yukardaki kelime obekleri dijital dönüsüm yapacam ben diyen butun sirketlerin stratejisi.

    bu sakatliktan dogan baska bir sakatlik da, yukardaki sozcukleri bir arada ve cumle icinde kullanan kisilerin dijital dönüsümünü ben yaparim diye ortaya dökülmesi.

    (bir parantez acarak size gercek bir hikaye anlatayim:
    cok buyuk bir holding'in dijital dönüsümünü üstlenmis kisi bana baglanti istegi gonderiyor.
    sonra email yazmaya basliyor.
    emaillerden anliyorum ki adam bir ise girismis ama hicbir fikri yok.
    bunu da sirket bunyesindeki ekibine caktirmadan cozmeye calisiyor.
    sagdan soldan bilgi toplayarak, holding bunyesinde nerelere dijital dönüsüm uygulayabilir, ne projeler cikarabilir onu kestirmeye ugrasiyor.
    calistigi holdinge simdiden gecmis olsun diyorum.)

    dijital dönüsüm kolay bir is degil.
    cünkü dönüsüm'ün kendisi kolay bir is degil.
    on yillar gecmis ve onlarca yildir bir isi ayni sekilde yapmaya devam etmis, teknoloji gelistikce degisen ihtiyaclara ayak uydurmayi sagina soluna yama yaparak icra etmis sirketlerin, simdi her alanda catir catir gelen teknoloji start-uplarin korkusu ile birden bire dönüsmesi ise hic kolay degil.

    dönüsümün icerigini madde madde siralayalim, o madde basliklari altinda da zorluklari anlayalim:

    * sistemleri dönüstürmek
    * insanlari dönüstürmek
    * surecleri dönüstürmek
    * en onemlisi zihniyeti dönüstürmek

    sistemleri dönüstürmek:

    bu esasen isin en kolay kismi diyecektim, diyemedim.
    altyapiyi ibmden alip awse tasimakla biten birsey degil bu.

    yillardir bodrum katinda oturup, meslektaslarina rtfm (read the fucking manual), geriye kalan herkese kapatip acmayi denediniz mi? mesajlari gonderen bir it departmanin var arkadasim.
    bu departman yillarca hic kimseye goz actirmamis.
    oturdugu bodrum katinda, kendini olimpos tanrisi ilan etmis.
    yapilmak istenen herseye security bahanesi ile karsi cikmis.
    cagi yakalamak anlamindaki en buyuk basarisi high performance cluster kurup, hic kimseyi, ozellikle de analistleri, veri bilimcileri vs. dokundurmamak olmus.

    dunya ucmus gitmis, bunlar bodrum katinda kiclarini kasiya kasiya kahvesini icip havalara girmeye devam etmis. simdi diyorsun ki, dijital dönüsüm yapicaz. dönüsür mü bu adam?

    insanlari dönüstürmek:

    yillardir ayni seyi, ayni eski moda sekilde yapmaya devam ederek bonuslarini alan artik neredeyse devlet memuruna benzemis adamlardan bahsediyorum. yeniliklere asla acik olmayan, yenilikten korkan cunku isini kaybetmekten korkan insanlar.
    korkunun getirdigi ilk tepkiyle savas ya da kac modundaki insanlar. eger kacamayacak kadar korelmislerse (ki teknolojinin o kadar gerisinde kalan sirketlerden bahsediyoruz, evet o kadar korelmis bu calisanlar) ellerindeki tek secenek savasmak.
    gelen degisime karsi durmak. dönüsür mü bu adam?

    sürecleri dönüstürmek:

    sürec de insandan gectigi icin bakiniz yukardaki madde. sen diyorsun ki, ben bu isi otomatik yapacagim, yukarda bahsettigim insan korkuyor.
    o sureci donusturmek icin gereken bir bilgi birikimi var. o da bu insanda var. ya o bilgiyi vermiyor, ya yanlis veriyor, ya dönüsümü yapacak olana saldirmanin veya onun yararsiz, etkisiz oldugunu ispatlamanin baska yolunu buluyor.
    (saldiriya cok asinaydim, fakat truva ati olayi da varmis isin, bunu ekleyeyim.)

    bu departmanlar genelde marketing departmanlari. dijital dönüsüm sürecinde calisacak veri bilimci arkadaslari uyarayim, aman marketingcilere dikkat edin.

    zihniyeti dönüstürmek:

    isin en tuhaf kismi bu. insanlar korkuyla ve tepeden gelen baskiyla evet, dönüsmeye hemen hazirim diyebiliyor, fakat yan etkisi su oluyor,
    ortalama, medyan, mod, standard sapma dortlusunu ogrenip istatistik biliyom ben artik,
    select * from atablosu where id = bla komutunu ogrenip sql biliyom ben artik,
    library(dplyr) ogrenip iki tane pipe islemi yapinca r biliyom ben artik ,
    for i in list* ogrenip python biliyom ben artik

    diyen ve machine learning uygulamaya baslayan(!) fakat machine learning'in illa da bir sonuc verdigini bilmeyen ben de veri bilimciyim kivamindaki heveslilerle ugrasiyorsunuz. (bkz: metallica diye bir grup cikmis)

    dijital dönüsümün en büyük cikmazi bu: dönüsmüs gibi yapan insanlar, sistemler, biliyor gibi yapan yoneticiler ve fakat cehaletin baki kalmasi.

    bir veri bilimciyi en cok irrite eden sey cehalet. (buna karsi cikacak meslektasim var mi merak ediyorum) o cehaletin bir de kiskanclikla, bir de korkuyla, bir de sana karsi dis bilemeyle, yuzune siritip her firsatta seni batirmaya ugrasacak insan tripleriyle bezendigini dusun arkadasim.

    bak bu da gercek bir hikaye: bana dediler ki, ya bizim bolume veri bilimini anlat. oturdum 45 dakikalik seminer hazirladim.
    olayi organize eden kisi beni tanitmak icin benden kisa bir ozgecmis istemisti.
    beni aynen soyle tanitti:
    "doymamis cocuga mektup, universitede bla bla muhendisligi okudu, yani data science okumadi. sonra masterini su su alanda yapti, yani yine data science degildi, aa bilin bakalim, doktorasi da data sciencela alakasizdi, sonra akademik arastirmalar yapti, ama yine data science bolumunde degildi."

    seminere baslarken, biz o zamanlar baska isimlerle aniliyorduk, ha bu arada data science lisans bolumu halen yok dedigimi soyleyeyim de iciniz sogusun.

    yani cehalet benden uzak olsun diyorsaniz, dijital dönüsümde en cok ugrasacaginiz sey cehalet. (%95'i na olan bir degiskenle, baska bir degiskenin arasinda korelasyon hesabini bir baskasinin yaptigini yoneticinin onunde anlatarak beni ezmeye calisan proje yoneticisi adama karsi, elimi ceneme goturup 'canim benim burda korelasyonu birak, hicbi bok yapamazsin' demek bi noktaya kadar komik olsa da bir noktadan sonra güldürmüyor. ya da biseyin ortalamasi olan bir degiskenle, o seyin toplami arasindaki korelasyonun neden negatif ciktigina sasiran istatistik asiklari...)

    bu entryyi aslinda meslektaslarim icin yazdim, olur da dijital dönüsüm surecindeki bir sirkette calisan, calismayi dusunen bir veri bilimci olursa diye.
    fakat olur da dijital dönüsüme hazirlanan bir sirket yetkilisi olursa, nasil bu kadar geri kaldiginiza ve ozellikle vizyonsuzlugunuza hayret ediyorum. yine de yardimi olur belki diye asagiya uc bes tavsiye yazayim:

    * bu isi kazasiz belasiz atlatmak istiyorsaniz, once it'den baslayin. it'yi donusturun. it'nin en buyuk bahanesi security. sirkete dijital donusum uzmani getiriyorsaniz, ilk beklentiniz security uzmanlari getirmesi olsun. it'nin security bahanesini bir sekilde ortadan kaldirin. aksi takdirde, yeni olan hicbirseyi sirketinize sokmazlar.

    * tum veri giris cikisini uyumlu hale getirin. daginikligi toparlayin. bir bolum 1960lardan kalma bir sistemle, obur bolum 1970lerden kalma baska bir sistemle calisiyorken, ve bunlardan onlarcasi varken bunlari birbirine baglayamazsiniz.
    it'nin security problemini cozdukten sonra altyapiyi bastan tasarlayin.

    * marketingcileri bi sakinlestirin. gorev alanlarini netlestirin, isbirligi yapmalarini saglayin ama ayak altinda dolasmalarina engel olun.

    * parayi bastirmaya hazir olun. return of investmentdan bahsedip, investment kismini unutmayin. yatirimin geri donmesi icin, o yatirimi yapmis olmaniz gerekiyor. mantik bu kadar basit aslinda.

    * isin uzmanlari ile calisin. sirf dusuk maas verme hesabi ile onbes tane yeni mezunu at gibi nereye kosturacaginizi sasiracaginiza, uc tane isini bilen, tecrubeli, isi alip goturecek eleman calistirin.

    * insanlari bilgilendirin. cunku evet, bazilari islerini kaybedecek. ama donusum yapmazsaniz zaten hepiniz tepe taklak olacaksiniz. yani insanlarin onunde fazla bir secenek yok. onurlarini zedelemeden, onlerini acarak yollarinizi ayirmanizin yolu varsa bunu yapin.

    * dijital dönüsüm ekibinin ve ozellikle veri bilimcilerin insanlarla uyumlu calismasini beklemeyin. insanlar icin olum kalim savasi bu. onlar her turlu savasirken veri bilimciniz ortada polyanna modeli gezemez. cok mutluysa atin isten. ciddiyim. kimseyle problem yasamiyorsa ya elftir, okuyup ufluyordur, ya isini yapmiyordur. hem isini yapmaya calisip hem de o ortamda mutlu olamaz. mutluysa isini yapmak istemiyordur, maasini alip kafasi rahat etsin istiyordur.

    * veri bilimcileri mutlu edicez diye cikartip cikartip insanlarin onune atmayin. deger verdiginizi gostermenin binbir cesit yolu var. tum ekip arkadaslarinin onunde buralarin en onemli insani sensin yapmayin. kutsal kitaplar bile hz. yusuf'un hikayesini anlatir. kardes kiskancligina kurban gitmistir bu adam. kiskanclik yeni icat olmadi yani. azicik dusunun. cocuklarinizdan birini digerlerinin onunde iltifatlara bogarsaniz ne olacagini biliyorsunuz. e zaten ne halt ettigi bir turlu anlasilamayan veri bilimciyi de digerlerinin onunde goklere cikarirsaniz ne olacagini bi dusunun bi zahmet.

    * bi de gercekten isin uzmanlari ile calisamayacaksiniz, birakin batsin. bozuk temele kat cikmaya ugrasmayin. yikin bastan yapin. ciddiyim.
  • bir süre kurumsal bir firmanın dönüşüm sürecinin başında bulundum, birinci ağızdan bu iş türkiye'de nasıl ilerliyor biraz paylaşmak istedim.

    en başta söyleyeyim, tam olarak aklınıza geldiği gibi, bilinçsizce ilerliyor.

    işi bilen yok. olanı da bilmeyenler susturup, bastırıyor.

    genel olarak bir yol haritası, bir planlama da yok. biri bir yerden bir şey duyuyor, biri şans eseri bir makale okuyor, biri bence benim fikrim süper bir fikir diye size dayatıyor. ondan sonra laf anlatmaya çalışmak, süreci yürütmek, işi takip etmek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

    üst kademede bulunanlar, sanki onlarca yıldır bu işi yapar gibi tavırlar ve bağnazlıkla yaklaşıyor ekibe. böylece hem şevk kırıyorlar hem de proje baltalıyorlar.

    genel olarak iş kalitesinden ziyade proje sayısına takmış durumdalar. en salakça bir geliştirme bile onlar açısından proje, bir adet, sayı, skor, ne dersen.

    önemli olan tek şey o, adet. iş kalitesinden bahsedersin, dinlemezler.

    alternatif yol önerirsin, anlamazlar, sustururlar.

    kötü giden ilk durumda da, haklı ol olma, seni ezmeye çalışırlar.

    ülkemizde maalesef körebe oyunu gibi ilerliyor; önünde bir sürü fırsat var ama ancak denk getirdikçe kullanabiliyor.

    - ay duydun mu robot varmış böyle her şeyi yapabiliyormuşşş.

    + aaaa, hadi biz de yapalımmm.

    budur.
  • ecnebicesi digital transformation olan, an itibari ile başta avrupa ve amerika olmak üzere batının kafayı çizdiği, üstüne makale üzerine makale yazılan, program üzerine program yapılan, mühendislikten işletmeye, tasarımdan sosyolojiye tüm teorik ve uygulamalı bilim alanlarının gündeminde olan, endüstri ve siyaset liderlerinin konuşmalarının bununla açılıp kapandığı bir konudur. sonra efendim gelip buraya bakıyorsun biri 11 ay önce ukte vermiş, bir allahın kulu da bir şey yazmamış, niye çünkü seçim, çünkü bi takım ortadoğululuklar falan. şükürler olsun ki endüstri 4.0 başlığı var.

    dijital dönüşümün pek çok tanımını yapmak mümkün, bu tanımlar içinde bulunulan endüstriye, yaratılan değere, firma büyüklüğüne ya da girişimcilik tarzına göre değişkenlik gösterebiliyor. ancak hepsinde ortak olan, bu dönüşümün teknolojinin işletme süreçlerine uygulanması ile birlikte firmaların iş yapma ve değer yaratma biçimlerinin köklü halde değişmesi. yani tüm işletmecilik prensip ve süreçlerinizi en başından analiz edip, değişen tüketici yolculuklarını yeniden irdeleyip yeni bir tüketici deneyimi yaratmak üzere bütün varlığınızı kökünden re-innovate ediyorsunuz (bkz: madonna). bu bazen firmanın kendi isteğiyle yaptığı bir şeyken (bu arkadaşlara disruptor diyoruz, misal über vb. gibi), çoğunlukla da sizin endüstrinize müdahale edip feleğinizi şaşırtan disruptorlarla baş edebilmek zorunda olduğunuz için girdiğiniz bir süreç.

    dijital dönüşümün dijitizasyonla karıştırılmaması icap ediyor. örneğin personel dosyalarınızı daha önce kağıt halde tutarken sonra bilgisayar ortamına aktarmanız dijital transformasyon değil. ya da var olan bir ürününüzü e-ticaret sitesine koyup satmanız dijital dönüşüm olarak nitelendirilmiyor. yukarıda da yazdığım gibi, işletmecilik, üretim ve tüketim süreçlerinin topyekün yeniden tanımlanması anlamına geliyor.

    bununla ilgili bir kaç konuyu da şuraya iliştirivereyim:
    (bkz: digital disruption)
    (bkz: customer experience)
    (bkz: consumer journey)
    (bkz: design thinking)
  • türkiye'de olmadığı için zırt-pırt seminerleri yapılan şey.

    yokluktan dilimize vuruyor "abi dijital dönüşüm yaaa"
  • digital transition şeklinde de bir kullanımı olan fenomen.
  • bu süreçte kim kazançlı ve biz neyi kazanıp neyi kaybettik?

    kütüphaneden aldığım kitapları uzatmam lazımdı. websitesindne kütüphane hesabıma girip uzatabilir veya önünden geçtiğim memureye öğrenci kimliğimi uzatıp kitaplarımı uzatmak istiyorum diyebilirdim. sıra yoktu, ve yurtdışındaki bu memureler genelde güleryüzlü davranırdı.

    ben son anda vazgeçtim ve memureyle muhatap olacağıma kendi işimi kendim yaparım dedim, en yakın anda laptopumu açtığım gibi hesabıma girdim, kart numaram zaten önceden girilmişti, onu seçtim, en sık kullandığım şifremi denedim voi-la hesabımdaydım. kitapları uzattım.

    bu kolay görünse de o birkaç basamaklı işlem insana zor gelebiliyor. ama ben bu memurenin işini kendim yapmış oldum. şimdi bu mevzuyu irdeleyelim. ben o memurenin işini yaparak o gişelerde daha az insan istihdam edilmelerini sağladım, ama bir birey olarak kendi vakit ve enerjimi kullandım. benim de vaktim ve enerjim kısıtlı. bir yere harcadığım enerji daha farklı yerlere harcamam gereken enerjimi azaltıyordur. evet biyolojik varlıklar olarak zaman kısıtı, enerji kısıtı ve piskolojik kısıtlarımız var.

    sanki son anda o memureden vazgeçmemin sebebi işlemi kendi yapmamın daha kolay olacağını hesapalmam oldu. onun yüzüne bakacam, yabancı dil, anlaşılmak için extra güç sarfedecem. kimliği çıkaracam. bunlar kendim yapmam daha kolay olacağına karar verdim o anda.

    ayrıca sıklıkla eski alışkanlıklardan dolayı bir görevlinin yapmasını daha emin buluyordum, oysa şimdi düşünüyorum çoğu zaman bir personel işlem yapıp tamam dediği zaman sıklıkla "yani artık hesap kapandı değil mi" gibi teyid edici bir soru soruyoruz. aslında digital olarak yaptığımız şeyden biz kendimiz daha emin oluyoruz o "yeşil chek işareti"ni görünce.

    baştaki soruya dönecek olursak, kim kazançlı ve biz neyi kazanıp neyi kaybettik?

    kendi vicdanıma soruyorum, insanlarla az temes etmenin farklı zorlukları olsa da bu şekilde kendi işini yapmak daha emin ve verimli birşey günün sonunda. ancak kendi başımıza kaldığımız için şirazeyi kaybedebiiyoruz. vaktinde uzatmayı yapmayabiliyoruz, ayrıca birisiyle konuşmadığımız için onun pratki bilgisinden mahrum kalıyoruz.

    insan temasını koparmadan teknolojiyi verimli kullanmalıyım diye bu fikri alıştırmayı noktalayayım.

    edit: artık bu kütüphane işlemine alıştım. birde böyle bir olay var. yaptıkça, öğrendikçe daha kolay oluyor.
  • onlarca firmanın dijital dönüşüm süreçlerinin belli bir bölümünde süreç içerisinde olmuş birisi olarak belirtmek isterim ki:

    dijital dönüşümün yoğun olarak yaşandığı günümüzde e-fatura kullanıcısı firmaların %20'lik kesimi gönüllü olarak geçiş yapmış. bu durum ülkemizde firmaların teknolojik gelişimlere günden güne daha fazla adapte olduğunu gösteriyor.

    1 temmuz 2020 itibariyle de yaklaşık 250.000 yeni e-fatura mükellefi, 220.000 e-irsaliye mükellefi bekleniyor. kaldı ki hindistan gibi teknolojik olarak gelişmiş bir ülkeye e-dönüşüm konusunda danışmanlık verdiğimizi düşünürsek ne kadar doğru yolda olduğumuzu görüyoruz.
  • kurumda dijital dönüşüm değil de dijital geçiş (transition) olarak yorumladığımız süreç. dönüşmek işi zaten başlamıştı. şimdi dönüşeni dönüşmeyeni hepsini yeniden ve birlikte düşünüp yorumluyoruz. dijitalleşme işini hayatı kolaylaştıran uygulamalar, işletmelerin birlikte çalışmasını, ortak satın almayı, e-ticareti kolaylaştıran platformlar, yukarıda bir yazarın bahsettiği gibi kendi işimizi evdeki cihazlarımızla zahmetsizce halledebilmeyi sağlayan araç/aracılar, ve gittikçe birbirine daha entegre ve birbiriyle iletişebilen gereçler olarak yorumlamıştık. son dönemde gördük ki bizim hizmatleri ve destekleri kullanan girişimciler başka bir dil konuşmaya başlamış, ve bizim de kendimizi adapte etmemiz gereken ve neredeyse geç kaldığımız bir yeni diskura evrilmiş. şimdi metaverse, nft şu bu öğrenmeye çalışıyoruz ki bunları nasıl kullana/kullandırabiliriz, onu görelim.

    özet geçeyim, dijitalleşme işleri baş döndürücü hızda gerçekten, ama dönüşümden çok adaptasyon olarak yorumluyoruz biz.
  • insanlar ekseriyetle belirsizlikten ve öngörülemezlikten kaçınırlar. bunun içinde karşılıklı konsensüse dayanan suni bir denge ortamı yani statüko oluşur. bu tür denge durumlarına değişim getirebilmek inanılmaz zordur. zaten genellikle eskiler değişmezler. sadece yeniler yükselir ve eskiye ait olanlar zaman içinde yıpranır gider.

    ancak eskiyi dönüştürmek zor diye onu ortada bırakacak halimiz yok. o yüzden bu tür konfor alanlarının içindeki insanları dışarı çıkartacak uyaranlara* ihtiyacımız var. bu uyaranların asıl amacı değişime adapte olunmaz ise varoluşsal bir tehlike ile karşı karşıya kalabileceğimiz gerçeğini insanların zihinlerine yerleştirmek. böylece ortaya çıkan hayatta kalma içgüdüsüne dayalı enerjiyi dönüşüm için harcamak. bir diğer deyişle değişim güdüsü yaratabilmek için suni varoluşsal krizler çıkartmak gerekir.

    insanlar bir kez değişilmesi gerektiğini kabul ettiğinde yeniye doğru yol alırken kendilerinin geride kalacağından gerekli beceri ve yetenekleri zamanında öğrenemeyeceklerinden endişelenmeye başlarlar. aslında temelde yatan korku prestij veya kendilerini tanımladıkları meslek kimliklerini kaybetmektir.

    schein dönüşümlerin yaşamsal korkuların öğrenme korkusunu bastırdığın da yani amiyane tabirle değişmezsek yok olacağız düşüncesinin baskın gelmesiyle gerçekleştiğini iddia eder. statüko durumunun hala işlevsel olduğu durumlarda insanlar değişmemeyi tercih edeceklerdir. ancak işlevsellik gittiğinde ise iş işten geçmiş olacaktır. işte bugün dijital dönüşüm sırasında problem yaşayan bir çok şirketin içinde bulunduğu acizlik budur.

    liderlerin sıklıkla düştüğü hatalardan bir tanesi öğrenme korkusunu düşürmek yerine yaşamsal korkuyu arttırmaktır. böylece değişim adı altında alınacak kararları gerekçelendirmek için bahane bulurlar. halbuki samimi bir dönüşüm projesinin başarısı insanları yeni beceriler ve yetenekler elde edebilmeye ikna etmekten geçer. yoksa havalı bir retorikle alkış alırsınız belki ama insanları mobilize edebilmek başka bir şeydir.

    uzun lafın kısası eskinin yerine yeniyi koymaya çalışırken her eski dönüşmeyecek. hatta bazı eskiler dönüşmeyi haketmiyor bile. onun yerine tarihin çöplüğünde yavaşça ölmeyi bekleyecekler.
hesabın var mı? giriş yap