• buralarda ya görülmeyen ya da görülmek istemeyen şahıstır.

    öncelikle dindar denildiğinde, bilhassa sözlük bağlamında müslüman dindarların kastedildiği bir gerçek. dolayısıyla, konuştuğumuz şey daha çok müslüman şahsın dindarlığı üzerine...

    kavram kargaşası içinde sıkışıp kalmışız. dindarı tanımlamadan evvel belki de dinci kelimesinden farkına da kısaca değinmek lazım. aslında dinci diye bir kavramdan söz etmek mümkün değildir; fakar geldiğimiz noktada, dinci kelimesi genelde bir şekilde siyasetle iştigal eden dindar olarak tanımlanıyor zımnen. aslında dindardan istenen, siyasetten uzak durması, para kazanmayla işinin olmaması (zaten dindarın kazandığı para da yeşil sermaye ifadesiyle tanımlanıyor), bir lokma-bir hırka mentalitesiyle ömrünü sürdürmesi, hiçbir konuda fikrini açıklamaması, evde tesbihini çekip oturması derekesine kadar indirgeniyor.

    aslında daha eskilere gidecek olursak, dinciyi bırakın, müslüman kelimesi bile galat-ı meşhurdur bir bakıma; çünkü mü'min vardır, müslim vardır, bir kavram olarak islam vardır; ama müslüman, müslim kelimesine farsça -an ekinin eklenmesiyle oluşmuş sonradan türetilmiş bir ifadedir. kur'anda müslüman diye bir kelime bulamazsınız. neyse...

    dindar, çeşitli türevlerde kendini gösterebilir. sofi olarak, derviş olarak, veli olarak veya "sade" bir mü'min olarak bir insan dindar olabilir. ama bu ufuk seviyesinde istenen dindar, insanların kötüleyebileceği bir şahıs olamaz. gerçek manada dinini yaşayan dindara zaten söylenebilecek bir laf yoktur. dolayısıyla eleştirilmesi, ancak kötü niyetle mümkündür.

    bu noktada dinci kelimesi, dindarlaşma niyetindeki birisinin yaptığı hatalar neticesinde insanların tenkid oklarına maruz kalarak tenzil-i rütbede bulunması da oluyor bir nevi. dindara yakıştırılamayan o hata, o şahsın dinci olarak yaftalanması neticesinde "gerçek sahibini" buluyor.

    günümüz modern dünyasındaki dindarlar da, kendilerini bir şekilde modern hayatın gereklililerine eklemlediler. bu noktada "halk içinde hakla beraber" sözünü, 1400 küsur sene evvelinde kalmadıklarını göstermek için uygulama çabasında olanlar da mevcut.

    sözlük gibi sosyal paylaşım ortamlarında dindarların bulunması ilk başta oksimoron gibi gözükse de, eklektik düşünen birisi için çok da imkansız bir şey değil. buhari'deki ilk hadisin "niyet"le alakalı olduğunu hatırlatarak bu bahsi kısaca geçelim.

    mesele, dindarın siyasetle ilgilenmesinin hangi oranda olması gerektiği noktasında düğümleniyor çoğu tartışmada.tuttuğu partiyi savunan birisi dindarlığı o an kaybetmiş olur mu? müşkül bir mesele.

    islam alimleri, "ben allah'tan korkarım," diyerek mal satan tüccarın, satışına dini bulaştırmasını caiz görmemişler. bu noktada "furkan süpermarket" gibi bir tabela kullanan satıcının durumu da yine tartışmaya açık bir mevzu. çocuğunun ismi furkan olabileceği gibi, kendisini dindar göstermek isteyen birisi de olabilir veya düz mantıkla ulaşılamayacak bambaşka bir sebep de karşımıza çıkabilir.

    "elinde yakan bir kor parçası olup, onu tutmaya çalışan birisinin durumu," gibi bu zamanda dindarın hali. attığı her adım bir yerlerde bir şekilde yankılanıyor.
  • iki yanı var.

    bir yan öze odaklı. dindarlaştıkça, ahlakı derinleşir. hayatını daha özenli yaşamaya başlar. sorgulamıştır yaşamı, evreni gözlemler, anlamlandırır bir şeyleri. bulmuştur ama yolculuğunun devam ettiğini bilir. toprağa ekilmiş bir tohum gibidir, büyür, parlar, yeşerir...

    diğer yan ise kabuğa odaklı. dindarlaştıkça katılaşır. bağnazlaşır. yargıçların çekicinden almıştır eline, zanlarından oyduğu. herkese ama herkese doğru sallanır o çekiç. etiketi yapıştırır geçer. kırar kalemleri. "imansız" diyebilir en ufak kafası uymadığında, "şeytan" görür başka gözlerde. doğanın doğal akışına yabancıdır artık. kapkaranlık ruhlar görür baktığı yerde. belki kötü kötü bakmak dışında bir şey yapmaz. ama beyninin içinde bir yerde bağlar cadıları, yakar hayalinde.

    biri mansur *. biri mansur'un derisini yüzenler. iki zıt şey aynı şemsiyenin altında: dindar.
  • nietzsche okumaya başladığım yıllarda daha "dindar" biriydim. yine inançlıyım ama eleştirel bakamıyordum çoğu şeye. bazı duygularım gerçekleri görmeme engel oluyordu. nietzsche okumaya devam ettim, hayranlığım da hiç kesilmeden devam etti ama o yıllarda dindarlarla, iyi insanlarla neden bu kadar uğraştığına anlam veremezdim. ecce homo kitabında "neden bu kadar zekiyim" başlığı altında hem kendini övüyor hem de iyi insanları yerden yere vuruyordu.

    şimdi neden bu örneği verdiğimi açmaya çalışayım. koru kendini iyilerden derdi yine nietzsche, zaman geçti nehirden akan su kurudu dere yatağı bataklığa dönüştü ve zamanla bataklık da kurudu, ben o şekilde görebildim yüzeyi. meğer kimi iyi insanlar, iyilik adı altında gösteriş yapıyor, gerçek iyiliğin nasıl bir şey olduğunu kavrayamadan ömür tüketiyor ve bunu dindarlık kisvesi altına sığdırıyormuş. dindarlık adı altında kendinden olmayanlarla savaş halindeymiş. çoğu din kendi ırkını savunmaktan öteye pek gidemiyormuş. nasıl din siyasetten uzak olmalıysa, siyasette dinden uzak olmalıdır. bugün dindarlık adı altında sürekli kendinden olmayanlarla dirsek teması kurma çeşidinde bir siyaset yürütülüyor bu sadece ülkemizde geçerli bir durum değildir. şunu savunuyorum bugün komünizm dahil çoğu ideolojide faşizm hakimdir, bu dindarlıkta da böyle. insanların görüş ve düşüncelerine saygı göstermeksizin kendi diktanı uygulamanın adıdır faşizm. sadece milliyetçi topluluklarda görülmez. dindar faşizmi de bir o kadar tehlikeli.

    hayat boyu öğrendiğim şeylerden biri ne zaman bir yerde barış kelimesi, demokrasi kelimesi, hoşgörü kelimesi sıkça telaffuz ediliyorsa orada bu saydıklarınız tezahür etmiyor demektir. kuruyan toprağın girintilerini, çıkıntılarını, içinde bulunan taşları, kayaları daha net görebildikçe daha da iyi anlıyor bu suyun nasıl aktığını insan.

    bunca söylediğimin ardından çıkaracağım sonuç ne dindarlar dindar olmayanlarla savaşmaktan vaz geçecek ne de dindar olmayanlar dindar olanlarla savaşmaktan vaz geçecek. insan tabiatı bu, kendinden olmayanla savaşmak kendini yüceltmenin bir gereğidir.
  • gün itibariyle söylediği ile eylediği bir olmayandır efendim.

    yapan taraf dindar olunca tüm gayr-i ahlakilikler revaç bulmakta zorlanmıyorsa ortada bir sorun var demektir.
    dindar adam hakikatin sahibi değil emanetçisidir.
    başkasının günahından nemalanmaz, kendi günahlarının ızdırabı onu yakmaktadır zaten.

    dindar kadın da aynalarda kendine tapınmaktan kendini alamıyorsa,
    dindar adam da futbolla, siyasetle sarhoş oluyorsa bir sorun var ortada...

    artık dindarlar da 5 yıldızlı otellerden aşağısını tercih etmiyor.
    standartlar artık standart değil.
    bu dünyaya yerleşmeye gelmemiş olmanın bilgeliği dindarlar üzerinden okunamıyor.
    daha iyinin sonu gelmiyor ve kızıl elma da bir türlü devşirilemiyor.

    henry david thoreau abimizin de dediği gibi;
    'dualarınıza dikkat edin, gerçekleşebilirler.'
    biz dünyayı istedik, allah da verdi işte...

    faizli krediye boyun eğiyoruz.
    satacağımız elbiseyi en alımlı mankenlerle süslemeye çalışıyor ve haram teşhiri yapıyoruz.
    islam için para kazanmaya gidenler eve dönmüyor.
    her şeyi allah için yaptığımızı söylüyoruz, ama yaptıklarımız allah'a rağmen yapılacak şeylerdir.

    dindarın dinciden farkı olmalı.
    dinci, menfaati için din tacirliği yapandır.
    istediklerin burada ve şimdi olmasını arzular.
    beğenilmek zorundadır.
    iktidarla sorun yaşamaz.
    omurgasızdır.
    iktidar sahiplerinin gözünde meşruiyetini onaylatmak için kendini yırtar.
    dindarlar da böyleyse sorun büyük!

    polonyalı bir abimizden geliyor.
    'din yaşamın kurtarılması için değil, yaşamın kendisi için gereklidir.
    insanın, kaçınılmaz yenilgisini kabul etme yoludur, insanoğlu için nihai zafer diye zafer diye bir şey yoktur.
    sonunda hepimiz öleceğiz.'

    dindar adam yola çıkar çünkü dünyanın yerleşmeye değmez olduğunu bilir.
    yolcu adam yeşil arazilere göz dikemez.
    çünkü buradan gideceğini bilir.
    her şeyin gelip geçici olduğunu bilir.
    maddi olan her şeyin zevale uğradığını bilir.
    faniliği ruhunda hisseder.
    bu yüzden de güzelliği başının tacı eder.
    dindarlığın belirtisi başka ne ola ki?

    inanan adam güzelliği görmeli.
    allah'ın kelamını işitmeli.
    kendine sahip olmaktan istifa eden adam sahibini bulur.
    gündelik siyaseti dindar olmayan adam kadar önemsemez.
    determinist olamaz.
    ateşin yakmayabileceğinden de haberi vardır.
    ayı parçalayan parmağın sahibinin yolundadır.
    aptallar gibi parmağa bakmaz aya bakar ve ikiye bölündüğünü görür.
    gayba inanır dindar adam ranta değil.

    güzellik müslümanlar tarafından yeniden keşfedilmeli.
    allah'ın razı olduğu bir güzellik.
    ancak o zaman medeniyetler insanı değil, insanlar medeniyeti kuracak...

    farklı bakışa sahip, bir paradigması olan adam yok gibi.
    dindarlar bundan nasibini almalı.
    emanetin kıymetini bilmeliler.

    din insana bir hayat tarzı belirler.
    o tarzı benimseyip halktan ayrılmadıkça dindar olamazsın.
    haltan ayrılmayan adam halkçıdır dindar değil.
    halkın önünde eğilen hakkın önünde eğilemez.

    dinle uyuşan adam esrarla, eroinle, zinayla, televizyonla, futbolla, siyasetle, içkiyle uyuşmaz.
    hiçbiri dinden masum değil.

    bu ülkenin dindarlara ihtiyacı var, dincilere değil!
  • bazılarının artık inançlarının suyunu çıkardığını düşündüğüm insan türü.

    öncelikle belirtmek isterim, hiç kimsenin inancıyla dalga geçip aşağılayacak bir insan değilim, özellikle bu konuda hakaret etmek haddime düşecek en son şey ama bazıları fena bokunu çıkarıyor arkadaş.

    dün bir mağazada geziyorum, reyonlar arasında gezerken üzerinde panda baskısı olan çok güzel bir tişörte rastladım, ulan madem beyaz tişörtü seviyorsun, e pandalara da aşıksın o zaman ne duruyorsun bu tişörtü alsana deyip beden bakmaya giriştiğim an yaklaşık 12-13 yaşlarında bir kız çocuğu ve tesettürlü annesi benim bulunduğum yere yaklaştılar. kız, annesinin paçasına yapıştı ve benim baktığım tişörtlerden bir tanesini almak istediğinde, annesi tişörtü alarak elinde evirdi çevirdi, sübhanallah çekip almak istemediğini söyleyerek kızcağızın hevesini kursağında bıraktı. benim de serde merak var, dayanamadım niçin almak istemediğini sordum kadına, verdiği cevap karşısında hayrete düştüm desem mübalağa etmemiş olurum sayın okuyucu, kadının cevabı aynen şu şekildeydi; "bunun üzerinde hayvan baskısı var, put bunlar put, bunu giyip namaz bile kılınmaz, yanına melekler uğramaz, azrail bile uğramaz." istemsiz güldüm, teyze dedim; "altı üstü bir tişört baskısı, ne putu, azrail uğramıyorsa ben ölümsüzlüğün anahtarını buldum o zaman."

    kadın yüzüme beni sikecekmiş gibi baktı ve yanımdan uzaklaştı, kız çocuğu da tişörte öylece baktı, kaldı.

    şimdi sana soruyorum sayın okuyucu, sen çocuğunu böyle yetiştirirsen o çocuk nasıl travmalar yaşar, nasıl bir hayat sürer bu çocuk, lan hadi onu geçtim hayvanlardan bile uzak durur bu zihniyetle yetiştirilen çocuk be. aklım sırrım ermedi benim, erebilen varsa bana da anlatıversin bir zahmet.
  • siyaset dilinde, dogrudan ayrimciliga isaret eder. fasist soylemin bir otekilestirme araci olarak kullanilmaya yatkin bir kavramdir.
  • dinle bolcana istigal eden.
  • ne olduğu ya da ne olmadığı konusu onlarca yolsuzluk dosyasını bünyesinde barındıran zatlara sahip -tertemiz ahlaki değerleri ile- akp' ye düşmeyen kimsedir.
  • kendini dine sıkıştırmış. eni dinden fazla olamayan. =p
  • cumaları camiye cumartesileri havraya pazarları kiliseye giderler bunlar..
hesabın var mı? giriş yap