• son zamanlarda çok miktarda gündemi meşgul eden analizlerden birisi. ben bunun bilinçli olarak gündeme sürüldüğünü düşünmeye başladım. bunların çeşitli kesimlere vermeye çalıştığı mesajlar var.

    laik kesime,

    "korkmayın la, toplum çok da dindarlaşmıyor aslında"

    dindar kesime,

    "toplum yeterince dindarlaşmıyor, safları sıklaştıralım"

    not: belki de sayko bir paranoyağım.
  • hoş bir sözü akla getiren.

    müzmin bir ateist yetiştirmek için, ona sıkı bir dini eğitim verin.
    (bkz: cervantes)
  • anneler babalar daha deizimin ne olduğunu bilmeden çocuklarını yargılıyorlar. ama aslında çoğu daha kuranı bile okumamış insanlar. deist olmuş çocuklarına hasta olarak bakıyorlar. ama maalesef masallara inananlar kendileri.
  • benim icin, kopegin adami isirmasi haberidir. eger ateist gencler muhafazakar ve dindarliga kaysaydi bu ilginc olurdu.

    gencken, ben de bu tarz bir kayak etkinligine katilmistim.
  • elif çakırın yazısını okudum deizmi hastalık olarak görüyor. burdan hepsine sesleniyorum bırakın deizmi falan ateist agnostik seküler gençlik gümbür gümbür geliyor oyun bitti dostum lanet olsun.
    bağırın ulan:
    meryemin rahmine düşen bir döldü,
    isaya söyleyin babası öldü.
  • şimdiki gibi "çocuğunu düşünen özel okula yazdırsın, piyasada para dönsün" mantığıyla her okulun imam hatip yapılmadığı, imam hatiplerin gerçekten imam hatip olduğu bir dönem vardı. şimdiki gibi maddi yönden çaresiz ailelerinin vasat veya altı başarı düzeyindeki çocuklarının zorunluluktan gittiği bir yer değildi imam hatip. çocuğunun din eğitimi (de) almasını isteyen aileler bilinçli bir şekilde gönderirdi çocuklarını. ben de o ailelerden birine mensup olduğum için birkaç yılımı imam hatip lisesinde geçirdim. aynı dönemde yazları yatılı hafızlık kursuna da gidiyordum. ben hayatımın hiçbir döneminde o kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. çevremdeki öğretmenler, arkadaşlarım, her gün maruz kaldığım konular baştan sona sıkıcılıktan ibaretti. insanı boğuyordu.

    evde ayrı, okulda ayrı, sosyal çevrede ayrı maruz kaldığım o kadar yoğun endoktrinasyona rağmen hayatımın hiçbir döneminde tanrıya inandığımı hatırlamıyorum. belki tek haneli yaşlardayken inanmış olabilirim ama onun sayılacağını sanmam. dolayısıyla pek şaşırılacak bir şey yok. din gibi zorla dayatılan ve özgürlüğü kısıtlayıcı bir şeyin benimsenmesini beklemek asıl ilginç olandır bana göre. çocuklara doğduğu günden beri allah-kitap muhabbeti yapılmasa, kimsenin "abi din diye bir şey varmış, mastürbasyondan ölçüsüz gülmeye kadar türlü şeyleri yasaklıyormuş. hadi bu yasaklara uyalım" diyeceğini sanmıyorum. dinden uzaklaşma eğilimi zamanla daha da büyüyecektir. iktidarların otoriteye itaatsizlikten rahatsız olması da normal tabii. şeyh uçmaz, mürit uçurur diye boşuna demiyorlar.
  • (bkz: imam hatipler kapatıl-masın!)

    edit: matematik derslerinde gördükleri her konuyu “bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak” diye soran öğrenciler peygamberin evine misafirliğe gitmeyin, giderseniz de çok oturmayın temalı bölüm için de bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak diye soruyorlardır herhalde.
  • doğruluk payı olabilir, çünkü bende onlardan biriyim.

    şöyle ki, ailem dindar bir aile, ama asarım keserim tarzında değil tabi ki, çarşaflı da değiller, ama küçüklüğümden beri hep dini aşılamışlardır bana. ilkokul zamanlarımda yaz ayları hep kuran kursuna gönderirlerdi, o yüzden yazın gelmesinden nefret ederdim. yani aslında eskiden de hiç dindar biri değildim. hatta beni yatılı kuran kursuna vereceklerini söylüyorlardı her kış, bende korkup gitmek istemediğimi söylüyordum. (neyse ki vermediler) gel zaman git zaman, asıl fikirlerim lisede oturdu tabi. liseye kadar her yazım kuran kurslarında geçti, kuranı bir kaç kez hatmettim, sohbetler dinledim, o ortamları gördüm. ve olayın içerisinde olup bilinçlendikçe daha çok soğudum, araştırdım arayış içerisine girdim ve doğru yolu kendimce buldum.

    dindar diye yetiştirilen ortamlarda ki çocukların ne tür pislikler yaptıklarına da şahit oldum. hocaların haksız yere çocukları ve beni cezalandırdığına da, süleymancıları da gördüm, nurcuları da. abileri de gördüm, çarşaflıları da. sonuç olarak bu benim hayatım için erken yaşta büyük bir tecrübe oldu. yaşadıklarımdan hiç pişman değilim ama ilginç değil mi? benim gibi binlerce çocuk aynı şeyleri yaşıyor, ama seçimleri benim gibi cesaretli bir şekilde mi oluyor? yoksa müslümanım adı altında her boku yiyorlar mı? bu ülkenin en büyük sorunu tabi mahalle baskısı, o yüzden müslümanlık adı altında her türlü pisliği yapmaya yüzü olan bir nesil yetiştiriliyor.
  • ilk linkte şöyle bir şey var. ilahiyat prof'u şöyle demiş:

    “bize telkin edilen dinin akıl dini, mantık dini, rasyonel gerekçelerle desteklenebilecek bir din olduğu noktasındaki hikayemiz çocukları savunduğumuz görüşlerin altını dolduracak felsefi zemini aramaya sevk etti. ‘madem öyle, gel de ispatla’ diyor. yani sorun yanlış bir yönlendirmeden ortaya çıktı."

    "oysa çocuğa varoluş aleminde insanlığın acziyetinden, çaresizliğinden, bir yaradana, bir efendiye muhtaç olduğu duygusu üzerinden gidip, onu kalbinden, ameli fiilinin merkezi olan gönlünden yakalasak, imanı buradan başlatsak, buradan yola çıksaydık bu iş böyle olmazdı."

    yani diyor ki...

    "çocuklara islam akıl dinidir dediğimiz için çocuklar bunu sorguladı ve öyle olmadığını gördü. oysa, 'sen acizsin, yaradana muhtaçsın, sorgulama!' deseydik böyle olmazdı.

    ilahiyat profesörü bir cümlede tüm dinleri çökertmiş. tebrik ediyorum. tüm deistler ateistler bir araya gelse bu kadar kolay yapamazdı.
  • palavra olduğu konusundaki görüşümü yineliyorum.

    önce bu iddianın/önermenin kaynaklarını inceleyeceğim, arkasından kendi görüşümü yazacağım.

    iddianın/önermenin kaynakları:

    1- istanbul medeniyet üniversitesi'nde görevli prof. dr. ihsan fazlıoğlu'nun bir konuşması şurada,
    2- o konuşmadan yola çıkılarak yazılan bir yazı da şurada.

    yazıda 80'lerden bu yana dindarlaşan gençlerin laik ailelerin çocukları olduğundan tutun da çocukların dinden uzaklaşmasında baskıcı ve korkuya dayalı yöntemler benimsenmesinin etkili olduğuna kadar türkiye gerçekleriyle alakası olmayan veya nedensellik ilişkisi külliyen yanlış kurulan bir yığın fikir ve önerme var.

    yazıda "prof" titrli birinin kafasında müslümanlık-ateizm spektrumunun iyi-kötü spektrumuna şak diye oturduğuna dair bir yığın gösterge var. sosyolojik tespit yapıyorsanız kafanızda bunlar olmaz, en azından yazdığınız yazıda bunların dışında durarak objektif kavramlardan bahsettiğinizin belli olması lazım. yazıda alenen "deist bile değil, ateist" gibi ucube ifadeler var. doğru düzgün bir sosyoloji bölümünde haftalık response paper'ınıza bunu yazarsanız hocanız "hayırdır yavrum sen?" der. ihsanoğlu'na kimse bunu dememiş olacak ki kendisi prof.luğa kadar yükselmiş.

    3- levent gültekin ruşen çakır'la olan bir konuşmasında benzer şeyler söyledi. ama levent gültekin de iktidara muhalif duruşuna karşın islamcı kökenden gelen, dahası dindarlığı deistliğe veya ateistliğe göre ontolojik olarak daha iyi ve doğru gören birisi. dolayısıyla "aman gençler dini eskisi kadar sevmiyo" yaygarası yapmaya müsait bir isim. tekrar ediyorum, yukarıda andığım ihsanoğlu dışındaki kişilerin henüz bu yönde bir gündemi (yeni deyişle "ajandası") olduğunu düşünmüyorum, sadece inandıkları ve aidiyet duydukları şeyin zayıfladığını görerek bir tür refleksle, "aman ha" üslubuyla bunu temelsiz bir şekilde ortaya attıklarına inanıyorum.

    4- ruşen çakır da maalesef son derece haklı olan "islamcılığın krizi" tanımına ve anlatısına karşın bu elle tutulmaz gözle görülmez konuya gereğinden fazla yer ayırdı ve görünürlük kazandırdı gibi geliyor (ruşen çakır'ın görünürlüğünün hak ettiğinin çok daha azı olduğunun farkındayım).
    çakır'ın ilgili konuşmaları şurada ve şurada.

    5- ayrıca elif çakır'ın (bkz: kabataş yalanı) "dindar gençlik isterken" başlıklı yazısı var.

    6- son olarak, bütün bu yazılarda kaynak gösterilen, düşünce mektebi adlı sitede yer alan emeti saruhan imzalı yazı. yazı yine basmakalıp iddialar, misyonerlik iddiaları ve bir iki tane anekdotun aktarılmasından ibaret.

    7- bütün bu karambolde en nitelikli yorum mücahit bilici'den geldi. ruşen çakır'la yaptığı bir programda gençlerin deizme kaydığını iddia etti. mücahit bilici bu listede adı geçen diğer yazarlarla (ruşen çakır'ı tenzih ederek) kıyaslanmayacak birikime sahip bir insan, dolayısıyla sözleri ciddiye alınabilir. ancak yine de tek bir programda söylediği tek bir sözü gündem yapmadan önce bilici ve eşdeğer bilim insanlarından bu yönde daha ciddi ve kapsamlı çalışmalar beklemek hakkımız.

    işin acıklı kısmı, "deizm" diye şikayet edilen şeyin, dindar müslümanlar, hristiyanlar ve yahudiler hariç bütün dünyanın zaten dini yaşayış biçimi olan doğal, nispeten sağlıklı bir şey olması. ortada kanıtı bile yokken bir ton yaygara yapılan şey aslında gayet normal ve "keşke daha çok olsa" diyeceğimiz bir durum (tabii bu benim şahsi fikrim).

    kendi görüşümü de özetleyeyim:

    türkiye'de dindarlığın kültürel alanda hegemonya kuramadığından bahsediyorsak bu zaten bilinen bir durumdu, 2010'lu yılların başlarından beri de ara ara bu serzeniş yapılır, hatta parti kurmaylarını partiye gönül vermiş entelimsi figürleri bir yana bırakın bizzat rte dahi aynı şeyi söylemişti vaktiyle. yani konu dindar çocukların kültür/sanat hayatının ışıltısına kapılıp dinden uzaklaşması değil, o hegemonya 200 yıldır laiklerde zaten kabaca söylersek. 15 yıllık akp iktidarı sadece müslümanların o konudaki kronik denebilecek kısırlığını ve bunun yapısal nedenlerini daha da açık seçik olarak ortaya döktü. gencecik çocukların da bu denli makro bir perspektifi analiz edip dinden uzaklaşacak halleri yok. kaldı ki her ne kadar burada bir hegemonya tesis edilememiş olsa dahi ortalama medyanın görece en çok dindarların elinde olduğu bir dönemi yaşıyoruz, dinden en uzak yapımların da yine aşırı sağ denecek ölçüde şovenist/milliyetçi, "vatan-millet" edebiyatını besleyen şeyler olduğu açık.

    yok eğer "gençler netflix izliyor, biz de onlarla yarışacak yapımlar ortaya koyamadığımız için dinden uzaklaşıyorlar" gibi bir iddia varsa da, henüz bu denli saçma bir önermeyi dile getiren olmadı.

    oysa buradaki konu başka bir şey. o da benim fikrimce şu: türkiye'de dindarlar ta 1970'lerin sonundan beri dindarlığın kimi zaman hızlı kimi zaman yavaş ama sürekli olarak arttığı, dinin kamusal alandaki görünürlüğünün sürekli arttığı, bilhassa sistemden umduğunu bulamayan kitlelerin dindarlığının çok ciddi ölçülerde arttığı bir dönemi yaşıyorlardı. bir süredir bu artışta bir yavaşlama, kimi durumlarda da bir durma sözkonusu gibi. bence bu hissediliyor ve "motor teklemeye mi başladı?" endişesi yanlış bir şekilde "gençler deizme yöneldi" olarak ifade ediliyor.

    bu yavaşlamanın/duruşun sebepleri var. en bariz olanı elbette ortalıkta dindar olabilecek herkesin zaten olması, ülkenin kutuplaşma sebebiyle karpuz gibi ortadan ikiye yarılması ve bu tip toplumsal geçişliliklerin çok azalması. yani bu kutuplaşma seviyesi böyle yüksek kaldığı sürece türkiye'de bu tip dindarlık/laiklik vs. bağlılıkları ancak doğum oranlarındaki değişimle değişir (kısaca dindarlar daha doğurgandır, her 10 yılda bir yüzde 1-2'lik bir değişim olur, vs.). türbanlı kızı "daha türbanlı" yapamayacağınız için, dindarlığı ölçecek diğer yüzeysel göstergeleri de "daha oruçlu", "daha zekatlı" gibi şeyler haline getiremeyeceğiniz için, ülkenin yüzde 30-35'ini oluşturan kitle de artık kessen bile dindar hale gelmemeye yemin etme noktasına geldiği için evet, dindarlığın artış hızı bir 90'lar veya 80'ler değil, doğru.

    geldik ikinci sebebe. bu ikinci sebep ayrıca bu başlıkta da dile getirilen şikayetlere dayanak yapılan bir yığın şey arasında haklılık payı bulunabilecek belki de tek şey.
    yani islamcıların iktidara gelince ne adalet, ne hakça bir düzen, ne eşitlik, ne kalite, ne güzellik adına hemen hemen hiç bir şey yapmamış olmaları; geçtik eğitimi, yargıyı, 150 yıllık şehir hatları vapurunun bile çok daha çirkinini bize miras bırakmayı becermeleri. bu konuda devasa, epik denebilecek boyutlarda bir fiyaskoyla karşı karşıyayız ve bunu kendileri de görüyor. ileride bu kalitesizlik hakkında çok kitaplar yazılacak, merakla bekliyoruz.

    ancak bu yine de gençlerin deizme kayması için bir sebep midir? neden böyle bir varsayım sözkonusu onu da anlamış değilim şahsen, zira türkiye'de iktidar olunca ahlaken, manen ve maddeten yerlerde sürünen bir pratik ortaya koymak demirel'den özal'a on yıllar boyu tekrarlandı. aynı millet bize radyasyonlu çay içirenlere koşa koşa oy verirken bir yandan da hızla dindarlaşıyordu (din henüz bu kadar denenmemişti denebilir, kabul. ama yine de eksik).

    önermenin asıl patladığı yer:

    1- bütün bu kısmı girizgah olarak düşünebiliriz. asıl mesele şu, "gençlerin deizme/ateizme kaydığı" önermesi tam olarak hangi veriye, bulguya, gözleme dayanarak söyleniyor. elimizde 3-5 anekdottan fazlası var mı sahiden?

    2-ve bu kaymanın sonuçları nelerdir?
    oy verme davranışında değişiklik mi sözkonusu (öyle olsa anketlerde çıkması lazım), camiye gitme oranı mı düşmüş gençlerde? alkol tüketimi mi artmış? gençler doğru düzgün kitaplar mı okumaya başlamışlar? cinsel devrim mi yaşanmış, gençler beden politikalarına mı itiraz etmişler?
    tam olarak ne olmuş yani? bu soruya cevabı var mı bu iddiayı dile getirenlerin?
    kimsenin kanıtlayamayacağı için itiraz da edemeyeceği kişisel tanıklıklar dışında somut tek bir örnek var mı?

    özet:
    islamcıların bir kısmının "iktidarda taş üstüne taş koymadık, gençler böyle giderse bizden tiksinecek" kaygısını yaşanmakta olan sosyolojik bir değişim/dönüşüm olarak ortaya koymak çok, aşırı derecede iddialı bir hareket.

    doğru düzgün akademik bir şey olmadan türkiye gerçeklerine bu kadar aykırı, üstelik ortalıkta pek emaresi de görünmeyen bir şeyin bu kadar üst perdeden dile getirilmesi tuhaf, ve bence şimdiye değil, geleceğe dair ciddi kaygılar içeriyor.

    türkiye 12 eylül'ün binbir zorlamasıyla, ülkeyi 60 yıldır kesintisiz olarak yöneten ve giderek dindarlığı artan sağ iktidarların onca çabasıyla, dahası ciddi bir toplumsal alternatif olan solun sscb'nin yıkılışından sonra imajının ciddi derecede zedelenmesiyle ve dünyada genel olarak (özel olarak da islam coğrafyasında) dindarlığın 70'lerin sonlarından beri sürekli artmasıyla daha dindar bir toplum haline gelmiştir.
    yani bu dönüşümler için bu kadar makro, gerek dış gerek iç müdahaleler olması ve bunların nispeten sürekli olması gerekir.

    türkiye toplumunun benimsediği değerler, siyasi yönelimi vb. bellidir. ortada islamcılara kızıp ateist olacak bir toplum yoktur (olsa çok daha iyi olurdu). dolayısıyla böyle şeyleri iddia ederken ne söylemeye çalıştığımızı biraz daha derli toplu anlatmak gerekir.

    edit: misyonerlik faaliyetleri türünden iddialar 2000'lerin başında da ülkeyi esir almış, dindarlar kadar sağ-kemalist odaklarca da gerçekte olduğunun yüzlerce katı büyütülmüş ve malatya zirve yayınevi katliamı olayına kadar varan bir galeyan yaratmıştı. islamcılar başarısızlıklarını bu tip 3. sınıf komplo teorileriyle açıklıyorsa zaten bunun dikkate almaya değer bir yanı yok.
hesabın var mı? giriş yap