• facebook'ta denk geldiğim, başını sonunu bilmediğim bir video'da; mehmet ali alabora ve nejat yavaşoğulları gibi tanıdık yüzleri gördüğüm bir grubun köylüleri termik, hidro, nükleer santrallerin kötülüğüne karşı tiyatral canlandırmalı bilgilendirmelerine karşı olarak bir kesim cahiller tarafından gösterilen davranış. (aktivist bir kurum/kuruluş adına yapılan bilgilendirici bir film veya küçük videolar zinciri olabilir. bilenler bilgilendirirse bulmayı izlemeyi isterim)

    http://www.facebook.com/…hoto.php?v=213574518756948
  • neredeyse insanlık tarihinin başından beri süre gelen olaydır...

    din kavramı ortaya çıktığından beri kendisine rahip diyen tanrı adına insanlardan hediyeler, vergiler ve kurbanlar toplayarak kendisini zenginleştiren insanlar olmuştur. bunun en büyük örneği vatikandır...

    islamda ise bunu şeyhler-şıhlar ve hacılar-hocalar yapmaktadır. günümüzde siyasete bile bulaşmıştır...

    allahın adını ağzından düşürmeyen ve partisinin isminde 'adalet' olmasına rağmen ülkedeki adalet sistemini yok edenler misal gösterilebilir...

    kişisel zenginlik ve ya siyasi iktidar gibi bir çok kişisel nedenle var olan bütün dinler sömürülmüştür...

    kısacası insan tarihinin farklı dönemlerinde var olmuş bütün dinler kullanılmıştır...
  • dini kullanarak inanan insanlara çok fazla farklı şey yaptırmak mümkün. mesela çok basit örneklersem ben dini kullanarak iş yerinde odaya kahve getirtebiliyorum. normalde öyle bir mekanizma yok. ama bir gün tesadüfen kahve geldi. sanırım birileri içmemiş, fazla kalmış vs. getiren insana nefis bir hayır duası çektim. sırf o dizilim için ertesi gün 2. kahve geldi, kahve gelen yerden dua esirgeyecek değildim elbette. o her gün kahvemi getiriyor, ben bi dua parlatıyorum.
    tamamen zararsız aslında.
    kahveyi getiren zaten mutfak görevlisi,
    beni müthiş dindar sandığı için dualarıma çok seviniyor.
    al tarafı bir bardak kahve tüm istediğim.
    ama durumun sakatlığı insanların vicdan dedikleri oynak parçanın dengesine bağlı. bir başkası kahveden fazlasını istediğinde ya da bir duadan fazlasını vaadettiğinde kimin ne yapabileceği belirsiz.
  • dili kullanmaktan kolaydır.
  • mide bulandırmanın da ötesine geçendir.

    projemin biri için özel bir koltuk yaptırdım. döşemeci getirdi teslim etti koltuğu ama berbat durumda. dikişler kaymış, kalite yerlerde. ben de koltuğu gönderip yeniden kaplanmasını istedim. ustaya da, buraya getirmeden önce atölyede kontrol edip onay sonrasında teslimini istediğimi önemle belirttim.

    dün arayıp, mimar hanım koltuk hazır yarın gelip bakabilirsiniz dedi. sabah da atölyesine gittim. koltuk yine çok kötü durumda. yamuk dikişler aynen duruyor sadece kırışıklıkları yok etmiş. bunun sebebini de yanlış kumaş seçimine bağlıyor. ben her ne kadar bu kumaşla daha önce defalarca kumaş yaptırdığımı söylesem de bana;

    - ben yeni hacdan geldim. sen bana yalancı olduğumu mu ima ediyorsun. hacı olan adam yalan söylemez!?! sen bana yalancı olduğumu ima edemezsin!!!

    diye feverân ediyor. ben de ustaya;

    - usta sana naçizane bir tavsiyede bulunacağım (bu arada bana, benim senin tavsiyene ihtiyacım yok, demesine rağmen; olsun ben yine de bulunacağım, dedim.) bak sen ustasın. ben eğer sana elimde bir kumaşla gelip bu koltuğu istiyorsam ve bu kumaş o ürünle uygun değilse beni uyar. çünkü diken ben değilim, kumaştan da sadece kalite olarak anlarım. dikiş olarak bakamam. altına imzanı atmayacağın işe girme. bak ben kaç deda sırf bu nedenle iş bıraktım. gereksiz yere başımız ağrır.

    usta hala, kumaş yanlış demeye devam etti. ben de, doğru kumaş neyse göster dikişi onda, ben de anlayayım dedim. bu aldı eline bir parça kumaşı dikmeye başladı bana anlata anlata. neyse, dikmeyi bitirdi ve "al bak" dedi. dikiş yine yamuk! ben de artık;

    - e ama usta bu da yamuk. şu kadar kısa kumaşta dikişin başı birleşim yerine 2,5 mm ortası 1 mm uzaklıkta. artık bu kumaş mevzusunu kapa ve benim istediğim kalitede üret bunu yeniden.

    dedim. adam suratıma bakıp şunu söyledi;

    - hacdan geldim ben. ben ne diyorsam o. sen o dar pantolonu giyerken vücudunun görüneceğini bilmiyor musun? neden bol pantolon tercih etmiyorsun? bu kumaşın da özelliği bu.

    adamın suratına acıyarak baktım. bu adamlarla bir arpa boyu yol ilerleyemezsiniz. örnekleri sözlükte de var bu adamların. gerçekten tiksiniyorum.
  • kullanan için ingiliz anahtarı gibidir. açılmaz denilen kapıları açar, olmaz denilenlerin olmasını sağlar. dini bir araç haline getirerek çıkarı doğrultusunda eğip büker. kimi zaman dindarım diyen kullanır kimi zaman da dindar olmadan eldeki tereyi satmaya kalkan.
  • özellikle orta doğu ülkelerinde belli bir makama gelmek ya da rant elde etmek için yapılan eylemdir. bunu yapanların allah belasını versin. siz anladınız. stop.
  • şu reklamda yapılan
  • kitleleri yönledirmek isteyenler için bulunmaz kolaylık. milliyetçilik gibi.
    bir de din ile milliyetçiliği endoktrinasyon yöntemleri* ile sentezlersen yeme de yanında yat. bir çeşit devlet dini oluştur ve sefilleri güzelce güt..

    "japon devleti şinto dinini yeniden icat etti. geleneksel şintoizm her köy ve tapınağın kendi makbul ruhları ve yerel adetlerinin olduğu, çeşitli tanrı, ruh ve hayaletlere animizm çerçevesinde inanılan karman çorman bir dindi. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında japon devleti şintoizm'in resmi bir versiyonunu yaratıp insanları çoğu yerel gelenekten caydırdı. söz konusu "devlet şinto'su" japon seçkinlerin avrupalı emperyalistlerden öğrendiği oldukça çağdaş millet ve ırk fikirleriyle iç içe geçmişti. budizm, konfüçyüsçülük ve feodal samurayların inanç sistemindeki devlete sadakati güçlendirebilecek unsurlar da karışıma katıldı. tüm bunlara ek olarak, devlet şinto'sunun en mühim ilkesi doğrudan güneş tanrıçası amaterasu'nun soyundan geldiği kabul edilen ve yaşayan bir tanrıdan aşağı sayılmayan japon imparatorunun ilahlaştırılmasıydı. **
    ilk bakışta yeniyle eskinin bu tuhaf karışımı hızlandırılmış modernizasyon yolunda ilerleyen bir devlet için son derece yersiz bir tercih gibi görünüyordu. yaşayan tanrı? animizm? feodal inanç sistemi? kulağa modern bir sanayileşmiş güçten ziyade neolitik bir kabile gibi geliyor.
    ama inanılmaz bir şekilde işe yaradı. japonlar nefes kesen bir hızla modernleşip aynı süreçte devlete fanatik bir bağlılık geliştirdi.
    günümüzde pek çok hükümet bilerek ya da bilmeyerek japon örneğini uyguluyor. modernitenin evrensel araç ve yapılarını benimserken kendilerine has millet kimliğini korumak adına geleneksel dinlere başvuruyorlar. devlet şinto'sunun rolü daha düşük ya da yüksek dozlarda rusya'da ortodoks hıristiyanlık, polonya' da katoliklik, iran'da şiilik, suudi arabistan'da vahhabilik, israil'de yahudilik tarafından oynanıyor. bir din ne denli arkaik görünürse görünsün, neredeyse her daim bir nebze yaratıcılık ve yeniden yorumlamayla son teknoloji ürünü cihazlar ve en sofistike çağdaş kurumlarla aynı potada eritilebilir." yuval noah harari - 21 lessons for the 21st century

    (bkz: milliyetçileşmeyi dindarlaşmak sanan insan)
    (bkz: juche/#89967092)
hesabın var mı? giriş yap