• beni asıl meraklandıran, farklı kıtalardaki antik yaratılış hikayelerinde karşılaşılan çamurdan yaratılma benzerliği.

    güney amerika'da yaşayan mayalılar'ın kutsal kitabı popol vuh'da şöyle geçer:

    “…sonrasında yaratılış vardı, şekillenme vardı. topraktan, çamurdan insanı yaptılar. ama gördüler ki bu iyi olmamıştı. o dağıldı, yumuşaktı, hareket etmedi, gücü yoktu, yere düştü, gevşekti, kafasını hareket ettiremiyordu, yüzü bir tarafa düştü, görüşü bulanıktı, arkasına bakamıyordu. başlangıçta konuştu ama aklı yoktu. suda ıslandı ve ayakta kalamadı…”

    bu kaynak m.ö.1000'lere dayanıyor. m.ö 2000'lerde yazıldığı tahmin edilen gılgamış destanında ise şöyle deniyor:

    "...aruru ellerini yıkadı; bir parça çamur koparıp yazıya attı. ve yazıda yiğit engidu’yu yarattı. çamurdan yaratılan engidu, demir gibi sertti. bütün gövdesi kıllarla kapkara olmuştu. kadın gibi uzun saçları vardı. saçının lüleleri tıpkı buğday başağı gibi filizlenmişti..."

    iki medeniyet arasında okyanuslar var ve o zamanlarda birbirlerine temas etmeleri olanaksız. benzer anlatımlar hint destanlarında, çin yazıtlarında, ibrahimi din kitaplarında da görülüyor. ama nasıl oluyor bilmiyorum.
  • "yerküresinin ve insanların oluşumlarını, 'yaratılışlarını' açıklama uğraşlarının kökenleri çin-ön asya-hint-mezopotamya halklarının öykülerine, mitlerine kadar uzanır.
    (...)
    kuşkusuz, deneysel bilgilerin , anı biriktirmelerinin, toplumsak bilincin gelişiminin yeterli olmadığı dönemlerde ortaya çıkan sorunları, insanlar, günlük yaşam pratiğinin uzantısında, yetersiz imgelemelere dayanan ve çoğu kez yanılsamalı yaklaştırmalar, çıkarsamalar ile açıklamaya çalışmışlardır. örneğin, sümerler, dünyanın oluşumunu "... toprağı sudan ayıran yüce bir sulayıcının...", insan yaratılışını ise "...onu kilden topraktan yoğuran yüce bir çömlekçinin..." üretimi olarak düşünmüşlerdir. bataklık bölgelerde yaşamak zorunda kalan ve büyük bir "çamur uygarlığı" oluşturan sümerler'in yaratılış öykülerinin, mitlerinin oldukça materyalist ve gerçekçi oldukları gözlenir. sümerlere göre dünya, tanrısal bir enerjinin etkisiyle kaosdan ya da vakumdan, insanlar ise doğurgan, bereketli, bakire bir çamurdan doğmuşlardır.

    mezopotamya halklarının binlerce yıl öncesinden geliştirdikleri oluşum, yaratılış açıklamaları, çeşitli görünümler altında - özellikle yunan felsefesi üzerinden- günümüzün sınıflı toplumlarının büyük kitaplı dinlerine kadar yansımışlardır. bugün, hemen hemen bütün büyük dinlerin kutsal kitaplarının yaratılışı açıklamaya çalışan bölümlerinin "dünyanın sudan, insanların çamurdan- topraktan oluştukları" şeklinde sümerler'in bataklık ve çamur öykülerinin az çok değişmiş biçimlerinden esinlenerek betimlediği görülür. örneğin, kuran'ın secde suresi'nde "öyle bir tanrı ki gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan herşeyi alrı günde yaratmıştır..." , "öyle bir tanrı ki herşeyi en güzel şekilde yaratmıştır ve insanı da balçıktan yaratmaya koyulmuştur..." , "insan soyunu basit bir damla sudan yaratmıştır..." denilerek mezopotamya halklarının yaratılış öyküleri hemen olduğu gibi yansıtılmıştır. kuşkusuz aynı oldu, kuran'dan çok önceleri tekvin ve incil'de de benzer biçimlerde işlenmiştir."

    serol teber, doğanın insanlaşması
  • (bkz: ayetler var ayetler)

    hakikaten... nasil cahil bir genclik yetisiyor boyle anlamakta zorlaniyorum. *
  • dinler sümerler ilişkisinde hep söylediğim birşeydir ki(meseleyi fazla uzatmayacağım);
    bu 2 ihtimali ortaya çıkarır.

    ya islamiyette de belirtildiği gibi, zaten herkese başından bu yana tek öğreti gönderilmiştir.

    ya da birçok din; (yapay yada değil) sümer geleneğinden, dininden, mitlerinden... esin almış, aktarmış ya da devam ettirmişlerdir.

    not: "peki sen hangisinin doğru olduğuna inanıyorsun?" denirse, bu kimseyi alakadar etmez.
  • klasik tek tanrılı, ibrani geleneğinden çıkma ve ardılı olan dinler; özelde sümer/akad-babil/mısır, genelde ortadoğunun 6000 yıllık geleneğinden, inançlarından etkilenip evrilip bu günlere gelmiştir, orası neredeyse kesin artık, arkeolojik ve bilimsel bulgulara göre.

    asıl kafa karıştıran hadiselerden biri; 124 bin küsur peygamber vakası. bu 6 bin, hadi göbeklitepeyi ve buz çağı sonrası holocene çağın tamamını da katalım, 11-12 bin yıl için biraz fazla oluyor gibi bu sayı. düşünsenize, kaba bir hesapla, dünyanın bin ayrı noktasına 124 kuşak boyunca peygamber gelmesi gerekiyor, yahut 500 nokta 248 kuşak, 250 noktasına 496 kuşak boyunca. ardı ardına her kuşakta peygamber yağmalı gökten. hiç mi somut bişi kalmadı bu insanlardan.

    şüphesiz ki gören gözler için büyük bir hikmet gizli bu delillendiremeyişte.
  • tek tanrılı dinler mi çok tanrılı dinlerden geliyor? yoksa çok tanrılı dinler mi tek tanrılı dinlerden geliyor?
  • dinler sümer geleneğinden değil annunakilerin tapınma ihtiyacindan çıkmıştır.
  • 'ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.'

    ayetimi de bıraktım, hadi eyvallah.
  • bir takım yorumlara bakınca islamı bir takım cahil şeyhler ve onların peşinden körü körüne gidenlerin yaşadığı gibi düşünenlerin hiç de az olmadığı ortada. müslümanların önce şirk batağına batmış bu şeyhler ve cemaatlerin dine an kadar zarar verdiğini görmesi gerekir bu bi gerçek, ancak dini acımasız eleştiren arkadaş naçizane tavsiyem olaya görmek istediğin yerden bakıp işine geldiği gibi dini algılamaktansa islamın ne anlattığını anlamaya çalışman daha faydalı olacaktır. dini kurandan öğrenmek gerekir. mitolojik kaynakları okuyoruz tam anlamıyla öğrenmeye çalışıyoruz ancak islamı kurandan öğrenmemiş atalarından gördüğünü yapan, şeyhlerin peşinden koşanların yaptığına indirgiyoruz. kuran tek başına 1500 yıl öncesinde anlattıklarıyla bi yüce yaratıcı tarafından gönderildiğini ortaya koyuyor, ayrıca birçok kişi tarafından yanlış anlaşıldığının tersine inananlara okumayı, ilimle meşgul olmayı emrediyor. bu açıdan bakar ve gerekli araştırmayı yaparsan gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacak zaten ben ne desem boş.
hesabın var mı? giriş yap