• toprakcilik yapmak gibi olmasin ama trier'den cikmis iki kisi taniyorum, ikisi de adamin hasi, alaninin ustasidir. bu filmin en keyifli tarafi da bu pek sevdigim iki trierlinin birlesmesi, lars ile karl'in izdivaci olsa gerek. ikisinin de kariyerlerinin bir asamasinda sorduklari soru su: temsili sistemlerde en tepedeki yonetici erk, en buyuk patron kimdir; neyi, nasil, ne kadar ve en onemlisi kimlerin sayesi ve rizasiyla yonetir?

    temsili demokrasinin musamereliginden, (sosyal) kontrat ve hukukluluk itikadindan, abd politikasindan, bush'tan ve avanesinden zerre bahsetmeden butun bu kavramlara dokunduran lars, bir yonetmen olarak ispat ettigi rustunu bir yazar olarak da kanimca asil istigal alanindan bile daha yuksek bir seviyeye cekiyor.

    cogunlukla anadolu turnesine cikmis salon komedilerine tumlesik kahkaha kasirgasi, gulmece tufani tamlamalarinin yarimligini, sahtekarligini bilmesem saatler suren kahkahalarin yikimi ardina bu yakistirmalari yapacagim nejat uygurdan habersiz. filmin spoileri da sanirim "bush iktidarina karsi" olacak kadar bush'u, halefi ve selefiyle herhangi bir iktidarin beyni, merkezi, karar organi sananlara kapak olmalidir. o kadar da spoil olun canim.
  • otoriteye ya da en tepedekine olan öfkenin nasıl ve ne kadar kolay güdülenebileceğini gösteren muhteşem film. ayrıca günümüz politikaların yapısı ve işleyişinin kısaca manipülatif bilginin verileriyle girilen anlamsız tartışmaların alegorisi.

    örneğin; patronun başka bir oyuncuyu patron diye kiralamasını biz izleyebiliyoruz -ironik olarak sadece bir filmde işin doğrusunu görebiliyoruz- ve karakterlerin davranışlarını ona göre tahlil edebiliyoruz. yani elimizde, gerçek ya da gerçekmiş gibi görünen bir veri var. ancak çalışanların hiç bir şeyden haberleri yok. kendilerine izin verilen ölçüde biliyorlar ve ona göre davranıyorlar. yani bilgi manipüle edilmiş oluyor ve insanların davranış eksenleri değişiyor.

    her şeyi internet ve televizyondan öğrendiğimiz şu çağda tüm bunlar aynen tarihsel gerçek,politik doğruluk diye bahsedilen olaylar için de geçerli olmasın sakın.
    bir de üstüne kültleştirilen liderleri, muhafazakar ideolojileri ekleyin. o caanım çalışanlarla empati yapmak nasıl da kolaylaşıyor di mi?

    filmde bir başka güzel detay da trier'in çalışanlarla alay eden patronun paralelinde bir dış ses kullanmasıydı ki bu da onun ne kadar yetenekli bir yönetmen ve senarist olduğuyla ilgili ufak bir nüans sadece.
  • trier in sarsıcı , yumruk tadındaki filmlerinden ****çok başka bi yerde duran filmi. her filmini gözünü kırpmadan izleyen ve sonrasında bol bol düşünen izleyicilerine bi ce-e yapmak istemiş sanırım. hep ters köşe yapmayı sever nitekim kendisi. sonunda da "beklediğinden azını ya da çoğunu bulanlardan" özür diliyor. ironiksin lars , hem de çok alem.
  • müziksizliğinden olsa gerek, garip bir sinir bozukluğunun da etkisiyle sürekli güldüren film, hatta ara ara curb your enthusiasm havası da yok değil. iş hayatına başlayınca tekrar izlemek üzere dvdsi edinilmeli. "lars von trier yine yapmış yapacağını" demeli.

    --- spoiler ---

    ve en ucube görünen karakter*, yine sonunda en akıllısı çıkar.

    --- spoiler ---
  • hakkında "son yıllarda seyrettiğim en iyi film" desem, son yıllarda seyrettiğim diğer filmler ve onlar hakkındaki kanaatlerimin diğer insanlar açısından konu dışılığı nedeniyle mallık beyanında bulunmuş olurum, ama bulunmuş bulunayım: son yıllarda seyrettiğim en iyi film.
    bu filmde, nedensiz bir şekilde yüksek bir dikkat ve olumlu bir önyargıyla izlediğim için de olabilir, "her şey vardı": iktidar, görünmezlik, görünürlük, görünmezleştikçe soyutlaşıp arzu nesnesi haline gelme, fallik karılar, bir ömür boyu sürebilen ve hep var olan "non-communication" (iletişimsizlik değil), ilahi adalet veya insani ahlakilik yerine absürdlüğün saltanatı. bi de gambini diye bir şey, ona mana veremedim desem yalan olur. izlandaca ve dancanın yakınlığının kesintisiz simültane tercüman şahsını bazen papağana çevirmesi de hoştu.
  • çok şeker ve bi o kadar kesik kareleri ve bol hızlı konuşmalar içermesiyle tipik bir lars von trier filmi. bu kadar tonlamadan yoksun bir dil olmasına ragmen alayı ve komediyi aktarabiliyor ve gülüyorsunuz. çok güzel bir sonu olmuştur ayrıca filmin.

    --- spoiler ---
    sonbahar beni hep bayar diyip dalıcam şimdi birilerine.
    --- spoiler ---
  • filmi henuz izlememiş olan danimarkalı gençlere duyrulur:
    bu filmin içinde "lookey" denen bir nane var. lookey film içi bilmece tarzı birşeymiş. yani filme seyircinin boyle kolay farkedemeyeceği gorsel hatalar yerleştiriliyormuş ve danimarkada bu hataları ve bunların oluşturdugu bilmeceyi çözen seyircilere 30,000 danimarka kronu verilecekmiş.
    1 danimarka kronu=0,25 ytl. filmi iyi izleyiniz, benden soylemesi.
  • sıkmayan diyalog filmlerinden bir diğeri. izlediğim en müthiş sonlardan birine sahip olduğunu söyleyebilirim. ayrıca gambini'yi tanıyan beri gelsin lütfen..
  • gerçek mizah egosal mastürbasyondur tezinden yola çıkmış mükemmel bir trier filmi.

    kasiyer kız sorar; "faturayı kimin adına yazalım?" ve işte cevap:
    gölgelerin gücü adına!

    bu esprinin komik olmadığını idda edilir ama nerede ve ne zaman yapıldığı da oldukça önemlidir. genelde bu tarz esprilere tepki gösterilir ve bu tepki esprinin komik olduğu gerçeğini belki değiştirir. bak değiştirmez demiyorum değiştirebilir, çünkü çok fazla yapılmıştır ve artık insanlara komik gelmeyebilir. değiştirilemeyecek tek şey ortada bir espri olması ve komik olan artık bunun değiştirmenin imkansızlaşmasıdır. bu espriyi ilk yapan adamı düşünelim, kasiyer kız nasıl bir tepki vermişti? emin olun gülmemişti. bak ilk adam ve ilk kasiyerden bahsediyorum espri ilk defa ortaya çıkıyor ve tepki boş bakışlardan ibaret. ne kadar gülebilirsinki bu aniden ortaya çıkmış anlamsızlığa karşı? komik mi? hayır komiklik.

    bir kere gambini kim? filmin başından beri gambini diyor ve biz hiç bir şey anlamadan izlemeye devam ediyoruz, yeri geliyor sıkılıyoruz yeri geliyor filmde gülümseten bir takım espriler daha yapılıyor. ama bunların zaten önemsiz olduğunu bizzat film söylüyor bize. komik olan şey gambini! peki gambini ne amına koyim? madem filmin komik olmasını sağlayan şey gambini, gambi'nin neden komik olduğunu da söylemesini gerekiyor. film aynı mootonlukla devam ediyor ve inatla gambini'den bahsedip gambini'nin neden komik olduğunu söylemiyor. kendimizi tamamen düz montajlanan basit bir filme kaptırıyoruz ve sonunda gambini'yi yine unutuyoruz. antonio stavro gambini, asılan kedi. 1968 yılında oynanmış bir oyunmuş, bazıları 1969 yılı da dermiş. var mı böyle bir oyun? yok efendim ne münasebet. bu filmi komik yapan komik olması veya olmaması değil. kendince bir espri yapıp beğenmeyenlerle dalga geçmesi. yani komik değil demek aslında filmi daha komik yapıyor.

    çevresindeki insalara gülmeden hep aynı şeyi tekrarlayan ve o insanların anlamsız bakışlarınızı gördükten sonra gülmeye başlayan bazı tipler vardır. işte bu film onlarla ilgili, onun için sonunu izledikten sonra bu filmle dalga geçme imkanınız kalmaz. filmin sonunda sinirlenmeniz gerektiğini düşünüyorsanız gerçekten komik şeyler oluyor demektir.

    espiri olayında senelerdir farkedilmeyen bir yanılgı var; esprinin karşıdaki insaları güldürmek için yapıldığı zannedilir ama aslında o esprinin yapılmasının öncelikli amacı kendini tatmin etmektir. kendi esprisine gülen insan var mesela çok gereksiz bir şahsiyet. bir de kendi esprisini yaptıktan 5 saniye sonra pis pis sıratan bir insan var. tamamen farklı insanlar bunlar, karıştırmamak lazım. yani aslında bu filme otoriteyle dalga geçiyor demekte biraz biraz komik. çünkü otorite takıntısı olmadan kendinden başka herkesle dalga geçiyor.
  • dan. hele bi kaçın bakem direktör geliyo.
hesabın var mı? giriş yap