• varoluşa dair bilgi parçalarını birleştirmeyi seçenlerin hashtagidir. bilgileri sentezleyelim, aydınlanalım. bazı videoları seyretmek de yardımcı olabilir.
  • bence farkında olma hali 7/24 uyanık olma hali değil, tabiki bakarız görürüz, canımız istemez bakmayız görmeyiz.

    otobüsteyiz mesela telefona odaklanırız tepemizde bana yer versin diye dikilen teyzeyi görmeyiz, bazen görürüz yine de odaklanmış gibi yaparız ya bu teyzeler neden böyle deriz. evet yılların yorgunluğu var onda ama bende kendime göre yoruldum filan deriz. bu teyze neden hep kendini düşünüyor beni neden azıcık düşünmüyor deriz, acaba beni önemsemeyecek kadar çok düşüncelerimi var, mesela oğlunu askerde kaybetmiştir ya da eşim benden önce ölürse naparım ya da en derini ben ölürsem naparım filan diye mi düşünüyor deriz. düşündükçe deriz birşey. ama o bizim babanemiz olsa yuh deriz tabiki yer veririm, biraz nazımız geçiyorsa az şımarıksak "az ben oturayım kalkarım babane"deriz. ama içimiz rahat etmez ayakta durmasına. ama o birinin babanesi-teyzesi. o biri belki bizim için yabancıların en yakını . ne bilim öyle şeyler işte.

    bence herkes, herkese kendinin miş gibi davranırsa-düşünürse-düşünmediğine üzülürse sorun zaten kalmayacak. hem otobüs için ben genel için. şimdi ben çocuğuma herşeyin en iyisini isterim, her iyiyi o yapsın yapabilmesi içinde bende şunu-bunu yapayım derim. yapamasamda bazı engeller yüzünden yinede isterim yani yapmayı-yapamadığım için suçlarım kendimi.

    farkındalık işte bunun gibi birşey, ben onu kaçırırım herşeyi yakalayamam ya da herşeye üzülemem-sevinemem-tepkim yerli-yersiz ya da geç olabilir. insanım sonuçta. ama bunu bir düşüneyim yani, aklımdan geçsin.

    hani tüm iyi şeyler biz uyurken oluyormuş gibi bir hisse kapılırız ya bazen, orda olamayız ama isteriz olmak.

    mesela birde şu var utku kali olayında diyelim benim bir fikrim yok, yani varsa yeteri kadar bilgim olmadığı için savunabildiğim birşey yok. ama diyorum ki keşke biraz baksaydım ne olmuş ne bitmiş filan. ama bakıyorum benim için iyi olan insanlar diyor ki burda bu olayda haksızlığa uğruyor utku kali, hım diyorum bende o zaman bu olabilir. yani bu fikre yakın duruyorum. ama yine kesin kesin diyemiyorum. farkında olmadığım için kendime kızıyorum.

    ya da bir şiir olsun, okuyorum hiçbirşey anlamıyorum diyorum mu ki bu kötü, hayır diyorum zamanı değilmiş. kalın olan bir kitap okuyorum hevesle mesela şimdi diyorum ki hay lanet sana nasıl zaman ayırdım, ama şöyle demem lazım o olmasaydı ben şimdi beğendiğim şeyleri beğeniyor olmazdım. neyse bu sonlar çok kişisel oldu ama neyse.

    durum bu.

    edit: birde şu var biz yaptığımız hiçbirşey genellikle pişman olmuyoruz. hep yapmadıklarımız-eksik bıraktıklarımız pişmanlığımıza neden oluyor. mesela uç bir örnek ama, ben anne olmak istemiyorum sonra bakıyorum hamileyim-doğuyor filan, ne diyoruz çok pişmanım, sen umrumda değilsin mi.
    ya da şöyle olsun, ben aşık oluyorum ona diyemediklerim arasında ona aşık olduğumda var, birikiyor birikiyor o gidiyor, söyleyemediklerim benimle ölümüme kadar kalıyor. (söylesende gidiyor bazen o ayrı)
    ya da biri senin için birşey yapıyor çok birşey yapsa sevinirsin ama az birşey yapsa yine sevinirsinde keşke şu da olsaymış dersin. bunun gibi.
  • rüyalardan daha karanlık hatıralarımız olmasın diye.

    edit: bu başlık şimdilik benim tekelimde gibi gözüküyor ama şunu diyim, evet bu benim, ama yukardaki söz ve başlık tamamen emrah serbes yani.
  • bir an üzerime alınıp heyecanlandığım hashtag.

    baktım, yine bana değil.

    #direnfarkindaliktesti
  • http://www.youtube.com/…3tc&list=pl2faacb21d5c58501

    insan yazdığı ve yazacağı, konuştuğu-konuşacağı herşeyi inkar edebilecek bir noktaya gelebiliyor. aha ordayım. ne desem boş, ne dedimse boşmuş. bilmiyorum, ne bildiğimi.
    biliyorum bilmediğimi' avunmasında buna evrilmek keşke bu kadar sancılı olmasaydı. ya da bu günlere denk gelmeseydi. sevdiğim yazar-şairler yine haklı çıkmasalardı.

    "aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü." tezer özlü

    acının resmini abidinin çizmesine gerek yok, silinmez resimler hafızama kazındı.

    allahım lütfen dualarımı kabul et, benim sevdiğim adamın başka birini sevme meselesi önceliğim değil şuan. umutları babası olan çocukların, kocaları olan annelerin yüreğine bir serinlik ver, önlerini aydınlat. zaten zor olan hayatlara bir kolaylık yolu aç allahım.
    ölenlerden, yaşam haklarımızı savunamadığımız için çok özür dilerim. lütfen beni affetsinler.
    göçükten çıkınca artık nasıl bir ruh haliyle yaşadıysa yukarısını, yine aynı refleksle, çizmelerimi çıkarayım mı sedye kirlenmesin sorusunu sorabilen çocuk gibi naif gönüllere sahip adamlardan da özür dilerim.

    allahım ama en çok babasız kalan çocuklardan özür dilerim. beni affetsinler. ve babasını bir umutla bekleyen çocukların umudu boşa gitmesin. allahım benim duamı ve o çocukların dualarını lütfen kabul et.

    çok özür dilerim kendimden de. hepimizi çok seviyorum.
  • gerçekten ben ekledim diye demiyorum, geziden çıkarılacak dersler için okunması ve okutulması gereken yazılar;

    taksim manifestosu (bkz: dücane cündioğlu)

    gezi, hz.ibrahim ve akp (bkz: birikim dergisi) - #38222175

    edt: okutulması ya da okunması derken zorlama yok yani, okunsa güzel olur anlamında.tavsiye.
  • günlerden madem eylem. o zaman bu yaşam şeklide kirlenmeden el vermeli bu gündeme. kafam güzel evet.

    tamburu yokuştan

    tam da kendimi görmekten yorulmuşken
    sırları döküldü bir bir öfkesi bal aynaların
    ruhumun çöplüğünden sen diye çıkardıklarım
    şimdi yırtık bir kefen, soy(?) beni diye bağırıyorlar

    ceplerimde cetveller, hatıralar, iletkenler
    kese biçe bir şarkı tutturdum ki tamburu yokuştan
    kalmadı bitti bak meyler, yine fır dönüyor bu detaylar
    gire çıka yaraları kuruttum ama kamburum doğuştan
    ama kamburum doğuştan
    ama kamburum - inanma istersen

    dönüyorum ah dönüyorum dönme dolabımda idareten
    açıları keçileri kaçıra kaçıra bir hoş oldum
    sapıyorum da sapı kimin bu asılı kesili meydanların
    kaçacağım deliğime bi' harala gürele bulunca.
  • katman katman örülmüş illüzyon duvarlarında oluşan çatlak, ve o çatlaktan fışkıran yeşillik.

    her gün gözümüzün önündeki yerini korumaya çalışan şaşaanın bir türlü doyum verememesi; ama basit şeylerin huzur vermesi ne kadar ilginçtir!
  • maddenin, uzayın ve zamanın temel yapıtaşının bilinç olduğunu anlatan hashtag.
  • genel de müzik linkleri sona yazılıyor ya, ne saçma birşey o. kim başlattı bunu. ben şimdi dinlerken yazıyorum bunları sizde açın dinlerken okuyun. isterseniz.

    http://www.youtube.com/watch?v=c9n6deq3wpw

    bu çalan cenk taner şarkısı çok gerçekçi. çok acı ondan dolayı.
    her cümlesi aynı derin izi bırakıyor bende, kendimi buluyorum filan demicem. biziz çünkü. istemesekte durum bu.

    ama "derin tutkulara düşmemek: buydu hayattan anladığımız" demiş ya şair. valla ben hayattan birşey anlamamışım herkes gibi. ondan mı bu "normal" olanlarla olan çilem. normaliyet içinde görülmek için çaba vermek hiç bir standardıma uymuyor. "düzenli hayat" #39464484 sıçmasına karşıyım. ve daha bir çok şeye. huzur isyanda demiştik zaten.

    bunlar olur-biter. ben yorulurum-dinlenirim. gelirim-giderim.

    bunlar normalimde, bugün ben çok iyi değilim galiba. gelmeyen birini bekledim hep geçtiği yolda. neden gelmedi bilmiyorum, soramam da çünkü "beklentim" yok senden'li bir cümle etmiştim günler önce.
    beklentim olmayan birine, neden beklediğim yerden geçmedin diye soramam de mi. bu saçma olur. bana beni orda bekle de demedi zaten. baştan aşağı saçmalık. çok sürmedi bu saçmalık söz verdim kendime en fazla şu dakika beklersin filan.

    sözlerimi tutmayı anlamlı buluyorum. ama sözlerimin gerçekliği neden sevdiğim insana "hayali" geliyor. o gerçekçi biri biliyorum. ben de gerçekçi sayılırım, bu denge için çok yoruluyorum "hayal-gerçek". ben daha çok sahiciyim hatta bazen.

    işte itiraf ediyorum ben derin tutkulara düşerim diyorum ama orda bile bir özgürlük ipimin olduğunu unutmam. neden bu aykırı birşey miş gibi algılanıyor.

    birini sevmek için sebep aramak kadar saçma. seversin işte. öyle mecburi bir sevme değil bu, mesela ben, arkadaşım yerine ablamla açsaydım batırdığımız iş yerini. kesin o şimdi bana küs olurdu, evet aradan yıllar geçmiş olsa bile. küs değilse bile sürekli ima-laf sokma filan olurdu. çünkü beni mecburi seviyor o, bende onu tabi. iç güdüsel, sevmem gerek-aksi düşünülemez. insan ablasını sever. net.

    ama ben o batan işi arkadaşımla açtım. ona rağmen kapattık işte nedenlerimden dolayı. ve o bana kızdı haklıydı. bana kızılması gerekti o zaman. sonra ben özür diledim. sonra bitti olay. kapandı. o beni sevmek zorunda olduğu için sevmiyor, kapar telefonunu-açmaz mesajlarımı-ilgilenmez benimle, bende derim ki arkadaş değiliz herhalde. ama öyle değil işte. onu yapmadı o, ablamın yapacağını yapmadı. beni kendi ile kıyaslamadı- bana laf sokup lanet ettirmedi yaşadıklarıma. net şekilde konuştuk herşeyi. öyle olması gerekti-oldu ve bitti. o hala benim en iyi arkadaşım. net.

    mesela bu mecburi sevgilerde insan karşısındakinin yani ailesindekilerin sürekli mutlu olmasını istiyor de mi. bakın dilemiyor, istiyor.. emir kipi. mutlu ol! neden, neden mutlu oluyorum, çünkü ben mutsuz olsam o da kendini mutsuz sayıcak- sanıyor. ama olmaz yani. kim sahici acılara ortak olabilir ki. kimse. e bari bana "sen mutsuz olacaksın sonunda ama o kadar çok istiyorsun ki yap" desin. demez ablam bunu. hiç bir abla demez, yani tanıdığım ablalar. girer-çıkar hesabı yapar çünkü. ben de ablayım aynı zaman da kardeşlerime bayılıyorum mutlu ol demeye, ama ol diyince olunmuyor. neyse yazarım benim küçük kız kardeşlerimle mutluluğumu. ayrı konu o.

    işte benim arkadaşım bana diyor ki " her şey belli, buna gidersen mutsuz olacaksın, ama git. ama ol. mutsuz ol".
    mutlu-mutsuz kavramları zaten tartışmaya açık olmalı bence. acıklı bir şarkı dinlerken mutlu oluyoruz di mi, acıklı bir hikaye okurken ki tat başka. onun gibi birşey işte.

    mecburi sevgi duyan bana, hep iyiliği mi ister-mutlu ol der- ağlama değmez der- der de der. bitmez.
    başa gelelim, şarkı bitmişti evet. kaçıncı kere yeniden açtım. işte "derin tutkuya düştüm ben" desem, tutup kaldırır beni mecburi seven. beni seven istiyorum yanımda, öylesine seven.

    çok yaşamışta yorulmuş gibi, yaşamadan yaşadık her yerde
    tek oyun vardı şehirde, oynardık kendi kentimize.
    derin tutkulara düşmemek: buydu hayattan anladığımız.
    ama ne varsa düşenlerde var, varmış meğer.
    yasal uyarlar, sağlığa zararlı sigaralar arasında,
    bunca yıl oturupta her yerini bilmediğim sokaklarda aradım seni.
    artmadım da azaldım sanki,
    bir bomba daha sallamışlar uzaktaki dostlara
    artmadık da eksildik bu ara.
    kafelerde, liselerde, sokaklarda avundukaşklarla, şarkılarla
    yeminliydik onlar gibi olmamaya, dostlarla zamanla solmamaya
    kimimiz küfür etti, kimimiz bakıp geçti, kimimiz mola aldı bu oyunda.
    kaptan gitti, hava bozdu, herkes sandallara!

    hem o, hem şu olamazsın, biraz huzur bulamazsın
    ama seversin konuşmayı, çünkü konuşmak bedava
    meydanlar boş olunca, isteseydin yapardın ama yapmadın.
    şu farklı ama aynı yollarda, göz göze gelip susanlar.
    oysa ne kadar benziyorduk birbirimize: aldandığımız şeylerle.
    aslında birer fincan sohbet şehrin soğuğunda hepsi bu.
    en iyi dostlarımız ölülerdi nedense,
    insanlar ki çoğu anlamaz sözden.
    üzme kendini, biz bize yaşar gideriz, yeter ki vazgeçme.
    artık ne oyuz, artık ne şuyuz,
    şimdi biz buyuz, bu.
hesabın var mı? giriş yap