• 21 yaşındaki kız tarafından yutulduğuna dair endoskopi raporu, tarafımdan görülmüştür.
  • gelişmesi bitmek bilmeyen ucu kıllı sopa.
    pşşt bilim adamları bakın size bir şey söyleyeceğim ben. pşşttt beyaz gömlekli bak bir! gel gel gel, hıh öyle dur, konuşacaklarım var sana. bak ben yıllardır sizi tam burdan izliyorum ve ne öğrendim biliyor musun ? (ı ıh) sizin o yaptığınız fırça evrimini hiç bir zaman tamamlayamayacak bence. hatta bin yıl sonra bile siz daha beyaz yapan bir fırça bulacaksınız eminim. sizin manyaklara hitap eden pararel evreninizde beyazın sınırı yok biliyorum. ben mesela beyazı abartsam abartsam en çok kar tansine kadar abarta biliyorum. benim sığ bilincim sizin o gülümsendiğinde karşıdakini flaş bombası yemişe çeviren dişleri algılayamıyor daha. sır kapısı gibi bir şeye dönüşüyor insanların ağzı sizin sayenizde. mesela ceysın diye bir karakter sizn reklamda koftiden beyazlaşan adam olsun, aynen şöyle bir sonuca varıyor nihayetinde;

    -ceysın ne kadar az beyaz dişlerin var, tatil dönüşü böyle çıkma karşıma. (sağlıklı bir ağızın yedi belirtisinden üçü tarra yemiş)
    (üç hafta sonra)
    -ooo ceysın tatilden dönmüşsün nasıldı lan rus varmıydı kaldığın otelde
    -olmaz mı baboli ahahaha aaaaaahhh ahahahaha
    (zuammmmmm) (ışılda parılda)
    -hassiktir göremiyorum, ceysın ceysın dişini gözümden çek.

    bu postmodern hikayeden de anlaşılacağı üzere ceysın iyi bir oyuncu değildir. ne o öyle yapay sırıtmalar dişi kameraya yapıştırmalar. en nihayetinde gandalf falan değilsin, üç tane kıçı kırık dişin ışıldıyor diye yapıyorsan bunca tatavayı, senin özgüven problemin var ceysın. sonuçta bu gençliğindeki enerji yaşlılıkta kalmaz. yaş kemale erdi mi ağzına takalarlar protezi, sen de çok afedersin penis gibi kalırsın ortamlarda. aslında konu sen de değildin ama işte iki çift laf etmeden edemedim.
    bilim adamı, benim olayım seninle. eğer bulduğun en gelişmiş diş fırçasını hemen piyasaya süremezsen misvak kullanmaya başlayacağım. her ay "oo bak bu da güzelmiş, yok bunun dil temizleyicisi var, bu titreşimli" diye ağzıma ne bulsam sokuyorum. size olan güvenimi istismar etmeyin ulan. yıllarca plak tabaksı bir oluşursa ebenizi siker, karınıza sulanır falan diye korkuttuğunuz gençler artık oyunlarınızı yutmuyor bunu bilin. ben çatur çutur şeker yediğim çürük dişli ama gururlu çocukluğumu özledim.
    dil temizleyicisiymiş peh! ben kendim temizlerim dilimi de gerekirse.

    not: diş macunu üreticileri de nefretimden nasibini almışlardır tabi. hiç ayırmam zaten bu ikisini birbirinden, babalarını da sevmezdim.
  • bunu 19.08.2015'te yazıyorum saat 09:37 an itibariyle. ama hemen göndermeyeceğim. ne olur ne olmaz, arar marar...

    *
    insanın asla başka bir evde bulunmaması gereken eşyası. aile evi hariç. gerçi arkadaş evi hariç de olabilir. yahu işte sevgili evinden bahsediyorum, olmasın orada.

    ben beraber yaşanan evden eşya toplamayı bilen insanım. aradan 73 sene geçti ama unutulan bir his değil bu.
    ayrılınan adamdan eşyalarını alma derdini de bilen insanım. onun üzerinden de 68 sene geçti ama o da unutulmuyor.

    yani sevgili evindeki eşya derttir. bu hep böyle olmuştur.

    ha diyeceksiniz ki bir diş fırçası. atarsın gider veya atar gidersin. senin günlük kullandığın envai çeşit aletle nalakası var.

    çok alakası var, çünkü o "bir diş fırçasıyla" başlar her şey. başka hiçbir şey bırakmasan bile ondan kaçamazsın.

    benim bu son evde ilk bıraktığım iki eşyadan biriydi. ilki bu muydu diğeri miydi hatırlamıyorum, diğeri dediğim de jartiyerdi zaten.

    "bu adamla olduk biz herhalde, yani olmuş gibiyiz, olmuşuzdur bence" derken, "ya of fırçamı yine unutmuşum, buraya da getirmem lazım bir tane" demiştim de "tabii getir" demişti. tamam işte, demek ki olmuştuk. diş fırçası, cevabını bulamadığım "şimdi biz neyiz" sorusunun karşılığı olmuştu.

    o fırçanın orada durmasının simgesel değeri vardı, çünkü diş fırçasının simgesel değeri vardır.

    bıraktığım ilk iki eşyanın bunlar olması hoşuma gidiyordu, aklıma gelince sırıtıyordum. hayat bir bütündü ve o bütünün de böyle olması gerekiyordu. o evde "yaşıyor" ve bu yaşantıdan "zevk" alıyordum.

    keşke vedalaşsaymışım fırçamla. çok üzdü bu beni.

    akşam dişlerini fırçalarken "fırça da eskidi artık aylar oldu, yenisini almam lazım" deyip "fırça değiştirecek zamanı aşmış olmak ne güzel" diye ufak ufak mutlu olduğunun ertesi günü ayrılmamalı bir insan. olmaz bu.

    o sabah da fırçalamışımdır mutlaka ama kafam elli milyon olduğundan o anı hatırlamıyorum. çünkü akşam yeni fırça almayı düşündüğüm evden, sabah bir daha gelip gelmeyeceğimi bilmez bir halde çıkıyordum. nasıl çıktığımı bile hatırlamıyorum, lütfen bana kızma olur mu sevgili fırçam? he işte öğleden sonra da anlaşıldı ki gelmeyecekmişim zaten.

    peki niye böyle oldu?

    bu tamamen benimle ilgili bir şey. benzerini 893 kez yaşadım ben bunun. ortada bir sorun yoktur. gayet doğru düzgün anlaşan, efendi bir adam ve tripsiz bir kadın vardır.

    ve olmaz.

    hep de aynı şey denir: aslında bir sorun yok ama olmuyor.

    gerçi şimdiye kadarkilerde o söylenmeyen sorunun farkındaydım ben. evet söylenecek şeyler değildi, kimsenin yüzüne bir şey vurmuşluğum da yok zaten ama neden olmadığını anlıyordum. çünkü zaten bence de olmuyordu. o maya tutmamıştı, o cacık olmayacaktı. belliydi bu. "gittiği yere kadar" diye süren şeylerdi bunlar.

    o evlerdeki fırçanın ömrünü tahmin ediyordum ya da fırçam zaten hiç olmamıştı.

    ben şimdiye kadar, öngörüde hiç bu kadar yanılmamıştım. meğer hayatta "kaza geçirmek" diye bir şey varmış ve kaza gerçekten de geliyorum demeyen bir şeymiş. evden çıkıp kafanda binbir planla bir yerlere gitmeye çalışırken, pat diye bir arabanın altında ezilebilirmişsin. alacağın şeylerin evinde ne güzel duracağını düşünüp alışverişe giderken, kafana inşaat parçası düşebilirmiş ve ölebilirmişsin.

    rüyanda dünyanın en sakin, huzurlu ve "doğru yerde duran" insanı olduğunu görüyorken, o an bir deprem olabilirmiş ve her şeyin altında kalabilirmişsin.

    vaktiyle arabesk zamanlarım oldu, epey de dibinden yaşadım. belirli bir sebebi de yoktu aslında. genel halim beni buna sürüklüyordu. üstelik hep o acılı şarkılarla ağlarken utanmıyordum da hiç. * *

    şimdi öyle değilim. canım arabesk bir hal istemiyor, çünkü dedim ya, şimdi öyle değilim. daha bir işim gücüm, daha bir hayatım var. gerçi o hayatımda pek bir şey yok ama olsun, hayatın kendisi var. artık bunun farkındayım. içini doldurmak bana kalmış.

    ama benim repliğimi yazan yine bir arabesk şarkı: "yok bir sitemim hayatta her şey kısmet."

    belki böylesi, yıllar sonra ayrılıp da "sevgisizliğine bir kalp verdim" demekten daha iyidir bilemiyorum. gerçi onu da derdik ne olacaktı. "bi kere de senin için ölsün yar" deyip "olmadı bir de miami yapardık" sfhshdha (ya arkadaşlar demet akalın'dan emin değilim ama ekacaddesi çok gerekli bir insan fyi.)

    neyse hasılı kelam, bu sabah kendimi diş fırçamı yüz üstü bırakmış gibi hissederek uyandım. (gerçi yatarken de öyle yatmıştım.)

    sonra döndüm ve dedim ki, hadi kalk panpa, geçen gün ömürdendir.

    *
    saat 10:09. göndermeyeyim diyordum ama sözü olunca söylemeden duran biri değilim. hem zaten göndersem ne göndermesem ne, "harç bitti yapı paydos."

    *
    tanrı'nın hayat sikme anlayışı edit'i:

    bu entry'ye biraz önce bir mesaj geldi. güzel de bir mesaj, bakıp içlenirsin.
    sonra, o yazarla ilk nasıl mesajlaşmışız diye baktım. şu entry üzerine başlamış: (bkz: #49413700)

    ki ben onu, tam da burada bahsettiğim ilişkiyi düşünerek yazmıştım.

    "koklayıp birbirimizi çöpe atmadan"

    dagny taggart, çöpün dibinden bildiriyor.
  • yatılı okulda üst sınıflardaki kızlar bana gıcık olup diş fırçamla tuvaleti temizlettirdikleri günden beri benim için tek anlamı kafamda tasarladığım katliamda kullandığım cinayet aletidir.**
  • başına sürekli bir şeyler geldiği sanılan kişisel eşya. bir başkası mı kullandı? diğer fırçalarla samimi pozlar mı verdi? yere mi düştü? söyle diş fırçam, sana bir şey mi oldu? gibi düşünce ve hislere neden olabilir bazen.
  • (bkz: diş fırçası temizliği)

    diş fırçamı, temiz kalması için karbonatlı suyun içerisinde tutuyorum.

    bir bardağa karbonatlı su hazırlıyorum. ardından kılları suyun içinde kalacak şekilde bardağa ters çevirip sokuyorum. banyo etajerimin üzerinde ben ve erkek arkadaşımın bardakları yan yana duruyordu. ikisinin de fırçalarımız ayrı ayrı duruyordu.

    süslü bardaktan çıkan renkli fırça sapı güzel de gözüküyor.

    haftada bir de karbonatlı suyu değiştiriyorum.

    karbonatlı suya geçtikten sonra diş eti rahatsızlıklarım sona erdi.

    not: karbonatlı su, fırçanın ağzımıza soktuğumuz kısmını, havada uçuşan tozların ve aerosolün taşıdığı bakterilerden korumak için. dişlerimizi fırçalarken, bu bakterileri diş etimize, kendi ellerimizle yayıyormuşuz gibi geliyor.

    i see mikrop everywhere
  • modern çağın en büyük otorite sembolü. bir eve yerleşme söz konusu ise diş fırçası bayraktır.
  • dişlerimi fırçaladıktan sonra fırça kıllarını dişlemeyi çok seviyorum ben bunun. her ne kadar fırçanın ömrünü azaltsa da vazgeçemiyorum.

    gıcır gıcır böyle... olsa da kemirsek...
  • erkeklere benzemeyen bir temizlik aleti. erkekleri saplarından tutup ağzınıza sokmazsınız. ya da yaparsınız bilemiyorum.
    (bkz: ne dedim ben şimdi)
  • dünya üstündeki en faideli icatlardan biri. ta bilmem kaç yüzyıl önce böyle bir şeye ihtiyaç duyup da üreten insana saygılarımı sunuyorum. evde, iş yerinde, çantada, valizde her daim 1 tane bulunması gereken. öncesindeki yaşamı düşünmek bile istemiyorum.
    (bkz: olmazsa olmaz)
hesabın var mı? giriş yap