• en az beş sene sürecek bir eziyete razı olmak, eğer kişi diş hekimliğine özel bir hayranlık duymuyorsa sürekli okulu bırakma planları yapmak ama bırakamamak ya da bırakınca gittiği diğer okulda "bu da bir şey mi" deyip çok başarılı olmak, pahalı, yorucu bir eğitimle cebelleşmek.
  • sadece hastaların değil hocaların da ağız kokusunu çekme eylemi
  • diş hekimliği fakültesinin ilk senesinde, üniversiteye yeni başlayan hemen hemen herkes gibi büyük bir hayal kırıklığı yaşanır.ancak diğer okullardan farklı olarak kayıt gününde hisseder insan garip bir durum olduğunu.sonuçta geldiği yer , bir kampüs değildir.ağaçların altına uzanmış sevgililer yoktur.beton bina aslında hasta ve hekimlerden oluşan, kenarına da birkaç sınıf ve preklinik laboratuarı sıkıştırılmış bir hastanedir!
    birkaç aydan sonra kantinde hastalarla beraber tostunuzu yemeye alışır,sürekli üst sınıflara bakar, "bir gün o pijama benzeri beyaz önlük ve beyaz pantolon ikilemesini giyebileceğim günleri görebilecek miyim" düşüncesiyle vakit geçirirsiniz.
    sosyal hayatınızın kısıtlanması ya da seçmeli derslerinizin olmaması birinci sınıfta size batsa da ,değerini bilmek gerekir.zira tüm diş hekimliği eğitiminiz içinde alışma kısmını çıkarırsak,en kolay senedir,bu sene...
    gelelim eğitim kısmına...mesleki ilk ders okulun ilk günü,ilk saati karşınıza dikilir.ilk dakikalardaki latince bombardımanından ürkseniz de ertesi saat preklinik laboratuarında yaşayacağınız bol sabunlu dakikalardaki şaşkınlığınızdan daha büyük olmayacaktır,bu ilk tanışma anları.
    evet,birinci sene sabundan diş yapmakla geçen, sabun kokusuna karşı tepki geliştireceğiniz,gözlerinizin kıpkırmızı olacağı, heykeltıraşlıkla tanıştığınız senedir.ilk başta ben nasıl bunları yapayım derken, sene sonunda "mumdan,sabundan fil bile yaparım hıh" mertebesine ulaşırsınız.teorik dersler ise sizi yormaz,bütünlemesiz geçebileceginiz tek sene de bu senedir,güzel bir yaz tatili yapabilirsiniz, eger biyokimya ile iyi geçindiyseniz.
  • ikinci sene diş hekimliğinin gerçek yüzüyle karşılaşmaya başlarsınız.teorik dersler,anatomi,fizyoloji,biyofizik vs vs tüm ağırlığıyla üzerinize çöker.hafızanız güçlüyse, bir şekilde halletmeye çalışırsınız,ancak preklinik saatlerinde özellikle protezde en zor zamanları yaşarsınız.eve işi getirir,akril kokularıyla ev ahalisini zehirler,gördüğünüz tepki nedeniyle,odanızda kış vakti paltoyla oturup,pencere açık çalışmak zorunda kalırsınız.ispirto ocağınızla laubali ilişkilere girer, saatlerinizi kokulu, dağınık bir masada dirsek çürüterek geçirirsiniz.bir taraftan pratik ödevlerinizi hazırlar,öteki taraftan anatomi sınavında zilli sistem kabusunuzla yüzleşmeye çalışırsınız.tam o sırada fazla bir basınçla tuttunğunuz ödev kırılıverir ve gecenin bir saatinde en başa döner,"nefret ediyorum nefret ediyorum " diyesöylene söylene ikinci defa yapar ve ertesi gün teslim edersiniz pırıl pırıl özene bezene yaptıgınız ödevi...
    ancak bakacak hocanın o günkü ruh hali iyi değilse buyuk bir rahatlıkla ödevinizi tekrar yapmanızı söyler.siz de bir gece önce yaşadıklarınızı film şeridi gibi kafanızdan geçirir,sonra paşa paşa söyleneni yaparsınız.
    ilk bütünlemeye kaldığınız sene olur bu sene,ayrıca diş hekimlerinin kapılarını aşındırıp çekilmiş dişleri toplamaya başladıgınız senedir,ikinci sene.
    üçüncü sınıfa gelince ... üçüncü sınıf, ikinci sınıfın bir devamı gibidir,biraz daha yoğundur.ancak herşeye alışmış,yapılacak hilelerin piri olmuş biri haline gelmişsinizdir artık.üçüncü sene, diş hekimliği eğitiminin tam ortasında okulu bırakma planlarının artık yapılmamaya başlandıgı senedir .alışmanın rahatlığını yorgunluktan hissedemezsiniz gerçi.
  • diş hekimliğinde dördüncü sene bir dönüm noktasıdır. en çok masraf yapılan, en çok yoran, en çok beyazlara büründüğünüz senedir. hastalarla karşılaştığınız senedir!!!
    her şeyin pratiğini, teoriğini öğrenmiş, çekilmiş dişlerde yüzlerce kanal tedavisi-dolgu yapmış olmanıza rağmen büyük bir korku hisseder; eliniz ayağınız dolaşmadan ilk anestezinizi acemiliğinizi fark ettirmeden nasıl yapacağınızı kara kara düşünürsünüz. ilk anestezinizi belki en yakın arkadaşınıza yaparsınız, ama hiçbir şey gerçek bir hastayla baş başa kaldığınız ana benzemez. usta-çırak şeklinde gelişen bir eğitim şekli olduğundan asistanınız sürekli sizin yanınızda olur. ancak çeşit çeşit huy ve asistan vardır. tek umudunuz iyi bir asistana düşmek olacaktır.
    beyaz önlük ve beyaz pantolonunuza alışmışsınızdır, ancak her başlayan yeni staja adapte olmak için efor sarf edersiniz. öyle bir koşuşturmaca vardır ki ilk aylarda akşam eve gittiğinizde saat dokuzda kafanızı yastığınıza koyduğunuz anda uyuyakalırsınız. zorluklar bu kadarla da bitmez. puan yetiştirmeye çalışır, millet sevgili peşinde sokaklarda gezip tozarken siz ağzında hiç dişi olmayan hasta bulmak için etrafta, taksi duraklarında, otobüste gözlerinizi yaşlı kişilerde dolaştırır, tüm çekingenliğinizi unutup, "protez yapılmasını ister misiniz" sorusunu sormak için can atarsınız. hasta bulamaz, sınava giremezsiniz ya da tam sınav günü sınıfın tedbirlisinin(!) yedek hastasıyla kendinizi bir hafta sürecek sınavda buluverirsiniz. kimi zaman da bulduğunuz total hastası ölür ve sınava gelemez, siz de protezzede olarak kendinize mi yaşlı adama mı üzüleceğinize şaşırırsınız. daha sinir bozucu bir diğer ihtimalse sınavın yarısında hastalanan veya keyfi nedenlerle gelmeyen hastadır. gurur filan kalmaz, ararsınız, telefonda "lütfen sınavım önemli, geçmem gerek, gelmeniz zorsa ben sizi evden alayım " diye sızlanırsınız. hastanın velinimet olduğu o günlerde kafanıza yazılır.
    dördüncü sınıfı geçebileceğiniz konusunda hep şüphe duyarsınız ama bir bakarsınız ki son sene okulun en büyüğü olarak koridorda fink atmaktasınız.
  • beşinci sene de tüm stresine ragmen diğer yıllara oranla daha rahat geçer,biter.hayatın ortasında dımdızlak kalınan anla yüzleşme zamanı gelmiştir nihayet.o yogun tempodan sonra mezun kişi tam anlamıyla aptallaşır,neye ugradığını anlayamaz,tvnin karşısında ya da bilgisayar karşısında bir kaç ay hipnotize bir şekilde yaşamını sürdürür.belirsizlikler,sabahtan akşama kadar süren koşuşturma sonrasında birden boşlukla karşılaşmak bir süre sonra insanı boğmaya başlasa da,çıkış yolları yok değildir.gazete ilanlarından,tanıdıktan vs iş bulunur,bir süre çalışılır,ama nedense kimse memnun kalmayıp bırakır.erkekse askere gider, deneyimini askerler üzerindeki çalışmalarıyla artırır.kimisi de beş sene kadrosuz ,hiç para almadan doktora yapmaya kalkışır, beş sene daha okula gitme düşüncesi , belirsiz boşluk düşüncesinden şüphesiz daha rahatlatıcıdır.
    serüven burda bitmez tabii, sadece maratonun devamı bana meçhul.
  • sözkonusu fakulte marmara diş protez ise hem sonu gelmez derslerden bunalmayı hem de okuldaki komşuları marmara iletişim öğrencilerinin haline bakıp delirmeyi karşılar bu eylem.
    kolay gelsin.
  • dis hekimligi fakültesinde ögrenci olan birisiyle ayni evi paylasiyorsaniz orda burda gerçek/yapma, nereden çiktigi belirsiz dislerle muhatap olmaniz söz konusu olabilir...
    hayir igrenç olmasi bir yana, bir de anlatmaya kalkisirlar heyecanli heyecanli o disi nasil yaptiklarini/nereden bulduklarini, cik cik*...
  • hayatınızın en güzel döneminin en az 5 yılını, inşaat işçileri misali alçılarla,port baglerle,tüplerle cebelleşerek geçirmek...
    camilerde,kıraathanelerde,huzurevlerinde hasta aramak,yol,yemek ve gerekirse tedavi masraflarını ödemek...
    arkadaslarınız yemeğe,sinemaya giderken teknisyene gitmek...
    off saymakla bitmez bu işkence...
hesabın var mı? giriş yap