• içinde bulunulan durumdan kaçmak için geliştirilen savunma mekanizmalarının yeterli olmaması sonucu, kişinin mevcut stresten kurtulmak için gerçeklikle bağlarını koparması haline verilen isim.

    disosiyasyon *dağılma, ayrılma, ayrı tutma anlamına gelir.

    kişi stres anını hatırlamayabilir *, alıp başını bir yerlere gidebilir *, kendine başka bir karakter yaratabilir *

    günlük hayattan örnek vermek gerekirse:

    - türk filmlerinde araba çarptıktan sonra kim olduğunu hatırlamamak
    - gidilen bir yerdeki* insanlara boş boş bakıp : ben kimim ?, burası neresi? demek
    - cinnet geçirip baltayla karısını doğradıktan sonra eldeki baltaya bakıp : "bu balta da nerden geldi?" diye sormak

    bu rahatsızlığın en sık rastlanan türü ise stresli bir tartışmada veya ortamda birden bayılmaya karar veren insanlardır.

    (bkz: bana birşeyler oluyor)

    disosiyasyonun uç noktası intihar veya intihar girişimi olabilir. *
  • dissosiyasyon kelime kökeni olarak bağ kurma (association) nın tersi olan bağın bozulması-ayrılması anlamına gelir. bence en iyi anlatan kelime "dağılma"dır.

    dissosiyatif bozukluk bize ruhsal anlamda bir dağılmanın yaşandığını anlatır. kendi ruhsal gerçekliğimiz parçalara ayrılmış ve aradaki bağlar kopmuştur. ama unutulmaması gereken dağınık olsa da gerçeklik hala oradadır. psikotik durumlardaki gibi kendi iç gerçekliğimiz taşıp dış-nesnel gerçekliği bozmaz.

    dissosiyatif amnezi, dissosiyatif füg, dissosiyatif kimlik bozukluğu, depersonalizasyon gibi alt kategorilerde değerlendirilir.

    neden dissosiyatif bozukluk yaşarız sorusunun cevabını sezen aksu farkındayım adlı şarkısında bize çok güzel verir:

    ""
    ne yapsan olmuyor gözüm
    terk etmiyor bizi hüzün
    bir macera yaşamak dediğin
    küçük zamanlar harmanı
    sevildiğin, üzüldüğün

    hatırlamaktan ibaret
    hatıralar nihayet
    tesellisi çok zor sözün

    ne gemiler yaktım
    ne gemiler yaktım
    o kadar yandı ki canım
    sonunda karşıdan baktım
    ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım

    bu kızı yeniden büyütmeliyim
    kor ateşlerde yürütmeliyim
    değirmenlerde öğütmeliyim
    farkındayım
    farkındayım
    kazanmalı, kaybetmeliyim
    aşk uğruna harp etmeliyim

    kendini seçemiyorsun
    bırakıp kaçamıyorsun
    yazmadığın bir hikayede
    uzun ya da kısa vadede
    az biraz keşfediyorsun

    öteki olabilmeyi
    yerine koyabilmeyi
    geride durabilmeyi öğreniyorsun
    ""

    şarkı durumu o kadar iyi anlatıyor ki sezen aksu' nun akut dissosiyatif bir atak yaşamış olabileceğini bile düşündüm.

    şarkıyı 3 bölümde değerlendirebiliriz.
    1)yaşadığı sıkıntısını anlattığı bölüm,
    2)hastalık bölümü ("o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım") ve
    3)kabulleniş-iyileşme bölümü.

    ayrıca "bu kızı yeniden büyütmeliyim" derken dissosiyatif kimlik bozukluğuna da farketmeden bi gönderme yapılmış sanki. dkb' de dağılan kişilik parçalarından birinin çocuk olması hastalık için sık karşılaşılan bir durumdur.

    sanat bize yaşadığımız sıkıntıları zihinselleştirebilmemiz için çok büyük bir kaynak sunuyor. yiyin gari!
  • dissosiyatif kişilik bozukluğu (çoklu kişilik bozukluğu):

    dissosiyatif kişilik bozukluğu (çoklu kişilik bozukluğu olarak da geçer), kişinin davranışlarının, farklı zamanlarda bir veya birden fazla farklı karakter veya kişilik durumunun kontrolu altına girmesidir. çoğu zaman dissosiyatif amnezi ile beraber yaşanan dissosiyatif kişilik bozukluğu’nda hastalar, genelde büyük stres altındayken, birbirinden tamamen ayrı kişiliklere sahip olup farklı durumlara farklı tepkiler verebilirler. kişi bir karakterinin kontrolu altındayken, genellikle diğer bir karakterin kontrolu altında olduğu zamanlarda yaptığı davranışları anımsamaz. bu diğer karakterlerin genelde farklı bir benlik bilinci, farklı bir ismi ve farklı bir yaşı vardır. bu her zaman geçerli olmayabilir, ama bu ayrı kişilikler, kişinin özkişiliğinden öyle farklı olabilir ki, farklı ses tonlarına, farklı hafızalara ve hatta farklı cinsiyetlere bile sahip olabilirler.

    dissosiyatif füj:

    dissosiyatif füj yukarıdaki iki tip ile genelde ortak özelliklere sahiptir. bu hastalığa sahip bir kişi, yaşadığı hayatı bir anda terk ederek yeni bir ortamda kendine yeni benlik edinebilir ve bu saatlerce, hatta aylarca sürebilir. kendi asıl benliklerine bir anda geri döndüklerinde, genellikle füj halindeyken yaşananları hatırlamaz ve bu yeni ortama nasıl geldiklerini bilmezler.

    kişiliksizleşme bozukluğu:

    son olarak kişiliksizleşme bozukluğu, kişinin kendisini sanki dışarıdan izliyormuş gibi kendinden uzaklaşması, kendinden ayrılması durumudur ve genelde televizyonda bir karakteri izlemek gibidir. gerçeklik bulanıklaşır, objeler ve diğer insanlar ve hatta zaman bile bozuluyormuş, şeklini yitiriyormuş gibi hissedilir. kişiliksizleşme anlık olabileceği gibi, hastanın hayatı boyunca ara ara yaşanan bir durum da olabilir.

    dissosiyatif bozuklukların tedavisi:

    bu dört tip dissosiyatif bozukluğun tedavileri psikiyatrik müdahele gerektirir. terapi kişiye durumunun sebeplerini, neden ve nasıl başladığını bulmasına yardımcı olur. bilişsel davranışçı terapi sayesinde dissosiyatif bozukluğu olan bir kişinin negatif tepkileri yerini pozitif tepkilere bırakabilir. bu bozukluğa iyi gelebilecek bir diğer yöntem de yaratıcı sanat terapileridir; kişiler heykel, resim veya şiir gibi artistik dışavurumlar sayesinde duygularını kontrol etmekte daha başarılı olabilirler. tedavi süreci anti-anksiyete veya anti-depresan ilaçları gibi medikal müdahale de içerebilir
  • gün içinde uyumadan rüya gördüğünü sanmak, başka dünyaların içine çekilmek, kafada sürekli değişik senaryoların oynaması, birtakım karakterlere sahip olmak vs de bu bozukluklardan sayılıyormuş

    mesela uyumadan önce kendinizi isveçli bir ailenin ölen anneannesinin cenazesinde sanıyor ve siyah elbisenizin kuşağı belinizi sıkıyor, kanepenin sosunun tadını beğenmiyor, yanınınzdaki kadının parfümünden hoşlanmıyor, kısacası olayı bu kadar canlı yaşıyorsanız ve odadaki uğultu yüzünden gece uyuyamıyor iseniz

    yahut

    masanın altında siyah cübbeli bir adam kafasını uzatıp size sürekli kendini öldürmen gerektiğini biliyorsun gibi şeyler söylerken ona yeter artık kapa çeneni diye bağırırken ayıkıyorsanız

    yani hemen herkesin yaptığı gibi sabah arabaya binip kendinizi birden ofisinizin önünde bulup o arada kafanızın nereye gittiğini düşünmekten bahsetmiyoruz burada, kafanız belirli sürelerde sanki başka bir evrende sizinle eşzamanlı yaşıyor gibi olabiliyorsa

    işte bu (bkz: daydreaming) gibi bir şey oluyormuş ve bunun (bkz: maladaptive daydreaming) denilen kısmında hayali arkadaş filan edinebiliyormuşsunuz

    pek çok sebebi olmakla birlikte bir savunma mekanizması imiş. kendimizi gerçek hayatın dışına çekiyomuşuz.

    falanmış filanmış

    allah kimseyi şirin akıldan etmesin der nineler
  • yapılan çalışmalar erken yaşta yaşanan fiziksel, duygusal, cinsel istismar* ve ihmalle bağlantıları olduğunu göstermektedir.
  • nevroz çeşitlerinden biridir ve kendi içinde 5 hastalığı da kapsar. bunlar,
    disosiyatif amnezi
    disosiyatif füg
    disosiyatif kimlik bozukluğu
    depersonalizasyon bozukluğu
    başka türlü adlandırılamayan disosiyatif bozukluk

    disosiyatif bozukluklar, yaygın olarak bireyin yaşam öyküsünün özelliklerini anımsamada, geriye dönük olarak ortaya çıkan bir dizi boşluklar olarak ortaya çıkar. bu boşluklar çoğu kez travmatik ya da aşırı stres doğuran olaylara bağlıdır. bazı bireylerde kendine zarar verme, öfke patlamaları ya da intihar girişimi görülebilir.
  • tam olarak "çözünme" durumudur. şekerin çayın içinde çözünmesi gibi bir çözünme, kimliğin; travmaların tetiklemesiyle modern yaşam içinde çözünmesidir. buraya çok yazılmamış olduğunu görüyorum, entryde tamamen kendi tecrübelerimi anlatacağım.

    öncelikle, çocukluğumda 2 sene süren benden büyük birinin cinsel tacizi var. bunun dışında 2 tane boşanma, 1 tane otizmli kardeş, annemin boşanmayla biten evliliklerden biri aşırı şiddet içerikliydi, özgüvenimi zedelemekten zevk alan bir ilkokul öğretmeni, ortaokul boyunca canım çıkana dek beni döven ve taciz eden sınıf arkadaşları, bitmek bilmeyen maddi sıkıntılar, ölen bir çocukluk arkadaşı ve psikolojimi bozan akrabalar gibi unsurlar dissosiyatif bozukluklar için mükemmel zemini hazırlıyor.

    bilinmesi gereken ikinci şey, dissosiyatif bozukluklar diğer hastalıkları taklit edercesine davranabiliyor ve bu yüzden teşhis edilmesi de zorlaşıyor. benim yılın belli dönemlerinde gerçekleşen belli olaylarla gelen belli davranış/kişilik kalıplarım var mesela, hiç demezsin ki bu kişi böyle davransın; ama davranıyor. ayrıca depersonalizasyon/derealizasyona şiddetli anksiyete eşlik ettiği için y.a.b. (yaygın anksiyete bozukluğu) ile karıştırılabiliyor. hatta borderline ve bipolar bozukluk gibi iki tanı daha aldım başka psikiyatistlerden, fakat anne-babam da bu konularda eğitimli doktorlar olduklarından tanılardaki yanlışlıkları fark edebildik. bu biraz psikiyatristlerin eğitimsizliğinden, biraz sağlık sektöründeki koşulların kötülüğünden biraz da benim kendini zor açan bir hasta olmamdan, biraz da hastalığın niteliklerinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

    --- tedavi başlangıcı ---
    tedavi için 1 mg xanax ve 37.5 mg efexor xr ile başladım. kliniğe yatırılabilirim, yatırılmayabilirim. her hafta psikoterapi alıyorum, tedavi ilerledikçe güncelleyeceğim. kim bilir, benim gibi soru işaretleriyle gelenlere cılız da olsa bir ışık tutar.

    --- tedavide ilk ay ---
    xanax bırakıldı, atarax ve passiflora ile yerini doldurmaya çalışıyorum. efexor xr 75 mg'a çıkarıldı, kliniğe yatmadım. sıklıkla kendimi öldürmeye karar verdiğim öfke nöbetleri geçiriyorum ve bu esnada bambaşka düşünen bambaşka bir kişiliğe bürünüyorum. dışarı, kalabalığa çıkamıyorum. sıklıkla anksiyete atakları yaşıyorum, bu ataklar esnasında çamurda debeleniyor ve hayatta istediğim yerde olmadığımı düşünüyorum. iki defa, ne yaptığımı hatırlamadığım konversiyonlar geçirdim. blackout süresi ortalama 2 saat. psikoterapiler esnasında daha önce kızdığımı bile bilmediğim, gücendiğim çok eski olayları hatırlıyor ve kalp kırıklığından ağlıyorum. depersonalizasyon ve derealizasyon hissi çok kuvvetli. kendimi sürekli gerçek dünyadan soyutlanmış hissediyorum. dışarıdaki insanların gerçek olmadığını hissediyorum; bazen de kendimi anlamsız, sürükleniyor ve kendim değilmiş gibi hissediyorum. ama bütün bunlara rağmen ilk zamanlardan daha iyiyim.

    --- tedavide ikinci ay ---
    efexor xr 75 mg & avil & passiflora
    bu hale gelmemin sebeplerini arıyorum. kendi davranışlarımı sorgulayıp değerlendiriyorum, belki yüz bininci defa, müthiş duygusuz hissettiğim halde sürekli ağlıyorum. olanlara anlam veremiyorum. kendimi kum fırtınasının içinde gibi hissediyorum. dış dünyayı kulaklarımda bir uğultu zannediyorum.

    --- tedavide üçüncü ay ---
    efexor xr 75 mg & atarax
    basit günlük işler beni oyalıyor. artık sabahları yatağımdan çıkıyorum. mutfak toplayıp ev süpürecek gücü kendimde bulabiliyorum. bu ayın sonunda sevgilimin köyüne, anneannesinin yanına gittim. yabani ot koparmak, kavun yemek ve büyük dayıyla laflamak ruhumu iyileştirdi gibi. farklı insanlar tarafından sevildiğimi görmek çok önemli bir adımdı. terapide hala anıları ve rüyaları konuşuyoruz, fakat artık olayları analiz etmek yerine hislerime odaklanıyorum. anılarım o kadar kötü ki, kronolojik sırada değiller, ne ne zaman oldu emin değilim, üstelik kendi gözlerimden hatırladığım tek bir şey yok. her şeyi yukarıdan görüyorum. film gibi de değil, sanki gizli kamera çekimi gibi.

    --- tedavide dördüncü ay ---
    efexor xr 75 mg & risperdal 0.25 cc
    hayatımı düzene koyuyorum. terapistim ile hem emdr tekniğini hem şema terapisini denedik. bu aşamada bol bol anneyle edilen gece yarısı muhabbetleri, eski fotoğraflara bakmak, ağlamak, sinirlenmek, sövmek var. hem kendimi suçlu hissettiğim anları itiraf ettim, hem başkalarının suçlarını yüzlerine vurdum. babama geçmiş 11 yılın hesabını sordum. beni yalnız bıraktığı her anın hesabını sordum, beraber ağladık. bazen cesaretimin nereden geldiğini bilmiyorum. artık kendi gözlerimden hatırlayabildiğim bir anım var.

    --- tedavide yedinci ay ---
    efexor xr 75 mg & risperdal 0.25 cc
    yüzleştim. tacizcilerimle yüzleştim. bütün akrabalara kuzenimin nasıl da tacizine uğradığımı ve sindirildiğim için söyleyemediğimi anlattım. üçte biri kafayı yedi ve beni yalancılıkla, saçmalamakla, kıskançlıkla, ilgi çekmeyi istemekle suçladı. üçte biri benim arkamda durdu, ama zaten o üçte birin çoğunu çekirdek ailem oluşturuyor. kalan üçte bir ise sessiz, fakat halamın ailesiyle göz göze geldiklerinde aralarında tuhaf bir sessizlik oluyor, onların beni yaraladığı gibi ben de onların ilişkilerini sonsuza dek yaraladım ve evet, bununla gurur duyuyorum... sayısız yetişkinin karşısına çıkıp tacizcilerimle yüzleştim. tıpkı babamla yüzleştiğim gibi.
    çok iyi ve cesurca olduğunu düşündüğüm bu hareket, önümüzdeki üç ay için beni bedenimin dışında yaşamaya zorladı.

    --- tedavide onuncu ay ---
    75 mg efexor xr ve 0.5 cc risperdal
    artık bu halimin bir adı var. ona "uçuşkan" diyorum. parçalarım dağılacakmış gibi bir hissiyat, samimi olduğum insanlara çok sıkı sarılarak bastırmaya çalışıyorum. iyi yanından bakarsak, artık sık sık daha kendimde olduğum için uçuşkan olmaktan korku duymaya başladım. kötü yanından bakarsak, gerçekten çok uçuşkanım.
    bu arada bilumum miktarda sakinleştirici şeyler alıyorum: sarı kantaron mu dersin melisa mı yok efendim tırnak kenarlarına lavanta yağı sürmeler çubuk tarçını kıçına sokuyormuşsun rahatlatıyormuş falan... ne bulabilirsem. zira "çözünme" hali alçak duvarlı bir balkondan aşağı sarkmak gibi hissettiriyor: düşmeyeceğinden emin olamıyorsun ve kalbin dup-dup-dup çarpıyor.

    --- tedavide birinci yıl ---
    75 mg efexor xr ve 0.5 cc risperdal
    çocukluğumda yaşadığım, hayatımın en kötü yıllarını geçirdiğim mahalleye döndüğümde o yıllar hiç olmamış gibi hissettim. bedenimden çıkma hissini en kuvvetli yaşadığım yer burası. oraya gittiğimde o yılları hiç yaşamamış gibi hissediyorum, oradan çıktığımda ise bütün geleceğim yalanmış, hala o yıllarda hapsolmuşum gibi... her ne ise sorun, çözmem gereken şey işte orada yatıyor olsa gerek.
    ilk yıl boyunca efexorum 150 mg'a kadar çıktı, risperdal 1mg'a kadar çıktı ve yerine zyprexa'ya geçildi. sonra zyprexayı da bıraktım yavaş yavaş.

    --- tedavide ikinci yıl ---
    yıl boyunca 150 mg efexor, yıl sonuna doğru 75 mg'a geri düşürüldü ve yavaş yavaş bırakıyorum. efexoru bırakmak çok zor ve sancılı bir süreç, hangi ilacı kullanıyorsanız kullanın cesaretiniz kırılmasın. nasıl düzeldim? psikoterapi, psikoterapi, psikoterapi. destek forumları, arkadaşlar, başkalarıyla konuşmak, açılmak, yaftalanmaktan korkmamak... cesaretimi toplayıp aileme tacize uğradığımı söyledim. ilk başta çok sancılıydı ve çok pişman oldum, çok canım yandı, o bildiğimiz travma kurbanlarının geçtiği süreçten geçtim: kendini suçlamalar, ölmek istemeler, görmezden gelmeler, kabullenememeler, sonra ağlama krizleri ve kabuslar, içine kapanma, sonra kabullendiğini zannedip ortalıkta manik bir şekilde gezmek... bu esnada aile içinde tartışmalar yaşandı ve insanlarla bağlar koparıldı. arkama bakmamayı öğrendim. aileme açılalı bir buçuk sene oldu ve şunu diyebilirim; hayatımda yaptığım en zor, en cesur ve en doğru şeydi. herkes ailesine açılamaz böyle konularda biliyorum, ben şanslıydım.

    benim tedavim artık sonuçlanıyor, bitiyor. yavru kuş yuvadan uçuyor, son 4 aydır psikoterapistsiz uçuyorum. zor olacak. ama zor olması korkutucu olan yanı değil, acaba olacak mı, düzelecek miyim, hepsi geri gelecek mi korkusu var ya... düzeliyorsun, ama geri de geliyor. nasıl yani? şunu kabullenmek lazım, nasıl bazı insanlar öfkeli, bazıları melankolik, bazıları aşırı neşeli olur, ben de hep dissosiyasyonu savunma olarak kullanan ve dolayısıyla buna yatkın biriydim. bundan tamamen kurtulmayacağım. depresyon tedavisi görenler hayatları boyunca bir daha üzülmüyorlar mı? kendimi daha uçuşkan hissettiğim anlar oluyor, çok üzüldüğüm veya streslendiğim zamanlarda gerçeklik duygumun sallandığını hissedebiliyorum. bununla baş etmenin tek yolu derin bir nefes alıp bunun benim bir parçam olduğunu kabullenmek. o histen korkup kaçtıkça veya uyuşabilmek için kendini o hisse fırlattıkça daha kötü olacak. bu benim üzgün veya stresli hissetme şeklim, arada sırada hissedebilirim böyle, hayatımı kaplamadığı müddetçe önemli değil deyip devam edebilmek gerek.

    ilk başta çok zor, çünkü o his bir zamanlar sürekli sizinleydi ve onunla tekrar yüzleştiğinizde korkutucu bir düşman sizi ensenizden yakalamış gibi oluyor. o yüzden tedavinin başları değil ortaları daha zor bence. ne zamanki o histen epeyce yakanızı kurtarıyorsunuz ve hayatınıza geri dönmeye başlıyorsunuz, zor bir durumda o hisle tekrar burun buruna geldiğinizde kıyamet kopuveriyor. ben iyileşmemişim, ben kötüyüm, asla kurtulamayacağım düşünceleri... bunlar doğru değil. bir insan hislerinden kurtulamaz tamamen zaten. ve şöyle derin bir nefes alıp geriye bakarsanız, arada sırada (gerçekten epey nadir bir hale geliyor bu arada) yaşadığınız his, hastalığınızın zirvede olduğu ana kıyasla hiçbir şey. o zamanlar görece normal hallerinizde bile böyle hissetmiyordunuz. yani demek istediğim şu, geçiyor. gerçekten geçiyor. biliyorum çok zor, gerçekten zor ve bunu yumuşatıp sevimlileştirmenin bir yolu yok. etrafınızdaki insanlar da hırpalanacak siz de hırpalanacaksınız. ama iyileşeceğinden emin olamamak, asla düzelememe korkusu var ya? o korku yersiz işte. dissosiyatif bozuklukların temeli bu zaten, korku. bir şeylerden korkmak ve dissosiyasyonu deneyimlemek. sonra da dissosiyasyonun kendisinden korkmak, sonra düzelememekten korkmak... korkunun üstüne bir bardak su içip bir adım atmak lazım. titreye titreye, gerekirse korkudan hüngür hüngür ağlayarak o adımı atmak lazım.

    kabullenmeniz gereken bir başka şey de ilaçların sizi gerçek anlamda iyileştirmeyeceği. ilaçlar sizi ayakta tutuyor. siz ilaçlardan aldığınız güç ve destekle gidip hayatınızdaki problemleri çözmeli, ilişkiler inşa etmeli, kendinizi teselli etmelisiniz ve belki de bol bol istirahat etmelisiniz. grip ilaçları gibi, ilaçlar sadece dinlenebilmeniz ve kendinizi daha iyi hissetmeniz için destek sağlıyor fakat sizi iyileştiren esas şey düzgünce beslenip dinlenmek oluyor. yani bu anlamda antidepresanlarınız ruhunuzun grip ilacı. onlardan nefret etmeyin, onlara bağlanmayın. onlara ihtiyacınız var ama geçici olarak. hayatınızı onlara ihtiyacınız olmayacak hale getirmek için onlara ihtiyacınız var. ilaçlar çok ufak bir ayrıntı, hissettiğiniz her şeyi patır patır psikiyatriste söyleyebilmek çok daha büyük ve önemli. ondan da çekinmeyin bu arada, onlar sizin söylemekten çekindiğiniz şeylerin kat kat daha kötülerini/rezillerini günlük olarak duyuyorlar.

    cesaret sizinle olsun efendim.

    --- tedavide üçüncü yıl ve tedavinin sonlanışı ---
    muhtemelen son edit: psikoterapi&ilaç tedavisinde 3. yılı devirdik. efexoru bırakıyorum, şu anda iki günde bir 37.5 alıyorum, ekstra herhangi bir ilaç kullanmıyorum ve 1 aya tamamen bırakmış olacağımı tahmin ediyorum. hayatım tamamen değişti, nadiren anksiyete veya dissosiasyon hissedersem eskiden nasıl da sürekli böyle hissettiğimi hatırlayıp kendi kendime hayret ediyorum. ne kadar hasta, ne kadar yardıma muhtaçtım ve ne kadar da kötü hissediyordum... geçtiğimiz sene 8 ay kadar 1. evre kolon kanseriyle mücadele ettiğim için ilaç bırakma süreci uzadı, fakat bütün bu süreçte psikolojik olarak gerçekten savunmasız olsam da baş edebileceğim seviyenin üzerinde kötü şeyler hissetmedim. ağladım, bağırdım, çok huysuz veya çok mutsuz geçirdiğim günler oldu, fakat bunların hepsi kendi kendine çabucak geçti. kanserin (umarım nüksetmemek üzeriyle) temizlenmesinden sonra da efexoru tamamen bırakmaya başladım.

    hiç mi depersonalizasyon/derealizasyon yaşamıyorum? yaşıyorum. hala yaşıyorum, fakat birincisi bunun zaman zaman başgöstereceğimi kabullenmiş durumdayım. ikincisi, kendimi sakinleştirip o hissin içinden çekip çıkarabiliyorum. iş stresinin yüksek veya duygusal olarak yoğun zamanlarda bir türlü ruhumu bedenime geri döndüremezsem (şimdiye dek sadece 1 kez oldu), kendimle inatlaşmayıp o gün dinlenmeye ihtiyacım olduğunu kabul ediyorum.

    hafızamdaki boşluklara ne oldu? hafızam hala çalkalanmış bir kavanoz yağ ve su gibi. kendim oturup bilinçli olarak çalkaladığımda ikisini karıştırıyorum: anıları doğru kronolojik sıraya sokabiliyorum. fakat bıraktığımda tekrar ayrışıyorlar ve tekrar hatırlamak istersem oturup yine sıraya sokmam gerekiyor. bunu da kabullendim. çok büyük travmalar yaşadım ve bunun kalıcı hasarlar bırakmış olmasıyla barıştım.

    benim için kırılma noktası ne oldu?
    tedavinin 2. yılının sonuna doğru, bir gün arkadaşımla oturup ne zaman mezun olacabileceğimi ve hangi derslerimi almam gerektiğini hesaplamaya çalışırken dissosiasyon ve panik beni vurdu. bedenimden dışarı çıkıyordum ve uzun zamandır bunu yaşamadığım, çokça iyileştiğim için tekrar bu hissi yaşamak ödümü kopardı. önce ağlayıp paniklemeye başladım, üniversite yıllarındaki tüm anılarım birbirine girmişti, hangi dönem yurtta hangi dönem evde kaldım, hangi dönem okulu dondurup bir köşeye çekildim, hangi dönem hangi dersleri aldım/hangi derslerden kaldım, tedaviye ne zaman başladım, aman tanrım hiçbir şeyin zamanını hatırlayamıyordum. yanımda son derece soğukkanlı ve sakin bir arkadaşımın olmasının faydası oldu. telaşlı yorumlar yapmadan sadece izledi ve sakin sakin konuştu. 1 dakika gibi kısa bir süre sonra derin bir nefes aldım ve kağıt kalem çıkardım, elimden gelebildiğince hafızamdaki miltaşlarını yerleştirdim ve yavaş yavaş aradaki boşlukları doldurmaya başladım. 15 dakika gibi bir süre boyunca mücadele ettikten sonra, hem hangi yıl neyi yaptığımı düzgünce kağıda yazmış; hem de sakinleştiğim için depersonalizasyon hissinden kurtulmuştum. işte o an bununla kendi kendime mücadele edebileceğimi ve bu histen korkmak zorunda olmadığımı idrak ettim. güzel bir aydınlanma anıydı.

    ben hayatımı öyle ya da böyle geri aldım. kendi hayatıyla mücadele eden herkese selam olsun!

    ***

    bu da tanı kesinleşip tedaviye başlamadan 1 ay evvel yazdığım yazı, belki okuyanlar kendilerinden bir şeyler bulur;

    --- spoiler ---
    bunu gerçekten yaşadım mı, yoksa uyduruyor muyum? ben gerçekten böyle biri miyim, yoksa kendi kendimi mi yanıltıyorum yine? lise yıllarım gerçek miydi? ortaokul yıllarım? peki çocukluğumda yaşadığım mahalle? geçmiş neden bulanık? neden sanki her an atmosferin hemen dışında süzülüyor gibiyim? neden ayaklarım yere basmıyor?

    kafamda neyin yanlış gittiğini sorup duran biri. yatağımda dönüyor ve hafızamdaki boşlukları dolduruyorum. konuşmaya çalışıyor ve olayları sıralayamıyorum. anılar var, fakat bir kavanozda çalkalanmış gibi arapsaçı. dışarı çıkıyor ve baygınlık geçiriyorum. çocukluğum bir time lapse. gün içinde gördüğüm ufak tefek güzellikler olmasa, canıma yıllar evvel kıymıştım. çünkü hatırlamaya çalışmak ve kaygıların deştiği foseptik çukurunda debelenmek çok zor. insanlar çoğunlukla illüzyon. ama bazen de ben illüzyonum. diğer insanlarınki gibi benim kimliğim de ayaklarımın yere basması için yetersiz. her an gerçek incelip havaya karışmaya hazır. bazen de ben incelip havaya karışıyorum. ölmek nihai gerçek, o yüzden ölmek düzeltebilirmiş gibi geliyor. biriyle konuşmak ve anlatmaya çalışmak çabası absürd hissettiriyor. aitsizlik duygusu yaşıyorum. kimse kimseyi tamamen anlayamaz. bizlerin anlatabildikleri, anlatmak istediklerimizin ancak bir gölgesi olabilir. ancak ete kemiğe bürünmüş bedenden kimsenin haberi yoktur, kişinin kendisi hariç.

    ne hissedeceğimi, kimin elini tutacağımı, özümde kim olduğumu bilemiyorum. bu yüzden nihayete ermeyen bir kimlik bunalımı yaşıyorum, çünkü nefret bizi olmak istemediğimiz şeyin aksine iten iyi bir ateşleyicidir. ben o ateşleyiciden mahrumum. herkesin puzzleına uyabilen bir joker gibiyim. bir ateşleyicim yok ve oyuncudan ziyade hakem ya da seyirciyim. fakat bu post-uyuşukluk, sadece tanık olma, dışarıdan bakma, gerçekliğe hakim olamama modası içinde bu bunalım kendini duvarlara çarpıp duruyor. hayattaki her şey parmak izli gözlüklerin ardından izleniyor ki ben bu şekilde yaşamaya da tahammül edemiyorum. ben yedek değil, asil oyuncu olmak istiyorum. insanlar kendilerini kolaylıkla kategorize edip, sonra dönüp kendimi tanıtmamı istiyorlar fakat ben kendimi hashtagleyemeyeceğim gibi anlatmaktan da sıkıldım. bu yüzden bütün bu sosyallik ve empati inançlarıma ters bir şekilde insanların yüzüne bakmamı ve insan içine çıkmamı engelleyecek bir anksiyete yaşıyorum.

    her daim kendimi çok iyi anlamamla övünmüşümdür, ama insanların olmak istediğim kişiyle çatışması beni yordu. o çatışmalar yüzünden başka bir kişilik büyüdü içimde, tamamen travmanın şekillendiği bambaşka bir ruh hali. sanki hiç büyüyememiş, mantığı ve empatiyi kabul etmeyen, bencil ve öfkeli bir çocuk. o da ben. ama ben o değilim. kimliğime dair en son hatırladığım gerçeklik o, beş yaşındaki duyarlı ve sersem halim. ve ruh halinin bana hissettirdikleriyle benim olmak istediklerim çatışıyor. bir dağılmışlık, bir meddücezir. iyileşmek istemiyorum, çünkü herkes aptal lakin ben gerçeği görüyorum. evet, ben kimsenin anlayamadığı o ilahi gerçeği anladım ve boşlukta sürüklendim. buna hastalık diyorlar, çünkü mafyanın planlarını duyan tanığı öldürmek istiyorlar. herkes bu komplonun bir parçası. ben çok zekiyim ve her şeyi ortaya çıkardım. ama bu da hastalık, değil mi? bu da iyileşmeli. bu geçecek.

    uyandığımda kim olduğumdan emin olacağım bir gün. bir sabah perdeleri açtığımda hatırladığım tüm anıları kabullenme ve o kötü ruh halinin karanlıklarından geri dönmeyecek anıların şüphesine düşmeme arzusu. ne yaşadığını ayırt edebilmek isteği. bir gece iç huzuruyla çilekli pudingler düşünerek uyuyabilmek ve darmadağınık, izole ve sisli hissettiğin bir güne uyanmamak.
    en çok cevaplamak istediğim soru: darmadağın olan bu illüzyon ben miyim, yoksa gerçeklik böyle mi?
  • ayırıcı tanıda manipulatif histrionik ergen kız davranışını da unutmamak gerekir.
  • bazı anların ve anıların hatırlanamaz biçimde hafızadan silinmesidir.

    bu dertten muzdaripseniz; düzenleyeyim dediğiniz, yıllardır bakmadığınız dolapta kendi el yazınızdan 'yabancı' mektuplar bulabilirsiniz.
  • dissosiyatif bozukluklar özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmalara bağlı farklı kişiliklerin yaşanması halidir. bu kişiliklerin çoğu geçmişle bağlantılıdır ve bu dönemdeki travmatik anlar gün yüzüne çıkarak hastanın farklı kişilikler yaşamasına yol açar
hesabın var mı? giriş yap