• aydınlık gazetesi'nde hafta itibarıyla 4 bölüm halinde yayımlanan rapor.

    1. bölüm
    2. bölüm
    3. bölüm
    4. bölüm sonuç

    ayrıca çağlar cilara'nın raporla ilgili yayını da izlenebilir.

    tıklamaya üşenenler için:

    ****************************1. bölüm***********************************

    03.08.2019

    cemaatler 1980 sonrası demokratikleşme ve ekonomik büyüme ortamında geliştiler, palazlandılar ve büyük birer şirket ya da holdinge dönüştüler. 1990’lar boyunca ama özellikle 2000 sonrasında şirketler, holdingler kurdular, okullar açtılar…

    ‘cemaatler bir taraftan şeffaf olmayan yapıları ile kendilerini korumaya alırken aynı zamanda şeffaf olmayan ilişki ağlarını kendileri lehine bir fırsata çevirdiler. mali açıdan çok büyüdükleri için cemaatler aynı zamanda birer rant kapısı da oldu'
    ‘1983 sonrası… hemen hemen tüm siyasi partilerin ama özellikle muhafazakâr olanların cemaatlerle ittifaklar kurması… cemaatlere mutadın dışında bir büyüme fırsatı sunmuş oldu. 1985 ve sonrasında cemaatler sadece din öğretimi ve maneviyat eğitimi ile uğraşan yapılar olmakla kalmadı... ‘

    ‘sahip oldukları insan kaynağını ticari/mali kazanımlar elde etmek için seferber etti; devlet bürokrasisinde gizlice örgütlenmeye ve bu konumlarını kendi mensupları lehine kullanmaya ve dolayısıyla devletteki kadroları liyakat kriteri dışında suiistimal etmeye başladılar.’

    diyanet işleri başkanlığı'nın hazırladığı tarikat raporu, kaynak yayınları tarafından kitaplaştırıldı. oktay yıldırım'ın yayına hazırladığı raporda, türkiye'deki tarikatlar tarihsel süreç içinde ele alınıyor, özellikle fetö yapılanmasının yarattığı tahribata işaret edilerek bundan sonra alınması gereken önlemlere yer veriliyor. çalışmanın önsözünde yer alan değerlendirmeyi özetleyerek sunuyoruz. ara başlıkları biz koyduk:

    islamı anlama biçimleri

    ülkemizde faaliyet yürüten (dini) yapıların bir kısmı, islam tarihi boyunca var olan geleneksel teşekküllerin devamı niteliğinde, diğer bir kısmı ise sosyo-politik şartların ortaya çıkardığı yeni hareketlerdir. bunların yanında henüz kurumsal yapılanma sürecini tamamlamamış, bir şahıs etrafında toplanan bireysel hareketler de söz konusudur. çoğunlukla islam’dan beslendiğini belirten bu şahıs veya teşekküllerin islam’ı anlama ve bu anlayışı topluma sunma biçimlerinin tespit edilmesi, toplumu islam dininin inanç, ibadet ve ahlakla ilgili konularında aydınlatmakla görevli diyanet işleri başkanlığı açısından önem arz etmektedir. öte yandan diyanet işleri başkanlığı’nın din ve dini kavramları istismar ederek topluma zarar veren oluşumlara karşı vatandaşlarımızda farkındalık ve bilinç oluşturma vazifesinin de bulunduğu hususu izahtan varestedir.

    türkiye’nin dinî haritası

    şimdiye kadar ülkemizdeki dini oluşumlar son 100 yıldır izlenen din-devlet ilişkilerindeki iniş çıkışlı politikalar ve genellikle devletin dini yapılar üzerinde tahakküm kurma yönündeki eğilimi sebebiyle dini yapıların mağduriyeti çerçevesinde ele alınmaktaydı. özellikle 1950 öncesi dönemde izlenen din-karşıtı katı politikaların ürünü olarak ortaya çıkan cemaatler türkiye’ye özgü birtakım özellikler taşımaktaydı. tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili inkılap kanunlarıyla varlıkları tanınmayan tarikatlar, maruz kaldıkları baskılar sonucu bu dönemlerde faaliyetlerini oldukça gizli bir şekilde sürdürerek hayatiyetlerini sürdürmeye çalıştılar.
    daha sonra ülkedeki demokratik yumuşamanın yaşandığı yıllardan itibaren bu yapılar, çeşitli dernek, vakıf vb. legal kuruluşlar şeklinde “cemaat” adı verilen bir örgütlenme biçimi geliştirdiler. bu grupların temel amacı, islam’ın devlet eliyle ve desteğiyle öğretilmemesi ve hatta yasaklanması sebebiyle islam eğitiminde oluşan boşluğu doldurmak, toplumun manevi hizmetlerini yürütmek, dine karşı oluşan söylem ve politikaların etkisini kırmak ve en önemlisi de tıpkı osmanlı döneminde ve cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi devletin tekrar dine karşı olumlu politikalara dönmesini sağlamaktı.

    türkiye’deki cemaatler büyük oranda devlet karşıtı bir söyleme ve anlayışa zemin olmamaya özen gösterdiler. hatta bu sebeple türkiye’deki islami oluşumların “milli” karakteri bilimsel literatürde özellikle dikkat çekilen bir hususiyettir. dini cemaatlerin milli karakterlerinin, yani devleti prensip olarak olumlayıcı yaklaşımlarının eskiden beri muhafazakâr çevrelerde yaygın olan din-ü-devlet söyleminin bir devamı olduğu düşünülebilir. bu nedenle cemaatler türkiye’de devletin kendilerine destek vermesine özel bir önem atfederler ve devlette görev alan müntesiplerinin çokluğuyla övünürler.

    'gizli örgütlenme zorunluydu'

    gerçi cemaatlerin devlet içindeki örgütlenmesi genellikle gizli olmak zorundaydı; çünkü cumhuriyet rejimi en başından beri cemaatleri kendisine karşı tehdit olarak algıladı. zira cumhuriyet’in ilk on yıllarında izlenen politikalar doğrudan din karşıtı bir yol izlediği izlenimi vermekle kalmamış zaman zaman dinin eğitim, kültür, siyaset, hukuk, sanat, edebiyat ve benzeri kamusal niteliğe sahip her alandan silinmesi yönünde açık seçik düzenlemeler yapmıştır.

    türkiye’de 1950 sonrasından başlayarak devletin din politikaları zaman zaman eskiye dönme eğilimi taşısa da (özellikle askeri ihtilal dönemlerinde) genellikle artan oranda dini alanın özgürleştirilmesi ve cemaatlerin örgütlenmelerinin görmezden gelinmesi yönünde oldu. hatta 1980 askeri darbesinden sonraki süreçte demokratikleşme yönünde önemli adımların atılmasıyla dini yapılar, ister devlet eliyle ister sivil yollarla, ciddi oranda büyüdü ve gelişti.

    cemaatleri sınıflandırmak

    türkiye’de dini cemaatleri sınıflandırma girişimleri olsa da bu konuda bilimsel literatür henüz yeterince olgunlaşmış değildir; çünkü bu türden çalışmalar soğukkanlı bilimsel/akademik araştırmalara konu edilmek yerine genellikle tarafgir değerlendirmelerle ele alınmıştır. 1950-1960 sonrası dönemde görünür hale gelen islami yapıları 1980’e kadar cemaatler ve siyasi nitelikli yeni tip örgütlenmeler şeklinde iki grupta toplayabiliriz.

    birincisi, yani cemaatler, yukarıda da belirtildiği gibi türkiye cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki din politikalarının ürünü olup tamamıyla yerli yapılardır. hilafetin kaldırılması, medreselerin kapatılması ve tekke-zaviyelerin ilgası gibi doğrudan dine yönelik uygulamaların doğurduğu travmanın sonucunda üç büyük cemaat grubunun doğduğunu söyleyebiliriz:

    nakşibendiler gibi sufi niteliği devam ettirip aynı zamanda siyasi/toplumsal pratikler de geliştiren tarikat yapıları,

    nurcular: her ne kadar sufi eğilimler taşısalar da esasen sufi bir yapı olmayıp “cemaat” adını tam olarak hak eden türkiye’ye özgü said nursi’nin yolunu izleyen/propaganda eden yapılar,

    süleymancılar: sufilikle yeni cemaat yapısını başarılı bir biçimde uzlaştıran ve özellikle din eğitimi konusunda alternatif olma arzusu içinde olan süleyman hilmi tunahan’ın takipçileri.

    siyasetin açtığı yoldan…

    birinci gruptakiler tabiatıyla oldukça geniş, zengin ve yaygın ve az fark edilebilir yapılarken 1970’li yıllardan itibaren siyasetin açtığı yoldan siyasi/toplumsal/kamusal görünümünü artırmaya ağırlık verdiler. istanbul merkezli üç büyük grup ve bir de adıyaman merkezli bir dördüncü grup bu sufi-meşrep yapıların en önemli dört grubunu teşkil eder. bunlar dışında da küçük veya orta büyüklükte başka örnekleri de ülkemizde bolca mevcuttur. dört büyük grup şunlardır:

    a. mehmet zahit kotku’nun çevresinde oluşan iskenderpaşa cemaati.

    b. mahmut sami ramazanoğlu’nun erenköy’de başlattığı ve sufi bir yapı olan hüdai cemaati.

    c. mahmut ustaosmanoğlu’nun fatih çarşamba’da örgütlediği ismail ağa cemaati.

    d. m. raşit erol çevresinde ortaya çıkan ve bugün semerkand/menzil grubu olarak bilinen yapı.

    ikinciler ise said nursi’nin risalelerinin kur’an tefsiri olarak okunmasına adeta ibadet gibi inanan özel nitelikli bir gruptur. bu grup en başından itibaren çok güçlü bir bağlılık geliştirici bir eğitim anlayışı ile hareket etmiş ve bunu da said nursi’nin “özel, seçilmiş” konumunu bağlılarının zihnine kazımak suretiyle başarmıştır. bu cemaat diğer cemaatlerden farklı olarak islam’ı bir kişinin eseri üzerinden okumaya ve bağlılarının dini anlayışını bu eserin çerçevesini çizdiği sınırlarda tutmaya özel bir önem atfetmektedir. bu anlayış altında örgütlenen yine pek çok büyük grup mevcuttur: fetö, yazıcılar, okuyucular, meşveret grubu vs.

    süleymancılar da tek kişinin adı üzerinden gelişen bir grup olmalarına rağmen süleyman hilmi tunahan’ın görüşleri yazıya geçmediği için bunların dini anlayışları daha geniş ve geleneksel islam klasikleri çerçevesindedir. ama bu yapının en önemli özelliği çoğu cemaatlerde gördüğümüz gizil yöntemlerle bağlılarının sadakatini ebedileştirmektir. bu açıdan onlar da nurculara benzemektedir; yani kapalı devre çalışıp, müntesipleriyle cemaatin ilişkisini şeffaf olmayan bir tarza büründürüp sadakati bu şekilde güvence altına almaktadırlar. nurculardan farkları ise bir tek ismin yazıları üzerinden dini öğretilerini şekillendirmemeleridir. gerçi sufi nitelikteki diğer cemaatlerde de tarikat şeyhi olan liderlerinin sınırlarını çizdiği o yapıyı karakterize eden bir özel anlayış her zaman mevcuttur.

    darbeden sonra

    1980’lere kadar durumun ağırlıkla bu şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz. yani devlete ve onun din politikalarına duyulan büyük kuşku, kanunen tanınmasalar da artık toplumda kabul görmüş olan cemaat yapılarını güçlendirdi ve kendilerini toplumsal meşruiyete kavuşturdu. devlet 1980’li yılların ortalarına kadar bu yapıları kanunsuz ilan ederek kovuşturmaya tabi tutmuş ve ancak bu tarihten sonra yavaş yavaş kanunlardaki yasaklayıcı/kısıtlayıcı maddeler kaldırılmaya başlanmıştır.

    özal hükümeti bir taraftan devlet politikalarını daha demokratik ve liberal hale getirirken aynı zamanda bu demokratik ortamı besleyecek ekonomi-politikalar geliştirdi. bu reformların neticesinde sivil hayat devlet karşısında gittikçe daha bağımsız bir konum almaya başlamış, dernekler, vakıflar daha özgür bir ortama kavuşmuştur.

    ‘ilişki ağlarını fırsata çevirdiler’

    cemaatler 1983 sonrası demokratik ortamdan en çok yararlanan gruplar oldu; çünkü hem şeffaf olmayan yapılarını korumuş hem de şeffaflaşan türk siyasi ve toplumsal ortamından daha fazla konum elde edebilmişlerdir. hemen hemen tüm siyasi partilerin ama özellikle muhafazakâr olanların cemaatlerle ittifaklar kurması, onların halk nezdindeki itibarını ve oy potansiyelini kullanma yönünde istekli olmaları bütün bunlar cemaatlere mutadın dışında bir büyüme fırsatı sunmuş oldu. 1985 ve sonrasında cemaatler sadece din öğretimi ve maneviyat eğitimi ile uğraşan yapılar olmakla kalmadı, daha fazla ve geniş bir ilgi alanına sahip oldu.

    sahip oldukları insan kaynağını ticari/mali kazanımlar elde etmek için seferber etti; devlet bürokrasisinde gizlice örgütlenmeye ve bu konumlarını kendi mensupları lehine kullanmaya ve dolayısıyla devletteki kadroları liyakat kriteri dışında suiistimal etmeye başladılar. cemaatler bir taraftan şeffaf olmayan yapıları ile kendilerini korumaya alırken aynı zamanda şeffaf olmayan ilişki ağlarını kendileri lehine bir fırsata çevirdiler. 1990’lar boyunca ama özellikle 2000 sonrasında şirketler, holdingler kurdular, okullar açtılar. kısaca bir maneviyat okulu olarak başlayan ve din öğretimindeki boşluğu doldurmak için ortaya çıkan dini cemaatler bugün gelinen noktada ilk çıkış amaçlarını tamamen terk etmemiş olsalar bile bu amaçlardan oldukça uzaklaşmış görünüyorlar.

    'tarihsel gerçeklik'

    bununla birlikte cemaatlere yönelik geliştirilecek politikaların türkiye’nin son birkaç yıldır yaşadığı fetö problemi bağlamında ele alınması ciddi riskler taşımaktadır. cemaatlerin fetö örnek gösterilerek ele alınması, fetö benzeri yapıların bunlar arasından çıkması ihtimali dile getirilerek konuya yaklaşılması türkiye’deki dini yapıların tarihsel gerçekliğiyle ve dinamikleriyle uyumlu olmayan hatalı bir bakıştır. aynı zamanda bu bakış açısı, cemaatlerle ilgili geliştirilecek özgün ve sahih politikaların yanlış bir noktadan hareketle ele alınması sebebiyle konuyu daha da karmaşık hale getirebilir. çünkü fetö ihanet olayı bazı uluslararası istihbarat örgütlerinin bir devletin içinden manipüle edilebilmesi için buldukları işbirlikçileri kullanma problemidir. bu geçmişte başka toplumsal yapılar iken mesela sağ ve sol cenahtan birçok dernek ve oluşum iken 1980 sonrasında bir dini yapı bu işbirliğinde kullanılmıştır. bu bir ihanet eylemidir ve nev-i şahsına münhasır bir olay olarak ele alınmalıdır; yoksa sorun cemaat olmanın kendisi değildir.

    cemaatler 1980 sonrası demokratikleşme ve ekonomik büyüme ortamında büyüdüler, palazlandılar ve büyük birer şirket ya da holdinge dönüştüler. mali açıdan çok büyüdükleri için cemaatler aynı zamanda birer rant kapısı da oldu. mensuplarını destekleme, güçlendirme ve kayırma odaklı hareket eden bazı cemaatler diğerlerine göre daha çok bu rant pazarına dahil oldular.

    'inceleme yapmak kaçınılmaz olmuştu'

    türkiye’nin 15 temmuz 2016’da dini istismar eden fetullahçı terör örgütü (fetö) eliyle maruz kaldığı ihanet ve darbe girişimi, ülkemizde dernek, cemaat, tarikat veya vakıf adıyla faaliyet yürüten dini yapıların derinlemesine incelenmesini zaruri hale getirmiştir.

    ülkemizdeki dini oluşumların sahih islami esaslara uygunluk açısından incelenmesi dini duyguları istismar eden, hakikati tekelinde gören, hedefine ulaşmak için her yolu mubah sayan, din hizmetlerini güç devşirmeye ve çıkar sağlamaya matuf bir araca dönüştüren, baskı ve şiddet üreten bazı dini görünümlü yapıların oluşmasına engel olacaktır.

    başkanlığın dini konularda en yüksek karar ve danışma organı olan din işleri yüksek kurulu, türkiye’de faaliyet yürüten dini sosyal teşekküller (cemaatler), geleneksel dini-kültürel oluşumlar (tarikatlar) ve gelişen şartlar muvacehesinde ortaya çıkan yeni dini akımlar konusunda birçok faaliyet yapmıştır.

    din işleri yüksek kurulu’nun inançlar ve dini oluşumlar komisyonu koordinasyonunda gerçekleştirilen bu faaliyetler, 2016 yılında türkiye’deki bütün yapıları kapsayacak şekilde genişletilmiştir. bu kapsamda türkiye’deki “dini-sosyal teşekküller, geleneksel dini-kültürel oluşumlar ve yeni dini akımlar” üzerine yapılan çalışmalar araştırılmış, her bir şahıs ya da teşekkül hakkında ayrıntılı raporlar hazırlanmıştır.

    raporlar; ismin/yapının 1. kısa biyografisi (oluşum ise, tarihsel süreci), 2. öne çıkan görüşleri, 3. faaliyetleri ve 4. değerlendirme olmak üzere dört ana başlık etrafında kaleme alınmıştır. hazırlanan raporların, ilgili kişinin/yapının kendi eserlerinden, konuşmalarından elde edilmiş veya akademik çevrede hazırlanmış çalışmalara dayanması, tasviri/betimleyici bir üslupla yapılması benimsenmiştir. ayrıca isimler/teşekküller hakkında yapılan bu çalışmaların uzun vadeli devam etmesi ve sürekli güncellenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

    ‘devlet aklı gerekli '

    bir kısım guruplar bu kurtulmuş cemaat söylemini çok profesyonelce yapmakta, bir kısmı da daha bayağı yollar izlemektedir. daha kaba ve göze sokan bir yöntem izleyen cemaatler genellikle eğitim seviyesi düşük mensup sahibi cemaatlerdir; daha okumuş olanlar ise bu cemaat ruhunu yeni, farklı ve bilimsel bir iş yaptığı hazzını vererek kazandırmaktadırlar. kitaplarda yazan her türlü bilgiyi adeta kutsayarak doğru kabul eden ve sonrasında kitapta yazan şeyi dobra dobra anlatan bir söylem, mensuplarında hakkı her zaman ve şartta söyleme cesaretine sahip bir şeyh/hoca efendi izlenimi yaratmaktadır. yani hurafe, bağlılığı güçlendirmek için bir katalizör görevi görmektedir. kişi, bu hurafe saçma gibi görünse de ona inandığında inanılmaz bir tatmin duygusu yaşamaktadır. böylece hocasına bağlılığı kat be kat artmış olmaktadır.

    netice itibariyle dinin temel kaynaklara dayanarak ilmi yöntemlerle doğru anlaşılması ve yorumlanması, ehl-i sünnet gelenekte olduğu gibi kucaklayıcı otantik fonksiyonunu icra etmesi açısından türkiye’de en işlevsel olabilecek yapılar -bütün eksikliklerine ve zayıf yönlerine rağmen- yine diyanet işleri başkanlığı ve ilahiyat fakülteleridir. islam dünyasına da örnek olacak sağlıklı bir dini anlayışın neşvünema bulması, devlet aklının bu kurumları desteklemesine ve önlerini açmasına bağlıdır."

    ****************************2. bölüm***********************************
    04.08.2019

    diyanet işleri başkanlığı’nın raporunda tek tek incelenen tarikatlarda dikkat çeken husus, liderlerinin farklılık yaratmak için islam dinine aykırı fikirler savunması, yan kuruluşlarla ticarete atılmaları ve en önemlisi de bir süre sonra siyasetin bir parçası olmaları. bazıları ise radikal fikirler nedeniyle teröre bulaşmış. bu tehlikeler raporda da belirtilmiş...

    işte diyanet’in raporunda tarikatlar:

    1) menzil/semerkand cemaati

    oluşum nakşibendiliğin hâlidî kolunun ülkemizdeki uzantılarından biridir. menzil tarikatı diye de bilinen bu kolun kurucusu siirt civarından adıyaman’ın kahta ilçesi menzil köyüne gelip yerleşen gavs bilvanisi olarak da bilinen ve seyyid soyundan geldiği iddia edilen abdülhakim el-hüseyni ve gavsı azam mahlaslarını kullanan abdülhakim erol’dur.

    - faaliyetleri

    menzil cemaati faaliyetlerini semerkand yayın gurubu adı altında semerkand tv, radyo 15, semerkand yayınevi, hacegân yayınevi, semerkand dergisi, semerkand çocuk dergisi, semerkand aile dergisi, genç okur dergisi ile sürdürmektedir. yayınevleri aracılığıyla hepsi de tasavvufî görüşleri içeren pek çok kitap neşretmiştir. televizyon ve radyo programaları, yukarıda zikredilen görüşleri yoğun olarak işlemektedir.

    - değerlendirme

    menzil grubu ülkemizdeki benzeri yapılar içerisinde en çok taraftara sahip olanlardan biri olarak görülmektedir.

    son zamanlarda menzil grubunun bürokraside teşkilatlandığı ve kamuda etkinliğini artırdığı yönünde kamuoyunda bir kanaat dillendirilmeye başlanmıştır. doğru olması halinde bu tezahürün ülkemizde orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açacağı değerlendirilmektedir.

    2) iskender evrenosoglu

    1933 yılında iznik’te doğmuştur. ilk, orta ve lise tahsilini bursa’da tamamlamış, 1956 yılında bugünkü adıyla marmara üniversitesi banka ve muhasebe bölümünden mezun olmuştur.

    tkp içinde faaliyet yürütmesi, milli gazete, sebil dergisi ve doğuş dergisi gibi yayın organlarında yazılar yazması kayda değerdir.

    iskender evrenosoğlu’nun öldüğü, ancak müntesipleri tarafından bu bilginin gizlendiği iddiaları bulunmaktadır. yerine fazıl nimet müstear ismini kullanan abdulcabbar boran’ın geçtiği söylenmektedir.

    - öne çıkan görüşleri

    evrenosoğlu, kendisinin “mehdi-resûl” olduğunu iddia etmektedir.

    - faaliyetleri

    nur tv, mpl tv, mihr dergisi, mihr takvimi, radyo nur (91.6), nur radyo, radyo ankara, radyo hidayet çağı, radyo hakkın sesi, radio glueckseligkeit bu grubun basın ve yayın organlarıdır.

    - değerlendirme

    evrenosoğlu’nun görüşleri, islam dininin değişmez esaslarına, kur’an ve sünnetin temel hükümlerine kesin olarak aykırıdır.

    3) ihsan şenocak

    1974 yılında samsun’da doğdu. ilkokuldan sonra hafızlık yaptı. 1994’te samsun imam hatip lisesi’nden, 1999’da ondokuz mayıs üniversitesi ilahiyat fakültesi’nden mezun oldu.

    - öne çıkan görüşleri

    şenocak, kendisini “ehl-i sünnet savunucusu” olarak görmekte ve gelenekte yaygın kabul gören görüşler dışındaki farklı dini görüş ve düşünceleri genellikle oryantalizme hizmet olarak sunmakta ve bazı muhaliflerini “oryantalizmin uşağı” olarak nitelemektedir. bazı konuşmalarında toplum tarafından yadırganabilecek bir üslup kullandığı gözlemlenmektedir.

    - faaliyetleri

    şenocak, 1996 yılında yedibeyza dergisi’ni neşretti. 2005-2010 yılları arasında yayınlanan inkişaf dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. milli gazete ve yeni şafak’ta müstear isimle yazılar yazdı. 2008’de tv5’te “köprü” programını hazırlayıp sundu.

    - değerlendirme

    konuşma ve yazıları incelendiğinde, şenocak’ın dar ve abartılı bir ehl-i sünnet yorumunu savunduğu, ümmetin birliği, cihad gibi konulardaki kendine özgü görüşleriyle “aksiyoner bir müslüman” kimliği oluşturmayı hedeflediği görülmüştür.

    4) nurettin yıldız

    1960 yılında trabzon’un of ilçesinde doğdu. öğrencilik yıllarında milli türk talebe birliği ve akıncılar teşkilatı’nda aktif görevler üstlendi. imam-hatip lisesinin ardından, marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi’nde bir dönem eğitim gördükten sonra mekke ümmü’l-kurâ üniversitesi’ne geçiş yaptı. burada usul-i fıkıh bölümünü bitirdi.

    - öne çıkan görüşleri

    yıldız, yeni fikirler ortaya koymaktan ziyade bir davetçi ve hatip rolüyle kendisini sunmaktadır. dinde reforma karşı olduğunu açıkça ifade etmektedir. hasan el-bennâ ve seyyid kutub gibi isimleri örnek almaktadır.

    - faaliyetleri

    kitap yayınlama dışında, yeni akit gazetesinde yazılar yazmaktadır. geçmişte milli gazete ve milat gibi gazetelerde yazıları çıkmıştır. aylık yayınlanan altınoluk dergisi’nde 2010 yılından beri yazmaktadır. yine sosyal doku vakfı’nca çıkarılan genç doku ve elifelif dergilerinde yazmaktadır.

    - değerlendirme

    yıldız’ın söylemlerinde öne çıkan dört husus şunlardır: cemaatçilik-ümmetçilik ve hilafet ideali, kadın konusunda aşırı gelenekçi tavır, üslup kaynaklı sorunlar, ilahiyat fakültelerine son derece muhalif. özellikle kadın, cinsellik ve aile gibi konularda suiistimale açık söylemlere sahip olduğu da söylenebilir.

    5) şahımerdan sarı (vasat grubu)

    1960 yılında adıyaman’da doğdu. 1978’de imam hatip lisesinden mezun olduktan sonra diyanet işleri başkanlığı’nda imam olarak göreve başladı ve 1995 yılında bu görevinden istifa ederek ayrıldı. 1997 yılında gaziantep kitap fuarında incil basım ve dağıtımı yapan müjde yayınevi’ne yapılan bombalı saldırıyı, şahımerdan sarı’nın cemaati vasat’ın yaptığı iddia edilmiştir. saldırıdan bir gün sonra bombayı atanlar yakalanmış akabinde de itirafçı sıfatı ile serbest kalmış, sarı ise örgüt lideri suçlaması ile tutuklanıp 18 yıl hüküm giymiş ve 10 yıl hapis yatmıştır. 2007’de cezaevinden çıktığında vaaz ve etkinliklerine devam etmiş, tekrar tutuklanacağını öğrenince de erbil’e kaçmıştır. erbil’de tutuklanmış olup türkiye’ye iade edilmemiştir. yargılama süreci devam etmektedir.

    - faaliyetleri

    dini bakımdan marjinal bir görüşü tespit edilememiştir. ayrıca, devlete karşı herhangi bir söylem veya eylemi gözlemlenmemiştir. bu haliyle mevcut oluşumun vasat bir yol izlediği müşahede edilmiştir.

    6) hizbu’t-tahrîr

    1953 yılında ürdün’de, işgal altındaki doğu kudüs’te filistin asıllı islam âlimi takiyuddin en-nebhanî tarafından kurulmuştur.

    hizbu’t-tahrir, kurulduktan sonra bölgede faaliyetlerine gayri resmi olarak devam eder. yasaklanmasına ve çeşitli baskılara maruz kalmasına rağmen arap coğrafyasında sesini duyurur ve toplumsal bir taban oluşturmaya çalışır. hizbu’t-tahrir faaliyet alanını 90’lı yılların başında genişletmeye başlayarak, endonezya, pakistan, bangladeş’te yapılanır. hareket, politik/siyasal islam ilgisini islam dünyasında yaymaya çalışır. körfez savaşı gibi olayların meydana getirdiği radikalleşmenin etkisiyle ürdün, suriye, kuzey afrika, türkiye ve güney orta asya’ya yayılır. ortadoğu’da baskılara maruz kalan üyeleri batı avrupa’da yeni yapılanma yoluna gider, özellikle ikinci nesil göçmenler arasında yayılır.

    hizbu’t-tahrir mensupları, sovyetler birliği’nin çökmesiyle orta asya’da yapılanmak için çalışmalara başlamışlar, bu bölgede 90’lı yılların ikinci yarısında hızla genişlemişlerdir. bu bağlamda özbekistan ve kırgızistan’da faaliyetleri dikkat çekmektedir.

    - öne çıkan görüşleri

    yapı, hilâfetin yeniden kurulmasının tüm müslümanlar üzerine farz olduğunu savunur. bu nedenle yapıya göre, hilâfetin kurulması yolunda en ufak bir ihmal dahi büyük bir günah ve isyandır. allah bu günahı işleyenleri şiddetli bir şekilde cezalandıracaktır.

    - faaliyetleri

    hemen hemen bütün dünya ülkelerinde örgütlenen hareket 1960’lı yıllardan itibaren de türkiye’de faaliyet göstermeye başladı. bir grup ürdünlü öğrencinin türkiye’ye gelmesiyle toplumsal zemin ve propaganda ortamı buldu.

    - değerlendirme

    yapı, islam’ın fıtrata uygun evrensel bir ideoloji olduğunu vurgulayarak bunu gerçekleştirmek için hilafet ihdasının farz olduğunu dile getirir. haklarında, küresel güçlerin kontrolü ve desteğiyle faaliyet yürüttüklerine dair iddialar bulunmaktadır.

    7) mustaz’aflar hareketi (hizbullah)

    cemaata ulamayê islami (islam alimleri cemaati) adıyla 1979 yılında batman’da ortaya çıkan hareketin kurucusu, 1952 yılı batman doğumlu, mülkiyeli hüseyin velioğlu’dur. oluşum, ismini sonradan “hizbullah” olarak değiştirmiştir. ilim kitabevi etrafında gelişen oluşum, cami merkezli bir yapılanmaya gitmiştir. yapı, kendisine öncelikli faaliyet bölgesi olarak güneydoğu anadolu bölgesini belirlemiş ve 1990’ların başına kadar medrese hocaları, seydalar, şeyhler ve eğitimli kişilerle temas kurmaya çalışmıştır.

    1979-1991 yılları arasında şiddete bulaşmayan hareket, 1991-2001 arasında taktik değiştirerek esas kabul ettiği tebliğ, cemaat ve cihad aşamalarını terk ederek pkk’ya, kendi çizgisindeki menzil grubu'na (fidan güngör grubu) ve bölgedeki bazı kanaat önderlerine yönelik şiddete başvurmuş ve illegal bir hüviyete bürünmüştür.

    hareket, doğal merkezi diyarbakır başta olmak üzere bismil, silvan, mardin, nusaybin, cizre, tatvan, adana, konya ve istanbul’da 17 ocak 2000 tarihinde gerçekleşen beykoz operasyonuna kadar velioğlu kontrolünde faaliyetlerini yürütmüştür. velioğlu’nun operasyonda öldürülmesinden sonra cemal tutar, isa altsoy ve edip gümüş’ün harekete liderlik yaptığı belirtilmektedir.

    beykoz operasyonu ile devlet, örgütün üyelik arşivini ele geçirmiş ve arşivdeki isimlere yönelik 17 bin civarında tutuklama yapmıştır. bu tutuklamalarla dağılan hareket, 2004 yılında mustazaflarla dayanışma derneği adıyla dernekleşerek, hem mağdur/mustazaf kabul ettiği tutuklu müntesiplerine ve onların yakınlarına sahip çıkmak suretiyle toparlanmaya başlamış, hem de legal alanda faaliyette bulunmayı tercih etmiştir. her ne kadar “tağûtî” sistem ve “darülharb” kabul ettikleri devletin denetimine girmek örgüt içinde bazı itirazlara neden olsa da faaliyetlerine devam eden dernek, 2012 yılında hizbullah’ın devamı olma gerekçesiyle kapatılmıştır.

    mustazaflar derneği’nin kapatılmasından sonra hem kapatılmasının zor olması hem de propaganda imkânı derneğe göre daha iyi olmasından dolayı hareket, partileşme kararı almış ve 2013 yılında hür dava partisi (hûda par) adıyla partiye dönüşmüştür. muztazaflar hareketi, hem dernekleştikten hem de partileştikten sonra hizbullah’ın devamı olma problemi veya ithamı ile karşılaşmıştır.

    - öne çıkan görüşleri

    mustazaflar hareketi; akılcılık, mealcilik, tekfircilik ve ırkçılık gibi akım ve düşünceleri prensipte reddeder.

    hareket, kendini dini naslara bağlı olarak görmekte ve dinin ahlak, ibadet, itikatla ilgili bütün prensiplerini kabul etmekte, bu prensiplerin ihyasını engelleyen tağuti zulüm rejimlerine karşı mücadeleyi hedeflemektedir.

    - faaliyetleri

    mustazaflar hareketi, 1979-1991 yılları arasında doğu ve güneydoğu bölgelerinin medrese, üniversite, lise, ortaokul, işçi, esnaf, memur, köylü bütün kesimlerini içine alan tebliğ, davet, eğitim ağırlıklı çalışmalar yapmıştır.

    propaganda için cami dersleri, ev sohbetleri, kitabevleri, hizbullah’ın tarihçesini anlatan kitaplar, inzar, nisanur, kelhaamed dergileri, haftalık doğru haber gazetesi, dua yayıncılık, ilke haber ajansı, web siteleri ve televizyon yayınlarını kullanmaktadır.

    - değerlendirme

    hareket, tarihinde yaşananlardan dolayı kimilerine göre tekrar şiddete başvurma potansiyeline sahiptir.

    8) yeni asya grubu (mehmet kutlular)

    yeni asya grubu’nun lideri mehmet kutlular, 1938 yılında balıkesir’de doğmuştur. 14 yaşına kadar gönen’de yaşayan kutlular, 1957 yılında askere gitmiş ve risale-i nurlarla ilk tanışması da askerlik döneminde olmuştur. askerlik sonrası 11 yıl zübeyir gündüzalp’la beraber olmuş ve onun derslerine devam etmiştir. 1970 yılında çıkarılmaya başlanan yeni asya gazetesi sayesinde gazetenin ismi cemaatle bütünleşmeye başlamış ve bu grup yeni asya cemaati olarak anılır olmuştur.

    - öne çıkan görüşleri

    bu grup, siyasi hayatımızdaki önemli değişikliklere rağmen demokrat parti misyonunun temsilcisi olarak gördüğü ve siyasi yelpazede neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş partilere destek veren siyasi kimlikleriyle, diğer nurcu gruplardan ayrılmaktadır.

    yeni asya grubuna göre ak parti ve yöneticileri, “dini siyasete alet eden” bir zihniyetin ve “milli görüş” çizgisinin temsilcileri olup türkiye’yi bu görüşe çekme niyetini bugün için gizlemektedirler.

    - faaliyetleri

    yayıncılık bu grubun en önemli faaliyet alanının oluşturmaktadır. başlıca yayınları ise şunlardır: “yeni asya gazetesi”, “yeni asya yayınları”, “köprü”, “bizim aile”, “genç yaklaşım”, “genç yorum” ve “can kardeş” dergileri.

    - değerlendirme

    politikayla yoğun ilişkisi sebebiyle diğer nurcu gruplardan ayrılan ve siyasal anlamda ülkemizin yaşadığı onca değişikliklere rağmen “demokrat hareketin efsaneleştirip kendisini bir siyasi partiye (dp) angaje eden yeni asya grubu, geldiği konum itibariyle misyonunu önemli ölçüde yitirmiş ve farklı bir alana kaymış görünmektedir.

    15 temmuz darbe girişiminin ardından hükümete yönelik aşırı muhalif tutumları ile paralel olarak fetö’yü destekler mahiyette yayınlar yaptıkları bilinmektedir.

    9) mehmet okuyan

    1965 yılında trabzon’un çaykara ilçesinde doğdu. ilköğrenimini trabzon çaykara’da, orta öğrenimini trabzon hayrat’ta tamamladı. ondokuz mayıs üniversitesi ilahiyat fakültesi’nden 1987 yılında mezun oldu.

    - öne çıkan görüşleri

    geleneksel din anlayışının kur’an’dan uzaklaştırdığı tezini savunan okuyan, bu noktada tek de kalsa doğrunun kendi söylediği olduğuna kesin olarak inanmaktadır.

    - faaliyetleri

    okuyan, başta hilal tv olmak üzere çeşitli kanallarda programlara katılmaktadır.

    - değerlendirme

    okuyan, kur’an’ı hiçbir yardımcı kaynak olmadan doğrudan anlamayı ve tefsir etmeyi benimseyen bir anlayışa sahip olarak, geleneksel birikimi ve hadis külliyatını göz ardı etmektedir.

    10) mustafa islamoğlu

    1960 yılında kayseri’nin develi ilçesinde dünyaya geldi. babası, ahmet islamoğlu’dur.

    eğitimine yüksek islam enstitüsü’nde başlamış, akabinde ilahiyat fakültesi’nde, daha sonra da ezher üniversitesi’nde islam hukuku fakültesi’nde sürdürmüştür. ancak bu okullardan mezun olup olmadığı bilinmemektedir. islamoğlu bazı görüşlerinden dolayı 90’lı yıllarda 2.5 yıl cezaevinde yatmıştır.

    - öne çıkan görüşleri
    mustafa islamoğlu itikadi konularda birtakım farklı yaklaşımları dile getirmektedir. kadere imanın kur’an’da yer almadığını söyleyerek bunu “çıkıntı iman maddesi” olarak nitelemektedir.

    - faaliyetleri

    tefsir ve esmâü’l-hüsnâ dersleri, konferanslar, basılı yayınları (onlarca kitap), ders, hutbe ve diğer videolarını içeren görüntülü yayınlar. hilal tv, kur’anî hayat dergisi.

    - değerlendirme

    seksenli yıllardan beri çeşitli yazıları, konferansları ve kitaplarıyla tanınmaya başlayan islamoğlu’nun, ilerleyen yıllar boyunca görüşlerinde, düşüncesinde, söylemlerinde, dil ve üslubunda farklılaşmalar dikkat çekmektedir.

    ****************************3. bölüm***********************************

    05.06.2019

    süleymancılarla ilgili şu değerlendirme yapılıyor: süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve yeni bir fetö ile karşılaşmamak için gerekli incelemelerin yapılması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

    süleyman hilmi tunahan cemaati (süleymancılar)

    süleyman hilmi tunahan’ın (1888-1959) öncülüğünde ortaya çıktığı için ona izafeten “süleymancılık” olarak bilinir.

    öne çıkan görüşleri:

    nakşî geleneğin içinde filizlenmekle birlikte kendilerini bir tarikat olarak nitelemeyen oluşumun son derece içe kapalı yapısı nedeniyle görüşlerini sağlıklı bir şekilde tespit edebilme imkânı pek bulunmamaktadır. yayın organları olan “yedi kıta” dergisi “tarih, insan ve hayat” dergisi aktüel içerikli olup, cemaatin kendine özgü görüşlerini yansıtan bilgilere buralarda rastlanmamaktadır.

    faaliyetleri:

    cemaatin faaliyetleri günümüzde orta ve yükseköğretim öğrencileri için yurtlar, süleymaniye özel eğitim kurumları ve kur’an kurslarıyla devam etmektedir. yurt, kurs ve okulların finansmanı, sahip oldukları çok sayıdaki holding ve halktan toplanan yardımlarla karşılanmaktadır.

    süleymancıların, kur’an kurslarına diyanet’in ismini kullanarak yardım topladıkları, cenazelerde para karşılığı kur’an okuma ve ıskat hususlarında da oldukça aktif davrandıkları bilinmektedir. süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve yeni bir fetö ile karşılaşmamak için gerekli incelemelerin yapılması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

    zira uzun yıllar cemaat bünyesinde çalışmış, içyüzlerine vâkıf olduktan sonra onlardan ayrılmış olan ve cemaat içinde “kozan imamı” olarak bilinen mustafa akyıldız, oluşumun din anlayışı ve yapılanmasıyla ilgili oldukça ciddi iddialarda bulunmaktadır. buna göre, cemaatin türkiye genelinde bölgeler bazında “kolordu kumandanlığı” ismi altında yapılandıkları öne sürülmektedir. cemaat hakkında dile getirilen bir başka iddia da 16 yıldır derin güçler tarafından kontrol altında tutulduğudur. 1980 darbesinden sonra arkadaşıyla hapse alınan kemal kacar’ın, o dönemki mit tarafından hapiste anlaşmaya zorlandığı, anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldığı söylenmektedir.

    ismailağa cemaati

    nakşibendi tarikatının hâlidiyye kolunun günümüz temsilcilerinden biri. ismailağa adı, 56. şeyhülislam ismail efendi (ö. 1137/1725) tarafından çarşamba’da (fatih-istanbul) yaptırılan camiden alınmıştır. cemaat’in mahmut ustaosmanoğlu’ndan sonra öne çıkan isimlerinden hızır ali muratoğlu ve bayram ali öztürk, suikast sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir.

    öne çıkan görüşleri:

    cemaatin, dini görüş ve fetvaları genellikle diyanet işleri başkanlığı ile uyum arzeder. bazı konularda farklı görüş ve fetvaları da vardır.

    faaliyetleri:

    cemaatin, özel okullar, medrese ve kur’an kursları, basın-yayın organları gibi çeşitli kurumları vardır. cemaat mensubu yazarların kitap ve yazıları ismailağa yayınları, siraç yayınevi, ahıska yayınları, lalegül yayıncılık, çelik yayınevi, kitap kalbi yayıncılık, yasin yayınevi, hüküm kitap gibi yayınevleri tarafından basılmaktadır.

    değerlendirme:

    mahmut ustaosmanoğlu’nun yaşlı ve hasta olması nedeniyle yapı içerisinde bazı isimler etrafında birbirleriyle çatışan/çekişen müstakil gruplaşmaların olduğu görülmektedir. indirgemeci tercihler müslümanları ayrıştırma riski taşımakta; birlik, beraberlik ve kardeşliğini de olumsuz etkileyebilmektedir.

    adnan oktar

    1956 yılında ankara’da doğdu. lise mezunu. dini bir eğitim aldığına dair bir bilgiye rastlanmamıştır.

    öne çıkan görüşleri:

    harun yahya müstear ismiyle öne çıkan oktar, evrim ve siyonizm karşıtlığı ile özellikle muhafazakâr kesim arasında şöhret basamaklarını tırmandı. oktar’ın, www.harunyahya.org sitesinde kamuoyuyla paylaştığı kitaplar arasında en dikkat çeken “müşrikler istemese de mehdi” adlı kitabıdır. onun siyonizm karşıtlığı ise yahudi devleti ile yakın temaslar kurarak, filistin’in yahudilerin hakkı olduğunu savunabilecek bir noktaya savrulmuştur.  faaliyetleri oktar, faaliyetlerini kurucusu olduğu bilim araştırma vakfı (bav) aracılığı ile yürütmektedir. evrim karşıtı 300 adet kitap yazdırmış ve bu kitaplar 70’den fazla dile tercüme edilmiştir. öte yandan a9 kanalının internet versiyonunda islami kurallara, örf ve adaba yakışmayacak programlar yapmaktadır.

    değerlendirme:

    oktar’a göre evrim teorisi; materyalizm, nazizm, komünizm ve budizm gibi ideoloji, din ve inançlarla doğrudan bağlantılı, şeytanî bir öğretidir. seksenli ve doksanlı yıllarda o, bu düşünce ve yaklaşımlarıyla islami kesimin dikkatini çekmiş ve desteklerini elde etmiştir. oktar, etrafındaki bakımlı kız ve erkeklerden oluşan bir propaganda grubuna sahip olmakla birlikte aslında bir tabandan ve doktrinden yoksundur.

    alparslan kuytul (furkan vakfı)

    bu başlık altında selefi eğilim taşıyan yedi şahıs/grup üzerinde incelemeler yapılmıştır: abdullah yolcu, alparslan kuytul, feyzullah birışık, halis bayancuk (ebu hanzala), kul sadi yüksel, mehmet balcıoğlu (ebu said yarpûzî) ve mehmet emin akın. kuytul, 1965 yılında adana’da dünyaya geldi. mısır’ın ezher üniversitesi islam hukuku fakültesi’nden 1997’de mezun oldu. 1994 yılının kasım ayında furkan eğitim ve hizmet vakfı’nı kurdu.

    öne çıkan görüşleri:

    kuytul, kendi çizgisini rabbani ve tevhîdî bir hareket olarak nitelemektedir. demokrasi, anayasa, kanun ve laiklik gibi yönetim şekil ve rejimlerini reddetmekte; ümmetin bu konularda sapkınlığa düştüğünü iddia etmektedir.

    değerlendirme:

    kuytul’un, devlet karşıtlığı söylemi, darbecileri ve fetö’yü savunmaya, bunun yanında birçok milli meselede türkiye düşmanlarını tercih etmeye kadar ulaşmıştır. öte yandan fetö elebaşına benzer şekilde hz. peygamber’in adını istismar ederek onun kendi mitinglerine katıldığını iddia etme noktasına gelmiştir.

    ahmet mahmut ünlü (cübbeli ahmet)

    1965 istanbul fatih doğumlu cübbeli ahmet diye bilinen ahmet mahmut ünlü, ilkokuldan sonra ortaokulu dışarıdan bitirmiş, fatih ismailağa’da ve rize’nin pazar ilçesinde tütüncüler köyü kur’an kursu’nda medrese eğitimi almıştır. 1999 yılında yaptığı 17 ağustos depremiyle ilgili konuşmasından dolayı 13 ay hapis yatmıştır. yine 12 ekim 2011 tarihinde karagümrük çetesi operasyonu kapsamında gözaltına alındıktan sonra 7 aralık 2012 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye olmuştur.

    öne çıkan görüşleri:

    aylık dergide ve haftalık sohbetlerinde sıkça yer verdiği dualar sebebiyle bazı kesimlerin islam diniyle alay ettikleri gözlemlenmektedir. cinsel uzva üflenecek dua, cehennemi haram kılan dua vb. dualar örnek gösterilebilir.

    faaliyetleri:

    altmıştan fazla derleme ve tercüme mahiyetinde eseri olan ünlü, geniş kitlelere ulaşmaktadır. ünlü, arifan dergisinde yazılar yazmakta, her çarşamba ve perşembe akşamı lalegül tv’de ve lalegül fm’de sohbet programı yapmaktadır.

    değerlendirme:

    hadis usulüne adeta tavır alması ve ilmi eleştirileri dikkate almaması, ciddi bir problem olarak görülmelidir. dini ticarî amaçlarla kullanması dikkat çekmektedir.

    erenköy cemaati

    erenköy cemaati, ismini şeyhleri mahmut sami ramazanoğlu’nun 1955’ten sonra istanbul’da görev yaptığı zihni paşa camii’nin bulunduğu erenköy semtinden alır.  öne çıkan görüşleri nakşiliğe bağlı bu cemaatte tasavvufî söylem ön plandadır. bazı yönlerden sahih islam öğretisiyle çelişkili görülen rabıta, istiğâse, istimdat, müridin gassâl elinde meyyit gibi olması gerektiği vb. düşünceler bu cemaatte de benimsenmiştir.

    faaliyetleri:

    cemaate bağlı vakıf ve kuruluşlar arasında en dikkat çekenleri, aziz mahmud hüdayi vakfı, muradiye kültür vakfı ve ilam (ilmî araştırmalar merkezi)’dır. sadece hayri hizmetler değil; okullar, kurslar vb. aracılığıyla eğitim ve öğretim faaliyetleri de yürütmektedirler.

    değerlendirme:

    erenköy cemaati nakşibendiliğin esnaf ve zanaatkarlar kolu olarak bilinir. üst gelir düzeyine sahip mensupların sayılarının oldukça fazla olduğu ifade edilmektedir. geleneksel tarikat anlayışlarında görülen ve özgün dini telakki ve uygulamalar açısından sakıncalı olarak değerlendirilebilecek bazı hususlar, erenköy cemaatinde de bulunmaktadır. bununla birlikte söylem ve eylemleri itibariyle uyumlu ve mutedil bir görüntü sergilemektedir.

    ışıkçılar cemaati

    ışıkçılar cemaati’nin kurucusu, “tam ilmihal saadet-i ebediyye” kitabının yazarı hüseyin hilmi ışık’tır. nakşîlerin bir kolu olduğu iddia edilir. ışık’ın 2001’de vefat etmesiyle damadı enver ören oluşumun lideri olmuştur. ören, 1970 yılına kadar istanbul üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. “türkiye gazetesi” adını alan gazeteyi 1970 yılında çıkarmaya başladı. ören, 1975 yılında da ihlas vakfı’nı kurdu. 1993 yılında ihlas holding adıyla şirketleşti, ihlas haber ajansı’nı ve tgrt’yi kurdu. bddk tarafından el konulan ihlas finansı da 1995’te kurmuştur. ören, 2013 tarihinde vefat etmiştir. yerine geçen oğlu ahmet mücahit ören, amerika’da yaşamaktadır.

    öne çıkan görüşleri:

    hüseyin hilmi ışık’ın kaleme aldığı, 1963’te bastırılan “tam ilmihâl” adlı (temel referans aldıklaı) kitapta, hanefi mezhebinin temel yaklaşımıyla bağdaşmayan vurgular dikkat çekmektedir.  faaliyetleri ihlas holding, türkiye gazetesi, tgrt haber, tgrt fm, tgrt belgesel tv, ihlas eğitim kurumlan, hakikat kitabevi, hüseyin hilmi ışık’ın eserleri, ihlas vakfı, türkiye takvimi, türkiye çocuk dergisi, irfan turizm (hac umre hizmetleri).ayrıca birçok internet sitesi aracığıyla da çeşitli yayınlar yapmaktadırlar.

    değerlendirme:

    klasik anlamda bir tarikat veya dini bir cemaatten farklı bir yapıdır. dini lideri: hüseyin hilmi ışık. ön plana çıkan isimler: mücahid ören, osman ünlü, mehmet ali demirbaş, mehmet said arvas ve ramazan ayvallı. oluşum siyasi olarak milliyetçimuhafazakâr bir çizgidedir. öte yandan oluşumun bazı söylemlerinin din istismarına kapı araladığı görülmüştür. h. hilmi ışık’ın öğretileri doğrultusunda, devletle barışık, siyasilerle yakınlık içerisinde bir çizginin benimsendiği görülmektedir.

    nurettin şirin

    1964 yılında trabzon’da doğdu. 1982 yılında ankara dil tarih coğrafya fakültesi’ne girdi. 1985 yılında aylık istiklal (daha sonra şehadet) degisini, 1990-93 yılları arasında aylık tevhid dergisini çıkardı. haftalık ve günlük yayınlanan selam gazetesi’nde köşe yazarlığı ve haber müdürlüğü yaptı. 1979, 1981, 1989, 1995, 1997 yıllarında tutuklanarak cezaevine konuldu, yaklaşık 10 yıl hapis yattı. halen kudüs tv genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.

    öne çıkan görüşleri:

    şirin’in düşüncesinin ana merkezini kudüs davası oluşturmaktadır.

    faaliyetleri:

    şirin; www.velfecr.com, www.israhaber.com internet siteleri ve “isra kültür merkezi” aracılığıyla sosyal faaliyetlerini sürdürmektedir.

    değerlendirme

    türkiye’deki iran-hizbullah lobisinden olduğu yönünde değerlendirmelere rastlamak mümkündür. asıl amacının “vahdet” söylemi altında takiyye yapmak suretiyle şiiliği yaymak, iran ve hizbullah propagandası yapmak olduğu söylenmektedir ki yazdığı yazılar, tv programlarındaki söylemlerde bu iddianın izdüşümlerini görmek mümkündür. genel yayın yönetmenliğini yaptığı kudüs tv de günümüzde bu lobinin medya ayağı gibi değerlendirilmektedir.

    iskenderpaşa cemaati

    nakşibendiyye tarikatının hâlidiyye koluna bağlıdır. aralarında muhammed zahid kotku’nun şeyhi tekirdağlı mustafa feyzi efendinin de bulunduğu 116 kişiye hilâfet veren ahmet ziyaüddin gümüşhânevî (18131893) yayılmalarında önemli bir rol oynamıştır. gümüşhânevî’den sonra şehzadebaşı ismail paşa medresesi müderrisi mustafa feyzi efendi (1267/1851) pek çok talebe yetiştirmiştir. onun hilafet verdiği talebelerinden mehmet zahit kotku (1897-1980), çeşitli camilerde imamlık görevi ifa etmiştir. fatih iskenderpaşa camii’ndeki görevini vefatına kadar sürdürmüştür. cemaatin başına kotku’dan sonra damadı mahmud es’ad coşan (1938-2001) geçmiş, 2001 yılında hayatını kaybetmiştir. yerine, 1963 doğumlu olan oğlu nureddin coşan geçmiştir. nureddin coşan ankara imam-hatip lisesi’ni bitirdikten sonra suudi arabistan’da arapça eğitimi, abd’de işletme eğitimi almıştır. babası es’ad coşan’ın vefatı üzerine, vasiyeti gereği onun sorumluluk ve görevlerini devralmıştır.

    öne çıkan görüşleri:

    cemaat mensuplarının geleneksel tasavvuf ritüelleri bağlamında diğer nakşi cemaatlerden çok farkları bulunmamaktadır.

    faaliyetleri:

    cemaatin bir diğer özelliği siyasetle ve siyasetçilerle yakından ilgilenmeleridir. zahid kotku döneminde, cemaatin önde gelen isimleri milli nizam ve milli selamet partisi’nin kurulmasında aktif rol üstlenmişlerdir. ancak daha sonra cemaat ile necmettin erbakan ve çevresi arasında ihtilaf çıkmıştır. mahmud esad coşan 1987 yılında refah partisi’ni desteklemişse de coşan daha sonra kendi partisini kurma çabasına girmiştir. 28 şubat döneminde ise büyük birlik partisi’ne yakın durmuştur. türkiye’de tarikat-siyaset-ticaret ilişkisi bağlamında iskenderpaşa cemaati önemli veriler barındırmaktadır.

    haydar baş

    1947 yılında trabzon’da doğdu. 1970 yılında kayseri yüksek islam enstitüsü’nü bitirdi. kullandığı akademik unvanlar ile ilgili yaygın kanaat, usulüne uygun olarak elde edilmediği yönündedir. çeşitli devlet okullarında yedi yıl öğretmenlik yapmış ve ipa a.ş.’nin bölge müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. baş, bağımsız türkiye partisi’nin genel başkanlığını yapmaktadır. iddiaya göre haydar baş, kâdirî şeyhi hacı mustafa hayri öğüt’ün 1979 yılında vefatının ardından onun yerine geçmiştir. kâdirîliğin bir kolu olan bu teşekkül, onunla birlikte “icmalciler” veya “haydar baş grubu” olarak tanınmıştır.

    öne çıkan görüşleri:

    baş’ın, özellikle son dönemde yazdığı eserlerde, yazılı ve görsel medyaya yansıyan görüşlerinde, şii vurgulu söylemlerinin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. ona göre hz. ali’den başka halife yoktur, mehdi hayattadır ve insanların arasında dolaşmaktadır.

    faaliyetleri

    bağımsız türkiye partisi (btp), baş şirketler grubu, baş çelik fabrikaları, baş ticaret a.ş., baş ısı sanayi. özel meltem kolejleri, ilmî araştırmalar vakfı, özel meltem hastaneleri, özel meltem diş poliklinikleri. icmal dergisi, öğüt dergisi, mesaj dergisi, yeni mesaj gazetesi, meltem radyo/tv, mesaj tv, kadırga tv, sıhhat tv, köy tv, av tv, kanal 99.

    değerlendirme:

    baş ve grubunun, özellikle son dönemlerde söylemlerine yansıyan şiî vurgusuna bakıldığında, mezkûr çevrelerle yakın bir ilişki içinde olduğu çıkarımını yapmak mümkündür.

    ****************************4. bölüm***********************************

    06.08.2019

    1970’lerden sonra cemaatler yayılma eğilimi gösterdi

    “ülkemizdeki dini hareketler, bazen kendilerini geleneksel dini-kültürel yapılara nispet ederek, bazen de bir kişinin fikirleri etrafında hareket ederek bağlılarını yönlendirmişlerdir. 1960-1970 yıllarına kadar daha çok tarikatlar ve nurcu gruplar bu konuda ana akımı oluştururken, 1970’li yıllardan sonra dini-sosyal teşekküller (cemaatler) yayılma eğilimi göstermiş ve son yıllarda ise kişi merkezli dini yapılar hızlı bir şekilde çoğalmıştır. ülkemizde, belirli dönemlerde ortaya çıkan din karşıtı politikalar, toplumu “dini yaşam” konusunda arayışlara ve bilerek ya da bilmeyerek gruplaşmaların bir parçası olmaya sürüklemiştir. bununla birlikte söz konusu teşekküllerin tamamının, ülkemizin içinde bulunduğu siyasi veya sosyal saiklerden kaynaklandığını iddia etmek vakıaya uygun düşmemektedir. zira filistin meselesi, iran devrimi, vehhabilik gibi dış etkenler de bazı oluşumların teşekkülünde muharrik görevi görmüştür.

    ‘çıkar güdüsü’

    dini yapılar arasında yerel hedeflerle hareket edenler olduğu gibi, bütün dünyayı kurtarma iddiasıyla ortaya çıkan ve mega idealler peşinde koşarak özel bir misyonla hareket eden yapılar da mevcuttur. başlangıçta dini, karizmatik kişiler etrafında şekillenen bu türden hareketler, zamanla kendi içinde hiyerarşik bir yapılanmaya, bir söyleme ve misyona dönüşmektedir. dini referansların ve tarihte temayüz etmiş dini şahsiyetlerin anlatıları, bu tür yapılarda müntesiplerini motive etmek için manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. öte yandan tasavvufi bazı çevrelerce dillendirilen dini yaklaşım ve tecrübeler, islam’ın doğru ve açık bilgisinden koptuğu takdirde indi mülahazaya evrilmekte ve istismar alanına dönüşmektedir. bilhassa tasavvufî düşüncenin kurumsallaşmasıyla oluşan bazı yapılar, zaman zaman etki alanlarını güçlendirme adına pragmatizme kayabilmekte ve varlıklarının devamı için dünyevî kaygılarla hareket edebilmekte, kurumsal güç ve çıkar güdüsü bireyin manevi tezkiyesinin önüne geçebilmektedir. bütün bunlarla birlikte islam’ın ana yolundan sapmamayı kendisine ilke edinen grupların varlığı da inkâr edilemez. toplumun ahengini bozan, dini ve dini değerleri istismar eden ve ferdin bireysel sorumluluğunu ortadan kaldıran her tür akıma karşı toplumsal bilincin artırılması ve farkındalık oluşturulması için şu dört unsur öne çıkmaktadır: a. hukuk, b. diyanet işleri başkanlığı, c. milli eğitim bakanlığı, d. ilahiyat fakülteleri.

    ‘sosyal örgütlenmeler’

    devletin öncelikli ele alması gereken tedbir, ülkemizdeki dini hareketlerin şeffaflığını temin edecek yasal çerçeveyi ortaya koymasıdır. söylemlerindeki gizem, abartı ve kurtuluş garantili motifler sebebiyle halka daha çabuk ulaşabilen her türlü oluşumun belli bir hukukî çerçeve içine alınması, söz konusu oluşumların hem kamu otoritesince denetlenmesini mümkün olacak, hem de bunların kendi kendilerini denetleme (otokontrol) mekanizmalarını geliştirecektir. esasen osmanlı devleti’nin son yıllarında hayata geçirilen meclis-i meşâyıh tecrübesi bu bağlamda incelenmeyi hak etmektedir. mezkûr hareketler hakkında, “malî kontrol, asayişi bozan unsurlara karşı önlem ve toplumun değerlerini koruma” hususlarını da içeren kanuni denetimlerin mümkün hale getirilmesi, “merdiven altı” tabir edilebilecek oluşumlara kapı aralanmasına da mani olacaktır. toplum içindeki sosyal yapıları yasaklama ile sonuç alınamayacağı açıktır.

    bundan dolayı, bu tür sosyal örgütlenmelerin yasal bir zeminde hareket etmelerinin sağlanması şarttır. eğer bu kanuni denetim mekanizması kurulmazsa, dinin kutsallarının ticaretini yapandan din adına şantaj üretene veya menfi davranışlarını din adına meşrulaştırmak isteyene kadar birçok kişi veya grupların oluşması kaçınılmazdır. bu durumda, asayiş sorunu olduktan sonra fark edilen yapılara karşı, vücudun kangren olmuş bir parçasının kesilip atılmasından farklı bir çözüm sunulamayacağı aşikârdır. yasal zeminin evvelemirde oluşturulması, toplumun geleceği olan gençlerin bu tür yapılara eğilimini ve katılımını ciddi oranda engelleyecektir. aynı şekilde yasal boşluktan yararlanan ve kendilerine dini bir görünüm veren kişi veya gruplar da toplum içinde ciddi huzursuzlukların doğmasına, hatta dini anlayış ve yaşayışta kayıplara ve kaygılara yol açacaktır.

    ‘toplumu bilinçlendirmeli’

    türkiye’de diyanet işleri başkanlığı, imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinin varlığı, radikal dini söylemlerin toplumda büyük çaplı yer bulabilmesine ve bu yapıların faaliyetlerini istedikleri gibi yapabilmelerine fırsat vermemiştir. diyanet işleri başkanlığı ve ilahiyat fakültelerinin üzerine düşen en temel vazife bu tür yapılara karşı toplumu bilinçlendirecek ve bilgilendirecek bir çaba ve çalışma içinde olmasıdır.

    ülkemizdeki teşekküllerin, yasal bir zemine kavuşturularak mali ve asayiş yönünden denetimlerinin yapılmasının yanında diyanet işleri başkanlığınca dini açıdan denetlenmeleri zaruret arz etmektedir. dini düşünce ve uygulamada birtakım sapmalar ve güvenliği ilgilendiren sorunlar varsa, bu durum, dini bilgiyi aktaran eğitim kurumlarının yeterliliğini gözden geçirmeyi gerektirmektedir. bu bağlamda sorunun paydaşları olan milli eğitim bakanlığı, yüksek öğretim kurumu ve diyanet işleri başkanlığına bağlı birimler tarafından uygulanan eğitim programlarının toplumu kuşatıcılığı, etkinlik ve verimlilikleri yeniden değerlendirilmelidir. aslında bu kurumlar, hem geçmişten tevarüs eden dini bilgiyi gözden geçirerek bidat ve hurafelerden uzak bir şekilde çağımıza taşımaları, hem de günümüz insanının içerisinde bulunduğu sosyal ve kültürel problemleri hesaba katan bir yöntem takip etmeleri ve yeni sentezlere açık olmaları yönüyle ülkemizin geleceği açısından hayati öneme sahiptir. ancak daha etkili bir din eğitimi ve hizmeti için atılması gereken birtakım adımların olduğu da unutulmamalıdır. eğitim kurumlarında dinin ve dini değerlerin etkili ve verimli bir şekilde öğretilmesi, öğrencilerin akıllarını, duygularını tatmin edecek, yeryüzünde bulunuşlarının varoluşsal anlam ve amaçlarını aydınlatacak, ülkü ve ideallerini besleyecek, islam’ın bütün insanlar için bir rahmet kaynağı olduğu fikrini verecek bir yöntemin izlenmesi gerekir.

    ‘kaliteli eğitim’

    son yıllarda hem sayısal olarak hem de öğrenci kontenjanları açısından oldukça önemli bir artış gösteren ilahiyat fakülteleri, bazı büyük iller dışında öğretim elemanı açısından ciddi sorunlar yaşamaktadır. bu sorunlar, ilahiyat fakültelerinde yapılan akademik çalışmaların niteliğini ve bu kurumlarda yetiştirilen din eğitimcilerinin kalitesini düşürmektedir. bu kurumların, toplumun ihtiyaç duyduğu dini eğitim ve hizmetleri verecek nitelikli elemanları yetiştirmesi ve medeniyetimizin inşası yolunda dini tefekkürü geliştirecek bir kaliteye kavuşturulması gerekmektedir.”

    bitti
  • “diyanet işleri başkanlığı”nın raporu.

    adamın gol diyor?
  • içinde diyanet,tarikat,gizli ve özellikle rapor geçtiği için hiç ciddiye alıp okuyamam zaman kaybı.bu durum ülkemizdeki tüm kurumlar için geçerlidir.şeffaflığın,liyakatin ve hesap sorulabilirliğin olmadığı ; adam kayırmanın torpilin döndüğü kurumlarda hazırlanan raporların kimse tarafından ciddiye alınmaması gereklidir.
  • tam adı "dinî sosyal teşekküller, geleneksel dinî kültürel oluşumlar ve yeni dinî yönelişler" olan rapor.
    hakkında yapılan yayınları değil de aslını okumanın daha mantıklı olacağını düşünüyorum. amme hizmeti

    ilgili raporu hakkında yapılan yayın üzerinden okursanız belli ön yargılarla yaklaşmış olursunuz. mesela raporun adı 'tarikat raporu' değil. raporda ele alınan dini - sosyal teşekküllerden birçoğu tarikat bile değil. sadece başlığa ve ilgili yayına bakarak buraya mal mal entryler girilmeden ciddi okuyucuları şimdiden uyarayım.
  • e bu bildiğin fişleme ve istihbarat. diyanet bütçesinin mit'in bütçesini 5'e katlamasını birde böyle okumak lazım. diyanet istihbarat da topluyormuş ondan demek.

    çalışma bugün için çok normal olsa da genel olarak bakıldığında çok garip bir durum. diyanet siyasete bulaşamdan azıcık bağımsız kalmaya çalışacağına hükümetin siyasetini uygulayan bir organ olmuş.

    her devirde bir haman vardır tabi.
  • dün sabah bu başlık açılmış..
    (bkz: aramaya inanmak)
    (bkz: #93568281)
  • anlaşılan sipariş üzerine bir kere 2019'da yazılmış bir rapor, yoksa düzenli aralıklarla çıkardı.
hesabın var mı? giriş yap