50 entry daha
  • "yazıya bir itirafla başlayayım.

    ehliyetimin süresinin bitmesine neredeyse 4 ay var ama daha şimdiden uzun kuyruklar, bitmek bilmeyen bürokrasi ve ‘robot memurlar’ rüyalarıma girmeye başladı.

    “abartma! alt tarafı ehliyet yenileyeceksin” diyenlerdenseniz amerika’yı hiç tanımıyorsunuz demektir. neyden bahsettiğimi bireysel tecrübelerimle anlatacağım.

    ama önce şu iki kısa videoyu izleyin.

    https://youtu.be/yz3bdon9bno
    https://youtu.be/hhkwnua3txo

    amerika günlüğü’nde bu haftasonu amerika’ya gelmiş her ‘yabancı’nın kabusu olan dmv var.

    ‘yabancı’dan kastım turistler değil. çünkü onların ehliyet alma ya da arabasıyla ilgili bürokrasileri yaptırma zorunluluğu yok. ama vizeyle ya da yeşil kartla abd’de bulunuyorsanız yolunuz mutlaka dmv’ye (department of motor vehicles) düşecektir.

    peki nedir bu dmv ve neden kabus gibi bir şeydir?

    sıradan bir dmv günü…

    diyelim ki öğrencisiniz veya vizeyle çalışmaya geldiniz ya da yeşil kart sahibi göçmen olarak abd’ye taşındınız. ilk yapmanız gereken şeylerden birisi ehliyet almak. çünkü bu ülkede şehirler yatay ve toplu taşıma yok denecek kadar az.

    yani arabasız yapamazsınız.

    işte dmv kabusu burada devreye giriyor. ehliyet sınavına girmeniz, ehliyet işlerini takip etmeniz, arabanızla ilgili kayıt-ruhsat işlerini yaptırmanız gerekiyor. bu işi de sizin adınıza birileri yapamıyor. yani ruhsat vs işlerinde bizzat orada olmanız gerekiyor.

    ben de abd’ye taşındıktan bir hafta sonra dmv kabusu ile tanıştım. dmv’nin ününü duymuştum ama bizzat tecrübe etmediğim için içimden ‘ne kadar kötü olabilir ki?’ diye geçiriyordum.

    kolumun altında bir kamyon evrakla bana en yakın dmv’nin yolunu tuttum.

    dakka bir gol bir durumu; kuyruk dışarıya taşmış.

    “neyse, yapacak bir şey yok, ehliyet alacağız sonuçta” diyerek sırayı beklemeye başladım. sırada beklerken etrafı gözlemliyorum tabi. genellikle siyahiler, latinler ve kahverengi tenli asyalılarla sıradayız. nerde bu beyaz amerikalılar derken nihayet 16-17 yaşlarında bir genç annesiyle sıraya girdi. (sonradan öğrendiğime göre abd vatandaşları ehliyet yenileme ve ruhsat vs işlerini online yapabiliyormuş. sadece ilk kez ehliyet alırken bizzat gitmek zorundalarmış)

    tam 1,5 saat sırada bekledikten sonra ‘neyse hadi bitiyor’ dedim,

    hayattan bezmiş ve ölü balık gibi bakan memura ehliyet başvurusu yapacağımı söyledim. evraklarımın tamam olup olmadığını sordu. bende büyük bir özgüvenle ‘tabi ki’ dedim ve dosyamı uzattım. ağır ağır sayfaları çevirdi.

    ‘sonuçta ehliyet alacağım, titiz olmaları normal’ diye içimden geçirirken dmv memuru pasaportumun sayfalarını çevirmeye başladı.

    vize bölümüne gelip durdu.

    baktı baktı ve ‘bu ne vizesi’ diye sordu.

    bende ‘gazeteci vizesi, bu ülkede çalışan yabancı gazetecilere veriliyor’ dedim. görevli ağır adımlarla yerinden kalktı, yan bankodaki görevliye gidip vizeyi gösterdi. vizeye bakıp konuştular sonra gidip raftan bir dosya indirip sayfaları çevirdiler. kalın mavi bir dosyaydı ve o dosya sonraki yıllarda kabusum oldu.

    iki memur kafa kafaya verip ‘ı vize’yi çözemediler. amir pozisyonundaki kişi gelip ı vizeyi bir daha sordu. ben de aynı şekilde yabancı gazeteciler için verilen bir vize olduğunu anlattım. bir süre sonra pasaportumun gerçek, yabancı gazetecilere verilen ı vize diye bir vize türü olduğuna ikna oldular.

    ben tamam artık derken elime bir numara tutuşturdular. meğerse ilk sıra işlem sırası almak içinmiş. asıl bekleme sırası yeni başlıyormuş. neyse en azından oturma yerleri var diye düşündüm. onlarca müşteri sıra bekliyoruz. o kadar çok sıra bekledik ki bir ara zemini kaplayan fayansları saydığımı hatırlıyorum.

    oturmaktan sıkıldığım için kalkıp volta atmaya başladım ki simpsons’ların obez polisini hatırlatan bir güvenlik görevlisi ‘dolaşma, otur’ diye sert bir şekilde uyardı. ben neye uğradığımı bile anlamadan bulduğum ilk yere oturmuştum bile.

    onlarca kişi sırada bekliyor ama iki ya da üç banko çalışıyor. görevliler de zootopia filmindeki gibi yavaş mı yavaş.

    bekle bekle, bekle…

    tecrübeli dmv’ciler kitapla filan gelmiş. ya da bilgisayarıyla filan oyalanıyor. “neyse yapacak bir şey yok, bekleyeceğiz” diye kendimi avutuyorum.

    sonunda benim numaram ekranda belirdi ve ben hızlıca bankonun önünde belirdim. görevliye ehliyet başvurusu için geldiğimi söyleyip doldurduğum formları verdim. tek tek inceledi, önünü arkasını çevirdi, bu arada yan bankoda ki görevliye yardım etti vs.

    ben hala yüzümdeki gülümsemeyi muhafaza etmeye çalışıyorum.

    ve her defasında yaşayacağım o meşhur sahneye sıra geldi. memur pasaportumun vize bölümünde takıldı kaldı. tekrar dönüp okudu. işin içinden çıkamamış olacak ki dönüp ‘bu ne vizesi’ dedi. bende az önceki görevliye açıkladığım gibi bu ülkeye çalışmaya gelen yabancı gazetecilerin vizesi olduğunu anlattım.

    bana inanmamış olacak ki başka bir amirine sordu. o da ağır adımlarla gidip raftaki meşhur dosyayı indirdi. ağır ağır sayfaları çevirip “abd vizesi çeşitleri”ne baktı. sonra “evet, ı vizesi diye bir vize varmış” dedi. türk ehliyetime baktı ve ‘bunun tercümesini getir” dedi.

    ben “ehliyetin üzerinde ingilizce ne olduğu yazıyor zaten” dedim ama anlatamadım. çünkü dmv memurları birer robot. zerre kadar inisiyatif kullanmıyorlar. o kadar sıra bekledikten sonra tercüme için başa döndük. dışarıda ehliyet tercümesi yaptırıp onaylattıktan sonra tekrar sıraya girdim.

    neyse ki bu kez ‘yarım kalan işlemim’ olduğu için numara alma sırasına girmeden işlem sırasına girdim. yine uzun uzun beklemeden sonra nihayetinde sıra geldi ve görevliye aynı evrakları bir daha verdim. ancak bu kez görevli farklıydı.

    o da tıpkı öncekiler gibi ı vizeye takıldı. o da amirine sordu, raftan dosyayı indirip vize türlerine baktı.

    ben içimden ‘ya sabır’ çekerek bekliyorum. neyse evrakın gerçek olduğuna inandılar. ehliyet sınavına girebileceğimi söylediler. yine bir sıraya girdim ama bu kez kısa sürdü. 20 yıldan fazladır araba kullanan birisi olarak ‘ehliyet sınavı ne kadar zor olabilir ki’ diyordum fakat zormuş.

    ilk on sorudan birinde hata yaparsan otomatikman eleniyorsun. nitekim ben de elendim.

    o kadar sıra bekledik olmadı. kitapçık alıp dersime çalıştım mecburen. sonra süreci bir daha başa aldık; uzun kuyruklar, doldurulan evraklar, ilk defa ı vize görmüş dmv memurunun şaşkın bakışları ve raftan indirilen mavi büyük dosya…

    saatler sonra yine bilgisayarın önündeyim ve bu kez sınavı geçtim. ha bu arada dmv de ehliyet için fotoğrafınızı çekiyorlar. saklayıp bir sonraki cadılar bayramı’na kostüm yapabilirsiniz çünkü fotoğraftaki kişi sizden çok walking dead filminden fırlamış karakterlere benziyor.

    eh şükür artık ehliyet alabileceğim diyordum ki görevli “yazılıyı geçtin ama bir de direksiyon sınavı var, o başka şubede yapılıyor ve randevu alacaksın” dedi.

    içimden ‘neyse randevu varmış en azından az sıra bekleriz” dedim. ilgili şubeyi arayıp randevu aldım ve sabahın erken saati yola çıktım. o da ne, yine uzun bir kuyruk ve randevunuzun olduğunu söylemek için bile o kuyruğa girmeniz gerekiyor.

    çaresiz bekledik, sıra geldi, görevliye formları uzatıp direksiyon sınavı için geldiğimi söyledim. yüzüme bile bakmadan evrakları inceledi ve bingo; ‘bu ne vizesi’ diye sordu. amiriyle konuştu, mavi dosyaya baktı ve geri geldi. sıra numaramı verip ‘geç otur’ dedi.

    ben randevum olduğunu söylesem de ‘sıran gelince çağrılırsın’ dedi. onlarca kişi yine kuzu gibi oturuyoruz. kimisi kitap okuyor kimisi telefonuyla oynuyor, kimisi oflayıp pufluyor. tabi hepimiz yabancıyız. abartısız üç saat kadar randevu sıramı bekledikten sonra direksiyon sınavını yapacak görevliyle yüzyüze gelebiliyorum.

    “eh 20 yıldan fazladır araba kullanıyorum, dünyanın her yerinde araba kullandım, kolay geçerim” diye düşünüyordum ki yanılmışım. direksiyon sınavını yapan abla sert bir tonda talimat yağdırmaya başladı. bir an için kendimi askerde hissetmeme neden olan talimatların bir sorunu daha vardı; ablanın aksanından ne dediğini anlamıyordum.

    ben çaresiz ‘sorry’ diye başlayıp talimatı tekrar etmesini isterken abladan bir de ingilizce fırçası yedim. dedim ‘abla ben ingilizce biliyorum da sen hangi dilde konuşuyorsun belli değil’ dedim ama içimden. zaten aylardan ramazan, açlıktan nevrim dönmüş, saatlerce sırada beklemişim, sınavı yapacak ağır aksanlı afro african abladan fırça yiyorum.

    virginia sokaklarında kısa bir tur attıktan sonra görevli elindeki formda kutucukları doldurmaya başladı. sonra dönüp ‘seni bırakmam lazımdı ama hadi bugün iyi günümdeyim, kıl payı geçtin’ dedi. neyse ki ben bu muhabbete alışığım. sonuçta tayyip erdoğan da ‘gönül diliyle konuşuyorum’ deyip en ağır hakaretleri ediyor ve bir türk gazeteci olarak bunları yıllardır dinliyorum.

    neyse şükür ehliyeti aldım bir daha dmv’ye gelmem artık diyordum ki acı gerçeği öğrendim. meğerse aldığım araba için de gelmem gerekiyormuş. arabanın plakası, ruhsatı vs aynı işlemleri tekrar başa aldık. neyse ki bu sefer ı vize tartışmasına girmem gerekmedi. ama her defasında 2 saat ile 4 saat arasında zaman harcamam gerekti.

    bir hafta sonra ehliyeti elime aldım ve şok; ehliyet sadece 1 yıllık. görevliye ‘neden bir yıllık’ dediğim de acı gerçeği pat diye yüzüme söyledi; sen bu ülkede vize ile bulunuyorsun ve her yıl ehliyetini yenilemen gerekiyor,

    tabi benim vizemin 5 yıllık olduğunu anlatmamın bir etkisi olmadı.

    “bir ehliyet almak bu kadar eziyet olabilir mi, üstelik bu eziyeti her yıl yeniden yaşayacağım” derken çilemin daha bitmediğini öğrendim. çünkü ehliyetin yenilenmesi ile sıfırdan alma arasında sınav hariç her şey aynı.

    bir yıl sonra tekrar dmv’nin kapısında sıraya girdim, yine saatlerce bekledim, sıra numarasını alacağım görevliye yine ı vizenin ne olduğunu anlattım, o amirini çağırdı, sonra raftan mavi dosyayı indirip vize türlerine baktı, ikna olup sıra numarasını verdi ve saatlerce işlem sırası bekledim.

    bu esnada internette dolaşıp dmv yorumlarına baktım.

    okuduklarım beni biraz olsun rahatlattı çünkü bu mesele baya baya gündemmiş. hatta ‘dmv’den nefret ediyorum’ başlıklı web siteleri, ‘en kötü dmv hikayeleri’ başlıklı forumlar var. en ilginç yorumlardan birisi de “abd başkanı olmak isteyen dmv’leri ıslah edeceğini vaad etsin, açık ara başkan seçilir” şeklindeydi.

    beklerken ekşi sözlük’e takıldım, bizim türklerin tecrübeleri de benimkinden geri kalır değilmiş. birisi ‘abd’de herkese işkence yapılan yer’ diye tanımlarken öbürü “işiniz düştüyse allah başka dert vermesin dedirten, bürokrasinin dibine vurduğunuz yer” diye yazmış.

    nihayet sıra bana geldi ve ehliyet yenileyebileceğim dedim ama yine yanılmışım.

    ı vize görünce şaşıran abd’li memur olayını artık kanıksadığım için oraya da takılmadım. görevli evraklarımı inceledikten sonra “şimdi evraklarınızı başkentteki merkeze fakslayacağız, onlar inceleyip onaylarsa ehliyetinizi yenileyeceğiz” dedi.

    tabi benim vizemi göstermemin filan bir anlamı olmadı. çünkü abd’li memurlar öğretilen şeyden başka bir şeyi asla yapmıyorlar. görevliye inceleme süresinin ne kadar tutacağını soruyorum ama o ‘belli olmaz, şu numarayı arayıp sorun, onay çıkarsa gelirsiniz’ deyip işine dönüyor.

    “dmv’de geçen bir gün daha” deyip çıkıyorsunuz mecburen. bir hafta filan geçtikten sonra verilen numarayı arıyorsunuz. tabi ki sürekli meşgul. sayısız defa deniyorsunuz ama yok. ulaşmak mümkün değil. bir hafta geçtikten sonra ‘eh artık onaylanmıştır’ deyip dmv’nin yolunu tutuyorsunuz.

    ben de öyle yaptım.

    yine o uzun kuyruğa girdim, önce sıra numarasındaki sonra da işlem sırasındaki görevliye ı vizeyi anlattım, bir haftadır telefonla dmv genel merkezine ulaşamadığımı, ehliyetimin süresinin bittiğini ve mutlaka yenilemem gerektiğini anlattım.

    o dinleyip ‘yapacak bir şey yok’ deyip ‘onay gelmeden işlem yapamayacağını’ söyledi.

    aynı işlemi ertesi hafta yeniden yaptım. yeniden sıra, ı vize açıklaması, yeniden izahat ve yeniden ‘yapacak bir şey yok, merkezden onay gelmeden ehliyetinizi yenileyemeyiz’. o esnada arayan ve amerikan vatandaşı olan bir arkadaşa “bir memura kafa atarsam ne olur’ diye sorduğumu bile hatırlıyorum.

    ve üçüncü haftanın sonunda dmv merkezinden onay geliyor ve ben ehliyetimi yenileyebiliyorum. bu işlemi şu ana kadar tam 5 kez tekrar ettim. aynı işlemi 5 kez de eşimle yaşadım. her defasında saatlerce sıra bekledim. pasaportumun fakslanması ve bir hafta on günü bulan onay sürecini mecburen yaşadım. ama haklarını yemeyelim ehliyetimi son yenilediğimde dmv merkezine telefonla ulaşabilmiştim.

    şimdi aynı süreci yeniden yaşayacağım. dmv kuyruklarına girip, formları doldurup, evraklarımı fakslatacağım, iki ya da üç haftayı bulan onay sürecini bekleyeceğim ve her şey yolunda giderse tekrar işlemleri yapıp ehliyetimi alabileceğim.

    ben kabus görmemeyim de kim görsün?

    ayrıca artık şundan eminim; abd yönetimi vatandaş olmayanlar pes edip ülkelerine dönsünler diye dmv’leri bu kadar kötü tutuyor. başka türlü bir anlam çıkmıyor çünkü."

    (amerika günlüğü)
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap